Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
2 TEMMUZ 2006 / SAYI 1058 9 YENİ BİR DERGİ artık Türkiye’de Ali Deniz Uslu HERKES KENDİ MATEMİNİ TUTAR Deniz Durukan şk ve ölüm... İkisi de birbirine çok uzak değil. Aşk bir nevi ölüm. Tutku, ölümcül bir hastalık. Aşk iyi bir başlangıç olduğu kadar, sonu da olabilir insanın. Nasıl yaşadığınıza bağlı. Ölüm de aldığımız nefesin iade edilmesi, bir son insanoğlu için ya da başka bir başlangıç. İnancınız korkunuzu bastırıyorsa ölümü bir düğün gibi de karşılayabilirsiniz; mutlu bir yolculuk. Buna o gerçekliği kabul etmek de diyebiliriz. İlhan İrem’in yeni çıkan albümü “Cennet İlahileri”, işte bütün bu duyguları çağrıştırıyor; ölümü, hüznü, teslimiyeti, aşkı ifade ediyor. Aynı konsept, albümün kapak ve iç tasarımında da hissediliyor. Şarkılarda ise bir hüsran, matem melodisi var. Bir nevi ağıt! Gerçi İlhan İrem, özellikle 1994 yılında yayımladığı “Koridor” albümünde ve sonrasında yayımladığı çalışmaların büyük çoğunluğunda o ağıt duygusunu inceden inceye hep hissettirmişti dinleyicisine. O nedenle bu duyguya, söyleme çok yabancılık çekmiyoruz. Ancak “Cennet İlahileri”nde sanki büyük bir acı var ve o acının büyük bir metanetle, gururla karşılanması söz konusu. Ve bu duygu İlhan İrem’in kadife sesinde ilahiye, aşka dönüşüyor. Ölüm, hüzün, aşk... İlhan İrem'in son albümü Cennet İlahileri, bu duyguları barındırıyor. 1994'te, Koridor’la farklı bir dönemece giren İrem, şimdi üçüncü bir yol ayrımında. Daha mistik bir müziğe doğru ilerliyor... D ünya müzik medyasının en güçlü isimlerinden Rolling Stone ve MTV artık Türkiye’de. Popüler kültürün katalizörü, yılların değişmez müzik kanalı MTV, Türkiye’de yayına başlamak için ilk adımı attı, eylül ayında ise altı milyon kişinin evden izleyebileceği yayınına başlayacak. MTV Türkiye Yönetim Kurulu Başkan Yardımcılığı’nı MTV’yi Türkiye’ye getirmek için on yıldır emek veren Esra Oflaz Güvenkaya yapıyor. Geçen ay ilk Türkçe baskısını yayımlayan Rolling Stone ise 60’lı yıllardan günümüze kadar devam ettirdiği muhalif tavrını Türkiye’de de koruyacağından emin. Rolling Stone Türkiye’nin genel yayın yönetmeni müzik severlerin yakından tanıdığı Mehmet Tez. Bu iki büyük ismin müzik piyasasına yansımalarını beraber göreceğiz. Müzik ve piyasa sözcüklerini bir arada kullanmaktan her ne kadar hoşlanmasam da, müziğin en büyük isimleri şubelerini dünya coğrafyası üzerine yayıyor, yani pazarını genişletiyor. Bu son gelişmeler, on beş yıl önceki müzik severler için şaşırtıcı olsa da, geçen hafta Kuruçeşme’de Roger Waters dinleyip “Another Brick In The Wall”u hep bir ağızdan söyleyenler için olağan. Gelelim yıllardır yabancı sayılarını takip ettiğimiz Rolling Stone’a. Türkiye’de ilk sayısını yayımlayan Rolling Stone’un yayın politikası ülkeden ülkeye değişiyor. Dergi, 11 ülkede yerel edisyonlarla yayımlanıyor. Mehmet Tez’e göre, değişmeyen tek kriter, müziğe eleştirel ve sorgulayan bir gözle yaklaşmak, “Rolling Stone Türkiye, muhalif tarza sadık kalacak ve müzisyenler artık müziklerini her yönüyle anlatacakları bir platforma sahip olacaklar” diyor. Bu yüzden de Rolling Stone Türkiye’de müziğe inanan herkese yer var. Amaç, müziği yalnızca dinletmek değil, aynı zamanda onun siyasetini, geçmişini, izdüşümünü okutmak. İlk sayısını üç farklı kapakla ve özel tanıtım fiyatıyla yayımlayan derginin Türkiye’deki koşullara ne kadar direneceği ise merak konusu. Yine de Rolling Stone’u Türkiye’den başlıklarla okumanın keyfi bir başka. Dolu dolu müzik, sinema ve eğlence zenginliği iyi bir iş yapıldığının kanıtı. A BİR İÇ DÖKÜŞ ÇALIŞMASI... 