17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

12 EKİM 2008 / SAYI 1177 MersinAkkuyu’da kurulması planlanan Türkiye’nin ilk nükleer santralının ihalesi 24 Eylül’de yapıldı. İhale için tek teklif (Rus devlet şirketi AtomstroyexportInter RaoPark Teknik Ortak Girişim Grubu’ndan) gelince plan suya düştü ama tehdit hâlâ devam ediyor. Ergenekon soruşturması, AKP kapatılma davası derken; hükümet 9 Temmuz tarihinde de 5784 Sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunu TBMM’den geçirdi. Bu, Karabiga başta olmak üzere, diğer bölgeleri de nükleer santral tehlikesi altına sokuyor. Çevreciler, sivil toplum kuruluşları “Nükleer santral istemiyoruz” derken santralların zararlarının halka duyurulması için çabalıyorlar. Biz de konuyu TTB Başkanı Prof. Dr. Gençay Gürsoy, Greenpeace Akdeniz Genel Direktörü Dr. Uygar Özesmi ve Mor ve Ötesi’nin solisti Harun Tekin’le konuştuk. Deniz Yavaşoğulları Renklendirme: Eylem Zor Yeni Çernobil’ler istemiyoruz UYGAR ÖZESMİ (Greenpeace Akdeniz Genel Direktörü) Prof. Dr. GENÇAY GÜRSOY (TTB Başkanı) Bütün önyargılarımdan elimden geldiği kadar arınarak uzunca bir süredir nükleer santrallarla ilgili bilgi toplamaya çalışıyorum. Vardığım sonuç şu: Nükleer santral, özellikle bizim gibi nükleer teknoloji konusunda deneyim sahibi olmayan bir ülkede son derece riskli bir tercih. Bu risk sadece kaza olasılıkları bakımından değil, normal işleyen nükleer santralların bile yakın çevresinde çok ciddi sağlık sorunlarına yol açtığı konusunda inandırıcı deliller var. Kısa bir süre önce Almanya’da nükleer santralların çevresindeki beş km’lik alanda çocukluk çağı kan kanseri ensidansının 23 kat arttığı gösterildi (Dr. Alfred Körblein). Nükleer santrallarla ilgili geniş deneyim sahibi ülkelerde bile atıkların tehlikesiz bir şekilde bertaraf edilmesi konusunda güvenilir bir yöntem hâlâ geliştirilemedi. Konvansiyonel endüstri atıklarıyla bile baş edemeyen, denizlerini, ırmaklarını, göllerini bu yolda kurban eden bir ülkede nükleer atıkların ne tür felaketlere yol açabileceğini tasavvur etmek zor değil. Üstelik bu ülke güneş, rüzgâr ve jeotermal enerji gibi alternatif temiz enerji olanaklarına fazlasıyla sahip. Kaldı ki şu anda mevcut elektrik üretim ve nakil altyapısının onarımı, akılcı kullanım ve tasarruf önlemlerinin yaygınlaştırılması ile en az yüzde 30 ek enerji sağlanacağı biliniyor. Kısaca bana göre, hükümetin günün birinde atom bombası üretmek gibi “derin” ve “çılgın” bir hedefi yoksa nükleer santrallarda ısrar etmesi akıl dışı. Santral ihalesine sadece bir Rus firmasının teklif vermesi, dolayısıyla ihalenin gerçekleşememesi ise yani neoliberal sistemin global ekonomik krizi, yol açtığı bunca musibet yanında bu talihsiz ülkeye “aklını başına toplaması için” bir şans vermiş oldu. Hepimize geçmiş olsun... G Nükleer santrallar konusunda, çevreye ve canlılara sadece Çernorbil gibi büyük bir kaza olursa zarar verdikleri kanısı hâkim. Bu ne kadar doğru? Tabii tehlike sadece kazayla açıklanabilir değil ama her yıl iki binin üzerinde irili ufaklı nükleer kaza meydana geliyor. Daha yeni, İspanya’da nükleer atıklarla beraber çıkan bir kamyon yolunu şaşırdı ve bir mahallenin içine daldı, tesadüf eseri orada yaşayan ve evinde gayger sayacı olan biri bu kamyonun, tüm mahallenin bir yıl içinde alabileceği tüm radyasyonu bir saat içinde vereceğini fark etti. Bilimsel araştırmalar, nükleer santral bölgelerine yaklaştıkça çocuklardaki lenf ve kan kanseri vakalarının arttığını gösteriyor. Bu santrallar yakın çevrelerine ciddi bir şekilde radyasyon yayıyorlar. Nükleer santralların en büyük sorunlarından biri de tehlikeli radyoaktif atıkları, çünkü bunlar binlerce yıl yok olmuyor. Nükleer santrallar yerine alternatif enerji kaynakları sağlanabilir mi? Hükümetler, şirketler bu konuda bir şey yapmayı düşünüyorlar mı? Nükleer, kirli bir geçmişi olan bir teknoloji. Ekosistemlere zarar verdi, sayesinde yapılan bombalarla yüz binlerce insanın ölümüne neden oldu. Oysaki önümüzde hiç böyle bir geçmişi ve sorunları olmayan, jeotermal, rüzgâr, güneş gibi yenilenebilir enerji kaynakları var. Alternatif enerji düşünülüyor ama yeterince dikkate alınmıyor. Bir kaç rüzgâr santralı kurduklarında “a bakın işte yapıyoruz” diyorlar, ama iş bir türlü ciddiye binmiyor. Oyuncak gibi görüyorlar. Nükleerin arkasında çok büyük bir sermaye var. Bu sermaye, şu ana kadar nükleer teknolojiye çok yatırım yaptı, şimdi de insanlığın zararına olsa dahi kendi yararlarına buna devam etmek istiyor. Aslında bu tarz, bireysel çıkarlara hizmet eden ama toplumsal çıkarlara aykırı teknolojilere hükümetlerin dur demeleri gerek. Çernobil’in etkileri Türkiye’de de görüldü, hâlâ da devam ediyor. Dolayısıyla halk da bu bilince sahip artık. Abartıyor muyum? Evet, özellikle Karadeniz’deki halk nükleerin ne olduğunun farkında ama politikacılar halkı dinleyeceklerine sermayeyi dinlemeyi tercih ediyorlar... Bir açıklamanızda küresel ısınmanın da en büyük nedenlerinden birinin nükleer santrallar olduğunu söylemiştiniz... Nükleer santrallar yapım aşamasında ve sonrasında karbondioksit ve sera gazlarının salınmalarına neden oluyor ve dolayısıyla iklim değişikliğine de etki ediyorlar. Üstelik, diğer yenilenebilir enerjilerin önünde de bir engel teşkil ediyorlar, onlara yatırılabilecek milyarlarca dolar ve yaratılabilecek istihdam nükleerle beraber ortadan kalkıyor. Şu an, Rainbow Warrior gemisindeyiz, bu geminin orijinalinin batırılma hikâyesi de aslında konumuza uyuyor... Evet, büyük bir anlamı var. Rainbow Warrior Fransa’nın nükleer silah denemelerine karşı yürüttüğü bir kampanya sırasında iki Fransız gizli servisi ajanı tarafından gövdesine bomba yapıştırılarak ve patlatılarak batırıldı. Bugünkü Rainbow Warrior’da da o zamandan kalan parçalar var; dümeni, pusulası, geminin ucundaki yunus heykeli. Rainbow Warrior öyle güzel bir enerjiyle geldi ki buraya, geldiğinin ertesi günü nükleer santral için yapılan ihalede sadece bir firma teklif getirdi! Nükleer ihaleyle aynı zamanda burada olması bir tesadüf mü? Mistik bir olay değil tabii! Biz uzun zamandır bu mücadeleyi sürdürüyoruz. Türkiye’de Greenpeace ve diğer sivil toplum kuruluşlarının karşı çıkması sayesinde nükleer santral projeleri birçok kez durduruldu. Şanslıyız ki Türkiye’deki sivil toplum kuruluşları ve halk, yine izin vermiyor. Umuyoruz, hükümetler de bu direnişin farkına vararak bizi doğru enerji alternatiflerine yönlendirirler. Şu anda Rainbow Warrior ile beraber, kömür kullanımını bırakmak gerektiğini öne sürüyorsunuz. Kömürün ne gibi zararları var? İklimin en büyük düşmanı kömür ve kömürlü termik santrallar. Dünyadaki insan kaynaklı seragazı salımlarının yüzde 41’i termik santrallardan geliyor. Tehlikeli iklim değişikliklerini engellemeye ilişkin bir şey yapmak istiyorsak yapmamız gereken ilk iş kömürden kurtulmak. Şu anda yaklaşık 0.76 derece artan ortalama sıcaklık iki santigrata ulaştığı takdirde, yani 2015’te biz bu seragazı salımlarını azaltamamış olursak tehlikeli iklim değişikliği dönemine gireceğiz; okyanus akıntılarının ve atmosferdeki hava akımlarının yönleri değişecek. Böyle bir durumda da Türkiye’nin büyük ölçüde çöle dönmesi söz konusu, ki bu da gayri safi milli hasılamızda tahminen yüzde 30’luk bir düşüşe tekabül ediyor. Türkiye’nin bir an önce enerji devrimini harekete geçirmesi ve bunun üstüne düşmesi gerekiyor. Bir an önce yenilenebilir enerji kaynarlarına ağırlık vermemiz lazım. Şu anda harcadığımız enerjiyi, enerji verimliliğiyle yarı yarıya düşürebiliriz. Japonya bizim altı birim enerjiyle ürettiğimizi bir birim enerjiyle üretiyor. G Nükleere herkes karşı... HARUN TEKİN (Müzisyen) Nuran Yüce (Küresel Eylem Grubu): “Bizler nükleer ihaleye ve nükleer lobilere karşıyız. Dünyada ve Türkiye’de yeni Çernobil’ler istemiyoruz” Seval Alkoy (Çevre İçin Hekimler Derneği Başkanı): “Nükleer endüstrinin beşiği olan ABD’de dahi son 30 yıldır nükleer santral yapılmıyor. Araştırmalar, nükleer santralların yılda bir milyon kişiden bine yakın kişinin ölümüne neden olduğunu, her yüz bin kadından ortalama 2628’sinde meme kanserine rastlandığını ve özellikle kan kanserinde artışlara neden olduğunu gösteriyor.” Dr. Alfred Körblein (Uluslararası Nükleer Savaşa Karşı Hekimler BirliğiIPPNW): “Nükleer santrallar, çocukluk çağı lösemisi riskini arttırıyor. Mevcut Alman nükleer santrallarının yakın çevresinde lösemi hızı beklenmedik şekilde 2,2 kat fazla bulundu. Santrallarının beş km çevresinde yaptığımız araştırma sonucunda, erken çocukluk kanserlerinde yüzde 54’lük; lösemide ise yüzde 70’lik düzeyde artış saptadık.” Taner Öngür (Müzisyen): “Herkesin kendi enerjisini nasıl üreteceğine dair düşünmesi gerek. Büyük şirketlerin himayesinden kurtulmanın yollarını bulmalıyız” Serap Yağız (sanatçı): “Kazım Koyuncu da nükleer facia yüzünden öldü” Korhan Özyıldız (sanatçı): “Karadeniz’de her evde kanserle ilgili ölümler ortaya çıkıyor, halen bu soruna cevap verilemedi ve buna rağmen nükleer santral yapmak isteniyor.” G Nükleer santralların temiz, ucuz veya güvenli olduklarına dair söylenenler bana hiç inandırıcı gelmiyor. Alternatif enerji kaynaklarını değerlendirmekten mevcut enerji sarfiyatını düşürmeye, yani tasarrufa kadar uzanan bir dizi seçenek hakkında çoğunlukla hiç konuşulmuyor. Ayrıca sonuçları kamuoyuyla yeni paylaşılmış bir bilimsel arastırmaya göre (Dr. Körblein ve arkadaslarının çalısması) nükleer santrallar çatlayıp patlamadıklarında da, yani normal aktiviteleri sırasında da etraflarına ciddi miktarda radyoaktif madde salıyorlar. Nükleer atık sorununun çözümsüzlüğü de cabası. Şu anda, en azından, nükleer santral inşa etmek için acele etmenin hiçbir manası yok… G C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle