Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
2 TEMMUZ 2006 / SAYI 1058 3 İstanbul’un “öteki” yüzü... İstanbul renkli ve hareketli bir şehir, hatta Avrupa’nın CEYDA YEDİKARDEŞ “Sultanbeyli’de Gelin, Gelinlik ve Gelinlikçi” projesinin sahibi Sultanbeyli’de çok fazla gelinlikçi olması dikkatimi çekti. Bir cadde üzerinde 15 gelinlikçi var ve bunlar “Gelinlik alana gelin başı bedava” gibi kampanyalar yapıyorlar. Projemi bununla ilgili yaptım. Amacım, insanlara kendilerini anlattırmaktı. Daha önce hiç Sultanbeyli’ye gitmemiştim. Çok kodlanmış olduğumuz için bazı çekincelerim vardı. Gittikten sonra kafamdaki her şey yıkıldı. Evet, orası uzaktı, şehrin dışında yaşıyorlardı, çok alışık olmadığım bir yerdi, ancak oradaydılar. Onlar da liseye gidiyor, ben de liseye gittim. Onların da bir kısmı üniversiteye gidiyor, ben de üniversiteye gidiyorum. Orada sadece kara çarşaf satılmıyor, açık ve kapalı insanlar yaşıyor ve onlar birbirlerine bizim onlara baktığımız gibi bakmıyorlar. Projeyle, hiçbir konuda önyargılarımız olmaması gerektiğini öğrendim. gelecekteki kültür başkenti. Uluslararası festivaller, ünlü müzisyenlerin konserleri, sergiler... Peki İstanbul’da yaşamak bunlardan yararlanmak için yeterli mi? Pendik, Eyüp, Sultanbeyli, Ümraniye ve Gaziosmanpaşa’da yaşayanlar bu etkinliklerden ne kadar yararlanabiliyorlar? İstanbul Bilgi Üniversitesi Sahne ve Gösteri Sanatları Yönetimi son sınıf öğrencilerinin mezuniyet projeleri “İstanbul’un Öteki Yüzü”nde bu sorulara yanıt arıyor. İşte üç öğrencinin, Sinem Kayacan, Ceyda Yedikardeş ve Duygu Dölek'in projeleri ve amaçları... SİNEM KAYACAN “Gazi Mahallesi Aile Albümleri” adlı projenin sahibi Daha önce hiç Gazi Mahallesi’ne gitmemiştim, orayla ilgili herkes kadar bilgim vardı; eylemler, Gazi Olayları... Google’da bile “Gazi Mahallesi” diye arama yaptığınızda, karşınıza hep panzer fotoğrafları çıkıyor. Tanıdıkça, Gazi Mahallesi’nin sadece gazetelerde ve televizyonlarda gördüğümüz kadar olmadığını gördüm ve o görüntüleri göstermek istedim. Gazi’nin kendine özgü bir siyasi yapısı, muhalif duruşu olduğundan eylem, yürüyüş fotoğraflarını da sergiledim. Onlara terörist muamelesi yapılıyor. Hatta Gazili oldukları için iş bulamıyorlar. Her ne kadar projemizin adı “Öteki İstanbul” olsa da onları ötekileştirmeden, kendi içlerinden fotoğraflarla anlatmayı amaçladım. Bu yüzden aile fotoğraflarını topladım, cem evinin yardımıyla 600 fotoğrafa ulaştım. Onlarla Gazi’de bir sergi açtım. Fotoğrafları görünce özellikle yaşlılar çok duygulandılar. Yaşlılar, geçmişi bizimle tekrar yaşadıklarını söylediler; gençler ise, yaşamadıkları bir geçmişi gördüklerini. Beni en çok, bir köy öğretmeninin fotoğrafı etkiledi. Genç bir Esra Açıkgöz DUYGU DÖLEK “Duvarların Dili: Pendik’te İletişim Aracı Olarak Duvarlar” projesinin sahibi Duygu Dölek’in projesinin adı “Duvarların Dili: Pendik’te İletişim Aracı Olarak Duvarlar”. Pendik'teki duvar yazıları ve grafitilerde anlatılanların peşine düşmüş, fotoğraflar çekmiş. Grafiti yapan üç de gençle tanışmış. Ömer de bunlardan biri. Dayısının hat sanatına ilgisi onu grafiti ile tanıştırmış. Soyadını vermek istemiyor ve yüzünün görülmesini de. Çünkü grafiti yapanlara karşı oluşturulan önyargıdan çekiniyor. Oysa o legal işler yapıyor, okulunun tabelasını, evinin duvarını renklendiriyor, “Bu iş gizli saklı yapılmamalı. Sonuçta yaptığım kötü bir şey değil, insanlara da zarar vermiyorum” diyor. Ömer’e göre, Pendik’te grafiti yapanların çoğunun amacı, kendilerini tanıtmak, hatta kanıtlamak. Duygu Dölek ise, duvar yazılarının duygularını anlatmakta zorlanan gençlerin dili olduğunu söylüyor. “Siyasi sloganlar, ilanı aşk cümleleri, sınıflandıramadığım ‘Kahpe kader bana vurdu’ gibi duygusal sözler... O yazılar, rasgele yazılmış şeyler değil, bir amaç uğruna yapılıyorlar” diyor. kadındı ve o fotoğrafı çektirdikten kısa süre sonra ölmüş. Fotoğrafı getiren kişi de onun etkisiyle öğretmen olmuş. Bu projeyle, yaşadığım kente dair çok şey öğrendim ve çevremdeki insanlardan daha içten, farklı bir insan profiliyle karşılaştım. Böyle bir projeyi Nişantaşı'nda yapmaya çalışsaydım, asla yapamazdım. EDİTÖR’DEN nsan sekiz saatte ne yapar? İstanbul’dan İzmir’e gider belki, ya da Kırşehir’e, uçakla daha uzaklara. Dört film izler üst üste, bir, olmadı iki kitap okur, dans etmeyi öğrenir, bir kazak örüp bitirir. Uyur, hastalanır, iyileşir, bir yakınını kaybeder, bir yakın kazanır... İnsan sekiz saatte, ölür, hatta yakılır! 13 yıl önce bugün, Sıvas’ta olduğu gibi... Okunan şiirlerin, edebiyat üzerine tartışmaların, uzun ve kalabalık sofraların, gülüşmelerin, kızgınlıkların, dileklerin, düşlerin ateşe verilmesi sekiz saat sürmüştü. Bu sekiz saat boyunca Madımak Oteli içinde onlarca insan yanarken dışarıda onları binlerce insan, dumandan, et kokusundan başları dönerek izlemişti. Şimdi, on üç yıl sonra, her duygu eksilebilir belki, şaşkınlık asla! Şaşkınlık anlamamaktan, anlayamamaktan kaynaklanır... Sıvas’ı kendilerinden farklı düşünenler için cehenneme dönüştürenleri anlamak imkânsızdı, ama daha imkânsızı ateşi yakanlarla işbirliği yapan o büyük kalabalığın hislerini kavrayabilmekti. İnanç, 35 kişiyle birlikte tanrının da yandığını, insanları yanarken izlemenin yakmak olduğunu hissedemeyecek kadar boş, zavallı, karanlık bir histi o gün. O gün, orada insana ilişkin bilgi ve inanç da kavruldu. Bundan olmalı, yakınlarının ve tarihe sahip çıkan bir avuç insanın dışında Sıvas unutulmaya bırakıldı. Hatırlayanlar ve hatırlatanlar kin tutmakla suçlandı. Oysa belleğinizden bazı görüntüleri silerseniz, o görüntülerdeki suç ortaklığınızı inkâr ederseniz, yenisi için pusuya yatırırsınız aklınızı. Vicdanınızın ipleri sizden çıkar, başka bir zamanda, başka bir yerde kullanılmak üzere tutulur, sıkı sıkıya... Sıvas'ta 35 insanı yakanlar ve izleyicileri ile bugün Trabzon’da ya da bir başka kentte kendileri gibi düşünmeyi reddedenleri linç etmeye kalkışanların farklı kalabalıklar olduğunu mu sanıyorsunuz? Değiller. Onlar da insana ilişkin umudu ve inancı kırıp döküyorlar... Başkalarının tuttuğu vicdanlarının ipini geri çekemeyecek kadar karanlıktalar, bir ateş daha yakabilecek kadar pervasızlar... Bu yüzden insan belleğini diri tutmalı, vicdan kendi haline bırakmaya gelmiyor! İyi haftalar... Berat Günçıkan bguncikan@yahoo.com İ Cumhuriyet DERGİ* İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Editör: Berat Günçıkan Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Güray Öz Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli/İstanbul (0212) 343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdür: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Koordinatör: Neşe Yazıcı Reklam Müdürü: Dilşat Özkaya Rezervasyon: Mete Çolakoğlu/ Mustafa Doğan (0212) 251 98 7475 / 343 72 74 Baskı: İhlas Gazetecilik AŞ 29 Ekim Cad. No: 23 Yenibosna/ İstanbul (0212) 454 30 00 *Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir. Yerel süreli yayın. cumdergi@cumhuriyet.com.tr CUMHURİYET 03 CMYK