10 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

R PAZAR 5 21/12/06 16:05 Page 1 PAZAR EKİ 5 CMYK 24 ARALIK 2006 / SAYI 1083 5 nkara’daki Sığınmacılar ve Göçmenlerle Dayanışma Derneği, sadece bu alanda çalışan ilk ve tek sivil toplum örgütü. Kuruluş tarihi 1995. Derneğin Sığınmacılar ve Mültecilere Psikososyal Destek ProjesiMatra’nın koordinatörü İbrahim Vurgun Kavlak şunları anlatıyor: Mültecileri hayata katmak için... A 1991’de, Körfez Savaşı’ndan sonra Irak’tan 460 bin sığınmacı Türkiye’ye geldiğinde eksiklikler anlaşıldı. Körfez Savaşı ve Kosova Krizi gibi bazı nedenlerle Türkiye’ye gelen mülteci sayısı arttı, daha sonra bir durgunluk oldu, ama coğrafi konumumuz ve komşularımızda mülteci yaratan durumların varlığı, Türkiye’nin azalsa da çoğalsa da misafirlerinin her zaman olacağını gösteriyor. Son dönemde, özellikle 11 Eylül bombalamaları, İngiltere'deki metro saldırıları, Avrupa’daki işsizlik gibi nedenlerle Avrupa ve diğer batı ülkelerinin göçmenlik konusunda katı “tedbirler” alması ve mevzuatlarını, göçmenlik politikalarını değiştirmeleri bu ülkelere girişleri zorlaştırdı. Bu da gözlerin ve yönlerin Türkiye'ye çevrilmesine neden oldu. D. ve diğerleri davası İ stanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Dr. Lami Bertan Tokuzlu, mülteciler üzerine çalışıyor. İnsan hakları hukuku master programında mülteci hukuku, lisans düzeyinde mülteci kliniği dersi veriyor. Tokuzlu, mültecilerin durumlarına ilişkin şu bilgileri aktarıyor: AB sosyal devlet sistemini finanse etmekte zorlandığından, mültecilerin topraklarına girmesini engelliyor. 1951 Cenevre Mülteci Sözleşmesi’nin bağlayıcılığını da yadsıyamadığından girişlerini engellemek için sıkı önlemler alıyorlar, deniz devriyelerini artırıyor, havayolları şirketlerine seyahat belgelerinin tam olmasını kontrol etme gibi yükümlülükler getiriyorlar. Topraklarına ulaşanlar için de mülteci kavramını giderek daraltıyorlar. Bu nedenle “güvenli üçüncü ülke” kavramını getirdiler. AB, devletlerine herhangi bir prosedüre gerek kalmadan mülteciyi, geçip geldiği ve güvenli olduğu varsayılan ülkeye geri gönderme yetkisi veriyor. Bizden de “coğrafi sınırlama”yı kaldırmamızı, iltica sisteminin değiştirilmesi için kabul merkezleri oluşturmamızı istiyor. Türkiye’nin mülteciler nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde üç mahkumiyeti var. 2000’de taşlanarak öldürülme tehlikesi olduğundan İran’dan kaçan Jabari davasında mahkum olduk. Jabari, BMMYK’nce mülteci kabul edildiği halde Türkiye 1994 yönetmeliğine Mülteciler de bizler gibi gereksinimleri, becerileri ve birikimleriyle var olan insanlar. Bilgi ve becerilerini kullanamamaları yüzünden kendilerini önemsiz hissetmeleri çoğu zaman açlıklarının önüne geçiyor. Özellikle de Afrikalılar, ekonomik olarak daha kötü durumda. Mültecilerin, günlük yaşamlarını ve insanlarla iletişime geçmelerini kolaylaştırmak amacıyla gönüllülerimizle Türkçe dil kursları ve İngilizce kursları düzenliyoruz. Ayrıca mültecilerden oluşan bir koromuz ve orkestramız var. Zaman zaman da spor faaliyetleri, piknik ve konser gibi sosyal aktiviteler düzenleyip onları günlük yaşama dahil ediyoruz, tabii kısıtlı imkânlarla ancak bir kısım mülteciye yardım edebiliyoruz. Sığınmacı ve mültecilere yardımcı veya destek olmanın, insani bir borç olduğunu düşünüyoruz. göre başvuru süresini kaçırdığı için onu reddetti. Bu sene görülen “D. ve diğerleri davası” ise, Cenevre Sözleşmesi standardıyla Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ndeki koruma standardının aynı olmaması nedeniyle farklı oldu. Nikâhları İran’da tanınmayan ve Türkiye'ye sığınan karıkoca, geri gönderilirlerse kırbaç cezası alacaklardı. BMMYK onları mülteci saymadı, Türkiye ise özel bir kırbaç kullanıldığını, çok zarar vermeyeceğini iddia ederek çifti geri göndermeye kalktı. BMMYK buna karşı çıktı. Konu mahkemelik oldu. Türkiye İnsan Hakları Sözleşmeleri konusunda başı belaya girmesin diye “İkincil Koruma” adı altında, ikamet hakkı vermeyi kabul etti. Diğer dava ise, Mamatkulov ve Abdurasuloviç. Eski ceza hukuku, mültecinin suçunun siyasi olup olmadığıyla ilgileniyordu. Türkiye, siyasi faaliyetlere katılmış Özbek vatandaşlarını, Özbekistan’ın suçluların iadesi kanuna göre geri istemesi üzerine, avukatlarının can güvenliklerinin olmadığını ve işkence riski olduğunu belirtmesine rağmen, Özbekistan’a iade etti. DAVUD avud, İranlı. Müslümanlıktan vazgeçip Hıristiyanlığı seçti. Bu seçimi yüzünden zor günler yaşadı, dışlandı, üniversitede baskılara maruz kalıp okulu bıraktı, çocuklarını normal okula yollayamadı... Sonunda İran’dan ayrılmaya karar verip, ailesiyle Türkiye’ye geldi. Üç senedir İstanbul’da yaşıyor, “İran’da İslam dininden başka bir dine geçmek kolay değildir. Özellikle Şiilerde bu durumun cezası ölümdür. Ayrıca eşimin ailesi dinci bir yapıya sahipti. Hıristiyan olduğum için aramızdaki nikâhın sayılmayacağını iddia ettiler. Beni dinsiz olmakla suçladılar” diyor. Üç yılda iki kez BMMYK yetkililerince reddedildi, şimdi son görüşme hakkı için bekliyor. “Birinci görüşmede eşimle, benim söylediklerimin birbirini tutmadığını iddia ettiler. İkincisinde ise Amerikalı bir avukat bizim için bir savunma hazırladı. Bu görüşmeden sonra nedensiz tekrar reddedildik” diyor. İngilizce öğretmeni Davud, Türkiye’de kitapçılık yapıyor. İran’daki bütün mal varlıklarını satarak Türkiye’ye 1300 dolarla geldiler. Önce bir otelde kaldılar, sonra da küçük bir ev tuttular, “İstanbul’da bir yabancı olarak iş bulmak zor. Vatandaş olmadığım için kimliğim yok. Yine de burada olmaktan mutluyum, en azından sokakta yürürken ölüm korkusundan kurtuldum, ama burada da yakalanma korkusu var” diyor. İran’a dönmesinin mümkün olmadığını söylüyor. “Orada gerçekten tehlikedeyim” diyor. “Gidecek yerim olmadığından buraya sığındım, ama burası da beni reddediyor. Param olmadığı için başka bir ülkeye gidemiyorum. Çocuklarımı bu tehlikeye atamam. İnsanları korumak için BM’den daha üstün bir mekanizma var mı? İran’a gönderildiğim zaman işkence görme, öldürülme riskim var. Her taraftan kapılar kapalı. Şimdi sadece bekliyoruz.” D DANIEL aniel, dört yıldır İstanbul’da yaşıyor. Türkiye’de yaşayan Türk vatandaşı annesinin yanına tatil için gelmiş, bir daha da dönmemiş. Romanya’dan getirdiği karısı, Türkiye’de doğum yaptığı için kızı Türk vatandaşı. “Çocuğuma bakmak için burada kalmak zorundayım” diyor, “oturma izni almak için Ankara'ya gitmeliyim. Konsolosluktaki yetkililer, oturma izni almamda sorun olmayacağını söylediler, ancak zamanım olmadığı için gidemiyorum.” Türkiye’de kalmasının bir nedeni de, burada Romanya’dan daha fazla para kazanabilmesi. “Türkiye’de istediğim her şeye rahat sahip olabiliyorum. Romanya’da kazandığım para hiçbir şeye yetmiyordu. Orada her şey pahalı, çünkü ithal” diyor. Daniel iş bulmakta zorlanmamış, yabancı olmaktan dolayı da. Türkiye’ye çabuk alışmış, ama Romanyalı olduğunu söylediği zaman farklı tepkilerle karşılaşmış, “Rumen olduğumu duyunca insanlar bana hemen kadın soruyorlar. Bundan rahatsız oluyorum. Halbuki bu durum dünyanın her yerinde mevcut. Bazen tişörtle evimin balkonuna çıktığımda komşularım uyarıyor. Nedenini pek anlamıyorum. Romanya'dayken bunlar sorun olmuyordu” diyor. Türk vatandaşı olunca almak istediği isme de şimdiden karar vermiş Daniel, Davud Güloğlu’ndan esinlenerek kendine Davud ismini seçmiş. D
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle