22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

R PAZAR 4 10/5/07 15:40 Page 1 PAZAR EKİ 4 CMYK 4 Annenize ya da ablanıza güzel olup olmadığınızı sordunuz mu hiç? Peki onların sizi çirkin bulduğu oldu mu ya da kendinizi güzel bulmayıp acı çektiğiniz? Araştırmalar genç kızların yüzde 67’sinin görünüşlerinden hoşnut olmadıkları için sosyal etkinliklerden kaçındıklarını gösteriyor. Bunun suçlusu ise güzelliğin yüceltildiği bir dünya algısı… Anne, baba, toplum, moda, medya, bizler, sizler… Güzelliğe başka türlü bakmayı başarmamız “Küçük Gün Işığım” filminden... 13 MAYIS 2007 / SAYI 1103 mümkün değil mi? Azap veren güzellik Volkan Aran 1. Sayfanın devamı E ğer kültür endüstrisi ve bilinçsel değişim, güzellik algısını zayıflık yönünde değiştirdiyse tersi de mümkün olamaz mı? Belki de... Her genel eğilimin tarihte tepkisel bir hareket yarattığı doğruysa gitgide daraltılan öğretilmiş güzellik ölçütlerinin dışında kalan çoğunluk yeni bir güzelliğin yeniden düşünülmesi için harekete geçecektir. “Gerçek güzellik nedir” kampanyasının “ciltteki lekeler her zaman güzelliği gölgeler mi?” yazılı afişinde yer alan Aylin Mediha Öge, “Böyle bir çekime katılmamız istendiğinde bunu biraz da ‘ne çok çilin var’ diyenlere inat olsun diye yaptım” diyor, “‘bakın beni de güzel buluyorlar’ demek için.” Ne var ki güzellik normlarının ne kadarının öğretilmiş ve kültürel endüstrinin hegemonyasında olduğu konusu o kadar da açık değil. Güzelliğin açık formülüne ve matematiğine ulaşma yönündeki çalışmalar her ay basında yer alıyor ve altın oranın varlığı, bebeği andıran yüz hatlarına karşı duyduğumuz şefkat hissi ya da simetri arama eğilimimiz gibi CANSU DERE (Oyuncu) Cansu Dere, bir mankenlik ajansında çalışırken 2000’de Kanal D’nin düzenlediği Miss Turkey Güzellik Yarışması’nda üçüncü oldu ve bir anda tanındı. Çok da isteyerek girmediğini söylediği bu yarışmadan sonra da güzellik kriterlerinin ortasında buldu kendini. Güzelliğin çok önemli olduğu bir meslekten geldiğini ret etmiyor, ama ona göre güzellik göreceli bir kavram ve sonu yok. “Yaptığım iş, televizyon, sinema, estetik kaygısı güden alanlar olsa da tamamen buna bağlı bir şey değil” diyor “Güzellik bir bibloya dönüştüğü zaman problem başlar. Bir bibloyu ne kadar seyredebilirsiniz ki, bütün insanlar bir süre sonra bundan sıkılır”. Dere hiç estetik ameliyat geçirmemiş, dünyanın en güzel kadını olduğunu da iddia etmiyor, dahası insanın kendi güzelliğini yarattığına inanıyor. İşte Dere’nin 0 beden, film ve dizilerin “güzellik” anlayışına ilişkin söyledikleri: Dünyadaki modeller artık inanılmaz zayıf, ama bu akla sağlıklı mı sorusunu getiriyor? Anoreksiya, bulimia hastalıklarına yakalanan pek çok kişi biliyorum. Genç kızların vücudunun oturması için belli bir dönem vardır, 14 yaşında bir kız yemeğini keserse bedensel gelişimini tamamlayabileceğini düşünmüyorum. Sıla dizisinde canlandırdığım Sıla karakteri makyajlı ve biblo gibi durmuyor, hiçbir zaman. Sonuçta bir Doğu hikâyesi anlatılıyor. Benim saçımın, kaşımın, gözümün o tarafa uyan bir yapısı var. Tabii ki önemli olan oyuncunun o karakterin duygusunu geçirebilmesi, bunun da en çok gözlerle olacağına inanıyorum. Benim gözlerime laf söyleyenler de var, ama bu benim hoşuma giden bir şey. Bu beni bir biblo olmaktan çıkartıyor ve yaşayan bir karakter haline getiriyor. Güzelliğin mutluluk anlamına geldiğini düşünmüyorum, güzeller de mutsuz olur… Bir ilişkide birçok şey paylaşılır ve karşımdaki insan yıllarını benim gül yüzüm için vermiyordur. Eğer erkek güzellik için kadından vazgeçiyorsa bu mantıkla, erkek de göbeklenince kadın da başka birisini bulabilir. O zaman bunlar birbirine inanmadan yaşayan birileridir. Benim bir sevgilide aradığım onunla konuşabiliyor olmam ve hayata aynı gözle bakabilmem. Birisine bakıp da dış görünüşünden etkilendiğim hiç olmadı, öyle bir isteğim olsa sergiye giderim. güzellik algısının içgüdüsel olduğu yönündeki iddialara yenileri ekleniyor. Son yıllarda dünya güzellik tarihi üzerine yazılmış iki önemli eserden birinde de Umberto Eco bu evrimsel ve genetik güzellik algısının çok da değişmez olmadığını savunup, sanatçıların resimleri üzerinden giderek matematiksel estetik oranlarının tarih boyunca değiştiğini iddia ederken, “İnsan Güzelliğinin Tarihi” kitabında Arthur Marwick aslında bu sanat eserlerindeki kadın resim ya da heykellerinin o zamanki ideal güzellik anlayışını değil, sanatçının buna karşı geliştirdiği özgün güzellik anlayışını temsil ettiğini dile getiriyor: “Aslında değişen, güzellikten ziyade güzelliğe atfedilen önem. Kitle iletişim araçlarının yükselişinden önce bir kadının güzelliğini maddi kazanç elde etmek ya da sosyal terfi sağlamak amacıyla kullanmasının tek yolu bunu zengin bir erkeğin metresi ya da bir fahişe olarak seks ticaretinin hizmetine sunmaktı. 20. yüzyıla gelindiğinde ve özellikle sinemanın doğuşuyla birlikte, güzel bir kadın, çekiciliğini seks ticaretine gerek duymaksızın şöhret ve zenginlik için ticari bir takas aracına dönüştürebilir hale geldi. Bu durum kadın güzelliğinin kadının yatak odasından çıkıp, prensler ya da para babaları tarafından değil ama kitleler tarafından ödüllendirildiği geniş kamusal dünyaya geçişini temsil eder.” Güzelliğin kazanca dönüştürülebildiği alanların birer endüstri haline gelmesiyle, çocuk yaşta kızların ellerinden tutulup estetik cerrahlara ya da güzellik yarışmalarına sürüklenişi “gelecek garantisi” kapsamına girdi. Şu an Türkiye’de de gösterimde olan “Küçük Gün Işığım” filmi de dünyanın güzellik eksenli bir rekabet ortamı haline gelmesini hicveden senaryosu ile bu ikinci durumu anlatıyor. Filmin 2007 En İyi Özgün Senaryo dalında Oscar’ı kazanması da belki içinde bulunduğumuz durumun vahşiliğini ne denli kabullendiğimizi bize söylüyor. Ya da öğretilmiş güzellik ve buna bağlı rekabet anlayışını eleştirmenin vaktinin geldiğini. O halde işe güzelliği bu konuda kafa yormuş, güzelleştirmeyi iş edinmiş ya da güzelliğiyle şöhret kazanmış birilerine sorarak başlamalı… İşte anlattıkları… AYLİN MEDİHA ÖGE (Dove’un güzellik kampanyasında kullandığı modellerden) Ben model değilim, İtalya’da otel yöneticiliği ve turizm üzerine okudum ama şu an çalışmıyorum. Bu iş tamamen tesadüf. Benim çillerim çok fazla, bir parfümeriden çıkıyordum, lekeler için bir şey ister misiniz, dedi satıcı kadın, bozuldum, ben onları seviyorum, dedim. Oradan çıkarken ellerinde kameralarla birileri, siz kendinizi güzel buluyor musunuz, diye sordular. Kampanyayı anlatıp, katılmayı düşünür müsünüz diye sordular. Hoşuma gitti, çünkü “çilli horoz” diye benimle dalga geçenler şimdi “benli mi albenili mi” diyorlar. Küçükken de çok dalga geçiyorlardı, sıkılıyor, insanların yüzüne bakıp konuşamıyordum. Gizli gizli annemin yüz kremlerini sürüp çilleri çıkarmaya çalışırdım. Annem, hiç gerek yok, sana çok yakışıyor, derdi, sevinirdim. Sonraları çillerimin farklılığım olduğunu keşfettim, İtalya’da bir kafede otururken, bir genç gelip “Sizin benleriniz ve çilleriniz gökyüzündeki yıldızlar gibi parlıyor” dedi. Bu söze bayıldım. Bu kampanya da güzelliği tartışıyor ve önemli bir iş yapıyor, çünkü gençler arasında artık görünüm yarışı dışında tartışılan çok az şey kaldı. Başka konularda bir derinlik aranmıyor, aileler bence asıl o konuda destek vermeli, gençleri okumaya, düşünmeye itmeli… Dove’un kampanyasından...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle