02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

8 23 NİSAN 2006 / SAYI 1048 Oyunculuğu aşkla yaptım... Selma Güneri “Son Kuşlar” filmindeki rolüyle Altın Portakal aldığında 15 yaşındaydı. Bu bir rekordu ve bugüne kadar kırılmadı. Oyunculuğu şizofrenik bir hal olarak tanımlayan, Yeşilçam’ı bir üniversite olarak gören Güneri 412 Mayıs’ta Ankara’da düzenlenen 9. Uluslararası Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali’nde onur ödülü alacak. Şükran Yücel huyla bütünleşiyorsunuz ve onun gibi davranmaya başlıyorsunuz. Ben her zaman onu söylerim. Şizofrenik bir iş yapıyoruz. Bıçak sırtı bir durum. Eğer setten çıktığınızda o elbiseyi üstünüzden çıkarıp kendi hayatınıza, kendi benliğinize kişiliğinize dönemiyorsanız, hasta olabilirsiniz. Bu nedenle zor buluyorum oyunculuğu. İki bakış ve duruş değil oyunculuk, rolünüzü yaşamanız gerekir. Fotoğraf: VEDAT ARIK Geçmişe baktığınızda üzüntü duyduğunuz bir şey var mı? Duygu Sağıroğlu “Ben Öldükçe Yaşarım”ın Paris’te gösterilmesi sırasında François Truffaut’nun benim tipimi ve oyunculuğumu çok beğendiğini ve benimle çalışmak istediğini söylemişti. Daha sonra asistanı İstanbul’a gelmiş, bana teklif getirmek üzere. O sırada Ankara’da sahneye çıkıyorum. Kimse adresimi vermemiş. Ben buna hâlâ üzülürüm, eğer Truffaut’nun filminde oynama fırsatım olsaydı, şimdi her şey farklı olacaktı. Yurtdışına açılamadığım için üzülüyorum. En çok özlediğiniz şey? 60’lı yılların sinemasını özlüyorum. Beyazperdenin haşmetini özledim. O zaman romantizm vardı, hümanizm vardı. Entelektüel bir çaba vardı. O yılların sinemasını Fransız sinemasına benzetiyorum. Yeşilçam’ı da küçümsememek gerek. Yeşilçam Üniversitesi diyorum ben o yılların sinemasına. Denemeyanılma metoduyla öğrendik. Çok özen gösterdik. Umut vardı o yıllarda, şimdiki gibi endişeler içinde değildik. O yüzden oğlumun adını Umut koydum. Bugünkü oyuncuları nasıl buluyorsunuz? İyi oyuncular var tabii ama bugün her şey çabuk parlayıp sönüyor. Her şeye yansıyan TRUFFAUT’YU KAÇIRMAK... Ödülden sonra çok teklif aldınız mı? Ödül yolumu çok açtı. Çok önemli filmlerde oynadım. Ben çok seçiciydim. İyi filmlerde oynamayı, inandığım projelerde yer almayı seçtim. “Bitmeyen Yol” (Duygu Sağıroğlu), “Nikahsızlar” (Bilge Olgaç) ve arkasından Yılmaz Güney’le “Ben Öldükçe Yaşarım”da oynadım. Onunla tanışmam benim için büyük şans oldu. Yılmaz Güney’den oyunculuğun ne demek olduğunu, nasıl yapılması gerektiğini öğrendim. O benim için bir okul oldu. Birlikte senaryo çalışırdık. Şimdi baktığımda hep gerçek meselesi olan, iyi filmlerde rol aldığımı görüyorum. Sinemaya çok genç bir kız olarak başlamanın, kadın olmanın zorlukları oldu mu? “Ben Öldükçe Yaşarım” filminden... elma Güneri sinemanın en çok altmışlı yıllarını özlüyor. 1965’te sinemaya başlamış, hep iyi filmlerde oynamış, Leslie Caron’a benzeyen farklı fiziğiyle olduğu kadar iyi oyunculuğuyla da dikkati çekmişti. Henüz 15 yaşındayken Türk sinemasının en iyi filmlerinden biri olan “Son Kuşlar”da oynayan Selma Güneri aynı yıl Antalya Film Festivali’nde En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü alan en genç aktris oldu. Yıllar sonra “Mum Kokulu Kadınlar” (1996) S filmindeki rolüyle ÇASOD’un (Çağdaş Oyuncular Derneği) en iyi kadın oyuncu ödülünü aldı. Kadir İnanır’la “Kırık Ayna” Zeki Alasya ile “Dedem, Gofret ve Ben” ve Bilge Olgaç’ın televizyon için yaptığı “Elif Ana Ayşe Kız” dizisinde oynadı, Selma Güneri ile Üsküdar’da Kız Kulesi’ne bakan bir evin bahçesinde, Yeşilçam filmlerini anımsatan bir ortamda konuştuk. Sinemaya nasıl başladınız? Çok büyük bir tesadüf oldu. Ben aslında sanatçı bir ailenin kızıyım. Babam Lütfi Güneri o yıllarda ünlü bir ses sanatçısıydı. Babamın dayısı Ahmet Üstün radyo sanatçısıydı. Ağabeyim Çetin İnöntepe orkestra şefiydi. Oyunculuğu hiç düşünmemiştim. Kandilli Kız Lisesi’nde okuduğum yıllarda bir gün bir akrabam Perde dergisinin yarışmasına katılıyormuş. Kendisine destek olmamızı rica etti. Ona eşlik etmek üzere annemle yarışmanın yapıldığı salona gittik. Ayağımda şoset çoraplar, saçlarım örgülü, 14 yaşında masum, küçük bir kızdım. Gazeteciler bana çok ilgi gösterdiler. Yarışmaya benim de katılmam için çok ısrar ettiler. Yarışmada benden büyük ve çok güzel kızlar vardı. Sonra öğ Son Kuşlar (Talât Gözbak, Selma Güneri)... Ben setlere annemle birlikte gittim hep. Annem koruyucu oldu. Zaten bir yıl sonra da Nikahsızlar’da Yusuf Sezgin’le tanıştım. 1966’da evlendik. Evlilik kariyerinize engel oldu mu? Dedem Gofret ve Ben (Z. AlasyaS. Güneri) Evet, hem de çok. Öyle bir düzen vardı ki sinemada, evli rendik ki, ben birinci olmuşum. Ben kadın veya erkek geçerliliğini kaybediyordu. okula devam ettim. Bir yıl sonra aile Evleneceğimizi duydukları zaman herkes bidostumuz Nilüfer Aydan eşi Halit Re ze karşı çıktı, oyunculuk yaşamınızı mahvefiğ’e filminde beni oynatmasını öner deceksiniz diye. Ama ben direndim. Hem iyi miş. “İstanbul’un Kızları” benim ilk fil bir eş, hem de iyi bir oyuncu olmak zordu, amim oldu. Halit Refiğ çok zor bir yönet ma ben sinemaya devam ettim. Siz Türk sinemasının krize girmesine yamendi. Oyunculuğu ilk ondan öğrendim. Oradaki oyunum çok beğenildi. kın bir zamanda girdiniz sinemaya. Filmler Sonra Erdoğan Tokatlı’nın “Son Kuşla azaldığında ne yaptınız? Baktım artık iyi filmler yapılmıyor, sahnerı”nda başrol oynadım ve o rolüm bana Antalya’da ödül getirdi. Ben oyuncu ye çıktım. Sesim güzeldi. Önce popüler müolarak doğulduğuna inanıyorum. O ışık zik söyledim. Daha sonra büyük dayım Ahmet Üstün’ün, “özüne dönmelisin” demesiysizde mutlaka doğuştan olmalı. Yani insan oyuncu olarak mı doğar? le, ondan ders alarak Türk sanat müziği soBence önce oyuncu olarak doğduğu listi oldum. Zeki Müren’le Maksim’de sahne nuza inanacaksınız. Bunu yaşamak çok aldım. Solist olduğumda Sezen Aksu ile birzor. İnsanı yoran, yıpratan bir iş oyun likte aynı sahneye çıktık. Müzik hayatım 90’a culuk. Yeniden başkasının kimliğiyle kadar sürdü. Bu arada Egemen Bostancı’nın doğmak gibi bir şey. Bir başkasının ru bir müzikali ile bir kabarede rol aldım. bir yozlaşma var. Popüler kültür, televizyonda yapılan işler çok geçici. Sinema bence yürek ve beyin işi. Oyunculuk aşkla yapılmalı, duyguyla ve akılla bütünleşmeli. Oğlum Umut (Sezgin) da oyuncu, dizilerde oynuyor. Çok iyi işler çok az yapılıyor. Çok fazla oyuncu var. Oyuncular çok çabuk eskitiliyor. Bugün neler yapmak istiyorsunuz? Çok iyi bir sinema filminde oynamak istiyorum. Sinemayı, 35’lik kamerayı çok özledim. Kendi yaşımı oynamak istiyorum. Bizde kadın oyunculara otuz yaşında yaşlı gözüyle bakıyorlar. Oysa her yaşın hikâyesi var ve yaş olgunlaştıkça her şey daha bir yerine oturuyor, hayatı daha iyi algılıyoruz, yaşama bakışımız değişiyor. Benim bu donanımımı niye değerlendirmiyorlar, anlamıyorum. Bizim yaşımız için de senaryolar yazılmalı. Sinemanın beni değerlendirmesini istiyorum. Buradan duyurulur. Günümüz Türk sinemasını nasıl buluyorsunuz? Sinema sanayileşemedi, altyapısı yok. Bir avuç yürekli insan hâlâ film yapıyor. Onları kutlamak gerek. Yavuz Turgul’u ve Çağan Irmak’ı çok beğeniyorum. Onlarla çalışmayı çok isterim. CUMHURİYET 08 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle