Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
R PAZAR 2 20/12/07 15:26 Page 1 PAZAR EKİ 2 CMYK 2 EDİTÖR’DEN itmek hep bir ihtimal, bir ülkeden, bir işten, bir evden, bir ilişkiden, hatta hayatın kendisinden... Sorun, gitmeyi istemekle gitmek zorunda kalmak arasındaki farkta, yani bir tercih ya da zorunluluk olmasında. İyi de bu kimin gerçeği, kimin ya da kimlerin ihtimali? Fazıl Say’ın bu ülkede şikâyet ettiği konuları sıralayıp ardından kızıyla birlikte gitmeyi düşündüğünden söz etmesinden bu yana mevcut kamplara yenileri eklendi: Gidiciler ve kalıcılar… Gerçek dertler üzerinde söz hakkı olmayan, dahası gerçekleri öğrenme hakları sürekli gasp edilenler şimdi bu iki kamp arasında gidip gelen sözleri izliyorlar, birer top gibi… Onlar bu konuda taraf değiller, çünkü gitme ihtimalleri hiç yok… Hasbelkader içine doğdukları coğrafyadan başka bir coğrafyada yaşayabilecek bir donanıma sahip değiller öncelikle, itilip kakılmayı, kendilerine rağmen kendileri adına alınan kararları reddetmeyi hakları olarak kabul eden bir kültürleri, siyasi geçmişleri ve arzuları yok… Zaten olması da gerekmiyor, “Her halk layık olduğu şekilde yönetilir” aşağılaması tedavülden kalkana kadar iktidarların oyununa kendi küçük çalımlarıyla yanıt verecekler… Dahası gitmekten yana taraf tutsalar da işsizlik, yoksulluk bir başka ülkenin kendilerini kabul etmesi için haklı bir gerekçe değil… Bir de yer edinememek, aidiyet hissini kaybetmek, uyum sağlayamamak var ki, hiçbiri, yüzlerce yıldır üzerlerine giydirilen kimliklerin ağırlığı altında gösterdikleri sadakatten kurtulup bertaraf edebilecekleri hafiflikte belalar değil… Yani onlar için bütün yollar kapalı… Diyelim ki her şeye rağmen “Giderim”i dillendirenler çıktı, onları bekleyense en popüler, en tehlikeli, söylendikçe çoğalan “vatan haini” yaftası. Daha yaşanılası bir dünya düşü kuranları, barışı savunanları, emekten, eşitlikten, özgürlükten söz edenleri vatan haini sayan iktidarlar kendilerine bir “kurban” bulmakta hiç zorlanmadılar, toplum da salt bu yaftanın korkusuyla çocuklarını sunağa yatırdı … 24 Ekim 1983’te dört solcu hakkında idam cezası veren Gölcük Askeri Mahkemesi bu kararına gerekçe olarak “Varlıklarıyla yoklukları arasında ülke çıkarları yönünden bir fark yoktur”u kayıtlara geçiriyordu. Bugün “Eksikliği hissedilmeyecektir” deniliyor, o da Fazıl Say yani dünyanın tanıdığı bir müzisyen olduğu için… Özetle, kendine benzemeyen, kendisi gibi düşünmeyen herkesi, her şeyi yok etmeye koşullanmış büyüklü küçüklü iktidarların ortasında gitmek de aynı, kalmak da… İyi bayramlar... Berat Günçıkan (bguncikan@yahoo.com) 23 ARALIK 2007 / SAYI 1135 G Medyaya veda, harekete devam... Zapatistaların efsanevi lideri Subcomandante Marcos, medyaya veda ederken, EZLN’ye de toparlanma çağrısı yaptı. Stratejiyi yeniden gözden geçirmeleri gerektiğini düşünen Marcos bunu bir geri çekilme olarak görmek isteyenlere “Mücadeleye devam” mesajını verdi. İşte Zapatistaların ve Yoğun ilgi sırf Meksikalılarla sınırlı değildi. Birçok ülke de Meksika hükümeti karşısında Zapatistaları desteklediğini açıkladı. Marcos, “O günler çok mu uzak?” diye soran Gatoparo muhabiri Laura Castilian’a şu sözlerle yanıt veriyor: “Eğer yeniden böyle bir şey yapmamız gerekirse hiçbir şeyi değiştirmeden yaparız.” Ama Subcomandante’nin rahatsız olduğu bir durum var. “Eğer bir şeyi farklı olacaksa, artık medyatik anlamda hareketin öncüsü gibi görünmekten kaçınacağım”. Zaten Marcos hiçbir zaman Zapatistaların ya da EZLN’nin lideri olduğunu söylemedi. En fazla basın sözcüsü olduğunu kabul ediyordu. Ancak Subcomandante’nin “Düşmanın pek çok yüzü ama tek ismi var: Kapitalizm” sözü burada anlam kazanıyor. 11 Mart 2001’den sonra Zapatistaların ve Marcos’un popülaristesi, adeta patladı. Sanatçılardan gelen ilgi Zapatistaların dünya çapında tanınmasını sağlarken kar maskeli Subcomandante’nin de kült bir figür olmasına ön ayak oldu. Mexico City çıkarmasından sonra Chiapas’taki 32 yerel idare, EZLN’ye bağlandı. Bu büyük bir başarıydı, ama Zapatistalar için yeterli değildi. Hükümetin, özellikle yerli hakları konusunda gerekli adımları atmaması, sıkıntı verici gelişmelerdi. DİRİLİŞİN EŞİĞİNDE Marcos 2005’e kadar ortalarda görünmedi. Mayıs 2003’te özerk yönetimin tohumlarının atılması için düzenlenen festivalde bile yoktu. Ancak bu, kitlelerin ilgisinin daha da artmasına neden oldu. Hatta, İtalyan futbol kulübü Inter, Ekim 2004’te Zapatistalara bir ambulans, 5 bin Avro ve kaptan Zanetti’nin formasını gönderdi. Tabii insanların ilgisi ve desteği kötü bir şey değildi, ama öte yandan bu kadar göz önünde ve medyayla iç içe olmak yavaş yavaş düzene uyum sağlamayı gerektirecekti. 2005’te yeniden ortaya çıkan Marcos, Meksika’daki seçimler öncesinde sol eğilimli Demokratik Devrim Partisi’nin başkan adayı Lopez Obrador’u sert bir dille suçluyor, partinin de sözde solcu olduğunu ileri sürüyordu. Neredeyse Latin Amerika’nın tümünde sol partiler iktidarı ele geçirmişken ve Chavez gibi açıktan açığa antikapitalist ifadeler kullanan liderler ABD’ye neredeyse savaş ilan etmişken Meksika’da merkez sağın iktidarda olması Marcos’u ve Zapatistaları yeni bir örgütlenme için harekete geçirdi. Delegado Zero adlı kampanya ile seçimlerde kendilerine yakın bir parti olduğuna inanmayan tüm sol kesimi alternatif platformda birleştirmeyi amaçlayan Zapatistalar, 6 ay boyunca ülkeyi gezdiler. Ancak hareket beklenen ilgiyi görmedi. Tur sırasında 1994’teki çatışmalarda ortaya çıkan kadın lider Ramona da böbrek yetmezliği nedeniyle hayatını kaybetti. Marcos Ramona’ya “Dünya, kendisi için gerekli kadınlardan birini, Meksika, ihtiyacı olan savaşçı kadınlardan birini ve biz, kalbimizin bir parçasını kaybettik” sözleriyle veda etti. 1994’te Chiapas’ta yerli halk ve hükümet güçleri arasında yaşanan kanlı çatışmalarda adını duyuran Zapatistalar, Marcos’a göre o günlerdeki gibi bir dirilişin eşiğinde. Gatopardo muhabiri Castilian’a şunları söylerken de bundan emin görünüyor: “1993’tekine benzer bir durum var. Yine de bir farkla. Bu kez atak yapacak olan taraf hükümet. Biz ise önleyici konumundayız. Ancak ellerimiz havada geri çekileceğimizi düşünüyorlarsa yanılıyorlar.” Deniz Ülkütekin hiapas’taki yerli halkın haklarını savunmak için kurulan Zapatista Ulusal Özgürlük Ordusu’nun, 1993’te Meksika’ya savaş açtığından beri artan bir popülariteye sahipti. Ancak Kolombiya’da yayımlanan Gatopardo dergisine yaptığı açıklamalarda Marcos, son dönemdeki durumdan rahatsız olduğunu belirtiyor. “Stratejmizi gözden geçirmeliyiz. Eğer savaşmayı istiyorsak bunu nasıl yapacağımıza karar vermeliyiz”. Peki Zapatistaların liderini rahatsız eden neydi? Bunun cevabını bulmak için öncelikle 11 Mart 2001’e dönmemiz gerekiyor. Kongrede Chiapas’ın haklarını savunmak için minibüsler, kamyonlar ve motosikletlerle Mexico City’e akın eden Zapatistaları başkentte 1 milyon insan alkışlarla karşılamıştı. Yüzündeki kar maskesini hiç çıkarmayan Subcomandante Marcos önderliğinde Chiapas’ın özerk hakları olan, otonom bir bölge olması için mücadele eden Zapatistaların başkentliler tarafından bu kadar ilgi görmesi ilk başta anlaşılabilir görünmüyordu. Ancak yıllar boyunca “ABD’nin arka bahçesi” olarak görülen Meksika’nın halkı da onları bir nevi kurtarıcı olarak görmüştü. C Cumhuriyet DERGİ* İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Editör: Berat Günçıkan Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Güray Öz Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli/İstanbul (0212)343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdürü: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Koordinatör: Neşe Yazıcı Reklam Müdürü: Dilşat Özkaya Rezervasyon: Mete Çolakoğlu (0212) 251 98 7475 / 343 72 74 Baskı: İhlas Gazetecilik AŞ 29 Ekim Cad. No: 23 Yenibosna/ İstanbul (0212) 454 30 00 *Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir. Yerel süreli yayın. Çağımızda toplum ve hukuk Yargıçlar bağımsız değil, bu bizim değil devlet yetkililerinin açıklaması. Yargı, en güvenilmez kurumlar arasında. Hrant Dink’in, hukukun alet olduğu cinayetle öldürülmesinin üzerinden neredeyse bir yıl geçti. 12 yaşındaki Uğur Kaymaz’ın katilleri serbest... “Adaletin gerçekleşeceğine” inananların neredeyse kalmadığı bu umutsuz ortamda, halkın adalet arayışına yol göstermek isteyen bir hukuk dergisi, yayın hayatına 30 yıl sonra kaldığı yerden başladı. Çağdaş Hukukçular Derneği’nin (ÇHD) “Çağımızda Toplum ve Hukuk” Dergisi, hukuk pratiğini başka bir anlayışla sorguluyor. Dergi, aralarında Halit Çelenk, Niyazi Ağırnaslı’nın da bulunduğu hukukçular tarafından, ilk kez Ekim 1976’da çıkarıldı. Amaç 12 Mart darbesi yargılamalarının içyüzünü deşifre etmek, muhalefete yönelik suçlamalarda ortak savunma stratejisi hazırlamaktı... Bugünkü amaç ise 12 Eylül’ün yarattığı tahribata karşı mücadele etmek, devrimci avukatların tecrübelerini bugüne taşımak. Adliyelerdeki baro odalarında ve kitapçılarda satışa sunulacak dergi, üç ayda bir yayımlanacak. Derginin künyesinde, Marx’ın Dante’ye atıfta bulunduğu, Kapital’in ön sözündeki “Sen bildiğin yolda yürü. Bırak ne derlerse desinler...” sözleri dikkat çekiyor. İlk sayıda “Meslekte Dönüşüm” konusu, avukat Haluk İnanıcı’nın editörlüğünde inceleniyor. Prof. Köksal Bayraktar, Prof. Taha Parla’nın yazılarının, baro başkanları ve Türkiye’nin en zengin avukatlarından Ahmet Pekin ile söyleşilerin yanında, avukatlık mesleğinde işçileşme ve sendika, hukuk eğitimi, adli yardım sorunları ele alınıyor. Dergiye, tartışmalara kaynak olması açısından “başka bir anayasa mümkün” sloganıyla Küba Anayasası’nın çevirisi de konuldu. ÇHD kurucularından, derginin 30 yıl önceki yayın kurulunda da yer alan avukat Eşber Yağmurdereli ise yıllar sonra çıkan 24. sayıda, hem savunman hem de sanık olarak oldukça iyi bildiği Türk yargı pratiğini “Bugün Yeniden” başlıklı yazısıyla değerlendiriyor. Derginin Genel Yayın Yönetmeni Avukat Taylan Tanay, deneyim paylaşımı ve ortak mücadele hattı belirlemede derginin önemli olduğunu söylüyor. “1976 Ekim’inde işçiler, öğrenciler, memurlar kısaca toplumsal muhalefet bu dergi ile daha güçlüydü” diye hatırlatıyor Tanay, “Dergi, 12 Mart faşizminin hukuk eliyle kurumsallaştırıldığı bir dönemde, aynı cephede, açık bir mücadele çağrısı olarak yayın hayatına başladı. İşkencelere, infazlara, olağanüstü yargı kurumlarına karşı etkili bir mücadele sürdürdü. Aradan 31 yıl geçti. Çağdaş hukukçular, bugün isimleri ve yüzleri farklı olsa da kavganın ortasındalar. Türkiye’nin işgalcilerle birlikte haksız bir Ortadoğu savaşına sürüklenmeye çalışıldığı, milliyetçi saldırganlığın körüklendiği bu karanlık günlerde haklarımız ve özgürlüklerimiz için ‘Çağımızda Hukuk ve Toplum’ yeniden mücadele saflarında yerini alıyor”. Çağımızda Toplum ve Hukuk dergisi, 31 yıl aradan sonra yeniden yayın hayata döndü. Amaç, 12 Eylül’ün toplumda yarattığı tahribatla mücadele etmek... Hilal Köse cumdergi@cumhuriyet.com.tr