16 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

3 NÎSAN 2005 / SAYI 993 İmparatorluğa karşı rehber Ceren Ünlü izlerin stratejisisadece imparatorlu tarafından dört gözle beklenen bir yazardır ğa karşı çıkmakla sınırlı kalmama artık. Fakat beklenen ikinci roman bir türlü gelmez. Yazar, Hindistan'da binlerce köyün lı, onu kuşatmayı da hedeflemelı î/nparatorluğun oksijensiz kalması yok olmastna neden olan büyük baraj yapınısaglamakiçin. Onu rezil etmek için Onun larına karşı verilen sivil mücadelenin aktif katılımcılarından ve küreselleşme karşıtı gösla alay etmek için Sanatımızla, müzığtmızle, cdebiyatımtzla, inatçıhğıtnızla, neşemizle, de terilerin önemli aktivistlerinden biri olarak hamızla, aman vermezlığimızle ve kendı hıkâ karşımıza çıkar. Bu kcz siyasi makaleleri ve yelenmtzt anlatma yetenegimızle. Bıze anla yaptığı konuşmalarla gündemdedir. Romanıyla muhafazakârlara yaşattığı panik duytılan, inanmamız ıçın beynimtzın yıkandığı hıkâyelerden farklı hıkâyeler . diyor Arund gusunu bu defa, nüklecr bombalar ve büyük barajlar için anlaşmalar yapan hükumetlere hati Roy, 2003'te Porto Alegre'de, Dünya Sosyal Forumu'nda yaptığı açılış konuşmasında. Kendini "Amerika hakkında Amerikan dinleyirisine konuşan Hintlı, siyah bir kadın" olarak tanımlayan Roy'un, bıı alışılmadık konumdakı etkileyiciliği kuşkusuz ki onun edebiyatçı kişiliğinden besleniyor. Çünkü o, hâlâ bildiği en iyi işi yapnıaya, yani öyküler anlatmaya devam ediyor. Arundhati Roy, 1961'deHindistan'ın Bengal kentindc doğar, Kerala'da büyür. Çok dinli yapısıyla Hindistan'ın diğer bölgelerinde görülen katı kast ayrımlarından görece olarak arınmış bıı yer, okuryazarlık oranının yüksekliğiylc tanınır. Fakat bu olumlu tablo bile geleneklerin kadınlara soluk aldırmadığı bir ülkede Arundhati Roy'un büyümenin, üstelik kocasından boşanarak ülkenin gayri Türkçedeki kitapları: resmi aşk yasalarını çiğneyen bir anneye sahip olmanın Kiiçiik Şeylerin Tanrısı zorluklarını hafifletmez. Çeviren: tlknur Ozdemir Çocukluğunu anlatırken Can Yayınlan "Bcn bir kızın olabileceği en kötü şeydim: Zayıf, kara ve Ya Çek Defteri Ya Cruise zeki" diyen Roy'un aslında Füzesi hayattaki en büyük şanslaÇcvircn: Kemal Ulker rından biridırannesi. Küçük Agora Kitaplığı bir köyde evlenmeden ayakta durabilecek kadar beceSokaktaki Insanın rikli; kadınların, babalarının 'Imparatorluk' Rehberi mal varlığının ancak dörtte Çeviren: Kemal Ülker birini almasına izin veren veAgora Kitaplığı raset yasasına kafa tutabilecek ve yasanın değişmesini sağlayabilecek kadar cesur. Annesinden devraldığı inatçılığın muhtemel bir sonucu olarak 16 yaşında evi terk eder Roy. Arkadaşlarıyla kaldığı küçük bir gecekonduda boş bira şjşelerini satarak yaşamaya çalıştığı günlergelir hemen ardından. Sonunda Delhi Mimarlık Okulu'nda mimarlık eğitimi alnıaya başlar. Fakat asıl yapmak istediği işin bözcüklerle ilgili olduğunu kısa bir sürede anlayacaktır ki, adı ilk kez yazdığı televizyon ve film senaryolarıyla duyulur. KÜRESELLEŞME KARŞITI... Hintli bir kadın yazar olarak tüm dünyanın onu tanınıası ise 1997 yilında Booker Odülü'nü kazanan ilk romanı "Küçük Şeylerin Tanrısı" ile gerçekleşir. KlasikJer arasına giren ve birçok dile çevrilen bu roman 196O'lı yılların Hindistan'ında, Hırıstiyan bir Hindu kadınıyla, alt kasttan bir erkek arasında yaşanan yasak bir aşkı anlatır. Bir kız çocuğunun gözünden anlatılan olaylann arka planında hem Hindistan'ın çalkantılarla dolu siyasal yapısı hem de kast sisteminin ürkütücü boyutları önemli bir yer tutar. Nihaye tınde roman Hindistan geleneklerini tehdit ettiği gerekçesiyle kendi ülkesinde büyük tartışmalara ncden olup yakılmaya çalışılsa da Roy, ikinci romanı dünyadaki tüm yayıncılar Arundhati Roy'u "Küçük Şeylerin Tanrısı "yla tanıdık. îkinci romanı dört gözle beklenen Hintli yazar, aynı zamanda küreselleşme karşıtı bir aktivist. Roy, siyasi makaleleri ve konuşmalarıyla gündemde. B Tüm bu olanlar kariyerinde beklenmedik bir geçiş gibi gorünsc de her şey olağan seyrindedir. Rotnanının lirik dili ve başarılı kurgusu içinde inceden inceye ama sağlam bir şekilde hissettirdiği siyasal tavrın bir uzantısıdır olan biten. Hindistan'ın ve dünyanın geleceği için duyduğu kaygı, ikinci bir roman yazma kaygısının onüne geçmişse de, o, sözcüklerle uğraşmaya devam etmektedir. Dünyada neler olup bittiğini bir türlü açıkça anlatmayan o meşhur uzman görüşlerine karşı kullanır ka ze kazandırılan kitapları ise ünlü radyo programcısı David Barsamian'la söyleşilerini bir araya getiren " Ya Çek Defteri Ya Cruise Füzesi" ve son kaleme aldığı nıakalelerinden oluşan "Sokaktaki Insanın 'împaratorluk' Rehberi". Her iki kitap da uslanmaz bir muhalifin Hindistan'dan başlayıp ABD'ye uzanan gözlemlerinin ve saptamalarının bir toplamı. Ve birer durum tahlili olmanın çok daha ötesinde, "kararlan alanlarla, alınan kararların altında ezilen insanlar arasındaki büyük mesa yaşatır. Karşılığında kısa yoldan ve ironik bir biçimde "ülke karşıtı" olarak damgalanacaktır. Milliyetçiliğe ve hükümetlerin onu besleyen tüm şekilci tanımlarına duyduğu şüpheyi ise şöyle özetler: "...Bağımsız, düşünen insanlar (ben bunlara büyük şirkederin denetimindeki medyayı dahil etmiyorum), bayrakların altında yürüyüşlere katılmaya başladıkları zaman, yazarlar, ressamlar, müzisyenler, film yapımcıları kendi değerleriyle yargılarını askıya aldıkları ve kör gibi kendi sanatlarını ülkenin hizmetine koştuklan zaman, hepimiz için geceleri uyumama ve endişelenme zamanı gelmiş demektir." lemini, politikacıların ve uzmanların yalıttığı ve bağlamından kopardığı 'dil'e gerçekliğini kazandırmaya çalışır. Bush, "Biz barışsever bir ülkeyiz" dediğinde, "Domuzlar attır. Kızlar erkektir. Savaş da banştır" karşılığını vererek tersyüz eder