22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 PAZAR SÖYLEŞİLERİ 11 ARALIK 2005 / SAY1 1029 Gerilim ve hümanizm Ataol Behramoğlu inema eleştirmcni değilim. Fakat /anian zaman, beni etkileyen, ya da tam tersine, tedirgiıılik duyduğum filmler hakkında yazmayı seviyorum. Bu kez "Uçuş Planı" adlı film üstüne diişündüklerimi sizlerle paylaşmak istedim. Çok fazla ncsncl olamayacağınıı cn baştan söyleyeyim. Çünkü filmde çocuk var. Bir güzel küçük kız. Babaysanız (ya da anneyseniz) eğer, çocuğunuz artık kocaman bir genç kız (ya da dclikanlı) da olsa, duygusal özdeşlik hemen kuruluyor... Filmi sevmeseydim, olumsuzluk dııygum, tıpkı sevgim gibi, bir kez daha artardı... Fakat "Uçuş Planı" etkiJedi bcni. Kimi kez ağlattı da... Olağanüstii oyuncu Todie Foster, uçağın kargo bölümündeki tabutunda iki dirhcm bir çekirdek yatmakta olan kocasına, dayanılmaz bir çaresizlikle, "Bebeğimiz kayboldu vc kimse bana yardım etmek istemiyor" dediğinde, gözyaşlarmızın akması kaçınılmazdı... Bir de, devasa uçağın hareketinden önce, buğulanmış cama küçük kız o yürek resmini çizdiğinde... Belki de bir simgeydi o... Artık yaşamayan babaya gönderilen sevgi vc özlem öpücüğü... "Uçuş Planı"nda "gerilim" öğesi son sınırlarına kadar kullanılmış... Çocuğümuz olacak... AslıMahir Ulutaş, ZeynepMurat Erberdi, AlgülMurat Alp... Şaşkın, heyecanlı ve keyifliler. Bir o kadar da kaygılı... Çünkü bebekleri olacak. Gece ağlama sesleriyle uyanmak, iyi bir bakıcı bulma telaşı, i§ çıkışı eve koşmak, ertelenen istekler... Bunlar en çok da anneleri vuracak. Yine de onlar, hayatlarına eskisi gibi devam etmekte kararlılar. Çocuk sahibi olmak için 30'lu yaşların sonuna kadar beklemişler. Onlara iyi bir gelecek sağlamak için çok çalışmışlar, birikim yapmışlar. Onlarla, Ayşe Öner Hamile Eğitim Merkezi'nde konuştuk. îşte bebek bekleyen üç çiftin kaygıları ve yaşadıkları... Esra Açıkgöz S Göbeğimi de, bebeğimi de seviyorum Zeynep Erberdi, reklam sektöründe çalışıyor, 25 haftalık hamile. Eşı Murat Erberdi ise inşaat mühendisi. 3 yıllık evliler, bir kızları olacak. Henüz ne adını belirlemişler, ne de odasını hazırlamışlar. Günün şartlarına göre bazı şeyleri değerlendirmek istiyorlar, "Bazı insanlar, çocuk doğmadan 'şu okula vereceğiz, şunun kurasına sokacağız' diye planlar yapıyorlar. Biraz yaşanan dönemin zevkini çıkarmak lazım" diyorlar. Çocuk sahibi olmakta hemfikir olsalar da, kaç çocukları olacağı konusunda anlaşmaları zor olmuş. Murat Erberdi, üç çocuk istemiş, Zeynep Erberdi ise bir. Sonunda ortada karar kılmışlar. Bebek, doğum günü hediyesi olmuş Zeynep Erberdi için. Hamile olduğundan şüphelenince, test yapmış. Sonuç negatif çıkınca, elindeki testle birlikte salona gıdip eşinın önüne geçmış. Murat Erberdi'nin ilk tepkisi ise, sadece gülmek olmuş, "Altı aydır bekliyorduk, ancak denk gelmemişti. Söylediğinde inanamadım. O duyguyu tarıf edemiyorum. Ultrasonda kalp atışlarını duyunca inandım. Bir de hareketlerini hissetmeye başlasam"... Annebaba olmanın büyük bir sorumluluk getirdiğıni söylüyor Zeynep Erberdi, "Zor bir dünyaya doğacak. Şimdi imkânlar daha fazla, ama o imkânları sağlayabiliyorsanız bir anlamı var" diyor. İlk üç ay zor geçmiş Zeynep Erberdi için, sürekli kusmuş. Yine de "göbeğinden ve bebeğınden" memnun. Murat Erberdi ise, daha çok psikolojik zorluk çekmiş, "Son günlerde, pek çok arkadaşımızın bebeği oluyor. Hastaneye, ziyarete gittiğimizde küçücük bebekleri görünce, ıster istemez, 'Evyah bizim de böyle bir şeyimiz olacak. Bakabılecek miyiz korkusu yaşıyorum" diyor. Şimdiye kadar Aslı ve Mahir'dik... Aslı ve Mahir Ulutaş 4 yıldır evliler. Aslı Ulutaş, tekstil sektöründe çalışıyor, Mahir Ulutaş yatırım uzmanı. İki kişilik yaşamlarına 2 ay sonra biri daha eklenecek: Şenda Naz Ulutaş. Şenda, Mahir Ulutaş'ın ölen annesinin adı. Naz ikisinin de sevdiği bir isim. Yalnız bir kaygıları var: Kızlarının da kendi çocukluklarındakı kadar yaramaz olması... "O zaman ismiyle ters düşer" diyorlar. Doğumda hastaneye götüreceklerı valiz kapının yanında hazır, evın çeşitli yerlerinde doktorun telefon numaraları yazılı, tetikte bekliyorlar... Her ikisi de 37 yaşında. Çocuklarının geleceğini garanti altına almak için bu yaşa kadar beklemişler. Aslı Ulutaş hamile olduğunu öğrendiğinde garipsemiş, bunalıma gırmiş, "Kocam sayesinde kendime geldim. Garip bir duygu. Kendi kontrojün dışında bir şeyler gelişiyor vücudunda... Içimde olduğu halde kabullenememiştim. Gerçekliğini, ultrasonda görünce daha iyi anladım. 'Anne bebeği kucağına alana kadar, gerçekliğine inanamaz' diyorlar. Bakalım..." diyor. Mahir Ulutaş için durum farklı, o çok sevinmiş, "Karım sevincimi uzun süre paylaşmadı, belki gelecek korkusu, iş kaygısındandı. Anne için kolay değil, hareketleri kısıtlanıyor, beyin fonksiyonları farklılaşıyor. Ona yardımcı olmaya çalışıyorum, beslenmesinden uyku programına kadar her türlü ihtiyacını ben düzenlıyorum" diyor. Şenda Naz'ın odası da, kıyafetleri de şimdiden hazır. 5 yıl sonrasının planlarını bile yapmaya başlamışlar. "Mahir şimdiden, 'Düşük belli pantolon giyemez', 'String giymesin1, 'Diskoya giderse ben de peşinden koşturayım' diye düşünmeye başladı" diyor Aslı Ulutaş. O, doğuma kadar ve doğumdan sonra da çalışmak istiyor. Mahir Ulutaş'a göre, annebaba olmak büyük bir sorumluluk ve bu onu ürpertiyor, "Şimdiye kadar Aslı ve Mahir'dik, bundan sonra anne ve baba olacağız. O sıfat değişiminin içinde pek çok şey var" diyor. Çocuklar dünyayı değiştirecek Algül Alp 36, Murat Alp 37 yaşında. 7 yıllık evliler. Bir kızları olacak. Adı hazır: Deniz. Çünkü ıkisi de denizi sevıyor. Bebek sahibi olmaya uzun zaman önce karar vermişler, ama bebeğin isteklerını karşılayabilecek duruma gelene kadar beklemişler. Birikim yapmışlar, ev almışlar... İlk bebekleri henüz 3 aylık olmadan düşmüş. Algül Alp, aynı yıl içinde tekrar hamile kalmış. Murat Alp öğrendiğinde hiç tepkı vermemiş, çünkü inanamamış. Ta ki bebeğin hareketlerini hıssedinceye ve ultrasonda kollarını görünceye kadar... Deniz'in odası da, kıyafetleri de hazır. Geleceğe dair planlar şimdiden konuşulmaya başlanmış, gideceği okul, onunla birlikte yapılacaklar... Acil ihtiyaçları ise iyi bir dadı. Çünkü Algül Alp doğumdan sonra çalışmakta kararlı. Annebaba olmak onlar için ne demek? Bu soruyu yanıtlamak kolay değil. Çünkü ikisinin de zor bir çocuklukları olmuş. Algül Alp, "Anne ve babam sürekli kavga ederdı, birbırlerini seven, ama geçinemeyen bir çiftti" diyor ve ekliyor: "Biz üç kızdık. En büyük olduğum için annebabamla kardeşlerim arasında baraj gibıydim. O yüzden evliliği bile düşünmüyordum, eşim benim için bir şans oldu. 'Çocuğuma kavgalı bir ortamı ben de yaşatırsam' diye çok korkuyordum. Ama 7 yılda hiç büyük kavgamız olmadı. Artık iyi bir anne olacağıma inantyorum". Murat Alp, özgürlükle ilgiyi dengeleyecek bir baba olmak istiyor. Çünkü ilgisiz bir ailesi olmuş. O yüzden de çocuk sahibi olmayı istememiş uzun süre. Hamilelik boyunca yaşadıkları en büyük kaygı, bebeği kaybetme riski olmuş. Ikisı de "üçüncü ay dolacak mı?" diye düşünmeden edememişler. "Özellikle Algül her evrede çok büyük kaygı yaşadı. Benimle paylaşmadı, ama hissettim" diyor Murat Alp. Algül Alp'in bir de "Böyle bir dünyaya neden çocuk getireceksin" diye soranlara bir yanıtı var: "Asıl böyle bir dünyaya iyi bir çocuk getireceksin ki, dünyayı değiştirebilesin." Fakat "istismar" edilmemiş... Çünkü, günümüzün birçok sinema, edebiyat vb. ürününde yapılanın tersine, gerilim için gerilim değil... Şöyle de denebilir: Bu filmde gerilim öğesi, bir annenin çocuğu için çırpınışlarındaki duygululuğun, sevginin, kendini paralayışın •ıltını daha fazla çizmek için kullanılıyor. Yıllar önce, o sırada çok nıoda olmuş "Şampiyon" adlı bir film hakkında yazmıştım. Konular arasında benzerlik var. Fakat "Şampiyon" tam bir duygu istismarıydı... Bu iki film karşılaştırılıp incelenerek, sanat yapıtlarında duygu, gerilim vb. öğelerin tam k ars.it amaçlarla nasıl kullanılabileceğini göstermek ilginç olurdu... Yine "Uçuş Planı"na dönelim... Teknolojinin biitün olanakları kullanılarak mükemmel bir yapıt çıkmış ortaya. Gerilim son sınırlarında... Buna Jodie Foster'ın olağanüstii oyunculıığunu ve başkaca oyuncuların başarılı oyunlarınıekleyin... Fakat hiçbir şey, minik bir elin buğulu bir cama accmice çizdiği minik bir yüreğin etkisinin üstüne yükselemiyor... Tersine, her şey o yürek için... Her biri kendi kabuğundaki insanların duygusuzluğu, gerçekliğin bir anda gerçek dışı'ya dönüşebilirliği, ABD toplumundaki paranoya, ancak öyle bir toplumda tasarlanıp kotarılabilecek iblisçe bir plan... Bütün bu konu örgüsü, kurgunun başarısını oluşturuyor. Fakat bütün bunların hiçbiri, gösteriş, baş döndürme, etkilemek için ctkileme amaçlı değil... Insanı insan yapan, bu dünyayı yaşanmaya değer kılan tek ve biricik şey için: Sevgimiz ve onu savunabilme erdemimiz... • Özlediğim fotoğraflar... Aylin Kotil adın ve erkek... Yaratıldıkları ilk günden itibaren birlikte yaşayan iki ayrı cins... Yaradılışları farklı. Ancak bir arada yaşadıklarında, bir araya geldiklerinde bu farklılık bir bütünlük sergüiyor. Kadınerkek ilişkisinin belki de en güzel yanı, bu farklılıklan görüp hayata karşı cinsin penceresinden bakmayı denemek. "Niye benim gibi değil?" demekten ziyade kendini onun yerine koyabilmek, onun gibi düşünüp ne hissettiğini anlamaya çalışmak... Ne hissettiklerini anlamaya çalıştıklarından değil belki ama ilk kadın teşkilatlanmamız Osmanlının ilk dönemlerine, hatta Selçuklular zamanına rastlar. Çalışan ve çahşmayan kadınlaıın kıırdukları Bacıyan ı Rum teşkilatları belki de ekonomik anlamda kadınların erkekler gibi kurdukları ilk teşkilatlardır. Medreselerde, kervansaraylarda bir araya gelen kadınlar nakış, yemek pişirme, el becerileri yanında savaşçı K kadınlar olarak da eğitim alıyorlardı. Selçuklularda ve Osmanlı'nın ilk zamanlarında kadınlar lojistik alanda savaşmışlardır. Kurtuluş savaşından ise bahsetmeye hiç gerek yok, hepimiz tarih kitaplarında kadınlarımızın erkeklerle omuz omuza savaştığını defalarca okuduk. Tarihin bu kadar erken zamanlarından itibaren erkeklerle birlikte olan, hayatı paylaşan, farklı pencereden de bakma şansını yakalayan kadın, ne oldu ve ne zaman ayrı bir masada, tek başına yemek ycme noktasına geldi? Aynı orijinden çıkan kadınlara nc oldu da bu itilmeyi kabullendilcr? Oysa o fotoğraflardan çok önce tarih sayfalarımızda Sabiha Gökçen'in o uçağın önündeki müthiş öz güvenli fotoğrahnı gören biz değil miydik? Kız çocuklarının beyninde çakılıdır o fotoğraf. Örnektir çünkü, her Türk kızı için. Ya Mevhibe tnönü? Verdiği tüm fotoğraflar o zamanki Türk kadınına ışık tutmamış mıdır? Hangi birimiz bu fotoğrafları gördüğümüzde gururlanmadık, onur duymadık? Peki ya şimdi? Şimdi kız çocuklarımızın beynine kazınmak istenen fotoğraf ne? Örnek alınması istenen fotoğraf? Bir fotoğraf sadece, belki? Ama kızlarımızın okuması için yapılan bütün kampanyalardan daha etkili bence! Ben, o eski fotoğrafları özledim. Sadece eski fotoğrafları özlemek değil, artık yenilerinc tanık olmak isüyorum. Kızlarımızın örnek alacağı, bizlerin gururlanacağı, baktığımızda "onun gibi olmak istiyorum" diyeceğimiz yeni fotoğraflar... Sadece tarih sayfalarında kalanlara bakmak istemiyorunı. Tarihe bu türden yeni fotoğraflar verecek kadınların çokluğundan bahsetmek istiyorum.• aylin@kotilsarigul.com
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle