16 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

3 NtSAN 2005 / SAYI 993 Ü SİNEMA GÜZEL BİR ŞEYDİR Biilent Aslan: Bize güvenildi ve biz "iyi bir festival olmamasını" da göze aldık. Kendimiz de video kameralarla çekim yapıyoruz. Öyle şeyler yapmak istiyoruz ki seyreden herkesin "Bunu ben de yaparım" diyebileceği kadar buralı olsun. Ahmet Fırat Aydın: Bir şeyi ifade etmenin çeşitli yolları vardır. Konuşarak, işaretle, şiddetle ya da sanatla anlatabilirsin. Sinemayı yalnızca seyirci olarak biliyordum, ama işin içine girince kendi gerçekliği olduğunu gördüm. Nafiz Tanrıkulu: tzleyiciydim, ama içine girince bambaşka bir dünya. Bismil'de yazları hububat yetiştiriyorum. Atölyede sinemayı öğrendim. Bir aylık teorik ve pratik eğıtimden sonra plato eğitiminde yer aldım. Sinemayı seviyorum. Recep Akdağ: Sinemayla sadece izleyici olarak ilgileniyordum. Mutfağı nasıl oluyor görmek istedim, geçen yıl atölyeye katıldım. Aslında endüstri mühendisiyim, boş kalan zamanımı sinemayla geçiriyorum. Kubilay Dengiz: Atölyeden yetiştim. Sinema bir düştür. Mehmet Güzel: Sinemaya biraz meraktan başladım. Ahmet Soner'in Kurşun Kalem belgeselinin Diyarbakır çekimlerini yaptım. Ben sinema adına yapılması gereken ne varsa yaparım. Işıkçılık yaparım, filmleri taşırım, şirketlerle görüşürüm, asistanlık yaparım. Benim derdim bu şehirde yaşayan insanların sinema kültürünü öğrenmeleri. Figen Öztürk (Dicle Üniversitesi Sosyoloji Bölümü öğrencisi): Sinema bir yaşam felsefesidir. Hatice Tuncer Diyarbakır 1. Sinema Günleri kocaman şehri bir beyazperde haline getirdi. 153 uzun metrajlı, kısa ya da belgesel film gösterildi, Chaplin'in filmleri şehrin surlarına da yansıtıldı... Kadınlar için özel gösterimler düzenlendi bu pek çoğu için ilkti... adın Sorunlarını Araştırma Merkezi'ndeyiz. Diyarbakır 1. Sinema Günleri kapsamında yapılacak film gösterimi öncesi kadınlara "Sinema nedir, hiç sinemaya gittınız mi" diye soruyoruz. "Hıç bilmiyem ki", "Valla bilmiyem ki" diye yanıtlıyorlar. Nezgül "Ben biliyorum" diyor ve açıklıyor: "Sinema filmdir, vizyona girer." Yılmaz Güney'in "Sürü"sü başlıyor, ağlaşan çocukların ellerine bisküvı, simıt tutuşturuluyor. Seyircilerın yabancı olmadığı yerlerde bildikleri öykü başlıyor, Berivan'ı seyrediyorlar... Birsen 15 yaşında, kuaförde çalışıyor, hiç okula gitmemiş, DlKASUM'da okuma yazma öğrenmiş. Birsel 17 yaşında, ılkokul birinci sınıftan sonra "maddi durumlan düşiik" olduğu içın devam edememiş. Merice 16 yaşında, halı kursunda çalışıyor. Okula başlamış ama yaşı büyüdüğü için devam edememiş. Film bittiğinde gözler biraz yaşlı, yine gösterim yapılırsa geleceklerinı söylüyorlar. "Sinema güzel bir şeydir" diyorlar. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi adına sinema giinlerinı düzenleyen gençlerin "Sinemayı Diyarbakır halkıyla buluşturmak istiyoruz" sözleri kadınlarla sohbet etmeden önce biraz "sıradan" bir açıklama gibi gelmişti. Diyarbakır'dan konukları alıp, otellerine K yerleştiren, yemeğe götüren, her türlü ihtiyaçlarıyla özel olarak ilgilenen gençlerin aynı zamanda film yönetmeni, senaristi, kameramanı, ışıkçısı, festival organizatörü, film seçıcısi olduğunu, hatta çektikleri filmlerin uluslararası ödül kazandığını sonradan öğrendik. Röportaj yapmak için ayıracak zamanları hiç yoktu. Her biriyle bulduğumuz yerde, ya bir film gösterimi sonrasında ya da bir konuğu almak üzere havaalanına gitmeden önce hep telaş içerisinde konuşabildik. Dokuz gençler. Sinemacılık hikâyeleri, 2003'te, 3. Diyarbakır Kültür Sanat Festivali'nde DicleFırat Kültür Merkezi'nde bir sinema atölyesi açılmasıyla başlıyor. Hüseyin Kuzu, Hüseyin Karabey, Ahmet Soner, Gültekin Tetik, Seray Genç, Kazım Öz, Özkan Küçük, Hakan Alak'ın ders verdiği atölyede 24 sinema meraklısı ders görüyor. Gecenin sabaha karıştığı üç haftanın sonunda üç kısa film ve bir belgesel ortaya çıkıyor. "Surların îki Yakası"nda adlı kısa film Londra'da düzenlenen "Türk Kısa Film FestivalT'nde birincilik ödülü alıyor. Atölye çalışması ertesi yıl da tekrarJanıyor, üç kısa film çekiliyor. Ama artık sinema için daha fazlasının gerektiğini düşünüyorlar, DicleFırat Kültür Merkezi bünyesinde "Diyarbakır Sinema Atölyesi"ni kuruyorlar. Bir yandan sinema tarihi üzerine okumalar yapıyor, bir yandan da çekim için bir kamera arayışına girişiyorlar. Düğünlerde çekim yaparak topladıkları paralarla kaset alıyorlar. Kendilerini ıspat edince de bir ilçe belediyesinin tanıtım filmini yapıyor, kazandıklarını bu kez kameraya yatırıyorlar. Diyarbakır'a sık sık gidip gelen Ahmet Soner'in danışmanlığında kısa filmler ve belgeseller üretiyorlar. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi'nin bir Ortadoğu Sinema Festivali'ne zemin hazırlamak üzere düşündüğu sinema günlerine ı üç ay içinde hazırlanıyorlar. 153 uzun metrajlı, kısa, belgesel filmi, sinema yazarlarını, yönetmenleri Dıyarbakırlılarla buluşturuyorlar. Bu onlara festival organizasyonunun ne demek olduğunu da öğretiyor. 2531 Mart tarihleri arasında düzenlenen sinema günlerinde, Dıyarbakırlılar da hem yakın tarihli filmleri, hem usta yönetmenlerın eserlerini, bir de Iran'dan önemli filmleri izleme fırsatı buldular. Filmler belediye sinemasında ücretsiz, özel sinemalarda ise 1 » YTL'ye iziencfi. Sinemaya gidemeyen kadınlar için Çamaşırhane'de, Tandırevleri'nde özel gösterimler düzenlendi. Şehrin simgesi Surlar'a Charlie Chaplin'in filmleri yansıtıldı. • Onları acıları yaklaştırıyor aat 22.30'u geçiyordu; Didim'de Apollon Tapınağı'nm tam karşısındaki Kamacı Restoran'da gazeteciler yerlerini almış ve aralarında iddiaya bile tutuşmuşlardı. "Bunca yaşlı insan bu kadar yorgunluktan sonra yemeye fılan gelmez, yatar uyur" diyenler bir yandaydı, "Yahu memleketlerinde de yemeğe gecenin 12'sinde otururlarmış, gelecekler" diyenler bir yanda. Kadınlı erkeklı, çoğunluğunun yaşı 50 ile 80 arasındaki 70 kişilik grup Yunanistan'dan iki saat önce gelmişti. Otobüsleri iki gün boyunca kalacakları otelin önüne yanaştığında önde Didim'in CHP'li Belediye Başkanı Mümin Kamacı'nın olBüyükannelerinin, duğu kalabalık bir grup ellerinde çiçeklerle karşılamıştı annelerinin grubu. Otobüsten ılk inenler yaşadığı yıllarda arasındaki 70'li yaşlarında, esmer tenli Zafiro'nun etrafına Didim'in adı şaşkın şaşkın bakarken kendiYoranda'ydı. ni tutmayıp ağlamaya başlaması gelenlerle karşılayanlar Mübadelede arasında, bütün beklentileri Yunanlstan'da aşan hızlı bir duygusal ilışki doğurmuştu. Herkes birbiriYeni Yoranda'yı ne sarılıyor, üç beş sözcüktcn kurmuşlardı. ibaret bir ortak dılle heyecanŞimdi torunları Iı heyecanlı konuşuyoıdu. Otobüsun etrafında yarım saDldlm'de geçmişi atten fazla süren ve gelenlerve anıları arıyor... le ilgili ilk kışisel bilgilerin Yurdagül Erkoca S ayak üstü öğrenildiği bu ilk temas anının duygusal içeriğine güvenen gazeteciler haklı çıktılar. Saat 23 sularında Kamacı Restoran'a gelenlerin yüzlerindeki ifadede artık tedirginlik, şaşkınlık yoktu. Gecenin bir yarısında komşudan tuz istemeye giden insanların güveni ve rahatlığı içindeydiler. Tarih 26 Mart'tı. Bu günün bir önemi de, organizasyonu düzenleyen Didim Belediye Başkanı Mümin Kamacı'nın dedelerinin (ve diğer mübadillerin) 1923'te gerçekleşen mübadele kapsamında Kavala'dan gelerek Dıdim'e ilk ayak bastıkları gün oluşuydu. Içtenliği ve rahatlıyla iki gün boyunca herkesin takdirini kazanan Mümin Kamacı'nın o kendine has üslubuyla yaptığı konuşmanın ilk cümleleri iki gün boyunca temellerı atılan dostluğun ılk harcını oluşturuyordu: "Yahu insan gelirken yanında dedemin vatanından bir avuç toprak getirmez mi?" YORANDA DİYE BİR YER... 70 kışılik Yunanlı grup içinde Didim'de doğan yoktu. Ama hepsınin ya annesı, ya babası, ya kocası ya da bir yakını Dıdimlıydi. Çoğu Didim'le ilgılı anlatılarla geçirmışti çocukluk yıllarını. Çoğunun dedesinin, kayınvalide sinin, annesinin evi hâlâ duruyordu. Kimınin içinde artık başkalan oturu yor, kimi bir harabe halinde yüziki yüz metre ötedeki Apollon Tapınağı ile ka der yarışı yapıyordu. Karşılıklı rakı kadehlerinin kaldırıldığı, kişisel hikâyelerin paylaşıldığı ilk akşam yemeğinde misafirlerin duygularını Yeni Yoranda Belediye Başkanı şu sözlerle özetledi: "Bizi bu kadar sıcak ve dostça karşılamanız karşısında hepimiz çok etkilendik. Burada uzun yıllar sürecek bir dostluğun ilk adımlarını attığımıza inanıyoruz. Ve biz de sizleri Yeni Yoranda'da ağırlamak istiyoruz." ANNEANNEMİN EVİ... Ege'nin iki yakasında, 1923 ydında iki milyona yakın insanı yeriden yurdundan eden Nüfus Mübadelesi'nin insanların yaşammda açtığı ve kuşaktan kuşağa aktarılan derin izler, 72 yıl sonra rebetiko ve zeybek havaları eşliğinde ve rakı kadehleri arasında ma sa üzerine serilirken, paylaşılan acılar insanların bırbirini daha iyi anlamasını sağlıyordu. Yeni Yorandaltlar Derneği Başkanı Yorgo Kritiko'nun, 11 yaşında Didim'den ayrılmak zorunda kalan babasının hikâyeleriyle, Yunanlı grubun tercümanlığını yapan 64 yaşındaki Bilal Türkoğlu'nun, 1922 yılında Pire'de askerken üniformasıyla birlikte Yunan ordusundan kaçan ve Bodrum'a yerleşen babasının anılarının insani içeriği öylesine birbirine benziyordu ki, bu benzerlik kurmaca farklılıkları, yapma düşmanlıkları bir çırpıda paçavraya çeviriyordu. Etkinliğin ikinci gününde Belediye Başkanı Kamacı'nın rehberliğinde Apollon Tapmağı'nın çevresindeki eski Didim yerleşimine gidildi. Mübadelenin torunları, büyüdükleri öykülerin tarihi evler arasmda kendilerine ait olanı bulmalarına yardım edeceği ni düşünüyordu. Evangelia Lura'ya küçükken annesi hep değirmenden bahsetmişti; Evleri tapınağın üst tarafında, değirmenin yanındaydı, hem tapınağı hem denizi görüyordu. Bu tarifle yardım istiyordu çcvredekilerden, ama yalnızca evinın yerıni bulabiüyordu.çünkü çoktanyıkılmış,yerinebaşka bir ev yapılmıştı. Tesellisi, şu anda cami olarak kullanılan kilıseyi ve atalarınm toprağını görmüş olmaktı. Atina Kritiko daha şanslıydı. O, başkanm da yardımıyla büyükannesinin yaşadığı, annesinin doğduğu evı buluyor ve duvarlarını okşuyordu... Zaman zaman aynı ev üzerine hak iddia eden iki mübadele torununa Didim'in yaşlıları da yardım edemiyordu. "Bizim çocukluğumuzda burada şu vardı, şurası zeytinlikti... badem ağaçları bu yandaydı" açıklamalarıyla bu keşfi ko laylaştırmaya çalışsalar da pek sonuç alınamıyordu. Köy kilisesinin bahçesine, burada yatan büyük büyük dedeler, nineler için Yeni Yoranda'dan getirilen bir avuç toprak serpiliyor, neredeyse bütün bir ömrü, doğuya, denize doğru bakarak geçirmiş dedelerin, ninelerin, annelerin, babaların, amcaların topraklarına dökülmek için aynı bahçeden toplanan Vnrkaç avuç toprakla, çevrede tek tük kalmış zeytin ağaçlarından kopartılan dallar özenle torbalara yerleştiriliyordu. Didim Belediyesi'nin düzenlediği bu etkinlik Ege'de dostluk peşinde koşanlara oldukça iyi bir örnek sundu. Dedelerinizin ve annelerinizin yaşadığı acıların politik düşmanlıklann malzemesi olmasına izin vermeyin. Çünkü sizi o acılar Ege'nin öte yakasına daha çok yaklaştıracak. • ."
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle