Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
PAZAR EKİ 9 CMYK 17 EYLÜL 2006 / SAYI 1069 9 İstanbul’u yeniden fethetmek için C an Atilla, “ New Age” denince Türkiye’de akla gelen ilk isim. 90’lı yıllardan bu yana pek çok başarılı çalışma yapan müzisyenin yurtdışında da yayımlanan toplam 11 albümü, pek çok tanınmış belgesel, tiyatro oyunu ve filmde de imzası var. “Şaşıfelek Çıkmazı”, “Ferhunde Hanımlar”, “Kuvayı Milliye Destanı”, “Gayri Resmi Hürrem”, “Yer Demir Gök Bakır”, “Atatürk”, “Tanrıların Tahtı Nemrut”, “Sır Çocukları”, “Bir Erkeğin Anatomisi” bunlardan yalnızca birkaçı. Can Atilla bu albümünde ise Doğu Roma İmparatorluğu’nun sonunu getiren “İstanbul’un Fethi”ni müziklerine taşırken Fatih Sultan Mehmet’i farklı bir yönüyle dinleyiciye anlatıyor. Çünkü Can Atilla bilinmeyenlerin peşinden gidiyor. “Cariyeler ve Geceler” albümündeki gibi, özel hayatlar ve az konuşulanlar onun temaları. Sözcüklerin bittiği yerde müziğin geldiğini söyleyen müzisyen, “İstanbul’u, İstanbul gibi yaşamayı özlediğini” ve “tarihi bilerek değil, hissederek yaşamanın önemli olduğunu” vurguluyor. Bir de isteği var dinleyicilerinden, “İstanbul’u şarkılarımın anlattığı gibi görün”. Türkiye’deki elektronik müziğin en eski ve önemli isimlerindensiniz, ama pek çok müziksever sizi geçen yıl yayımladığınız “Cariyeler ve Geceler” albümü ile tanıdı. Şimdi de serinin ikinci albümü “1453 Sultanlar Aşkına” geldi. Nasıl başladı bu macera? Aslında ben Berlin Elektronik Müzik Okulu adında bir ekolün temsilcisiyim. 2004 yılında Almanya’da dünyanın en iyi elektronik müzik seçmeleri olarak kabul edilen “Schwingungen Elections”da dünya ikinciliği ödülüne layık görüldüm. Çalışmalarımın büyük kısmını yurtdışında sürdürdüm. Yaptığım müziğin, Türkiye için “şelaleyi ters çevirmek” olduğunu söylüyorlardı. Ben ise Türk ve Osmanlı tarihine ilgi duyuyordum. Bunun üzerine müziğim ile tarih aşkımı bir araya getirmek istedim. “Cariyeler ve Geceler” bu üçlemenin ilki oldu. Evet, bu çalışma benim için biraz da maceraydı. Başarılı belgesel ve film müzikleri yaptınız. Bunlar da maceraya dahil miydi? Belgesel ve film müziği yapmak bana büyük bir zevk veriyor, ama zorlukları var. Ciddi bir araştırma gerektiriyor. “Cariyeler ve Geceler”de çok zorlandım. Çünkü bu Osmanlı’da hasır altı edilen bir konuydu. Belgelenmeyen gerçekler üzerine çalışmak bir hayli emek istiyor. BİLİNMEYENİN PEŞİNDEYİM... Yaptığınız müzik kadar seçtiğiniz konular da farklı. Müzikte neyin peşindesiniz? Görünenin, bilinenin değil, bilinmeyenin peşindeyim, yani özel hayatların izini sürüyorum. Bu albümde de Fatih’in özel hayatını, şair yanını, sanata düşkünlüğünü herkesin bilmesini istedim. Ben onu dünyayı değiştiren bir sanatçı olarak görüyorum. Fatih’in aşklarını kitaplarda bulamazsınız, albümde Fatih’in Arnavut asıllı cariyesini anlatan “Gülbahar” isimli bir parça var. Fatih onun sesini çok severmiş. Ayrıca “Zeynep Hatun’un Gizli Aşkı” isimli parça da özel. Çünkü Zeynep Hatun, Fatih döneminin önemli kadın şairlerinden ve bu şarkıda da Fatih’e olan aşkını anlatıyor. Ayşe Erdal onun şiirlerinden birini harika bir şekilde besteledi. Müziğiniz kadar kliplerinizi de konuşmak gerekli... Klibi, beni çok iyi anlayan, daha önce de çalıştığım Uğur Erbaş yaptı. Ben ona yalnızca, “eski coğrafyada Bizans dönemini yansıtırken bu günkü İstanbul’u yaşat” dedim. Tüm kurguyu o yaptı ve harika bir iş çıkardı. “Ayasofya Yakarışları”nın ilginç bir hikâyesi var... Bizanslılar Fetih’den bir gece önce bir ayin yaparak Hz. Meryem’e dua ederler. İnanışlarına göre Hz.Meryem onları duyacak ve gece gökyüzünden kanatlı asker Fotoğraf: VEDAT ARIK CAN ATİLLA, geçen yıl yayımladığı “Cariyeler ve Geceler” ile Osmanlı’daki harem hayatını müziğine aktarmıştı. Şimdi de “1453Sultanlar Aşkına” albümü ile müzikseverlere İstanbul’un fethini yaşatıyor. Fethi müziğine taşırken de bambaşka bir Fatih Sultan Mehmet portresi çiziyor. Ali Deniz Uslu ler indirecektir. Bu askerler de Bizans’ın kurtarıcıları olacaktır. Duadan sonra Meryem Ana’nın dev heykelini sokaklarda dolaştırmaya başlarlar. Tam o sırada bir fırtına kopar ve bir şimşek heykele düşer. Heykel, Bizans’ın umutları gibi paramparça olur. Tarihi okuyoruz, ama benim istediğim hissettirmek. Şarkılarınız söz olmasa da o dönemin ruhunu veriyor. Demek ki istediğinize ulaşmışsınız... Sözcükler bazen insanın algılamasına standartlar getirebilir. Bir insandaki müzik kabiliyetini görmenin sözlerle karşılığı yoktur. Bana hep sorarlar “nasıl beste yapıyorsunuz?” diye, ben de “bilmiyorum, bilemiyorum” derim. Hayatta bazı şeyler öğrenilir bazıları öğrenilmez, içinizde vardır. Müzik burada bizi tercüme eder. Albümün adı “1453 Fetih” olunca İstanbul’dan bahsetmesek olmaz... İstanbul’da yaşayanlar bu şehirde yaşamış ve yaşanmış olanların farkında değil. Ben surları gördüğüm zaman eski İstanbul’u canlandırmaya çalışırım. Rumeli Hisarı’na ilk harcı Fatih’in kendi elleri ile koyduğunu bilirim. Önemli olan müziğim sayesinde bunları hissettirebilmek. İstanbul’u İstanbul gibi yaşamayı özlüyorum, herkesin de bunu özlediğini düşünüyorum. Ben de şarkılarımın anlattığı şekliyle görüyorum İstanbul’u. Şarkılarınızı İstanbul’da, İstanbullularla ne zaman paylaşmayı düşünüyorsunuz? En kısa zamanda, ama öncelikle bazı insanların bunun farkına varmasını bekliyorum. Müzisyen belirli fikirleri ortaya koyar, gerisi şehri yönetenlerdedir. Ayasofya ve Rumeli Hisarı’nda, o hayalini kurduğum ruhu hep beraber yaşayarak İstanbul’u dile getirmek harika bir tecrübe olur.