1973 yılında Birleşsin Bütün Eller / Bazen Neşe Bazen Keder adlı 45’liği ile henüz on yedisindeyken dinleyici karşısına çıkan İlhan İrem, otuz üç yıl içerisinde çok sayıda albüm yayımladı ve değişim geçirdi. Kafka’nın Dönüşüm adlı kitabındaki Gregor Samsa gibi değil elbette geçirdiği değişim. Ancak temelindeki “içe kapanmaya benzer” tavır aynı. Eşitsizliğe, duygusuzluğa, aç gözlülüğe, var olan sisteme karşı bir duruş. Reddediş. Bir duvar. Ancak duvarı tuğlayla değil, sevgiyle örülmüş İrem’in. O sevginin içerisinde hayat arkadaşı Hansu İrem önemli bir rol oynuyor. İlhan İrem’in birçok albümünde imzasına rastladığınız Hansu İrem, bu albüme ise tam destek vermiş. Bile Bile... Bilmezcesine dışındaki tüm şarkıların sözlerinde imzası var. Müzik ekip işi. Hayatı sırtlanmak ya da bir beraberliği sürdürmek de öyle. Hayattaki birlikteliklerini müziğe taşıyan çok fazla çift yok. Daha önce Vega grubu için söylediğim söz onlar için de geçerli: İki kişi olmak çok şey demektir. Kazanımdır. Doğru insanı bulursanız eğer... Müzikte inandığını yapmak, en azından yaptığın işte alternatif olmak önemli. İlhan İrem’in bu anlamda ayrıcalığı var. Doksanlı yıllar popüler müzik ortamının iyice yozlaştığı, yerli yersiz, neredeyse her metrekareye bir pop müzisyenin düştüğü bir dönemdi. İlhan İrem ise seksenli yıllarda Pencere (1983), Köprü (1985), Ve Ötesi (1987) gibi albümlerle müzikal değişimin ipuçlarını vermiş, doksanlı yıllarda ise o yozlaşmaya ve kültürsüzleşmeye karşı bir tepki olarak içe, evine kapanmış, müziğinde ise daha radikal, deneysel ve senfonik tatlar arayışına girmişti. Özellikle sekiz yıl üzerinde çalıştığı, ancak 1994 yılında yayımladığı Koridor’la farklı bir dönemece giren İlhan İrem, şimdi üçüncü bir yol ayrımında gibi gözüküyor. Öncesinden daha mistik bir müziğe doğru yol alan İrem’in yer yer türkü tadında yorumlarına da rastlıyoruz. Cennet İlahileri bir iç döküş çalışması sanki. Bir düet ruhu taşıyor. Dolayısıyla çok samimi. Albüme önemli isimler eşlik ediyor: Klavyede Garo Mafyan, gitarda Gür Akad, bas gitarda İsmail Soyberk, neyde Volkan Yılmaz, klarnette Hüsnü Şenlendirici, kemençede Hasan Esen, yaylı tamburkemanda Ergin Kızılay, bendir ve perküsyonlarda ise Mehmet Akatay yer alıyor. Miksajda ise en iyi tonmaister’lerden biri olan İhsan Apça var. Aşk Kapıları, Sis ve müziği Melih Kibar’a ait olan Bile Bile... Bilmezcesine albümün en iyi şarkılarından. Sözel anlamda ise Tören adlı şarkı müthiş ve çok sert. Kısaca Cennet İlahileri büyük bir aşkı anlatıyor bize. Aşkı unutanlara belki hatırlatır diye... dendurukan@yahoo.com Mehmet Tez. Biz de festivaller ve dev konserler birbirini izlerken, ikinci sayısını heyecanla beklediğimiz Rolling Stone Türkiye’nin genel yayın yönetmeni Mehmet Tez ile konuştuk. Rolling Stone Türkiye’nin yayın politikası nedir? Rolling Stone Türkiye, Avrupa’da veya Amerika’da yayımlanan dergilerin Türkçe baskısı değil. Biz buradaki okuyucuların ilgisini çekecek konuları sayfalarımıza taşıyoruz. Elbette çevirisi yapılıp yayımlanan yazılar da var, ama pek çok yerli konu üretiyoruz. Zaten buradaki müzik ortamı, kültürümüz birçok Avrupa ülkesine göre daha zengin, ancak ne yazık ki müzik dinleme ve okuma kültürüne sahip değiliz. İşte bu noktada anlatılmayanı anlatıp, gösterilmeyeni göstererek daha modern bir müzik kültür anlayışı yaratmak istiyoruz. Muhalif politikaları ile sözünü esirgemeyen bir dergi Rolling Stone. Peki “Rolling Stone Türkiye” değişecek mi ya da pazara teslim olacak mı? Her ülke için kendi stratejisi olan bir dergi Rolling Stone. Bu demek değil ki “Aman, hiçbir şeye bulaşmayalım, dokunmayalım”. Ama özel bir misyon da üstlenmeyeceğiz. Biz insanlara iyi yazılar okutup, Türkiye’de olup bitenler hakkında doğru bilgiler vereceğiz. Muhalifliğimiz müzik temelinde olacak. Müziğin yalnızca notalardan ibaret olmadığını anlatacağız. Mesela 80’li yılları, Özal dönemini bilmeden taverna müziğini anlamak mümkün değil. Çünkü orada sosyal bir değişimin izdüşümü var. Biz bu gibi konuların arka planları ile ilgileneceğiz. Zaten Rolling Stone işini hakkı ile yaptığı vakit bu ülkede pek çok konu da sesini duyuracak, eleştirecek ve sorgulayacak. Bu sözünü sakınacak ya da pazara teslim olacak bir dergi değil ve olmayacak. Rolling Stone çiçek çocuklarından bu yana çok ciddi bir muhalif tavra sahip ve o muhalif ruhunu sürdürüyor. Şimdi de Bush’a karşılar; tüm dünya gibi. Bir de ilk sayıda “Tarkan” var. Ama Rolling Stone denince akla ilk rock müzik geliyor nedense... Tarkan bu ülkenin dünyaya tanıttığı nadir insanlardan ve Türkiye onu seviyor. Zaten dünyada tanınıp tanınmaması da kriterimiz değil. Dinleniyor ve seviliyor olması yeterli. Bu yüzden onunla ilgili bir yazı olması çok doğal. Bizim bir seçiciliğimiz ve yayın politikamızın belirlediği insanlar var, ama hiçbir önyargımız yok, herkes bu dergide olabilir. Rolling Stone’un rock dergisi olması gözlemi ise çok doğru bir bakış açısı değil. Rock, bu derginin üst kimliği, bakış açısı, çıkışı, ama müzik dünyası rock müzikten ibaret değil. Dünyanın en bilinen müzik kanalı MTV de yakın zamanda Türkiye’de yayına başlayacak. Bu iki önemli isim buradaki müzik dünyasını nasıl etkileyecek? Dünyada yapılan popüler veya popüler olmayan tüm alternatif müzikleri dinleyebilmek ve izleyebilmek önemli. Bu gelişmeler var olan müzik yayıncılığının kalitesini arttıracak. Böyle olunca da izleyici de, okuyucu da keyif alacak. Eleştiren, yorumlayan, müziği irdeleyen yapılara ihtiyacımız var. Çünkü Türkiye’de yerli olanı eleştirme konusunda bir çekingenlik var. Eleştiri olmalı ki, daha iyi işler çıksın. Belki de Rolling Stone ve MTV’nin gelmesi bu anlamda daha profesyonel bir düzeye geçmemizi sağlayabilir. Rolling Stone Türkiye başka farklı projelerde yer alacak mı? Elbette ki sponsorluklar olacak. Bu ay gerçekleşecek “Whitesnake” konserinin basın sponsoruyuz. Rock’n Coke ve Pozitif ile ortak çalışmalarımız var. Hayalini kurduğum şey ise, önümüzdeki yıl bizim ön ayak olacağımız yerli ve yabancı her tarzdan grubun sahne alacağı konserler. Cansu Koç’tan gökkuşağına şarkılar Eylül Barış ansu Koç müzik dünyasına uyum sağlayamadığı için bir süre müzikten uzak kaldı. Sonunda da yeni albümü ile döndü. “Yalnızlık Mevsimi9 Renk”te Fikret Kızılok, Zülfü Livaneli, Âşık Veysel’in yanı sıra Tatyos Efendi’den parçalar var. İran’dan Kıbrıs’a, Azerbaycan’a kadar uzanan, her şarkının bir rengi ifade ettiği bir albüm bu. İlk klip şarkısı ise “Gamzedeyim Deva Bulmam”. Dünya müzisyeni Ahmet Koç da bu albümde kız kardeşinin yanında. Cansu Koç ile müziğe küstüğü yılları ve yeni albümünü konuştuk. “Yalnızlık Mevsimi9 Renk” dördüncü albümünüz, ama önceki üç albümünüzü tam olarak hatırlamakta zorlanıyorum. O albümlerde eksik olan neydi? İlk albümüm “Anadolu Yakası” iyi bir çalışmaydı. İkincisi ise yapımcı ortakların aralarında anlaşmazlığa düşmeleri nedeniyle talihsizlik yaşadı. Promosyon çalışmaları tamamen durdu. Üçüncü albüm 45’lik de benzer eksiklikler yüzünden aynı akıbete uğradı. Burada elbette benim de hatalarım oldu. Bu yüzden müziğe uzunca bir süre ara verdim. Hızla gelen üç albümün ardından geldi bu ara. Bu olaylar sizi bu kadar çok mu etkiledi? Olanlar beni müziğe ve hayata küstürdü. Bir kenara çekilmek istedim. Çünkü hayallerim böyle değildi. Piyasa koşullarına uyum sağlayamamıştım. O yüzden müzik piyasasını uzaktan seyretmenin uygun olacağını C düşündüm. Zaten huzursuz biriyim, sürekli bir arayış içindeyim. İstediklerimi elde edince kısa süreli sevinçler yaşarım, ama yitirdiğimde dünyam yıkılır. Bu yüzden sessiz bir bekleyişteydim, ama kanınızda olan bir şeyden vazgeçemezsiniz. Müzik bir tutkuydu bende, o yüzden kolları sıvadım ve çalışmalara başladım. O küskünlük dönemi nasıl geçti? Bir yıl hiçbir şey yapmadım, yalnızca başucu albümlerimi dinledim. Leonard Cohen, Björk, Sezen Aksu ve Nazan Öncel’in eski albümlerini yanımdan ayırmadım. Yani müzikten uzak, ama müzikle geçirdim yıllarımı. Son iki yılda çalışmalara başladım. Beste çalışmalarım da oldu ama söz anlamında kendimi yeterli bulmuyordum. Sözlerimle tatmin edemiyorum kendimi, o yüzden bu albümde bestelerimi kullanmadım. ŞARKILARIN MEVSİMİ YOKTUR... Sizi tatmin etmeyen sözler yazdığınızı söylediniz. Peki onlarda nelerden bahsediyorsunuz? Yazdıklarım kentli kadının sorunlarına dair karamsar söylemlere sahip. İç dünyanın karanlığı var onlarda. Şimdilik onları bir kenarda bıraktım. Umarım bir sonraki albümde olurlar. “Yalnızlık Mevsimi9 Renk” albümü fikri çıktıktan sonra şarkılar için nasıl bir çalışma yaptınız? Bestelerimi kullanma isteğim vardı, ama cesaret edemediğim için cover parçalara sığındım. Bu parçaları seçerken de çok fazla bilinmeyen, ama söylemeyi çok sevdiklerim üzerinde çalıştım. Etnik müzik beni çok etkiliyor, “9 Renk” de oradan geldi, Türkiye, Yunanistan, Kıbrıs, İran, Azerbaycan’dan şarkılar var. Fikret Kızılok’tan “Kara Tren”, Barış Manço ile daha çok sevdiğimiz “Gamzedeyim Deva Bulmam” albümde büyük keyifle söylediğim şarkılardan. Âşık Veysel zaten çok özel. Bu albümde de diğer üç albümdeki ekibimle çalıştım. Ağabeyim Ahmet Koç her an yanımdaydı, bağlamalar da ona ait. Piyanoda diğer kardeşim Ali Koç var. Albümün adı “Yalnızlık Mevsimi9 Renk”. Tam yazın en sıcak günlerinde niye yalnızlık? Ben renkleri seviyorum, hayatı onlarla algılıyoruz. Depresif ve melankolik bir yanım var. Ama elbette ki bu albüm sezonluk değil. Şarkıların mevsimi yoktur. Cansu Koç uzun bir aradan sonra dördüncü albümü “Yalnızlık Mevsimi9 Renk” ile döndü. Etnik rock tınıları taşıyan albüm, doğu’dan Batı’ya çok geniş bir coğrafyadan tanıdık melodiler taşıyor. CUMHURİYET 09 CMYK