02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

R PAZAR 4 6/12/07 14:57 Page 1 PAZAR EKİ 4 CMYK 4 PAZARIN PENCERESİNDEN 9 ARALIK 2007 / SAYI 1133 Sahte ilaçla iyileşmek Selçuk Erez Müvekkilim Ayhan Hatmi, 95 kişinin organize toplu kaçakçılık yaptıkları iddiasıyla açılmış olan bu davada, kendisinde kanser varlığı teşhis edildiği ve sahte ilaçlarla tedavi edildiği halde iyileşmesi nedeniyle cürüme iştirakle suçlanmaktadır. Şimdi huzurunuzda sanık olarak bulunan Ayhan Hatmi’de, iki yıl önce aşırı yorgunluk şikâyetiyle başvurduğu Sarmahatun Medikal Sentır’da alınan biyopsisinde miyelogen lösemi denen habis hastalığın varlığı saptanmış ve onkoloji uzmanı kendisini İtalya’daki Montazuma laboratuvarınca üretilmiş ve yurdumuza SMT firmasınca ithal edilmiş “Gonarfarnib” ve “Vortezornik” adlı ilaçlarla tedaviye başlamıştır. İki ay süren tedavi sonucunda bu ilaçların herhangi bir yan etkileri gözlenmemiş ve Ayhan Hatmi’de yapılan bütün tetkikler ve alınan biyopsilerle hastalığın tamamen kaybolduğu saptanmıştır. Ancak, Hatmi Bey’in tedavisinden iki ay sonra, polis baskınları sonunda bu hastanede ve bir ecza deposunda ele geçen maddelerin tahlilleri, müvekkilime, onkolog tarafından verilen bu ilaçların, içlerinde etkin hiçbir madde bulunmayan sahte etiketli ve ambalajlı ilaçlar olduklarını ortaya çıkarmıştır. Bu olayı, adı geçen hastanedeki onkolog, laboratuvar teknisyenleri ve eczane sorumlusunun toplu kaçakçılık ve sahtecilikle itham edilmeleri ve tutuklanmalar izlemiştir. Bu sırada onkolog, savcılıkta verdiği ifadede sahte olduğu ileri sürülen bu ilaçlarla Ayhan Hatmi’nin kesin bir şifaya kavuştuğunu ve müvekkilimin şifasının, bu ilaçların sahte olmadıklarının delili olduğunu ileri sürmüştür. Beyoğlu gündüzleri onlara yasak! Prezervatif bulundurmak suç! Gül Bundan iki ay kadar önce yedi sekiz arkadaş evde akşam yemeğimizi yiyorduk. Kapı çaldı. Kapıyı çalanın polis olduğunu anladık, çünkü polis kapıyı nasıl çalar iyi biliriz. Herkesin lokması boğazına takıldı. Beyoğlu polisi kapıyı açmamla birlikte içeriye daldı. Polisler, “Ne yapıyorsunuz burada?” diye sordu. Ben de sofrayı gösterdim ve “Yemekteyiz” dedim. Polisler bu sırada evi aramaya başlamıştı. Birkaç arkadaşımızın çantasından prezervatif çıktı. Polisin biri “Bunlar suç!” dedi. Bu yüzden ertesi güne kadar karakolda kaldık, hakarete uğradık ve evimiz mühürlendi. Sırf travesti olduğumuz ve çantamızda prezervatif bulundurduğumuz için başımıza bunlar geldi. Artık evimizde bile huzursuzuz. Sokaktakilerden şikâyetimiz yok, onlar bize, biz onlara alıştık. Onlar da bize yapılanları görüyor ama bir şey diyemiyorlar. Mesela bir gün bir arkadaşımız evinin kapısında, alışverişten dönmüş, kapısını açmaya çalışırken bir ekip tarafından gözyaşartıcı spreyle baştan aşağıya yıkandı. Herkes buna şahitti ama kimse sesini çıkaramadı. Sanki sinek ilacı sıkıyormuş gibi görünen ekip de hemen kayboldu. Ben de yolda giderken sözlü tacize uğradım, adamın teki arkamdan “dönme, travesti, i...” diye laf atıyordu. Gördüğüm ilk polis arabasının yanına yanaştım ve olanları anlattım. Polis memuru “sen zaten i... değil misin?” dedi. Donup kaldım. Yani polis bile sokakta bizi korumuyorsa, biz kime güveneceğiz? Herkes gibi yaşayamamak... Sude Ben bir gece kulübü işletiyorum. On yıldır da karakolun sokağında oturuyorum. Pek çok sivil ve üniformalı polis beni tanıyor. Bu yüzden genelde fazla sorun yaşamıyorum ama bir keresinde İstiklal Caddesi’nde bir travesti arkadaşım ile kahvaltı yapmak için çıktığımda polisler gelip bize “Bu saatte, bu cadde size yasak” dediler. Bu canımızı çok acıtmıştı. Öteki görülmenin zorluğu Neşe Önyargılara ve “öteki” görülmeye o kadar alıştık ki çoğu zaman bunlara gülüp geçmek zorunda kalıyoruz. Bize ölümün nasıl geleceğini bilemiyoruz. Bu son olaylar da bizi iyice tedirgin ediyor. Yani artık yaşadığımız sorunlar kadar yaratılan sorunlarla da uğraşmak zorunda kalıyoruz. Lambdaistanbul Derneği’nin düzenlediği “Onur Yürüyüşü”nden... Fotoğraflar: Hıdır Durman Savcılık, bu ifadeye dayanarak, Ayhan Hatmi’yi, “sahte ilaç şebekesi üyelerini, yakalandıklarında ithamdan kurtaracak delil sağlamak amacıyla iyileştiğini” ve böylece bu fiiliyle suça birinci derecede iştirak etmiş olduğunu ileri sürerek tutuklatmıştır. Ayhan Hatmi beş aydır ceza ve tutukevinde bulunmaktadır. Muhterem Savcılık Makamı, müvekkilimi sahte ve tesirsiz ilaçlarla iyileşmekle itham ederken bazı gerçekleri göz önüne almalıydı: * Halkımız kaç zamandır litrelerce sahte rakı içtiği halde kör olan kaç kişidir? * Zeytinleri karartmak için bazen tekstil boyası kullanıldığını bilmiyor muyuz? Yağ ve kemik külünden lahmacun yapılmıyor mu? Kırmızı bibere kiremit tozu eklenmiyor mu? Bozuk bulgur boyanıp satılmıyor mu? Zeytinyağına ayakkabı boyası ve kanola karıştırıldığını, son kullanma tarihi bitmiş sucuklar ve her türlü sakatat artığının, yeni üretilen sucukların içine eklendiğini duymadık mı? Bu millete, öteden beri her gün bu nesneleri yediği ve toksik gazla doyurulmuş havaları solunduğu halde bir şey oluyor mu? Daha bitmedi: Her bayramda mezarlarda para karşılığı Kuran okuyan “sahte hafız”lar türemiyor mu? Sahte maliyeciler, vergi mükelleflerine “Maliye Dergisi” gibi isimlerle bastırılmış gazete, dergi satmıyorlar mı? Bütün bu düzenbazlıklara rağmen kaçımızın sinir sistemi allak bullak oluyor? Öyleyse Ayhan Hatmi’nin kanserinin sahte ilaç kullanıldığı halde kötüleşmesi beklenirken iyileştiğine şaşmamak gerekir. Bu durumda onun masum olduğunun, bu olaylara bilgisi dışında karıştığının kabul edilmesini ve tutukluluk durumuna son verilmesini arz ve talep ederiz. Avukat R. Şaşmaz Cihangir [email protected] Travestiler sizin için ne ifade ediyor, yaşadıkları şiddete gülüp geçiyor musunuz ya da İstanbul’un Nişantaşı ve Şişli semtinde geçen ekim ayında dört travestinin peş peşe boğazları kesilerek öldürüldüğünü ve birinin de ağır yaralandığını hatırlıyor musunuz? Travestiler yaşanan ölümlerin yalnızca gözle görülenler olduğunu hatırlatıyor, yaşadıkları şiddetin ve toplum tarafından yalnızca “fuhşa layık” görülmelerinin nedenini sorguluyorlar. Cinayetlerin soruşturmaları sürüyor. Bu konuda bilgi almak için başvurduğumuz İstanbul Emniyeti ise “talebimizin uygun olmadığı” gerekçesi ile yanıt vermedi. Biz de Lambdaistanbul Derneği’nde travestiler ile buluştuk. Tedirgindiler. İsimlerini vermekten, resimlerini çektirmekten çekindiler, ama sokakta onları bekleyen ölüm tehlikesinden değil, polisin yapacağı baskınlardan korktukları için gizlenmeyi tercih ettiklerini söylediler. Biz uzaydan mı geldik? Lambdaistanbul Derneği aktivistlerinden Belgin Geçen bir ay içinde dört travesti öldürüldü. Tüm bu vahşet kısa haberlerle geçiştirildi. Bizler oy verme zamanı vatandaşız da normal zamanda değil miyiz? Bu konuda niye kapsamlı araştırmalar yapılmıyor? İşler daha da kötüye gidiyor. Medya ise bizi yalnızca, “travesti dehşeti!”, “travesti terörü!” başlıkları ile haberlere yansıtıyor. Bu ne kadar adil bir davranış? Yasalarda insan yerine konuluyoruz ama sokakta, özellikle karakolda kimsenin gözünde insan değiliz. Başbakan, “işkenceye sıfır tolerans” derken insanlar her yerde şiddet görüyor. Yeni kanunların da polise tanıdığı şiddet hakkı iyice arttı. Biz dernek olarak üyelerimiz için pek çok işyerine iş başvurusu yaptık. Telefonlar yüzümüze kapatıldı. İş başvurularında bize insan değilmişiz gibi bakıyorlar ve “sen fuhşa layıksın” yaftası yapıştırıyorlar. Bunu yapanlar bu işi severek mi yapıyor? Bu insanlar yaşamak zorunda, aralarında doktorlar, mühendisler var ama mesleklerini yapamıyorlar. Bu insanları dövelim, sövelim, iş vermeyelim, şiddet uygulayalım. Bu nereye kadar gidecek? Zaten toplumun baskısı altındalar. Lafa geldi mi hukuk devletiyiz ama gerçek hayat böyle değil. Biz dernek olarak çok emek harcıyoruz, ama valilik derneğin kapatılması için uğraşıyor. Neden olarak ise “Türk toplumunun aile yapısına uygun değiliz” bahanesini öne sürüyor. Bizim de ailemiz vardı, biz uzaydan mı geldik? Şimdi yeni anayasaya “cinsel yönelim ve nefret suçlarını” koymak istiyoruz ama bu görmezden geliniyor. Demek ki kabul etmeyecekler. Eğer bu hakikaten sivil ve halkın anayasası ise tüm insanlarını kapsamak zorunda. Travestilerle ilişkiye girip, onları öldürenler, Baki Koşar’da olduğu gibi daha sonra ceza indirimi ile ödüllendiriliyor. Zaten ölenler travesti ve transseksüel ise dosya kısa zamanda kapatılıyor, sonra da “katiller aramızda” diye çığırtkanlık yapılıyor. Elbette aramızdalar. Suçlular aramızda, evet, çünkü onlara göre suçlu biziz! Dürüstlük kimsenin tekelinde olmayan bir şey, namus da öyle. Herkesin şerefi ve haysiyeti var ama bizler karakola düştüğümüzde, şerefsiz, haysiyetsiz, namussuz oluyoruz. Ayrıca, Festus Okey’in Beyoğlu Emniyeti’inde öldürüldüğünü de unutmuyoruz. Ali Deniz Uslu Hayal ürünü tutanaklar İsmini de vermek istemiyor Bana da bir gün bir mahkeme kâğıdı geldi. Gelen kâğıtta “Tarlabaşı Bulvarı’nda Yoğurtçu Faik Sokak’ta bacağımı ve göğsümü açıp ‘saati çok ucuz, gel’”dediğim yazıyordu. Bunu okuyunca şok oldum. Çünkü yapmadığım bir şey üzerinden suçlanıyordum. Bana kalırsa artık tutanaklar yazanların hayal gücüne kalmış. Sözün bittiği yer Esin Geçen yıl “robocop” denen polis timleri beni çok taciz ediyorlardı. Bir keresinde de bir polis arabasına zorla bindirdi, bana ilişki teklif etti. Böyle bir şeyi kabul edemeyeceğimi söyledim. Beni karakola götürmekle tehdit etti. Beraber karakola gittik. Beni sözle taciz etmeye devam etti. Ben de amirine şikâyet ettim. Amirin cevabı beni susturmaya yetti; “Herkese veriyorsun, bir kere de ona ver!”
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle