22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

R PAZAR 12 9/8/07 15:07 Page 1 PAZAR EKİ 12 CMYK 12 12 AĞUSTOS 2007 / SAYI 1116 Bu kızın ruhu iyi... Esra Açıkgöz ürkmen Kızı, Özlem Taner’in ilk albümü. Ancak Taner’in yüzüyle olmasa da sesiyle daha önce tanıştık, Seher İnende parçası albümden önce Beynelmilel’in final sahnesinde, Yersiz Yurtsuz ve Sağır Oda televizyon dizilerinde, Sabah Gazetesi Yazıişleri Müdürü Emre Ergül’ün “2 Eylül” adlı kısa filminde duyuldu. Yertsiz Yurtsuz dizisinin “Sunam” parçasındaki ses de Taner’e ait. T Kalan Müzik’le yolunuz nasıl kesişti? Beş sene önce Kalan Müzik’in kapısını çalıp Hasan Saltuk’a albüm yapmak istediğimi söyledim, ciddiye almadı. Demon varsa, ne yaptığını görelim deyip kovaladı beni. Sonra demo yapıp getirdim; dinledi, beğendi. Antep’te öğretmenlik yaptığımdan bir yıl İstanbul’a gelemedim. Dört yıl önce buraya taşındım. Üç yıldır da albümün hazırlığı için uğraşıyorduk. Kurulu yaşamınızı, doğup büyüdüğünüz yeri bırakıp, İstanbul gibi insanları yutan bir şehre gelmek cesaret isteyen bir iş… Antep’te yapamayacağımı gördüm. Bunun Antep’le ya da başka bir şehirle alakası yok, eğer müzik yapma derdim olmasaydı, gider bir köyde öğretmen olurdum. Ancak mutlu olmak için müzik yapmam gerektiğini biliyordum, çünkü kendimi başka türlü ifade edemiyordum. Bir süre sonra evde müzik yapmanın önemi kalmıyor, yine yalnızlık duygusu yaşıyorsun. Bu yalnızlık duygusunu ancak profesyonel müzik yaparak aşabileceğimi hissettim. Albümün hazırlık aşaması nasıl geçti? Çok da kolay olmadı. Burada ince bir çizgi var; modern olayım kaygısıyla dejenere bir müzik yapabilir ya da otantik müzik yapayım derken, taklitçi olabilirsiniz... Hem ben olayım, hem de türküleri çok iyi vereyim istedim, bunun için seçilen türküler de önemliydi. Aranjörlerimizle kurduğumuz iletişim olmasaydı bu kadar doğru iş çıkmayacaktı. Albümün bu kadar modern olması onların sihriydi. Sizin için özel olan bir parça var mı? Uzun havalar... Dört uzun havayı arka arkaya sıraladık, ama sıkıcı olmadı, çünkü hepsinin başka bir havası var. Seher İnende benim için özel bir parça. Onun çok masum, dingin, kendine has bir hüznü, başka bir dünyası var. Ezo Gelin de geldiği nokta itibarıyla çok önemli, çok bilinen bir parça olmasına rağmen başka bir parça haline geldi ve ruhundan da bir şey kaybetmedi. UZUN HAVALAR, İSYANIMIN SESİ Niye uzun havaları kendinize daha yakın hissediyorsunuz? Çünkü uzun havalarda bir ritm kıstası, sınırlaması yok. Bir notayı istediğiniz kadar uzatabilirsiniz, farklı notalarda gezebilirsiniz. Müzikte en çok sevdiğim, doğaçlama, müziğin, o anki duygusunu, dünyasını insana bire bir getirmesi. Uzun havalarda, içimdeki isyan, haykırış duygusunun sesime dönüştüğünü hissettim. Seher İnende parçası birkaç dizide ve filmde de kullanıldı. Garip bir şekilde herkesi çekti. Stüdyoya girip kulaklığı taktığınız HİSSETTİKLERİMİ SÖYLÜYORUM Albümünüzün adı Türkmen Kızı. Türkmen misiniz? Alevi Türkmeniyiz. Babam Adıyamanlı, annem Antep’te doğmuş. Albümde, parçaları neye göre belirlediniz? Türkmen müziği özellikle de Barak ezgileri ihmal ediliyor. Daha doğrusu pek anlaşılmadılar galiba, insanlara fazla köylü, eğitimsizlik çağrıştıran bir müzik gibi geliyordu. Antep’te Barak yöresini araştırdığımdan oradaki isyanı, coşkuyu, ezgilerdeki haykırışı, o güçlü duyguları keşfettim. Onları işlemem doğru olur, diye düşündüm. Türküleri yorumlarken neye dikkat ettiniz? Oranın köyünde yaşayan, dağına çıkıp, ağaç gölgesinde oturup, manzarayı izlerken ağıt yakan bir adam ya da kadının duygusunu hissetmeye çalıştım. Onun gırtlağını ancak öyle verebiliyorsun zaten. Türkülere modern bir taraf da katmışsınız... Bunun olması gerektiğine inanıyorum, aksi takdirde kendimle çelişirdim, ortaya yapay bir şey çıkardı, çünkü o insanların duygusunu ne kadar hissetsem de şehirde yaşıyorum, müzik eğitimi aldım, bunları da bir şekilde müziğimde göstermek zorundaydım. Türkmen havalarının evrensel boyutunu hissettiğim ölçüde yansıtmaya çalıştım. Benim için onların evrenselliği önemli. Açıkçası Barak ve Bozlakları üniversitede tanıdım. Ondan önce ilgi alanım, rock, blues, caz müzikti. Sonra kendi müziğimi dinlerken de aslında rock, blues, cazda hissettiğim o duyguları yaşadığımı anladım ve keşfettiğim o benzerliği göstermek istedim. Sanırım bu görüldü, albümünüz uluslararası bir müzik dergisine fRoots’a, fRoots radyosunda en çok dinlenen ikinci albüm olması nedeniyle haber oldu. Öyle bir yankı bulduğuna göre, amacıma yaklaştım demektir. andan itibaren içine girdiğiniz dünya ne kadar saf, hesapsızsa o kadar duru okuyor, o ruhu karşı tarafa geçirebiliyorsunuz. Bence kaliteli müziğin kalitesiz müzikten farkı, anlatımındaki güçtür. Küçücük bir olayı doğru anlatınca ortaya mükemmel bir müzik çıkar. Benim için müziğin arkasında taşınılan kaygı önemli. Sizin müziğinizin arkasındaki kaygı nedir? Çok klasik gelecek, ama gördüğüm olaylara, insanlara tepkim, yaşadığım evrensel duygular; acı, mutluluk, mutsuzluk… Galiba en çok da özgürlük duygum. O duyguları farklı bir müzik tarzında buluyorsam, kendimi onunla da ifade edebilirim. Müzik öğretmenliğine devam ediyorsunuz, değil mi? Müziğe ayıracağım vakitten taviz verince bazen mutsuz olsam da seviyorum, devam etmeyi düşünüyorum. Albümün hazırlığı öğretmenlik nedeniyle mi üç yıl sürdü? Yok, titizlikten. Bunu yaparsak beni anlatır mı, nasıl bir etkileşim ortaya çıkar, diye düşündük. Bir de albümde benim de bir üretimim, bestem olsun istedim. Ancak sonra baktım ki bir albümde üçdört mesaj verince karşınızdakini boğuyorsunuz. Albüme kendi bestemi sıkıştırmak, biraz fazla aptal bir iddia gibi geldi. Bu çelişkiyi uzun süre yaşadık. Sesiniz Aynur’a çok benziyor. Evet. Sesi güçlü olduğu için benim de bu parçaları güçlü sesle söylemem gerektiği için seslerimiz benzeştiriliyor. Sanırım ilk albüm olduğundan böyle oldu, zamanla tarzımın daha iyi anlaşılacağını düşünüyorum. Müziğe dair varmak istediğiniz yer neresi? Olaya hırsla yaklaşmıyorum. Şurada olacağım, diye bir şey koymaktansa, doğal akışında beynim, yüreğim beni nereye götürürse orası hedefim olacak. Zaten ben iyiysem, yaptığım müzikte iyi hissediyorsam, insanlar da bu kız iyi iş yapıyor, diyorlarsa diğerleri kendiliğinde gelir. Yine de benim de isteklerim var tabii, benim için bu kızın iyi bir ruhu var, onu da müziğine çok iyi yansıtıyor, demelerini isterim. Özlem Taner, ilk albümü “Türkmen Kızı”nda Barak ezgilerini modern dünyaya uygun yorumluyor, ama özlerini bozmadan. İnsanlar, onun için iyi bir ruhu var, bunu da müziğine iyi yansıtıyor, desinler istiyor. Bir de türküye hak ettiği değerin verilmesini. O blues, caz, rock dinlerken hissettiklerini türküde de yaşıyor, insanlara da bunu hissettirmek istiyor. Fotoğraf: Vedat Arık Hadi kızım bi çal, söyle... Müzikle küçük yaşta tanışmışsınız. Sekiz yaşımdayken babam ağabeyime doğum gününde bağlama almıştı. İkimiz aynı anda çalmaya başladık. Sonra da aile meclislerinde “Hadi kızım, bi çal, söyle amcalara” diye devam etti. O günlerden bu yana bağlama hep elimde. İlk konser deneyiminizi de, dokuz yaşınızda bu bağlama ile yaşamışsınız. Evet, Antep’e Arif Sağ, Sabahat Akkiraz sık sık geliyordu. Geniş bir fuar vardı, orada konser verirlerken ben de dokuz yaşımda alt kadroda elimde kocaman bir bağlama ile çıkardım. Böylece Arif Sağ ile tanıştım. Ve size bu yoldan vazgeçmeniz için nasihat vermiş... Bu yolların çok meşakkatli olduğunu söylemişti. Tabii o zamanlar çok anlam verememiştim ne demek istediğine.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle