Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
PAZAR EKİ 5 CMYK 8 EKİM 2006 / SAYI 1072 5 PAZARIN PENCERESİNDEN En çok “özel” korunma talebi, alışveriş merkezlerinden... İS Group, güvenlik eğitimi veren 927 şirketten biri. 2005’ten beri eğitim alan kişi sayısı üç bin. Şirket, güvenlik elemanı da sağlıyor. Faco’dan Bauhaus’a, Taksim İlkyardım Hastanesi’nden Sarıkonaklar’a kadar farklı sektörlerden 280 müşterisi var. Şirket yetkilileriyle görüştük, içlerinde emekli jandarma subayı da vardı, ama isminin yazılmasını istemedi. Kimler özel güvenlikçi olabilir? Dilek Turan: Silahsız güvenlik için 18 yaşını doldurmuş ortaokul, silahlı güvenlik içinse 21 yaşını doldurmuş lise mezunu olmak gerekiyor. Ayrıca emniyetin özel güvenlik soruşturmasını geçebilmeliler. Bu, silahsız çalışacaklar için arşiv araştırmasıyla, silahlı çalışacaklar içinse heyet raporuyla yapılıyor. Emniyet ve jandarma emeklileri bu işi yapabiliyor, ama emekliliklerinin üzerinden beş yıl geçtiyse onlar da eğitim almak zorundalar. O yüzden de MİT, emniyet ve askeriyeden sırf bu işe girmek için emekli olanlar oluyor... Hakan Bayraktar: MİT olup olmadığını bilemeyiz, ama ordu ve emniyet kökenliler geliyor. Kadınların ilgisi nasıl? D. Turan: Elemanlarımızın yüzde 15’i kadın. Eğitimleri neleri kapsıyor? D. Turan: Kişi ve olay yeri koruma, kalabalık yönetimi, çalıştıkları yerde gerçekleştirilebilecek grev ve yürüyüşlerde ne yapmaları gerektiği, silah atışı, yangın güvenliği, ilkyardım, uyuşturucu, patlayıcı madde gibi 11 ders var. En önemlisi de, özel güvenlik hukuku. İnsan haklarıyla ilgili ders yok mu? D. Turan: Üç saatlik etkili iletişim dersi var, ama yetersiz. Hizmet sektöründeyiz ve personelimiz projelerimizdeki yüzümüz. Peki elemanlarınızı denetliyor musunuz? H. Bayraktar: 24 saat denetleniyorlar. Üniformanın olduğu yerde hiyerarşi vardır, hiyerarşinin vazgeçilmezlerinden birisi de denetimdir. Bu, nasıl bir denetim? H. Bayraktar: Denetimlerin içinde her şey var, performansı, dikkati, kılığıkıyafeti, konuşması, uyku saati... Şirket, elemanının hatasının sorumluluğunu üstleniyor mu? H. Bayraktar: Mali mesuliyet sigortamız var. Bunun karşılayamadığı bir şey olursa onu da karşılarız. Daha çok hangi sektörlerden güvenlikçi talebi geliyor? H. Bayraktar: Hastaneler, plazalar, siteler, fabrikalar... Alışveriş merkezlerinde talep yüksek, çünkü sokak gibiler... Ya eğlence merkezleri? D. Turan: Çok yok, ama tercih ettiğimiz bir alan da değil. H. Bayraktar: İçkili insanla uğraşmak zor. Polisin de elini kolunu bağlayan çok şey var. Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu’ndaki 50 madde nasıl silah kullanacağına dairse, 70’i de nasıl kullanmayacağına dair. Polis de elini beline atmaktan çekiniyor. Bir mermi attığında savcının karşısında. Yani sizce özel güvenlikçilere talebin artmasının nedeni, polisin “çekingen” tavrı mı? E. Jandarma subayı: AB uyum yasaları çerçevesinde ceza mahkemelerinde yapılan değişiklikler, zor ve silah kullanma, arama gibi yetkilerindeki kısıtlamalar polis ve jandarmanın elini kolunu bağladı. Polis ve jandarma da AB standardında M olmadığından bunun arkasına sığınarak işlerinde samimiyetsizliğe gitti. Vatandaş da, güvenliğimi özel güvenlikle sağlayayım, diyor. O yüzden de güvenlikçi sayısı polis sayısını geçiyor... H. Bayraktar: Bunun ne mahsuru olabilir? Kimse korkmasın, devlet her zaman belirleyici ve denetleyici. Trafik hizmetleri bile özel güvenlikçilere verilmeli. Mantığını nasıl kurarsınız bilemem, ama artık askerlik şubelerini de özel güvenlikçiler koruyor. D. Turan: Polisinkiyle özel güvenliğin hizmetinde kalite farkı var, adı üstünde özel korunuyorsunuz. E. Jandarma subayı: Sayı polisi daha çok geçecek. Polisin maliyeti özel sektöre havale edilecek, devletin yükü azalacak. H.Bayraktar: Yine de hâlâ güvenlik görevlisini kapıda bekleyen adam olarak görenler var. Sigara aldırıp, araba yıkatıyorlar. Fare kapanı... Selçuk Erez Genç muhabir soruyor, o da cevap veriyordu: Ben bir fare kapanıyım! Çocukluğumda mı? Babam, büyüdüğümde atlıkarınca olmamı isterdi ya da dönmedolap. Annem mi? Onun fikrini soran olmazdı ki bizim evde... O sadece “Hayırlısı neyse o olsun!” der dururdu. Şu anda işler nasıl mı? Fena değil... Tabii daha da iyi olabilir: Biz burada bomboş dururken çevremizde cirit atan farelerden elden geldiği kadarını içimize çekmek ve cennet umarlarken orada neye dönüştüklerini izlemekle geçiyor ömrümüz! Bu kadar fareden hiç olmazsa yüzde 34.4’ünü, tek çıkar yolun bana katılmak olduğuna tekrar inandırabilsem başka bir derdim kalmayacak. Ankara’nın büyük meydanlarından birinde, kocaman bir fare kapanı kurulmuştu: Yamuk bir dikdörtgen şekilli bu kapanın mimarisi tuhaftı: Girişinin alınlığı bir hayli çıkıktı, iki yanında birbirine fazlasıyla yakın pencereleri vardı, dört köşesine yerleştirilmiş hoparlörlerden bir süre mehter marşını andıran müzik yayımlanıyor, ardından fareleri kapana davet eden konuşmalar yapılıyordu: Gelin, şölenimize katılın! Burada açlığınızı giderecek, midenizi dolduracaksınız. Bakın, eski, yeni kaşar, siyah, yeşil zeytin, pirinç, aşure ve daha neler neler var... Yakında Roma’dan Alman sosisi de getirteceğiz! Bu mübarek günde bütün fare kardeşlerimin ellerini ayrı ayrı sıkmak, sizleri en usta aşçıların ve en yaman komilerin itina ile hazırladıkları sofralara davet etmek istiyorum... Hiçbirinizi enflasyona ezdirmemeye yemin etmiş olan bizler inşallah... (burada aniden hoparlör cazırdadı, elektrikler kesildi, cümlenin sonu da anlaşılamadı) BAZI ŞEYLERİ PİYASA BELİRLİYOR Güvenlik elemanlarının sendikası var mı? D. Turan: Yasayla birlikte herhalde yakında kurulur. E. Jandarma subayı: Devletin böyle oluşumlarla, bölünmelere, üçüncü bir güç oluşumuna izin vereceğini düşünmüyorum. Haklarını nasıl belirliyorlar? H. Bayraktar: Bazı şeyleri piyasa belirliyor. Peki hem maaşlar az, hem sosyal hakları yok, yine de güvenlikçi olmak isteyenler fazla. Neden? H. Bayraktar: Parasızlıktan. Bazen İngilizce bilen, yakın korumalar 1.53 milyar alıyor. Güvenlikçiler alışveriş merkezlerinde hakları olmadığı halde elle arama yapıyorlar. Bu gibi insan hakları ihlallerini önlemek için neler yapıyorsunuz? H. Bayraktar: Karşıdakinin suç işleyebileceğine kanaat getirince elle arayabilirler, zaten suçlu psikolojisi eğitimi alıyor. Marmaris’te bir alışveriş merkezinde “görev”lerini yapan özel güvenlikçiler... Görmüşsünüzdür, iki ay önce, Marmaris’te özel güvenlikçiler, hırsızlıktan sabıkalı 17 yaşındaki bir kadını alışveriş merkezine almayıp, merdivenlerden sürüklediler. Çünkü suç işleyebileceğine kanaat getirmişlerdi! H. Bayraktar: Atışma filan her yerde olur, ama birini linç edercesine sürüklemeye kimsenin yetkisi yok. Böyle bir durumda gerekeni yaparız, ama suçluları zapt altına almak zor. D. Turan: İhtiyaç fazla, ancak başıboş güvenlikçi piyasada olmamalı. Eğitimle vasıflı hale getirilmeye çalışılsalar da, neticede onlar da insan, suçlularla karşılaşmaları ummadıkları şekilde sonuçlanabiliyor. Eğitim alanların yüzde yirmisi hayatında kodlama sınavla karşılaşmadığından yanlış kodlama yaparak eleniyor. Böyle sorunlar varken, insan hakları ihlalini konuşmamız normal değil mi? H. Bayraktar: Bir parça kantarın topuzunu kaçırabiliyorlar, ancak poliste de, jandarmada da bunu yaşıyoruz. Daha önce suç işlemiş birini, apartmanımın kapısında görsem, içeri sokmam, kimse kusura bakmasın. Gazetenizi bombalayanlar binaya gelse siz kayıtsız mı kalırsınız? Gelenleri cezalandırmak ne benim ne de güvenlikçilerin hakkı. Aksi durumda linç olaylarına benzer bir durum yaşanır... E. Jandarma subayı: Dünyada hiçbir kolluk gücü kanunsuz gösterilere çiçekle karşılık vermez. Namuslu, haysiyetliysen insan haklarına sahip olursun. Sizi yerde sürükleseler, çantanızı alsalar, karakolda o insanla karşılaştığınızda ona sevgiyle bakmazsınız herhalde... Herkesi sevelim demiyorum, ama sevmediğimizi gösterme yöntemlerimiz farklı... Ya banka güvenlik görevlilerinin, görev alanları dışındaki soyguncuları öldürmeleri? D.Turan: İzinle belirlenen görev alanı dışında silah taşıyamaz ve polis gibi yolda gördüğü duruma müdahale edemezler. H. Bayraktar: En son banka dışında bir suçluyu vuran güvenlikçi kısa süre yattı. E. Jandarma subayı: Uzun süre tutuklanmalıydı, meşru müdafa sınırları aşılmıştı, bankanın 150 metre gerisinde, silah kullanmayan, kaçan birini arkadan vurmak kesinlikle görev değildir. Birkaç olay... Ağustos 2004İstanbul: Bir banka şubesinde kurusıkı tabanca ile 10 milyar lira çalan Halil Çerçi, bankadan 100 metre uzaklaştıktan sonra güvenlik görevlisi Mithat Topçam tarafında vuruldu. Bu uzaklık, Topçam’ın görev alanının dışındaydı. Mart 2002İstanbul: Banka güvenlik görevlisi Engin Bozkurt, bankayı soymak isteyen iki kişiyi arkalarından açtığı ateşle öldürdü, tutuksuz yargılandı. Bozkurt’un avukatı Ömer Yeşilyurt, bir başka müvekkilinin, Kadıköy 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen ve kaçan bir gaspçıyı öldürmek suçundan yargılanan işadamı Erkan Sadıkoğlu’nun davasını örnek gösterdi. Sadıkoğlu bu davadan 1 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası almış, Yargıtay 1. Ceza Dairesi kararı, olayın “insani duygularla meşru müdafaa sınırları içinde meydana geldiği” gerekçesiyle bozmuştu. Bozkurt da, “kanunun emrettiği görevi yerine getirdiği” ve “mala karşı işlenen suçlarda meşru müdafaa”da bulunduğu gerekçesiyle beraat etti. Haziran 2000Adana: Süleyman Kabadayıer’ın bankaya gireceği sırada Kubilay Hayri Gülşen tarafından dört milyar lirası gasp edildi. Parayı aldıktan sonra kaçmaya çalışan Gülşen’e bankanın güvenlik görevlisi İmran Baysal müdahale etti, bıçaklandı. Yaralı haliyle Gülşen’i kovalayan Baysal, Gülşen’i vurarak öldürdü. Adana 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanan güvenlik görevlisine “kastı aşan fiil”den 1 yıl 10 gün ağır hapis cezası verildi. Tutuklu kaldığı süreyi göz önünde bulunduran mahkeme heyeti, tahliyesine karar verdi. Herkesin kolu her yerde... S. C. dört yıldır özel güvenlikçi olarak çalışıyor. “Bu sektörde herkesin kolu her yere uzanıyor” diyor, “O yüzden adımı ve fotoğrafımı veremem, yoksa iş bulamam”. Çalışma koşulları ve düşük maaşlar sorununa pek değişiklik getirmese de bir özel güvenlik yasası olmasından memnun. “Sonunda bir yasanın çıkması iyi oldu, ancak özel güvenlik yine art niyetli insanlara ekmek kapısı. Yasanın da etkisiyle sabah erken kalkan güvenlik şirketi açtı. Oluşan rekabetin cezasını da çalışanlar olarak biz çekiyoruz. Verilen yetkilere göre, maaş komik ve hiç güvencemiz yok” diyor. Sorunları dile getirebilmek için internette bir dayanışma ağı kurmaya çalışan S.C.’ye göre, bu meslekte “harcanmamanın” yolu güvenilir bir şirketle çalışmaktan geçiyor: “Görev sırasında yaşadığın olaylarda, seni savunacak olan şirkettir, şirket isterse seni hırsız, isterse katil gibi yargılayabilir, o yüzden bağlı olduğun şirket sağlam olmalı”. S. C. sözlerini şöyle sürdürüyor: “Şirketlerin sözleşmeleri ya altı aylık ya da bir senelik, sözleşme bitince sen de işsiz kalıyorsun. Şu an çalıştığım şirkette müdür emekli polis, elinden geldiği kadar bize zorluk çıkarıyor, şirkette ciddiyet yok. Özel güvenlikçilerin, güvenlik görev sahası içinde polis gibi yetkisi olması, kişilerin güvenliği açısından önemli. Toplu alanlarda ufacık bir hata büyük zararlar verir. Kişinin kendini aratmama, kimlik göstermeme yetkisi var, ama bu durumda biz de şahsı içeri almama yetkimizi kullanmak zorunda kalıyoruz.” Kapan, bu aradan yararlandı, söyleşiyi yapan kıza döndü: Bugün sabahtan beri sadece dört fare gelip girdi... Biz burada boğazımızı yırttığımız halde kimi gidiyor, şuradaki simit sarayında oturup çay içiyor... Bak şu ışıklarda karşıya geçmek için bekleyenlere... Çoğu tipinden belli: Bize gelmezler... Yollarına devam edip Kızılay’a gidecek, kim bilir ne saçma yerlerde takılacaklardır... İşte şimdi kerizin biri geldi. Bakınız, eşikten sağ ayağını atıp içeri girmeye çalışıyor. Geçenlerde bunların on birini birden aldım; cinayet çıktı: Biri diğerini öldürdü, sonra diğerleri de onu hakladılar... Ondan artık tek tek almayı yeğliyorum... Bu hafta bir gazetede, altı büyük ilde yapılan bir anketin, kapana tutulan farelerin sayısında yüzde 10 azalma görüldüğünü okudum. Beni istemeyenler de çoğalmış. Şimdilik bana gelenlerde pek bir eksilme yok, ama bu habere canım çok sıkıldı. Demek ki bu fare milletini kandırmak için sadece peynir kokusu yetmiyor. “Fareli Köyün Kavalcısı”ndan esinlenip kapanıma düdük, davul, bir de hoparlör monte ettirdim. Birçok semtte davul yasakmış ama ben o kavalı üfürünce ve bir de bu hoparlörden konuşunca yeterince fareyi buraya çekeceğimi umuyorum. Allah’tan bunlara okullarda ve başka yerlerde mantıki düşünmeyi öğreten yok. 2007 sonuna kadar yeterince fareyi kandırabileceğimi düşünüyorum. Böylece yıllardır rüyasını gördüğüm hayalim gerçekleşecek, bu memleketin en büyük kapanı ben olacağım inşallah! Bu sadece basit bir örnek Tonguç Cankurt, özel güvenlik görevlileriyle sorun yaşayan mağdurlardan biri. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisi. “Güvenlik birimlerinin uygulamaya çalıştığı rektörlük emirleri nedeniyle sene başından beri gerginlik yaşadık” diyor Cankurt, “Giriş kapılarına turnike yerleştirildi. Her gün, her an üst araması ve kimlik kontrolü yapılıyordu. Ayrıca kadın öğrenciler, kadın güvenlik görevlisi olmadığında erkek görevlilerce aranabiliyor, çantalarına bakılabiliyordu. Bu yüzden karakola taciz nedeniyle şikâyette bile bulunuldu”. Cankurt, güvenlik görevlileriyle asıl sorunu ise, aldığı bir cezaya karşı idare mahkemesinden yürütmeyi durdurma kararı almasına rağmen, okula bir ay boyunca sokulmamasıyla yaşamış, “Okula tebliğ edildiği günden itibaren birkaç kere okula girmeye çalıştım. Önce edebiyat fakültesinin kapısı yüzüme kapatıldı. Yani güvenliklerin okulun kapısını kapatarak içeri öğrenci almama gibi yetkileri de vardı! Sınavımın olduğu bir gün yeniden okula girmeye çalıştım, elimde mahkeme kararı da vardı, ama engellendim. Arbede sırasında yere düştüm. Güvenlikler tekmelemeye başladılar, bayılmışım. Cerrahpaşa hastanesine kaldırıldığımda, kaburgamın kırıldığını öğrendim.” Cankurt, olaydan sonraki gün görevliler hakkında suç duyurusunda bulunmuş, idari soruşturma açılması için rektörlüğe raporuyla birlikte şikâyet dilekçesi vermiş. Bir sonuç alamamış, “İki hafta önce okula gittiğimde kaburgamı kıran güvenlik görevlilerinin hâlâ görevde olduğunu gördüm. Bu sadece basit bir örnek. Verilen sözde hizmet, öğrencileri yaralamak, onları içeri almamak gibi şeyleri içermiyor, ama birimler bunu fazlasıyla uyguluyor” diyor.