10 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

R PAZAR 3 6/12/07 15:23 Page 1 PAZAR EKİ 3 CMYK 9 ARALIK 2007 / SAYI 1133 3 Türkiye'nin her yerinde polislerin insan hakları ihlalleri konuşuluyor; işkence, hakaret, haksız güç kullanımı... Cinayete kadar varan şiddet uygulamaları için gerekçeleri de hazır: değiştirilen Polis Vazife ve Salahiyet NAZAN YAMAN (İst. Barosu İnsan Hakları Merkezi, Çağdaş Hukukçular Derneği) Dört AKP'li milletvekilinin sunduğu Polis Vazife ve Salahiyetleri Yasası’nda değişiklik teklifi, birkaç haftada yasalaştı. Bu alanda, büyük bir açık mı vardı, neden bu kadar hızlı yasalaştı? 11 Eylül’den sonra birçok ülkede, Terörle Mücadele Yasaları başta olmak üzere pek çok yasada yeni düzenlemeler getirildi, var olan haklar, özgürlük alanları daraltıldı. Biz bu uygulamaların kötü bir modeliyiz. Ankara Ulus’ta bir bomba patladı, bunun üzerine PVSK getirildi. Yani, senaryo bildik. PVSK, diğer yasalarla ne kadar uyumlu? PVSK, Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) ve Kabahatlar Kanunu’nu aynı ekip düzenledi. Buna rağmen üç düzenlemede de birbirine aykırı hususların olması bunun bilinçli bir kurgu olduğunu gösteriyor. Mesela? PVSK’da, kimliği belirlemeyen kişi, açık şekilde kimliği anlaşılana kadar gözaltında tutulabilir, hatta gerekirse tutuklanabilir deniyor. Oysa Kabahatlar Kanunu’nun 40. maddesinde bu sadece para cezası verilen bir suçtur. Ayrıca tutuklama özel bir yetkidir, buna mahkemeler karar verebilir. CMK’de tutuklamanın maddeleri açıkça sayılmıştır, ancak PVSK’daki bu madde ile o maddeler daha da genişletiliyor. Sadece bu bile, yasanın iptali için dava açma hakkı veriyor… Evet, yasa Anayasaya aykırı, ancak şimdiye kadar Anayasa Mahkemesi’ne gidilmedi. Ayrıca PVSK’da polise bir müracaatınız olduğunda ya da gözaltına alındığınızda parmak izinizi, fotoğrafınızı alma yetkisi de verilmiş. Oysa CMK’ye göre cezası iki yılın üzerindeki suç şüphelerinde polise, bu verileri alabilme hakkı tanınıyor ve beraat edildiği takdirde hemen imha etme zorunluluğu getiriliyor. Oysa PVSK ile bu verileri, hâkim ya da savcıdan izin almadan 80 yıl boyunca kullanabilecekler. Bu herkes için büyük tehlike. Yasa sadece yaşam hakkını engellemiyor. Mesela, grevdeki Gaziosmanpaşa Telekom işçileri, taşeron işçileri çalıştırmama haklarını kullanırken, polis tarafından kelepçelendiler. Polis grevdekileri alıkoyarak grev kırıcılığı yaptı. Polisin müdahalesinin sadece “şüphe”ye indirgenmesi de ayrı bir sorun… Yasada polis, zor kullanma araç ve gereçlerini, kendi takdir ve tayin eder deniyor. Oysa yasalarda kimsenin sınırsız takdir etme hakkı olmaz. Ayrıca, yıllardır yaşananlar polisin zor kullanmayı öldürmek amaçlı ateş açmakla özdeş gördüğünü kanıtlıyor, yani yasa ile vur deniyor. Ayrıca binlerce polis olduğu düşünülürse, uygulamalarda binlerce sübjektif değerlendirme devrede demektir, o kadar takdir ve tayin yetkisi var. Bu ihlallere, TESEV’in savcılar ve hâkimlerle yaptığı araştırma da eklenince, hukuk sistemindeki sorunlar daha iyi anlaşılıyor… Savcılık makamları bugün işlenen suçlara ortak oluyor. Aslında polislerin yasayı gösterip, görevimi yapıyorum demelerine bile gerek yok, yargı bunu böyle algılıyor zaten. Savcılar, hâkimler göz yummasalar kolluk bu kadar pervasız hareket edemez. Eğer bu ülke polis değil, hukuk devletiyse savcılar sorumluluk almalı. Aslında PVSK’den önce de polis tarafından öldürülen, sakat bırakılan insanlar vardı, Metin Göktepe’yi unutmadık, bu bir sistem sorunu. Öncelikle sosyal, ekonomik ve siyasal alandaki tüm yoksunlukları bertaraf edecek olanaklar getirilmeli ve bu konudaki adalet sağlanmalı. Polis Akademisi Güvenlik Bilimleri Öğretim Üyesi Vahit Bıçak, Baran Tursun’un altındaki cipe dikkat etmek lazım, aslında polisin şiddetine neden olanlardan biri de bu olabilir, diyordu. Polisin cip takıntısı varsa, “takdir yetkisi”ni öyle kullanmış olabilir, ancak ben böyle olduğunu düşünmüyorum, şu kesin ki, mesele bireysel değil. Olaya, polis karısıyla kavga etmiş, psikolojik durumu kötüymüş diye bakamayız. Bu gerekçeler, aklamadır. ? ? ? İnsan Hakları Derneği’nin altı aylık “Türkiye İşkence ve Kötü Muamele Raporu”nda, 384 kişinin yaşadıkları yer alıyor. Bunların 146’sı “Gözaltında İşkence ve Kötü Muamele”. 89’u “Gözaltı Yerleri Dışında İşkence ve Kötü Muamele”, 43’ü “Toplumsal Gösterilerde Güvenlik Güçlerinin Müdahalesi Sonucu Dövülen ve Yaralananlar”. Yani 298’i polis şiddetinden şikâyetçi. Bunlar sadece şikâyet etmeye “cesaret” edebilenler. İçişleri Bakanlığı tarafından yapılan bir araştırma, yetkileri böylesine arttırılan aynı polisin ruhsal sağlığının pek de yerinde olmadığını gösteriyor. Araştırmaya göre, beş yılda 122 polis intihar etti, 869 polis memuru da psikolojik tedavi gördü. Araştırma TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Zafer Üskül’ün polisin şiddet eğilimini, ruhsal durumuna bağlamasını desteklese de, göz ardı edilemeyecek bir şey var ki, şiddeti Türkiye’yi Esmeray, karakol önünden geçtiği için polis tarafından dövüldü... hukuk devletinden ziyade polis devleti olmaya götüren yasa körüklüyor. Peki bu gerçeği hükümet de, Meclis’te insan hakları konusunda söz sahibi Üskül de, neden görmüyor? Üskül komisyon çalışmalarından soluk alacak vakti olmadığı, yurtdışından konukları geleceği gerekçesiyle sorularımızı yanıtlamadı. Yine de polis şiddeti Meclis gündemine girdi. CHP, DSP ve DTP milletvekilleri ile bağımsız milletvekilleri soru önergesi verdiler. İçişleri Bakanı Beşir Atalay bu önergelere yanıt vermedi, ama 81 il valiliğine “Polisin Yetkileri” ile ilgili genelge yayımlayarak polisten görevini yaparken “sıfır hata” istedi. Kısacası, polislerin eline böylesi güç veren yasa güvenlik sağlamadığı gibi, insanların can güvenliğini de tehlikeye attı, atıyor... Yasası. İnsan hakları savunucuları, hukukçular ve mağdurların yakınları yasayı değerlendiriyor. EDİTÖR’DEN atırlayacaksınız, geçen haziranda, İstanbul’da “Demokrasi ve Küresel Güvenlik” konulu bir konferans düzenlenmişti ve uluslararası bu konferansla polisin yetkilerini arttıran “Polis Vazife ve Salahiyet Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunu”nun çıkması arasında taş çatlasın iki haftalık bir fark vardı... Konuşmalar, savlar, deneyimlerinden yola çıkarak yeni kanunu eleştirenleri yatıştırmak işlevi görüyordu sanki, evet, 11 Eylül’den sonra dünyanın ana meselesi terör olup çıkmıştı, ama hoşgörü ve güvenin esas alınması halinde demokrasi ile güvenlik arasında sağlam bir köprü kurulabilirdi… Polisin oransız güç kullanımı da, nerede, ne kadar, nasıl güç kullanabileceği öğretilerek önlenebilirdi… Elbette konferans şüpheleri yatıştırmaya yetmemişti, çünkü 1 Mayıs’ta polisin Taksim’e çıkmak isteyenlere uyguladığı şiddet belleklerde oldukça tazeydi… Aradan geçen altı ay onları haklı çıkardı, altı ayda altı kişi polisin genişletilmiş yetkilerini kullanması sonucu öldü. Kurşunlanıp sakat kalanlar oldu, dövülenler, itilip kakılanlar, küfredilenler... Esra Açıkgöz, 10 Aralık İnsan Hakları Günü nedeniyle altı aylık dönemin raporlarına şöyle bir göz attığında görüldü ki, geçen yıldan bu yana hakları açısından daha kuşatılmış bir ülkedeyiz, daha çok şiddet görüyor, daha çok ölümü izliyoruz. Geçen yıl İnsan Hakları Derneği’ne “gözaltında işkence, kötü muamele ve cinsel taciz” nedeniyle 179 kişi başvurmuştu, bu rakam bugün 384. Çünkü artık polis yolda yürürken, bir kafede otururken size kimlik sorabiliyor, parmak izinizi alıp fotoğrafınızı çekebiliyor, gözaltına almadan istediğince alıkoyabiliyor… Sizi aynı yoldan geçen yüzlerle, aynı kafede oturan onlarca kişi arasından nasıl ve neden seçtiği ise sadece ve sadece o polisin kim olduğuyla bağlantılı, küpenizden, saçınızdan, bakışınızdan, lensinizden, ayakkabınızın topuğundan, yani sizin kendinizle bir tuttuğunuz bir özelliğinizden şüpheleniyorsa, siz diğerleri arasından potansiyel suçlu olarak öne çıkıveriyorsunuz. Neden, diye bir soru polise mukavemet olarak adlandırılabiliyor, ve o an, orada cezalandırılabiliyorsunuz, hatta yasaya uygun konuşursak, polisi siz zor kullanmaya sürüklüyorsunuz. Neden sorunuzda ısrar ederseniz, coplanabiliyor, göz yaşartıcı gaz, tazyikli su, hatta kurşun yiyebiliyorsunuz... “Dur” ihtarında “dur”u duymamak ise polisin değil, sizin hatanız… Yine o konferanstaydı, polisin önyargılı davrandığını iddia eden Amerikalı Profesör Christopher Vasillopulos kendini korumak için geceleri sokağa çıkmadığını söylemişti, yani kendi güvenliği için özgürlüğünden taviz verdiğini… Bu insanın sistem ve yasalar karşısındaki yenilgisi değil de, ne? Üstelik farkında değil misiniz, komşularınıza tetikte olmaları, istendiğinde kapınıza bir çarpı koymaları için hazırda beklemeleri öğütlenip duruluyor… Elbette siz o olağan şüphelilerden değilsiniz! İyi haftalar... Berat Günçıkan ([email protected]) H Cumhuriyet DERGİ* İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Editör: Berat Günçıkan Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Güray Öz Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli/İstanbul (0212)343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdürü: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Koordinatör: Neşe Yazıcı Reklam Müdürü: Dilşat Özkaya Rezervasyon: Mete Çolakoğlu (0212) 251 98 7475 / 343 72 74 Baskı: İhlas Gazetecilik AŞ 29 Ekim Cad. No: 23 Yenibosna/ İstanbul (0212) 454 30 00 *Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir. Yerel süreli yayın. [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle