22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2 Seni arzuluyorum evet, ama... ir erkek için arzunun dışa vurumu her zaman duyarlı bir konu oluşturur, hele de arzunun güçlü olduğu zamanlarda. Arzular ne denli güçlüyse ve doyurulmama riski taşıyorlarsa o kadar hızlı bedeni bürürler, bir dengesizlik ve ketlenmeyi ortaya çıkarırlar. Gerçeklik şudur ki, erkek oldukça, bizler “baskılamapatlama” modunda hareket ederiz çoğu kez, arada pek az fasılalarla. Arzunun ve dışa vurumunun duruma göre uyarlanması her erkek için önemli bir savunma boyutu getirir. Genç yetişkinler, kadınların arzu sahibi olmadıklarını düşünür, kadınlar cinsel ilişkiye, böylesi belalı bir şeyle girmezler sanırlar. Oysa kadınlar arzuyu farklı yaşarlar, evreler halinde duyumsarlar, bir ilişki tıkandığında enine boyuna vurgularlar onu. Bu, erkekteki arzu gücünün, kadının arzusunu uyandırmakta yardımcı işlevi olduğuna işaret eder. Kadının arzusu zaten oradadır, ama ortaya çıkmak için bir bağ arar. Gerçekte, kadınlar da erkekler kadar arzu sahibidir, ama toplumsal, ruhbilimsel ve fiziksel programlamalar yüzünden, arzuyu çok içsel hissederler. Ne kadar bıkkın olsalar da, bir erkekte arzu dışavurumu eksikliğine çok dikkat ederler. Gerçekten, tarihsel koşullandırmalar yüzünden, kadınlar içinde evrildikleri ilişkiler alanının fazlasıyla farkındadırlar. Bir kadının seçilmeyi arzuladığı kişi tarafından seçildiğini söyleyen bir halk deyişi vardır. Bunda doğruluk payı vardır. Bir kadın erkeğin arzusunu kabul ya da reddetmekte özgürdür. Avcı erkekle avı ya da avcı kadınla avı arasındaki savaşlar zorlu savaşlardır. Ayrıca hiçbir şeyi riske atmayan, hiçbir şey B Erkeğin arzusunu dışa vurmasını engelleyen neden Freud’un saptamalarında, şu ünlü Oidipus karmaşasında saklı. Erkeği çekici kılansa ne arzusunu bastırması, ne pervasızca sunması, sadece dışa vururken ona egemen olması… Oskaras Korsunovas’ın yönettiği “ Sofokles: Oidipus Král” oyunundan... larını nasıl dile getiriyorlardı? Bir kadına arzu duymak sizde suçluluk yaratıyor mu? Bu dışa vurma, annenizle kurduğunuz bağa ihanet ettiğiniz duygusunu veriyor mu? Bu sorular yersiz bulunabilir, ne var ki gerçek, annenin gözünde iyi bir küçük çocuk olabilmek için, oğlan çocuğunun cinsel girişimlerini bastırmak zorunda olduğudur. Bu sorun Freud tarafından titizlikle hazırlanan “Oidipus karmaşası” kuramının özünü oluşturur. Bu kuram bir oğlan çocuğunun annesine duyduğu arzuyu bastırmayı, babası tarafından iğdiş edilme korkusu yüzünden kabullenmesidir. Bu korku elbette gerçek olmaktan çok fantastiktir. Bu sanki oğulun kendisine: “Annen aynı zamanda benim eşim. Ona ilişkin taleplerini terk etmelisin. Onunla evlenemezsin, büyüdüğün zaman, arzuna karşılık bir başka nesne bulmalısın. Bu buyruğa boyun eğmezsen, penisini yitirme riskin var” dendiğini duymasıdır... Bunun gibi bir engellenme alanında ve “potansiyelini” yitirme korkusuyla arzuyu yöneltmek ve dışa vurmak zorluğu, türlü hastalık belirtilerini ortaya çıkarabilir. Son olarak erkeklerin gerçek güzelliği, ne kadınlara olan arzularını bastırmak, ne de onları içgüdüsel olarak denetimsizce dışa vurmaktır; onlara göz alıcılık veren şey, arzuya ve onun dışa vurumuna egemen olmayı becerebilmektir. Egemen olmak engellenme ile patlama arasında arabulucu bir konumdur... Psychologies’den çeviren: EMRE ÇAĞATAY sahibi olunamaz... İnsan elbette, yenilebilir olduğunu göstermekten korkabilir, ama önemli olan usulünce, hatta utangaçlıkla, çekingenlik ve ürkekliğini ortaya koymaktır. Çünkü duyarlılık kendine özgü bir çekiciliğe sahiptir. ANNEYE DUYULAN ARZU... Arzunuza bir dışa vurma yolu bulamadığınızda, potansiyelinizi kullanamamış olduğunuz izlenimini taşırsınız. Bu sizi kendiniz olmaya, bedeninizde can bulmaya, kendinizi olgunlaştırmaya iter. Bunu yapamıyorsanız, nedeni tarihinizdedir. Ailenizde arzu nasıl algılanıyordu? Ebeveyniniz birbirlerine olan arzu PAZARIN PENCERESİNDEN Barbarları beklerken Selçuk Erez Bu durum bana iki şeyi çağrıştırıyor: Kavafis’i ve Ceyhan’ı! Kavafis’i galiba “Barbarları beklerken” adlı şiiri nedeniyle... Ceyhan’ı sonra anlatacağım! Kavafis’i özellikle bu şiirinin belli bir dörtlüğü nedeniyle anımsamış olmalıyım: Nedir bu beklenmedik şaşkınlık, bu kargaşa? Nasıl da asıldı yüzü herkesin! / Neden böyle hızlı boşalıyor sokaklarla meydanlar? / Neden herkes dalgın dönüyor evine? Şiiri buldum, baktım: Bugünü çağrıştıran başka yerleri de var! Neden hiç kıpırtı yok senatoda? Senatörler neden yasa yapmadan oturuyorlar? /Çünkü barbarlar geliyormuş bugün / Senatörler neden yasa yapsınlar? / Barbarlar geldi mi bir kez, yasaları onlar yaparlarmış…. Ünlü konuşmacılarımız nerede peki? / Neden her zamanki gibi nutuk atmıyorlar? /Çünkü barbarlar geliyormuş bugün / Onlar pek aldırmazlarmış güzel sözlere. Ceyhan’ın öyküsü ise Kavafis’inki gibi kafiyeli değil ama en az onunki kadar etkileyicidir. Ağır bir kanser ameliyatı olmaya nasıl karar verdiğini sorduğumda anlatmıştı: Beni on altı yaşımda evlendirdiler. Kocam da ben de Tekel’de çalışıyorduk... İki çocuk doğurdum ama o kadar çok kürtaj oldum ki... Rahim kanseri olmamın nedeni belki de bu kürtajlardır. Kocam çok içiyordu. Sarhoş bir koca ve geçim zorluğuyla cebelleşirken sağlığımı yitirdim. Önce bir kanama başladı. Sigortada kocama “Altı ay sonra ölür; ameliyat edemeyiz!” demişler. Beni şuaya yolladılar. Yirmi şua yapıldı ama hastalığım tam kurumadı. “Belki üniversitede bir şey yaparlar” dendi. Üniversitede bana bütün alt karın organlarımın alınacağını, sonra karın duvarından idrar edip dışkılamamın gerekeceğini anlattılar. Ameliyat çok riskliymiş, hastaların ancak dörtte biri kurtuluyormuş... On bir yaşında bir oğlum, iki yaşında bir kızım vardı. Babaları bunlara bakamazdı. Ben yaşamalıydım... Direnmeye karar verdim! Ameliyattan önceki geceyi unutamam: Beni son gün ziyaret eden eniştem “Ameliyat olma... Kaç günün kaldıysa ıstırapsız yaşa bari” demişti... Çocuklarım vardı; her şeyi göze alıp bu hastalıktan kurtulmak zorundaydım.. Ameliyattan sonra güç günler geçirdim: Ateşim çıktı, indi... Günlerce kanlar, serumlar verildi. Doktorların umutlarının yittiğini fark ettiğim günler oldu: Kendi kendime “Dayanıp bu illeti alt edeceksin... Yoksa çocukların ne olur?” dedim.. Ayağa kalkabildiğimde karnıma tutturulacak dışkı torbasını kendi kendime değiştirme konusunda eğitmeye başladılar beni. Ne moral yıkıcı, ne sarsıcı ve pis şeydir; tahmin edemezsiniz.. Eve dönünce sıkıntılarımı, günlerce sürmüş acılarımı unuttum, ama oğlumun “Anne artık ölmezsin değil mi?” demesi hep aklımda... Üç ay sonra evde çalışmaya, dışarı kazak, konfeksiyon yapmaya başladım... Ameliyatımdan bu yana yıllar geçti. Bu hastalık herhalde benim ne kadar inatçı ve dövüşken olduğumu, yeniden dönse de onu alt edeceğimi anlamıştır. Bu arada oğlum askerlik yaptı, iş güç sahibi oldu, kızım da evlendi... Kocam da durmadan içti durdu. Ona da ben baktım. Sarhoşluk kanserden beter... Bakın ben kanseri yendim ama o bundan kurtulamadı! Ceyhan’ın hayat hikâyesi mi, Kavafis’in şiiri mi? Kavafis’te anlatı tüyler ürpertiyor ama ben Ceyhan’ı daha yakın buluyorum kendime: Bedeni her tarafından saran habis mi habis bir marazın çocukların, sevdiğin, velhasıl iyi, güzel bir nedenin varsa inatla, direnmeyle eninde sonunda yenilebileceğini gösteriyor da onun için!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle