22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

16 23 NİSAN 2006 / SAYI 1048 Aydilge’nin ‘Küçük Şarkı Evreni’ Melankolik, ama mutsuzluk yaratmıyor. Diğer müzisyenlere pek benzemiyor da. Onu, ilk albümü “Küçük Şarkı Evreni”nden önce “Bulimia Sokağı” kitabıyla tanımıştık. Aydilge şarkıyı özgürlük alanı olarak görüyor. Deniz Durukan K üçücük bir kadın, ama kocaman, farklı bir ses... Aydilge’nin ilk albümü “Küçük Şarkı Evreni” son yıllarda çıkan albümlerin çoğuyla ne ruh bakımından, ne de müzikal açıdan hiçbir benzerlik taşımıyor. Çabuk tüketilmiyor, dinledikçe büyüyor, sizi sarıyor. Üzerinize afiyet çakırkeyif, mayhoş bir âşık gibi bakıyorsunuz dünyaya. Çok sıcak, çok samimi, altyapısı sağlam, biraz melankolik, ama mutsuzluk hissi yaratmayan, dinledikçe şarkı söyleme arzunuzu fitilleyen bomba gibi bir albüm “Küçük Şarkı Evreni”. Seni “Bulimia Sokağı” adlı kitabın ile tanımıştık. Ardından iki kitap daha çıkardın. Ve şimdi ilk müzik albümün “Küçük Şarkı Evreni” ile karşımızdasın. Yazarlıktan müziğe doğru uzanan bu serüvenin nasıl gelişti? Yazdığım kitaplarda müzik hep vardı. Gerek “Bulimia Sokağı”nda, gerek “Altın Aşk Vuruşu”nda karakterler müzikle hep içli dışlılar. Aslında müzik yazarlıktan önce vardı hayatımda. Ancak müzik yapmak, daha doğrusu bir plak şirketi bulup onu yayımlamak çok zor. Yazı ve müzik birbiri içerisinde eridi, birbirini tamamladı. “Altın Aşk Vuruşu”ndaki piyanistin sürekli üretim ihtiyacı duyması ve o üretimi, enerjiyi dışarı çıkaramaması beni karşılayan şeylerdi. O enerjinin dışarı çıkamaması oksijensiz kalmak gibi bir şey. Bir süre sonra içinizdeki sizi zehirlemeye başlar... O nedenle mi “Akmak istiyorum” diyorsun şarkında? Evet. Mesela gece, ay gibi imgeler çok geçer şarkılarımda. Dinleyene karanlık gelebilir, ama benim için özgürlüktür gece. Kendinden dışarı çıkmak, kurtulmaktır. Bazen bir yere gidersiniz, sıkılır, bir an önce kalkmak istersiniz ya... Ama insanın kendine ara vermesi, kendini evde bırakıp biraz dışarıda hava alacağım, sen burada bekle demesi mümkün mü? Olmayacak şey, ama ihtiyaç duyuyorsunuz. Ancak yazı yazarken, müzik yaparken kendinizden kopabiliyorsunuz. O zaman akıp gidiyorsunuz. Uyku ve uyanma hali çok var şarkılarında. Uyku hali bana ölümü çağrıştırıyor. Küçüklüğümde astımım vardı. Nefes almam için ağzıma bir alet takarlardı. O da uyku verirdi. Bir yandan da ölüm korkusu yaşardım. Çünkü çocuksun ve bir şeyler ters gidiyor, bunu hissediyorsun. Kısacası hem huzur, hem masumiyet, hem de ölümü hatırlatıyor bana uyku. KARAMSARLIĞA YER YOK! Ürettikten sonra bir yabancılaşma duygusunun içine düşüyor musun? Yazarken o yabancılaşma çok oluyor ama şarkı yaparken çok yaşamıyorum. Orası benim için özgürlük alanı. Yazma aşamasında kurguya dikkat ediyorsun, sözcükleri seçiyorsun. Ama müzikte içimden ne geliyorsa onu yapıyorum. Şurada şöyle bir nakarat olsun, solo olsun, geçişlerde şu olsun gibi kaygım yok. Formüllere uymuyorum. Ne dilediysem onu yaptım. Prodüktörüm Hakan Kurşun da bu anlamda hiç müdahale etmedi, beni samimiyetimi bozacak bir yola sokmadı. Albüm kapağındaki kısa metinde, bize sunulan birçok şeye itiraz ediyorsun. Oradaki tavrın samimiyet arayışını da gösteriyor. Müzik, kendimi bulduğum yer. O nedenle “Küçük Şarkı Evreni” dedim yaptığım albüme, ismi çocuksu bir ifade taşıyor belki, ama bu isimde yetişkin olma kavramına bir gönderme de var. Kandırılıyor muyuz sence? Şarkında “Çocukken masal seven yalana inanırmış,” diyorsun. Çocukluktan başlayan bir yalan silsilesi içinde miyiz? Masal, yalan demek mi? Mutlu sona inanmıyor musun? Aslında her zaman kendi hayatımı pozitif buldum. İyiliğe inancımı hiç yitirmedim. Romanlarımın konuları ürkütücü gibi gözükse, rahatsız etse de, hep bir umut taşıyorlar içlerinde. Şarkılarımda da melankolik bir hava var, ama karamsarlık yok. Bunu özellikle yapmadım, içimden gelen bu. Manevi dünyam böyle tınlıyor. Mutlu sona inanmıyorum diyemem ama, çoğu şeyin farklı yansıtıldığını düşünüyorum. Öyle bir toplumda yaşıyoruz ki, ayağını bastığın zeminden emin olamıyorsun. Büyük bir güvensizlik var. Televizyonda ölen bir adam gösterilirken, yayın anında kesilip göbek atan Seda Sayan’a geçilebiliyor. O ölümün trajedisini anlamak için bile zaman tanımıyorlar. Gerçeklik yok ediliyor. Evet, yeniden kurgulanıyor, kesiliyor, parçalara bölünüyor gerçeklik. Sen de onu parça parça algılıyorsun. O zaman nedenlerini, sonuçlarını sorgulamayan, sadece kendisine dayatılanı kabul eden bir kültür yaratılıyor. Ve sana, bunları tüketmelisin, çünkü yetersiz ve eksiksin, mükemmel olabilmen için bunları tüketmen gerekiyor, diyorlar. Sürekli yetersiz, eksik olduğunu söyleyen bu reklamlar, filmler bir süre sonra amacına ulaşıyor. Sonunda gerçekten kendinde eksiklik hissedip, içinde oluşan boşluğu doldurmak adına uyuşturucuya ya da başka olumsuz, saçma sapan şeylere yönelmene neden oluyorlar. Bu manevi boşluk sadece gençliği değil, aslında her yaştan insanı etkisi altına almış durumda. Öyle bir pasta yaptılar ki, o şahane kremanın altından bayat bir kek çıkıyor. Bu albümde harika bir krema yapıp göz boyamak yerine, kekin bayat olmamasına önem verdim. CUMHURİYET 16 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle