22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

11 ARALIK 2005 / SAYI 1029 Daha demokratik bir Avrupa için... T İHV, kurulduğu 1990 yılından bu yana insanlığa karşı suç olarak kabul edilen, siyasi muhaliflere uygulanan şiddetin ortadan kaldırılması ve hak ihlallerınin raporlanarak kamuoyuna duyurulması için çalışıyor. Şıddete uğramış kişilere, ruhsal ve fiziksel sağlık hizmeti de veren TİHV, kurduğu 5 merkezde bugüne kadar 10 bin 354 kişiye yardım etti. Vakfın Başkanı Yavuz Önen, AB sürecinin düzenleme ve iyileştirme çalışmalarını 2000'den itibaren hızlandırdığını ve yoğunlaştırdığını söylüyor. Bir yandan da müzakere sürecinde çözüm bekleyen pek çok, ciddi sorunun varlığına işaret ediyor. Önen'e göre, özellikle 11 Eylül'den sonra tüm dünyada insan hakları ve temel değerlerine yönelik saldırılar arttı. Tabii bu alanda savunuculuk yapan örgütlerin işbirliği ve dayanışmalarının önemi de. TİHV bugüne kadar Isveç, Finlandiya, Danimarka, Almanya, Fransa, Italya ve Yunanistan'daki tedavi merkezleri ve diğer STK'lerle ilişkı kurmuş. önen'e göre, TÜSİAD ve TOBB gib örgütler ülkemizde genel olarak resmı söylem yanlısı kuruluşlar. "Onları sivil diye tanımlamak bence olanaklı değil" diyor önen, "llla bir sıfat gerekiyorsa, GONGO demek doğru olur yani hükümet yanlısı sivil toplum kuruluşu. Bu kuruluşların lobi faaliyeti sermayenin önünü açmak, bizimki ise insan hakları, demokrasi ve barış için çaba harcamak. Konumlanmamız temelde farklı". AB müktesebatı, Türkiye için bir idealler bütünü olarak gösterilse de Avrupa'nın bizzat içinde eleştirilmeye devam ediliyor. Peki TlHV'in bu süreçte AB'yi de değiştirmek gibi bir hedefi var mı? önen bu soruyu şöyle yanıtlıyor: "Gözetim alanımıza Türkiye kadar diğer ülkeler ve tabii Avrupa ülkeleri de girdi. Gerektiğinde eleştiri oklarını onlara da yönlendiriyoruz. Mücadelemiz; işkencenin, yabancı ayırımcılığının, ırkçılığın, yabancı düşmanlığının olmadığı başka bir Avrupa, gerçekten demokratik bir Avrupa için. Savaş ve silah pazarlama kültürü yerine barış ve refahın adil paylaşımına dayalı sosyal bir kültürü egemen kılma hedefini savunuyoruz. Iki yüzlülüğü hem Türkiye'de, hem Avrupa'da teşhir etmeye devam edeceğiz". Önen, TlHV'in önümüzdeki süreçteki hedeflerinden bazılarını da şöyle sıralıyor: "Resmi makamları, hükümetleri gerçek bir demokrasi için yüreklendireceğiz. Hükümet tarafından çalışmaz hale getirilen İnsan Hakları Danışma Kurulu'nun kabul ettiği Işkence Raporu çerçevesinde görüş ve önerı sunmaya devam edeceğiz. İşkencenin hukuksal ve tıbbi soruşturmasında BM tarafından resmi belge haline Bilginin iktidarını kırmak istiyoruz... L getirilen Istanbul Protokolü'nün Türkiye'de de güvenlik güçlerine, savcı ve yargıçlara, sağlık çalışanlarına yönelik eğitim programlarına alınması için çalışacağız. Sorgulama merkezleri ile cezaevlerini ziyaret yetkisi olan bağımsız, yansız ve Paris llkeleri çerçevesinde oluşturulmuş ulusal gözetim kurullarının kurulması için çabalayacağız. Işkence vakalarında sanıkla birlikte tüm amirleri kaymakam ve valiler, genel müdürler ve en tepedeki sorumlu bakanın da görevden alma veya istifa mekanizmaları yolu ile görevden uzaklaştırılması gerekiyor. Bu siyasi kararlılığı ne yazık ki hükümetin programına yazdığı 'işkenceye sıfır tolerans' politikasına karşın göremedik. Hükümeti bu yönde de uyarmayı öncelikli bir görev saymaya devam edeceğiz." aden Yurttagülen, Bilgi Universitesi STK Eğitim ve Araştırma Birimi üyesi ve "AB Müzakere Sürecinde STK'ler Projesi" Koordinatörü. Projenin amacı, 35 müzakere başlığı ve Kopenhag Kriterleri'ni yatay kesen STK'leri bir araya getirerek bir platform oluşturmak. Bu nedenle hak temelli yurttaş örgütlenmeleriyle çalışılıyor. Diğer bir amaç da bilginin iktidarını kırarak uzmanlığı tabana yaymak. Işte Laden Yurttagülen'in anlattıkları... Sürekli söz ediyoruz, ama tarifi tam olarak bilmiyoruz sanırım. STK nedir? Tartışmalar ve tanım çabaları devam ediyor, ama llhan Tekeli'nin yaptığı tanım burada kullanılabilir. Buna göre STK, öncelikle özgür yurttaş inisiyatifi olmalı, yani meslek örgütü olmamalı. Kendi içinde tanımlı bir demokratik işleyişi olmalı, örneğin tarikat olmamalı. Bütünüyle iktidarı hedeflemeyip belirli bir alanda çalışmalı. Kendi üyelerinin çıkarı için değil, kamu yararı için çabalamalı, toplumda bir değişiklik yaratmayı hedeflemeli ve tabii kâr amacı gütmemeli. Bu noktada, "Belli hizmetleri devlet yapmak zorundadır" diyenlerle, "Hayır bunları STK'ler de yapabilir" diyenler arasında uzlaşma mümkün olmuyor sanırım... Bu çok temel bir tartışma, ama özellikle Türkiye için depremden sonra ortaya çıkan bir gerçek var ve burada STK'lerin hakkını teslim etmek gerek. Ama savunuculuk noktasında, STK'nin yapacağı işi başka biri yapamaz. Siz hak temelli STK'lerle çalışıyorsunuz. Size göre TÜSİAD bir STK mi? Sözünü ettiğimiz operasyonel tanım kapsamında değil. Ama bu tanım sendıkaları da STK saymıyor. TÜSlAD'a gelirsek temel işlevi kendi üyesi olan büyük sanayici ve işadamlarının çıkarları için çalışmak. Yan etkınlikler yapıyor, ama son kertede gelip dayandığı yer kendi üyelerinin çıkarı. Buradan bakarsak, STK'lerin hareket alanı, sınıf çatışmasımn arasında kalan alandır, denilebilir mi? TÜSİAD ya da sendikalar pazar ya da piyasa içinde mücadele eden yapılar. TÜSİAD "STK mi, değil mi?" noktasında en temel ölçüt, tabandan bir örgütlenme olmaması olabilir. Yurttaş kimliğınden değil, işadamı kimliğinden yola çıkarak örgütleniyorlar. Yani biz orada örgütlenemeyiz. Aynı şey meslek örgütleri için de geçerli. UZMANLIK SORUN YARATABİLİR... Eğitimlerde biz yerelde kedileri kurtarmak için bir araya geldik, sivil toplum tartışması bizi ilgilendirmez diyenler oluyor mu? Tam da bu noktada, evet kedileri kurtarmak çok iyi bir amaç, ama siz bu amaca hamile kadınlara kedilerin verebileceği zararlara ilişkin bir bakış açısı da eklemelisiniz ve burada bir dönüşüm yaratmalısınız fikrini oturtmak, çok önemli. STK gönüllülükle tarif ediliyor, ama iş proje yazma, bütçe oluşturmaya gelince teknik bir hale ve anlamayanın asla yapamayacağı bir işe dönüşüyor... Aynen öyle ve bu nedenle çok politik. Proje temelli çalışma, günümüz modern toplumunun getırdiği b\r uzmanlık alanı. Ama STK'ler tanımı gereği bir uzmanlık alanı değil bir yurttaş örgütlenmesi. Bu da politik bir sorun ve bilginin iktidarıyla ilgili yeni bir sorun daha ortaya çıkarıyor. STK çalışanı olmak diye bir şey de oluştu ve oldukça kalifiye eleman arıyorlar. Bu da bir çelişki değil mi? Gönüllü ile ücretli çalışanı birbirinden ayırt etmek gerek. STK'ye de ücretli çalışan lazım ve belli özellıklerı taşımalı, ama o donanıma sahip şanslılar, belli bir gruba dahil oluyor ve çelişki burada çıkıyor. O zaman güya dışlanmayı önlemek için çalışan STK'ler kendi içinde başka bir dışlama yaratmış oluyor. 3 Ekim görüşmelerinde en çok TÜSİAD Brüksel temsilcisinden görüş alındı. TÜSlAD'ı STK kabul edelim ya da etmeyelim Brüksel'de ofis de değil, bir binaya sahip bir örgütle sizin güçlendirmeye çalıştığınız STK'ler çıkar çatışması halinde nasıl yarışacaklar? Biz de tam bu noktada, bilgıyi tabana yayarak iktidarı kırmak ve paylaştırmak amacından yola çıktık. Uzun vadelı yaptığımız değerlendirmeler, güçlendirme amacının hayata geçtiğini gösteriyor. Bir de eleştirel bakışın yerleşmesi gibi bir sonuç çıktı ki bu da çok sevindirici. Siz STK'leri destekleyerek güçlendiriyorsunuz, ama müzakerelerin son derece teknik bir süreç olduğu ve STK'lerin bu sürece pek de etkisinin olamayacağı söyleniyor... Projeyi tam da o söyleme karşı yapıyoruz. Bu tarif STK'leri sürecin dışında bırakma yollarından biri bence. AB, sivil diyalog vurgusu yapıyor, ama bunun örgütler gitsin gelsin tanışsın düzeyinde kalması çok mümkün. Ama dert, takım sorunlan hem Türkiye'ye hem de AB'ye söylemekse diyalog bununla sınırlı kalamaz. Bu noktada, AB üyesi ve aday ülkelerde benzer alanlarda çalışan örgütler bir araya gelerek hazırladıkları raporları AB'nin kurumlarına sunmak, lobi yapmak, baskı oluşturmak şansına sahipler. Çevreciler platform kuruyor ECE MÜFTÜOĞLUNARCY ÇEKÜL Vakfı Genel Sekreter Yard. Avrupa Anayasası tartışmalarında da görüldüğü gibi AB de hızla değişiyor ve dar boğazlara giriyor. Müzakere süreci diyoruz, ancak süreç hemen hemen konulan kuralların kabulünden ibaret. Müzakere aşaması, AB ile ilgili tüm metinler hakkında bilgili olması gereken kurumlarda bile yeterince tartışılmıyor. Buna ÇEKÜL olarak biz de dahiliz. Içinden bir cümle, bir bölüm çıkarılarak yapılan tartışmalar sağlıksız. Bu süreç kolay değil, bilgi ve birikim istiyor. ÇEKÜL "doğal ve kültürel varlıkların korunması ve yaşatılması" alanında yarım yüzyıldır çalışıyor. Bu alanı da bir kimlik sorunu olarak görüyoruz. AB, bir ekonomik ortaklığın ötesine geçecekse, bunun çevresel ve kültürel varlıkların yaşatılması temelinde gerçekleşeceğini düşünüyoruz. Müzakere sürecinde çalışan kurum ve kişilerin bizim alanımıza giren konulan, bizlerle fikir birliğine vararak tartışması gerekir. Çünkü, bu alan Türkiye'nin AB'de güçlü olacağı öncelikli alan. Daha somut sayılabilecek yeni bir gelişme ise Buğday Derneği, Doğa Derneği, TEMA Vakfı ve biz Türkiye'nin AB çevre müktesabatına uyumu konusunda çalışma yapmak ve görüş oluşturmak için bir sivil girişim oluşturduk. Planlarımızı AB odaklı yapmıyoruz. Yapılması gereken, çağın gerektirdiği ne varsa yapmaya çalışıyoruz. Yaptıklarımız AB'nin ölçütlerine uyuyorsa mutlu oluruz. Bununla birlikte ÇEKÜL, Avrupa'da yoğunlaşan uluslararası sivil örgütlenmelerle yakın ilişki içinde. ÇEKÜL, kurucularından olduğu, "Avrupa Tarihi Kentler Birliği"nin yönetim kurulu üyesi ve 200 üyeli Türkiye Tarihi Kentler Birliği de kuşkusuz bu süreçte öncelikli olarak yer alacak. Şunu açıkça söylemek gerekir ki bu süreci iyi öğrendiğimiz zaman bizim AB'ye çok daha farklı katkılarımızın olacağı açık. Coğrafyamız ve bu coğrafyanın çok yönlü birikimi onlar için taze bir güç ve bu güç 12 bin yılı aşan bir geçmişe dayanıyor. Eğitim sistemi değişmeli... D r. Nevin Eracar MÜ öğretim Üyesi, Otistikler Derneği Kurucu Başkanı ve bilimsel danışmanı. STK'lerin AB ile müzakere sürecine katılabilmesi için bir komisyon oluşturulması gerektiğini düşünüyor. Nevin Eracar'ın Türkiye'de kendi alanlarına ilişkin tespitleri, süreçten beklentileri ve çalışmaları özetle şöyle: özellikle kendi haklarını tanımlama ve savunma şansı olmayan mantal gelişim sorunlan yaşayan insanların, (tüm çocuk ve erişkin kronik psikiyatri hastaları ve pek çoğunun ailesini de kapsıyor) kapsamlı komisyon incelemelerine gereksinımleri olduğu kesin. Derneğimiz Beyoğlu Belediyesi'nin bu kapsamda başlattığı çalışmada, "çevre ve sağlık komisyonu" ile "gençlik ve eğitim" komisyonlarında gönüllülerimiz aracılığıyla temsil ediliyor. Otistikler Entegrasyon Köyü'nün kurulabilmesi için AB fonlarına ulaşmaya çabalıyoruz. Ayrıca 10 Yılda 11 kamp organizasyonu ile bu anlamda geniş kapsamlı bir veri tabanı ve deneyim elde ettik. Son iki yıldır Genelkurmay Başkanlığı ile işbirliği içerisinde kamp mekânı olarak askeri tesislerin kullanılabilmiş olmasını bir STK Devlet işbirliği adımı olarak görüyoruz. Roma'daki otistikler için eğitimci eğitimi kapsamında işbirliği yapmaya çalışıyoruz. Arjantin'den gelen Türkiye'de Italya'da psikodrama çalışmaları yapan Monica Züretti öğrenci ve gönüllü değişimi yapabileceğimizi belirtti. Ayrıca kişisel olarak Ashoka Vakfı üyesi meslektaşlarımla bazı proje ortaklıkları için çalışıyorum. Benzer konularda çalışma yapan, üst düzey bürokratların desteklediği yapılarla mücadele konusunda ümitsizlik içindeyim. Aklıma gelen tek şey medyayı ve diğer kitle iletişim araçlarını olabildiğince etkin kullanabilmek. Bu süreçte asıl sorun, yapılacak düzenlemelerin önceden olduğu gibi biçimsel kalıp insan ihtiyaçları ve hizmet kalitesinin gözden kaçması olasılığı. Zira eğitim adı altında yapılan pek çok geliştirme çabası birilerinin başka birilerine bilgi nakletmesi düzeyinde kalıyor ve bu davranışların değişmesini ne yazık ki sağlamıyor. Yani asıl eleştirim insan yetiştirme konusunu hiç mi hiç sorgulamayışımıza. Eğitim kavramını da sorgulamıyoruz hatta "eğ" ve "it" fiillerinin anlamına uygun bir "eğitim" ve yetişme tarzımız var. Irdeleme, sorgulama, araştırma, düşünme, tasarlama, tartışma, yazma ve okuma odaklı bir öğretim sistemine geçmek çok kapsamlı çaba gerektiriyor. Işte bu yüzden AB'nin eğitim şart koştuğu pek çok alanda da değişim sadece bilgilenme seviyesinde kalacak. Bu anlamda ben kendi adıma Eğitim Bakanlığı düzeyinde yapılabilecek ve özellikle eğitimci eğitimini hedef alan çalışmalar içinde olmaya gayret ediyorum.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle