Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
R PAZAR 8 10/5/07 15:42 Page 1 PAZAR EKİ 8 CMYK 8 13 MAYIS 2007 / SAYI 1103 Marksist aynada “insan” siluetleri Taner Timur, sadece “birey”e indirgenen insanın tarifini, Marksizm üzerinden yeniden yorumluyor. Marx’ın insanı ihmal ettiği savlarına itirazı var. Tarih ve toplumu insandan hareketle açıklamanın yanlış olduğunu söylüyor. “İnsanı” diyor “toplumsal yapılarla birlikte, farklı zamansallıklar içinde düşünmek zorundayız”... Rüçhan Akcan Selim “İnsan” başlı başına felsefenin konusu. Hemen her felsefi düşüncenin kendine ait bir insan tanımı var. Günümüzde, farkında olalım olmayalım, yaşamımız liberal düşüncenin insan tanımı üzerine kurulu durumda. Buna göre insan, varlığına içkin olarak çıkarının bilincinde ve rasyonel. Bu nedenle her konuda “kendi bacağından asılmalı”. Liberal düşüncenin insan kavramsallaştırmasına en ciddi itiraz, bugün de Marksist düşünce veya onun uzantıları arasından çıkıyor. Fransa bu düşünce üretiminin önemli bir merkezi. Taner Timur, son kitabı “Marksizm, İnsan ve Toplum”da, Balibar, Sève, Althusser, Lacan, Bourdieu gibi Fransız düşünürlerin felsefelerinde “insan”ın izini sürüyor. Marx, “insan”a içkin bir öz veya töz’ü kabul etmemiş, insanın, birbirinden ayırt edilemese de öznel ve toplumsal iki yönü olduğunu söylemişti. İşte bu iki yön arasındaki dengeye dair tartışmaların sonu gelmiş değil ve gelecek gibi de görünmüyor. Zira, Marksist düşünce kapıları genelgeçer bir insan tanımına kapatmış durumda. Taner Timur ile, daha önce Evrensel Kültür dergisinde yayımlanmış, belli bir bütünlüğe sahip yazılarından oluşan, Yordam Kitap’tan çıkan kitabı “Marksizm, İnsan ve Toplum” üzerinden Marksist aynada “insan”ı konuştuk. Öteden beri, Marx’ın insanı ihmal ettiği savı yaygın kabul görüyor. Buna dayalı olarak da Marx’a içeriden ve dışarıdan eleştiriler getirildiğini biliyoruz... Örneğin, Freud ile Marx’ı evlendirmeye çalışan birçok girişimin zeminini de bu sav oluşturuyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Marx’ın insanı ihmal ettiği savı, daha çok Sovyetler Birliği’ndeki sosyalizm uygulamasına getirilen eleştirilerin uzantısıdır. Özellikle II. Dünya Savaşı sonrasında bu alandaki arayışların odağında “Marksist kuramda insan” sorunsalı vardı. Kişisel olarak bu tartışmaların Fransa’daki yankıları ile ilgilendim. İnsan faktörüne yaklaşımda, üç ayrı kategoride toplanabilecek görüşler ile karşılaştım Fransa’da. İlki, “öznelci" (subjectiviste) bakış ki, bunun en iyi örneği Sartre ve varoluşçu felsefesiydi. 50’lerde en etkili olan akım buydu. 60'larda ise insana, içinde bulunduğu toplumsal yapılara öncelik vererek bakan görüşler, yani yapısalcılık etkili olmaya başladı. Bu çerçevede düşünen en etkili Fransız Marksistleri de Althusser ve öğrencileri oldu. Althusser ve çevresi insanın “öz”ünün olmadığını, insanı yapıların tayin ettiğini düşünüyor, “biz teoride antihümanistiz” diyorlardı. Fakat, şunu da ekliyorlardı: “Hümanizm bir ideolojidir, bilimsel değildir; ideoloji olarak biz de ona saygı duyuyoruz.” JeanPaul Sartre Nihayet üçüncü kategoriyi de daha çok şu iki düşünürün görüşleri temsil etti: Lucien Sève ve Pierre Bourdieu. Bunlardan Sève, Marx’ın Feuerbach hakkındaki altıncı tezini yineleyerek “İnsanın özü vardır, bu da insanın sosyal ilişkilerinin toplamıdır” diyordu. Bourdieu’ye göre ise insanın “habitus” adını verdiği öznel yanı ile toplumsal yanı oluşturan "alan"lar karşılıklı etkileşim Taner Timur. Fotoğraf: Rüçhan Akcan Selim içindeydiler. İnsanın ikili bir yönü psikolojik vs. bütün çalışmalara açık olması. Onlarda kendi olduğunu Marx da söylüyor. Siz de insanın ne olduğu düşüncesini sorgulayacak, zenginleştirecek unsurlar sorusuna Marx ve Marksist düşüncenin katı araması. Her disiplin ile eleştirel bir iletişim kurabilmesi. A belirlenimci bir cevabı olduğunu düşünseydiniz bu priori dışlamalar içinde olmaması. çalışmayı yapmazdınız sanırım?.. Özellikle “insan” kavramını kullanıyorsunuz Öyle bir inancım olsaydı bu düşünürleri, bu konu sanırım? “Birey”i kullanmaktan kaçınma nedeniniz bağlamında incelemeye gerek duymazdım. İnsan, “öz” “birey”in liberal çağrışımları mı? kavramı ile ifade edilebilecek bir gerçekliğe sahip değil. A. “Birey” ve “bireysel” gibi sözcükleri de kullanıyorum, Malraux, “Ölüm, yaşamı kader haline getirir” demişti; ama “insan” tarihi ve genel bir kavram. İnsan, en genel yani ancak birisi öldükten sonra onun yaşamını “kader” anlamda, doğa halinden kültür haline geçmiş canlıdır. nedenselliği içinde inceleyebiliriz. İnsanla ilgili düşünceler “Birey” ise belli bir tarihsel döneme aittir. Modern iki ekstrem arasında gidip geliyor. Ya içinde bulunduğu, anlamda, emek ile üretim araçlarının ayrıldığı tarihsel onu kuşatan yapıların uzantısı ya da tamamen bu kesitte ortaya çıkmıştır. Entelektüelin ilk şekli olan kâtip, yapılardan bağımsız, aşkın bir öznellik olarak düşünülüyor çok eski bir toplumsal formasyona aittir, ama bugün insan. Bu ikili karşıtlığa hapsolmak durumunda değiliz. anladığımız şekilde bir birey değildir. Geçmiş uygarlıkların kralları dahi bugünkü anlamda birey değillerdir. Birey İNSAN, TARİHİ VE GENEL BİR KAVRAM sözcüğü, ister istemez bireyciliğe götürür. Bunu da büsbütün kötü bir şey olarak algılamamak lazım. Aksi Marksist çözümleme, bilgi nesnesini tarihselliği totaliter rejim savunusuna dönüşür. Öznelci doktrinlerden içinde analiz ettiğine göre, “Marksizmin, insanın ne ayrılırken, bireyin her şey demek olmadığını söylüyorum. olduğu konusunda genelgeçer bir cevabı yoktur ve de Toplumsal yapılar da önemlidir. Bu bakımdan, “insan” hiçbir zaman da olmayacaktır” diyebilir miyiz? daha genel, “birey” daha özel kavram… Diyebiliriz tabii. Marksizmin en bilimsel ve inandırıcı Kitabın başında “İnsan herhangi bir kuramın kalkış tarafı her konuyu tarihi süreç içinde ele alması. Buradan noktası olabilir mi?” sorusunu soruyorsunuz. “Evet” hareketle, insanın ne olduğu sorusunu başka sorular yanıtını veremiyoruz, değil mi? izliyor: Hangi insan, hangi toplumdaki ve hangi tarihsel Veremiyoruz. Tarihi ve toplumu insandan hareketle dönemdeki insan... gibi. Bugün New York’ta yaşayan bir açıklamak yanlıştır. Elbette, insan faktörünü yok saymak insan ile Hindistan’ın ücra bir köyündeki insanı aynı kefeye değildir bu. İnsanı toplumsal yapılar ile birlikte, farklı koyamayız. Zaman dışı bir kategori imkânsız. Bilimsel zamansallıklar içinde düşünmek zorundayız. Bu bağlamda çalışmalar tarih dışı/üstü tezler ve tözler ortaya koyarak ancak “bireyselliğin tarihsel formları”ndan söz edebiliriz. yapılamaz. Çok noktada ayrılsalar da Sève ile Althusser bu kavramda Bu noktada da Marksizmin üstün taraflarından biri anlaşıyorlardı. ortaya çıkıyor. Nörolojik, sosyolojik, psikanalitik, Pierre Bourdieu Louis Althusser HRANT DİNK KATLEDİLDİ, 100’E YAKIN KİŞİYE 301 DAVASI AÇILDI... İfade özgürlüğü Türkiye’de hak değil, risk... Erol Önderoğlu T ürkiye medyası 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nü matem içinde geçirdi, çünkü Hrant Dink katledildi, 100’e yakın kişi 301’den yargılandı, tehditlerin arkası kesilmedi… BİA Medya Gözlem Masası’nın 2007’nin OcakŞubatMart dönemine dair hazırladığı rapora göre 12 gazeteci ve aktiviste yeni davalar açıldı. Geçen yıl ise 293 kişi ifade özgürlüğünü ihlalden yargılandı. Politik malzemeye dönüşen 301 bu dönemde İHD’den Ethem Açıkalın, gazeteciler İrfan Uçar, Sinan Kara ve Umur Hozatlı gibi yeni sanıklar da yarattı. 22 ayda 301. madde 100’e yakın kişiye uygulandı. “Milliyet”te yayımlanan “Biz Kimiz?” anketinden yazıişleri müdürü Tahir Özyurtseven ve Cem Dizdar ile dizi sorumlusu Tarhan Erdem, “kin ve düşmanlığa tahrik” iddiasıyla şikâyet edildi. Politik sürecin etkisiyle hız alan Hrant Dink. “Atatürk’e hakaret” iddiasıyla açılan davalar Prof. Dr. Atilla Yayla’yı ve çevirmen Atilla Tuygan’ı buldu. Prof. Dr. Baskın Oran, gazeteci Can Dündar, Aziz Özer, sanatçı Ferhat Tunç ve “Özgür Radyo”, kendilerini “milliyetçi” olarak tanıtan çevrelerin ölüm tehditlerine maruz kaldı. 2007’nin ilk üç ayında, 2’si İnternet sitesi olmak üzere dokuz medya kuruluşu saldırıya uğradı. Mart ayında “Azadiya Welat”, “Güncel” ve “Yaşamda Gündem” gazeteleri peş peşe kapatıldı. “Haber kaynaklarının gizliliği Şirnak’ta Beytüşşebap Savcılığı’nca, DHA muhabiri Emin Bal’ın bürosuna düzenlenen baskında kasetlerine el konmasıyla ihlal edildi. Kamuoyu, örgüt operasyonuyla tutuklanan “Özgür Radyo”dan Füsun Erdoğan ve “Atılım” Yayın Yönetmeni İbrahim Çiçek’e yönelik suçlamalardan yedi ay sonra hâlâ bilgilenemedi. “Hakaret” iddiasıyla gazeteci Sinan Kara ve “Emirdağ” gazetesinden Mustafa Koyuncu tutuklandılar. Mahkemeler, Youtube, 8sutun ve alinteri.net örneklerinde olduğu gibi, suç içeriğiyle sınırlı bir yaptırım yerine tüm siteyi erişime kapatmak gibi “radikal ve orantısız” önlemlere başvurdu: Antalya Cumhuriyet Savcısı, “Hürriyet Akdeniz” gazetesinin 22 Mart’ta yayımlanacak sayılarının prova baskılarını toplattı.