Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
R PAZAR 12 20/12/07 14:42 Page 1 PAZAR EKİ 12 CMYK 12 oo Fighters grubunun kurucusu Dave Grohl’un, Nirvana’nın davulcusu olarak anıldığı günler çok geride kaldı. Zaten Foo Fighters’ın bir Nirvana taklidi olmadığı ilk günden ortadaydı. Şimdi ise Grohl, Foo Fighters ile kendi açtığı yolda krallığa oynuyor. Müzisyenin pek çok röportajında kullanmayı sevdiği bir esprisi var; “Bir davulcunun gruptan kovulmadan önceki son sözü nedir?”, “Hey çocuklar, hadi benim bestelerimden birini deneyelim”! Elbette Grohl hiçbir gruptan kovulmadı ya da belki de böyle bir öneride hiç bulunmadı, ama onu vokalde görmeye o kadar alıştık ki, davul çalarken gördüğümüzde yadırgıyoruz. Foo Fighters 1995 yılında, kendi adlarını verdikleri ilk albümlerini yayımladıklarında kendilerini kabul ettirmekte zorlanmıştı. İkinci albümleri “The Colour&The Shape” ile rock müziğe yeni bir soluk getirdiler. 1999’da “There’s Nothing Left to Lose” ve 2002’de “One by One” gruba kemik bir hayran kitlesi kazandırdı. Dave Grohl’un yaratıcılığı sayesinde rüzgârı arkasına alan grup artık rock klasiklerine imzasını atıyordu. Bu albümün ardından Dave Grohl, “Queens Of The Stone Age” grubunda baget salladı ve “Songs For The Deaf” albümünü kaydetti. Sonra da “In Your Honor” gibi sarsıcı bir albümle karşı karşıya kaldık. Geçen yıl, Foo Fighters canlı kaydedilmiş ilk akustik albümü “Skin and Bones”u yayımladığında, ikinci bir “Nirvana Unplugged” hadisesi yaşayacağımızdan bahsetmiştim. Öyle de oldu. Albüm bir klasik haline geldi. Grup “In Your Honor”dan sonra çıktığı turnenin Los Angeles’taki Pantages Tiyatrosu’nda Foo Fighters: Ya teslim olmazsak? F Önder Focan yeni albümü “Swing a la Turc”ta Türk Sanat Müziği kökenli sevilen şarkıları caz disiplinlerine uygun doğaçlamalarla yorumlamış. Focan, müziğini “İstanbullu Caz” olarak tanımlıyor. Ali Deniz Uslu az müzisyeni Önder Focan “Swing a la Turc” albümünde, Sadettin Kaynak, Fehmi Tokay, Muhlis Sabahattin Ezgi, Erol Sayan, Birol Yayla, Zülfü Livaneli, Fahir Atakoğlu gibi bestecilerin eserlerini yorumluyor. Sanatçıya bu serüveninde Şenova Ülker, Erdal Akyol, Cem Aksel, Ferit Omdan, A. Şenol Filiz eşlik ediyor. Albümde ayrıca ilk kez bir otantik Türk müziği enstrümanı olan ney caza renk veriyor. “Lal” ve “Karlı Kayın Ormanı”ndaki Focan yorumu ise dinlemeye değer. Yeni albümünüz “Swing a la Turc” caz standartları sınırlarını aşan farklı bir çalışma. Albüm sürecini yönlendirirken kafanızda neler vardı? C Türkiye’de bilinen parçaları alıp, onları bildiğimiz caz disipliniyle, yani BipBop’la yorumlamaya çalıştım. Otantik caz anlayışıyla tek armoni üzerine uzun uzun taksimlerin getirdiği caz da Türk müziği ile bir buluşma noktası oldu. Elbette tüm bunları yaparken caz disiplinlerinde uygun bir doğaçlama anlayışını referans aldık. Daha önce “Standart Alla Turca” albümü de bu anlayışın ilk ürünüydü. Evet, çünkü bu tarz, bizim caz dinleyicimizi çok rahat içine alıyor. O proje hem Türkiye’de hem de yurtdışında çok olumlu karşılanmıştı. Cazı dinlemeyenler bu müziğin aslında kendilerine uzak bir şey olmadığının farkına vardı. Geçen yıl da bir grup organizatör, Paris'te bir konser için bana teklif getirdiler. Özellikle ney duymak istiyorlardı. Biz de bu projeye ney eklemek için kolları sıvadık. Daha önce otantik Türk müziği enstrümanlarını hiç kullanmamıştım. Bu konsere hazırlanırken ney ile çok keyif alıp iyi bir iş çıkardığımızın farkına vardım. Bu keyfi artırmanın yollarını aramaya başladık ve ilk adımı İstanbul Festivali sırasında “The Bosphorus Project” ile attık. Albümde Birol Yayla, Erol Sayan, Sadettin Kaynak, Fehmi Tokay, Mehveş Hanım, Muhlis Sabahattin Ezgi, Fahir Atakoğlu ve Zülfü Livaneli’ye ait besteler var. Bu isimlerden şarkılar seçerken caza uygun parçalar mı size referans oldu? Bazıları çalarken kendimize çok yakın hissettiklerimizdi. Bir de makamsal olarak Batı müziği enstrümanları ile problemsiz gidebilecek şarkılar üzerinde çalıştık. En önemlisi onların makamsal renklerini bozmamaya özen gösterdik. Sentez ya da dünyada bir ilk yapma derdinden ziyade zaten içimizde olan bir şeyi ve tutkunu olduğumuz cazı bir araya getirmeye çalıştık. Bizi farklı yapan ve ayırt eden bu coğrafyanın müziğini zorlamadan rahat bir şekilde caz ile bütünleştirmek istedik. Albüm “Cici Kız” ile açılıyor. Bu tam bir swing parçası. Caz trompet ile neyin bir arada olduğunu da düşünürsek bu uyumun dinlenmeden anlatılması pek kolay değil. Yorumunuz çok doğru, “Cici Kız”da biz çok dinamik çalıyoruz, ama neyzen Şenol Filiz bunun üzerine hiç gitmiyor, olabildiğince dingin ve sakinliğini koruyan bir şekilde neyini üflüyor. Bu da işin rengini veriyor. Trompette Şenova Ülker ve neyde Şenol Filiz olmasaydı sanırım bu dengeyi fazla tutturamazdık. Çalıştığımız müzisyenler geleneği bilen, ama sırtını ona vermemiş, yeniyi ve farklıyı yaşamak ve tatmak için istekliler. Biz birbirimize yaslanarak, ama birbirimizin önüne geçmeden müzik yapıyoruz. Caz standartlarının ve disiplininin geleneğe bağlı katı kuralları var. Bu şarkılara gelen yorumlar nasıl? Neyi bir kenara bırakırsak biz bu tarz müziği çok uzun zamandır yapıyoruz ve cazın ruhu gereği de yaşayan bir ritmi yakalamaya çalışıyoruz, ama dediğiniz gibi bazı caz müzisyenleri ve dinleyicileri için klasik caz repertuvarının dışına çıkmak din dışına çıkmak gibi algılanıyor. Bazıları için ise caz standartları tutuculuk. Caz bir füzyondur, hayatı yaşar. Aynı zamanda değişik disiplinlerin bir araya gelmesidir. Zaten İstanbul’da yaşayıp, kokusunu almışsınız, Boğaz görmüşsünüz, lüfer yemişsiniz. Siz hiçbir zaman Brooklyn’den gelen biri gibi çalamazsınız. Ruhunuz İstanbul'la besleniyorsa, “İstanbullu Caz” yaparsınız. gerçekleşen üç gecelik kapalı gişe konserlerinden bir efsane yaratmayı başardı. Şimdi de Foo Fighters’ın altıncı albümü “Echoes, Silence, Patience&Grace” yayımlandı. Albümün klip şarkısı “The Pretender”, muhalif ve sert tavrıyla amacına ulaşıyor. Grup, şarkıdaki “sana teslim olmayacağımı söylersem ne yaparsın?” söylemi ile hem müzikal hem de sosyal anlamda durduğu yeri belli ediyor. Klip ise gerçekten izlenmeye değer. Vokalde Dave Grohl, basta Nate Mendel, davulda Taylor Hawkins ve gitarda Chris Shiflett ile Foo Fighters bu albümde epey iddialı. Albüm eleştiriye açık, ama onlar için söylenecek pek fazla olumsuz şey de yok. Çünkü yaptıkları müziğe gerçekten inanıyorlar. Yani kafamızı uzun süre meşgul eden şarkılarına yenilerini ekleyecekleri kesin. Albümde “Statues” ve “Home” gibi sakin tınılı, dingin parçalar da var. Zaten Dave Grohl, hisli ve vurucu sözler yazmayı iyi biliyor, ama onu piyano başında görmek grubun dinleyicilerinin pek ısınamadığı bir şey. Özellikle de rock baladı söylerken Grohl tebessüm ettiriyor. Benim albümde en güçlü bulduğum şarkı ise “Let It Die”. Bu şarkı grubun tüm karakterini katıksız veriyor. “Long Road to Ruin” hareketli ve akılda kalıcı melodisi ile keyifli bir yol şarkısı. “Come Alive” ve enstrümantal “Ballad of the Beaconsfield Miners” diğer öne çıkan parçalar. Albümün prodüktörü, “Pixies” ve “Jimmy Eat World”le de tanınan Gil Norton. Bilenler hatırlayacaktır Gil Norton, Foo Fighters’ın 1997 tarihli albümleri “The Colour And The Shape” albümünde de bu işi yapmış ve gruba iki platin ödül kazandırmıştı. “Echoes, Silence, Patience&Grace” yılın rock albümü değil belki, ama bu albümü epey dinleyeceğiz. Yani ufukta zamansız çıkacak bir fırtına var. Fotoğraf: Vedat Arık Bizimkisi İstanbullu caz...