Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
R PAZAR 3 10/5/07 15:38 Page 1 PAZAR EKİ 3 CMYK 13 MAYIS 2007 / SAYI 1103 3 Z. S., 15 yaşında bir çocuk anne. 15 YAŞINDA BİR ANNE Z. S. YANİ HEM BİR ÇOCUK HEM DE ANNE... Çocuk anne Hatice Çetin Uzaktan akrabasıyla evlendirildiğinde, 13’ündeymiş. Okuma yazması yok çok istemiş, ama okula gönderilmemiş, evlendirilmiş. Geleceğine sahip çıkmadığı için annesine kırgın, kendi anne cümlelerini kuruyor: “Bana Fotoğraf: Serkan Yıldız Zamanın nasıl geçtiğini anlamıyoruz. Z. S. evine gitmek için sabırsızlanıyor: “Eve geç kalmak istemiyorum” diyor. Hem konuşuyoruz hem de bebeğini arabasına yatırıyor. Anneler günü için ne düşündüğünü soruyorum. Büyümüş de küçülmüş dedirtecek cevaplar veriyor: “Bana destek olmadığı için anneme kızıyordum. Şimdi ise en büyük destekçim. Benim için üzüldüğünün farkındayım. D ünyanın birçok yerinde bedensel ve ruhsal gelişimlerini tamamlamamış evcilik oynarcasına kendi bebeklerini kucaklarına alan çocuk anneler var. Bu acı gerçek Türkiye için de geçerli. İstanbul, Fatih’te oturan on beş yaşındaki Z. S. çocuk annelerden yalnızca biri. İsminin gizli kalması şartıyla röportaj teklifimizi kabul ediyor. Öğleden sonra Fatih’te bir parkta buluşuyoruz. Bankta oturmuş onu beklerken ürkek adımlarla ilerleyen, bebek arabasını süren Z. S.’yi fark ediyorum. Elimi kaldırıp “Buradayım” diye seslenince bana doğru uçar adımlarla geliyor. Her halinden tedirgin olduğu belli. Neden tedirgin olduğunu merak ediyorum ve soruyorum. Başlıyor söze: “Kayınvalidem ve eşim sizinle röportaj yaptığımı bilmiyor. Bu yüzden tanıdık biri görür diye korkuyorum. Evden de ‘Hava güzel, bebeği biraz gezdireyim’ deyip çıktım.” Ben bebekle ilgilenirken, Z. S. soluklanıyor. Fazla zamanının olmadığını hemen başlamamız gerektiğini yineliyor. Bunun üzerine hemen nasıl evlendiğini soruyorum. Sanki nerden, nasıl başlayacağını bilemiyor. Bebeğine sevgi dolu gözlerle bakarak: “Eşim uzaktan bir akrabamın oğluydu. İki yıl önce, ailemin baskısı sonucu evlendim.” Birkaç saniye sessiz kalıyor. Geçmişi yeniden yaşıyor. İçini çekip: “Keşke…” dedikten sonra sözcükler boğazında düğümleniyordu. Sessizliği Z. S.’nin resmi nikâhı olup olmadığını sorarak bozuyorum. Başını hayır anlamında sallıyor ve ekliyor: “Dini nikâhımız var!” Bunu söylerken bir şeylerin yanlış olduğunun farkında. Sorularıma içtenlikle cevap veren Z. S. eşinin ailesiyle birlikte yaşadığını ve kendi ailesine kırgınlığından bahsediyor. Araya giriyorum. “Neden ailene kırgınsın?” “Ailem kız çocuğu olduğum için beni önemsemiyordu. Ailemde erkek kardeşlerim kadar değerim yoktu.” Bunu söylerken ezilmişliğini hissedebiliyorum. Kısa bir durgunluktan sonra söz Z. S.’nin dünya tatlısı beş aylık oğluna geliyor: “Bebeğim olsun hiç istemedim ama hamile kalınca kader deyip kabullendim.” Z. S.’nin bebeğiyle ilgilenişi acemice, sanki gözümün önünde oyuncak bebeğiyle oynayan küçük bir kız çocuğu duruyor. Hamileliğinden ve doğumundan söz ediyor: “Hamileliğimde hiçbir sorun yaşamadım. Kaynanam ve annem çok yardımcı oldu. Özel bir hastanede normal bir doğum yaptım. Ama ufak yaşta olmamın verdiği bir korku vardı.” Z. S. küçük yaşta büyük sorumluluklar üstlenmiş. Ailesinin okula göndermemesi sonucu okuma yazma bilmiyormuş. Bu onun içinde çok büyük bir acı olarak kalmış: “Elimde olsaydı evlenmeyip, okumayı tercih ederdim. Okula gitmek için çok ağladım, yalvardım ama olmadı” diye devam ediyor. ANNEM DE 15’İNDE GELİN OLMUŞ Yaşadığı zorluklardan söz etmeye başlıyor. Bazen gülerek bazen ağlayarak sözlerini sürdürüyor. Bebeğini ve eşini sevdiğini söylerken gülen yüzü : “Keşke evli olmasaydım, hayatım daha farklı olurdu” derken gözlerine hüzün çöküyor. “Siirtliyim. Bizim oralarda kızları küçük yaşta evlendirirler, akrabalarım içinde küçük yaşta evlenmiş kızlar var. Annem de on beşinde gelin olmuş.” Çocuk annelik anneden kıza geçiyor. Küçük E. Y. güneşten bunaldığı için ağlıyor. Z. S. çocukluğunu unutmuş tam bir anne edasında çantasının içinden su dolu biberonu çıkarıyor. Kolları arasındaki bebeğine biberonu uzatırken sanki oyuncak bir bebekle oynuyor. “Okumak önemli, bilen insanla bilmeyen insan arasında çok fark var. Ben aynı şeyi kızım olursa yapmam. Kızımı sevdiği insanla evlendireceğim.” oğlum yeter”. Çocuğumu büyütmeme yardım ediyor. İlgi göstermesi kırgınlığımı biraz da olsun gideriyor.” Anneler Günü için onu tek mutlu eden şeyin oğlu olduğu söylüyor ve ekliyor: “Bana, oğlum yeter!” Z. S. ve oğlu ile vedalaşırken küçük anne gözden kaybolana kadar arkalarından bakıyorum. Uçar adımlarla yanıma gelen ayaklar şimdi uçar adımlarla evinin yolunu tutuyor.