kelimeleri. Yazdıklarıyla Amerika'nın, uluslararası şirketlerin eskisine oranla çok daha sinsice işleyen, insan hafızasını ve mantığını kullanmaya dayalı tahakküm yollarını soyup soğana çevirir. Duyup da dinlemediklerimizi, bilip de unuttuklanmızı hatırlatır bize. Arundhati Roy'un yakın zamanda dilimi fe"yi kapatma yolunda önemli bir adım. Milyonlarca insanın hayatını yerle bir eden baraj anlaşmalarının, uluslararası şirkederi besleyen küreselleşme yalanlarırnn ya da "teröre karşı savaş" safsatalarının karşısına konabilecek kazanılabilir bir mücadelenin yollarını arıyor yazar. Söyledikleriyse her zamanki parlakhğında, basit ve sarsıcı. "Tatil günlerinde yapılan protestolar savaşları durduramaz. George Bush bunu biliyor. Onun kamuoyunun ezici çoğunluğuna, güven içinde aldırış etmeyişi, hepimize sıkı bir ders olmalı. Bush, Irak'ın işgal edilebileceğine ve sömürgeleştirilebileceğine inanıyor tıpkı Af ganistan'da olduğu gibi, Çeçenistan'da olduğu gibi, bir zamanlar Doğu Timor'da olduğu gibi ve Filistin'de hâlâ olmaya devam ettiğigibi." Roy ikinci romanını yazmaya başladı mı bilmiyoruz. Bu konuda hiçbir ipucu vermiyor. O sadece taraf tutması gerektiği bir çağda yaşadığını söylüyor. Solun yeni bir ilahı, süperstarı olduğu yolundaki söylentilere cevabı ise kısa ve net: "Ben iyi bir insan değilim, azize olmaya da çalışmıyorum. Yapabileceğim tek şeyse, yazıp söylediğimi, yazıp söylemeye devam etmek..." 0 PAZARIN PENCERESİNDEN Moiz Tekinalp kimdir? Selçuk Erez S erez'de 1883 'te bir hahamın oğlu olarak doğdu, Selanik'te Omer Seyfettinler, Yunus Nadiler, Zekeriya Sertellerle çalıştı, Istanbul'da döncmin Kemalizm konusunda ilk ciddi eserini yazdı, "Türk Ruhu" adlı eserinde Türkçülüğün çoşkulu bir analizini gerçeklcştirdi, Ziya Gökalp'ten etkilenip dindaşlarının Türkleşmesi için yıllarca uğraştı. Peki, Moiz Kohen yani Munis Tekinalp, son yıllarını neden Nice'teyaşadı vecenazesinin Türkiye'ye götürülmemesini vasiyet etti? Bu soruların ccvabını bulabilmek için Liz Behmoaras'ın "Birkimlikarayışı" başlıklıkitabının sayfalarını çevirdim . Kohen, Selanik'te Ziya Gökalp'ten dinlediklerini önemsemışti: "Bu milletin bugüne kadar bir adı yoktu. Tanzimatçılar ona, 'Sen yalnız Osnıanlısın. Sakın başka milletlere bakarak mılli bir ad isteme! Sonra imparatorluk yıkılır.' demişlerdi. Balkan Savasıvla Osmanlılık iflas etme vo lundadır. Bu milletin kurtulması için şimdi milli bir kimliğe ihtiyaç vardır!" Kohen de Türk kültürünü tanımlayıp yüceltmek, bu konudaki çalışmaları ekonomik açıdan destekleyebilmek için çareler üretmeğe koyulur. Mercure de France gazetesinde yayımlanmış "Türkler milli bir ruh arayışı içindeler" yazısı, bu konuda ilk önemli yazılardan biridir; "Türkler bu muharebede ne kazanabilirler? Büyük Türklük.." başlıklı kitabında Pantürkizm'in bütün problemlere çözüm olduğunu ileri sürmiişrür. Kohen, "Türk Yurdu" dergisinde Türkçülükle ilgili, "îktisadiyat Mecmuası"nda da milli ekonominin temel ilkeleri konusunda yazılar yazmıştır. Ona göre kurtuluş, yeni bir Türk ulusçuluğunun tanımlanıp benimsenmesindedir. Azınlıkların da bu akıma katılmaları gerekir: Bunu hem Müslüman Türklere, hem de Yahudi dininden yurtdaşlarına anlatmaya çalışırken eleştirilir. Tekinalp adını edinmesi Türklük ideolojisine inancındandır Cumhuriyetin ilanından sonra da bu yoldaki çabalarını sürdürmüştür: 1936da yayımlanan "Kemalizm" başlıklı veCumhuriyet gazetesinın matbaasında basılmış kitabı, Atatürk'ün düşünce sisteminin bir ideoloji olarak sunulduğu ilk incelemelerdendir. Ancak, İkinci Dünya Savaşı'nın son yılla rında "Varük Vergisi" uygulamasında azınlıklara uygulanan haksız vergilendirilme, Tekinalp'i de çarpar: Evini sattığı halde bu vergiyi ödeyemediğinden kovuşturulmaya uğradığında yanına aldığı ve üstünde çalıştığı kitap, u TürkRuhu"dur... Tekinalp'ın son yılları, bir yeğeninin de yaşadığı Nice şehrinde geçer... Neden? Yeğeni, ona, "Kimse seni Türkiye'yi terketmeye mecburetmedi..." dediğinde "Evetamaorayı terketmeyi istememiz için gerekenler de yapıldı.." der. Behmoaras, "Sanki onda cesaretle korkaklık, idealizm ile küçük hesaplar, o kadar içiçe geçmiş ki bunlardan hangisinin daha baskın olduğunu çözmek imkânsızlaşmış... Bunu yorumlamadaki güçlük sadece kahramanımın kişiliğinin karmaşıkhlığından mı kaynaklanıyor? Belki de bir azınlık üyesi, bir diğerinin yaşamını kaleme alırken zaman zaman kendisine bir ayna tutulduğu hissine kapılır da ondan zorlanır..." diyor. Biz çocukken Yahudi arkadaşlarımızın çoğunun adları Jak, Izi, Lilyan, gibi Avrupa ülkelerinde yadırganmayacak adlardı... Neden? Çünkü onlar haklı olarak bu ülkede yarın başlanna ne gelebileceğini bilmemek teydiler, başka ülkelere göç etmek zorunda kalmayacaklarından emin değillerdi. Çoğunun annelerinin Türkçe konuştuklarında şiveleri bizimkinden farklıydı. Şimdi? Kızım, eski filimlerde Yahudi konuşulduğunda "Bu nedir?" diye soruyor; çünkü tüm arkadaşları Türkçeyi pürüzsüz konuşuyorlar ve Yahudi arkadaşlarınının çoğunun bu ülkede geçerli adları var. Ne değişti? Halkımızda belli bir olgunluk, farklıya kötü gözle bakmama bilinci eskisinden çok daha belirgin ve yaygın. Yahudi arkadaşlarımız, bu ülkenin vatandaşı olarak ayrımcılığa uğramadan yaşayabileceklerine daha çok inanabiliyorlar. Tekinalp'ın dramı? Bu geüşmenın henüz gerçekleşmemiş olduğu bir evrede, sanki böyle bir değişim, böyle bir sosyal olgunlaşma gerçekleşmiş gibi davranmış olnıası! Ancak, Behmoaras iyi ki bu az bilinen ilginç yurttaşımızın yaşamöyküsünü kaleme aldı: Böyle davranarak, bu ülkede demokratik olgunluk yolunda hangi engellerin aşılmış olduğunu kavramamıza ve ulusal kimliğimizin tanımlanması için bunca çabalamış Tekinalp'i de hayırla anmamıza yol açmıştır... •
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle