29 Eylül 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

1İNİSAN 2004/SAYI942 İNSANLAR 9 GULER CAN YUCEL Yaşamım en güzel şiirimdir. asan, Su ve Güzel'i ölmeden önce yanınatopladı. Kendi meslekleriyle ilgili hedefleri üzerinesorularsordu. Hepsi yapacaklarını anlattı. "Peki sen ne yapacaksın? " dediler. "Ben de bütün Shakespeare çevireceğim" dedi. Yani hep yapacak işleri olan bir adamdı Can. Ağustos 1999'da onu kaybettik. Son anına kadar hep bir şeylerle meşguldü. Hastanede de çocuklarla yatıyordu. Başka bir vakaydı. "Nerelisin?" derlerdi. "Heryerliyim" derdi. Kendini dünya vatandaşı olarakgörürdü. H "Mutfağımızdaşiirpişer, bacadanşiir çıkardı." Can Yücel şiirlerle vuruşurdu. Köylülere "tohum bankacıhğı" kurun derdi. Türlerin çeşitliliğini savunur ve muhafazasını önerirdi. Kendi yerli karpuzunuzu, zeytininizi, domatesinizi koruyun, para bankası değil bu daha önemli, diye anlatırdı. Onun bankacılık anlayışıbuydu. Evet, Can, "bürokrat" bir aileden geliyordu. Burada vurgulanması gereken hangi dönemin bürokratı. Günümüz bürokratıyla Hasan Ali Bey'in yaşadığı dönemin bürokrasisini ayırmamız gerekir. Kaldı ki Hasan Ali Bey'in kendisi bürokratlıkla sınırlandırılamaz. Çünkii kendisi Mevlevi dergâhında yetışmiş, yalnız şiir ve müziğiyle değil yaşam biçimiyle, etiğiyle o dergâhta biçimlenmişti. Bütün bunların üzerine batı eğitimiyle yoğrulmuştu. Dolayısıyla Hasan Ali Bey hem Doğu hem Batı kültürünün senteziydi. Can bu kültürü benimsemiş bir ortamda büyümüş ve yetişmişti. Bu felsefenin içinde yoğrulmuş, kendi eğitiminde ise Latince ve Yunanca okumuştu. Can'ın birikimi bu Mevlevi ile Batı kültürü bir de üstüne üstlük Latin ve Yunan kültürüyleharmanlanmıştı. Kendisi devurgulardı Mevlevi bilgeliği ile Bakkhanal çıl gınlığını harmanladığmı. Yaşam tarzı da bu bilgelik ve çılgınlık arasında gidip gelirdi. Çok az şairde rastlanırbu. Can'ın yaptığı bir sentezdi. Yaşamı da bir sentezdi zaten. Bir ayan kadar kibar, düzenli, disiplinli ve örgütçü olabildiği gibi, bir halk ozanı gibi de sade ve bilgeydi. Şiirlerine böylebakmaklazım. MUCÎZERASTLANTI... "Yaşamım benim en güzel şiirimdir" adlı şiirinde yaşamla şiirini ayrı tutmadığını gösteriyor. Bu şiiri Adana Cezaevi'nde yazdı. Cezaevi koşullarında bile yaşamın bir şiir olduğunu ve en güzel şiirin de kendi yaşamı olduğunu vurgulamıştır. Şiir yaşamın kendisidir. Nereden estiği ve nereye götürdüğü belli değildir. " Şiir Miir" de söylediğim gibi, insanın dünyaya gelmesi bir mucize. Düşünün milyonlarca döl hücresinden, bir döl, bir döl hücresi oluyor, bir insan yavrusu dünyaya geliyor. Bu büyük rastlantı herkes için söz konusu pek tabii.. Ben ve Can içinse, tekrar şu koskoca dünyada milyonlarca genç arasında birbirimize rastlamamız, bir "Bir şalrin yaşadıklarıyla kendi kltaplarının yanı sıra okuduklarıyla, el yazmalarıyla, klşlsel eşyalarını saklayarak bu bağı Can özellnde "Can Evi"nde kurmak Istlyorum. Can'a ait değll bütün şalrlere açık. Bir nevi 'şllr kütüphanesl' gibi oldıT rastlantısal bir mucize değil de nedir? Ama bizim şansımız, bu tokuşmadan, bu gerçeği, başında fark etmemiz ve sonuna kadar böyleyaşamamız? CANEVt... Toplumumuzun en büyük eksiği toplumsal belleğin kırılganlığı. Bugünü an lamak için geçmişimizebakmamızgerek. Ancak geçmişe ait hiçbir şey yok. Diyarbakır'da Cahit Sıtkı Tarancı'nın evine gittiğimde onun evinde, ona ait hiçbir şey kalmadığını görünce bu bağ kopukluğunu kırmak istedim. Birşairinyaşadıklarıylakendikitaplarının yanı sıra okuduklarıyla, el yazmala rıyla, kişisel eşyalarını saklayarak bu bağı Can özelinde "Can Evi"nde kurmak istiyorum. Otuz metrekarelik Can Evi'nin temeline her şair el yazılarıyla bir kürek şiir attı. Dolayısıyla bu Can Evi, Can'a ait değil bütün şairlere açıktır. Bir nevi "şiir kütüphanesi"gibioldu. • Güler Yücel, Su Yücel, Can Yücel ve Ali Yücel... in, tartışmasız, güzel bir beraberlikti. Belki de Sabahattin'i tercih etmemin edeni sanata ve şiire olan tutkunluğuyu. Bense bunun sadece "özeneni" ollum. Okumayı daha çok seviyorum. )nun yazan bir insan oluşunu çok sevlim. Yazarken ara verdiği çay molaları ohbetlerimizde "Sen debirdenemeyapan" derdi. "Yapamam çünküben senin adar sözcük bilmiyorum ve o güzel sözüklerikullanmayıbeceremem" derdim. Sürekli yazması aramıza asla girmedi. am tersi benim onun yazımına destek ermem onun da çok hoşuna giderdi. Biaz da benimle meşgul olsun diyen yazar şi arkadaşlarıma şaşırırdım. Niye meşul olsun ben koskoca bir kadınım, süekli de meşgulüm. Ben de yazar olmak iterdim. Dünyaya yeniden gelsem kadın azar olmak isterdim ama eşim olmadan. lünkü yazarla yaşamak zordur. Yaşamak 'ir sanat. Yazmak sanat. Yazarla yaşamak aha büyük bir sanat... • ZUHAL TEKKANAT CEMAL SÜREYA Bana rakı içmeyi Cemal Süreya öğretti. C umhuriyet gazetesinde sanat muhabiri olarak çalıştığım dönemde, Türk Edebiyatçılar Birliği lokalinin, Beyoğlu'nda eski Görçek Fotoğraf Stüdyosu'nun yerinde açılışı olduğu gün, ben de davetliydim. Cemal Süreya da davetliler arasındaydı. Etrafını kuşatanlarla sohbet ettikten sonra, yanıma gelerek "Madam, ya da matmazel, pek güzelsiniz, benimle evlenirmisiniz" dedi. Ben de "Böyle bir şey düşünürsem kendim kararveririm" dedim. Mehmet Seyda'nın kızlarının birinin doğum günü yemeğinde Boğaz'da karşılıklı oturtulduk. Sonra başka yemekte yeniden bir araya getirildik. Yemekten sonra gecenin bitmesini istemeyen arkadaşların ısranyla Cemal Süreya'nın evi ne gidildi. Cemal'in evini hiç beğenmedim. Salonun ortasında bir masa birkaç sandalye, parke döşemede sigaralar söndürülmüş, yerler izmarit dolu. Çıkarken yatak odasının aralık kapısından içeriye kaçamakbaktım. Yatakçarşafılurışkırış. Ayy, dedim içimden, bu ne dağmık bir adammış. ÇAMURLUADAM... Cemal'le tanışıp evlenmem altı ayın içinde oldubitti. 1967yılıbaşında,açılan memuriyet sınavını kazanarak SSK Bölge Müdürlüğü Ozlük işleri 'nde görevebaşladım.Basınlailişkiliolduğum bilindiğinden beni Babıâli'ye yakın, Cağaloğlu'ndaki birkuruluşa verdiler. Bu Cemal Süreya'yı daha fazla göreceğim demekti. Sık sık rastlaşıp buluşuyorduk. Yağmurlu bir gün bize gittik. Ayakkabıları çamurlanmıştı. Babam, "Bu çamurlu adamla yapamazsın, sen düzeni seversin"dedi. Başka bir gün beni Kapalıçarşı'da gezmeye götürdü, lacivert bir ayakkabı aldı. Şaşırdım. "Durdahabitmedi" dedi. Bir şey de söylemiyor. Aa! kuyumcu ya girdik. "Parmağını uzat" dedi. Parmağıma yüzük taktı. Kuyumcu da şaşırdı. Kapalıçarşı'nın yabnında, şadırvanın yanındaki çay hanedeoturduk. Ince belli bardaktan çay içtik. O sevinçle uçarak eve gittim. Parmağımı göstererek " Anne bak, nişanlandım " dedim. Yüzüğü taktıktan bir hafta sonra beni kaçırdı. 1967 Ağustos'undaKadıköylskelesi'ndeki evlendirme dairesinde resmen evlendik. Uyuduğunda ben hep üstünü örttiiğüm için "Annem çok küçükken öldü/beni öp, sonra doğur beni" şiirini Elif Sorgun'a armağan etmişti. Bu benim şair adım. Bu ismi bana Cemal Süreya verdi. Kitabına da şiirin adını vermişti. Şiirde, sevdiği her kadında biraz da annesini arıyor. SÜREKLİ AYAKTAYDI... Tanığı olduğum kadarıyla şiir notları, rakam yazmaları, uykusu hep yarım yarımdı. Sayfaların üzerini yazar çizer, uyurken kalkıp notlar alırdı. Sürekli ayaktaydı diyebilirim. Şiirle böyle bir ilişkisi vardı. Bana gelince Cemal Süreya ikinci nikâhlım ve oğlumun babasıydı. Şiirvar, sevdavar bizim ölümlerimizde. Oğlum Memo'yu, kendi evimizde arkadaşlarıyla tüfeği kurcalarken bir kaza kurşunuyla kaybettikten sonra kendimi iyiden iyiye şiire adadım. Şiir sözcük seçimidir. Şiirden önce sözcükler seçilir. lyi bir şiirin şair bilir dizesini. Ben dürüstbirçalışmaylakırkyıkmı verdim. lyi bir şairim diyemiyorum. Şairdenöncemüsveddeolunur. Bana rakı içmeyi Cemal Süreya öğretti. Her gün akşamları bir otuzbeşlik rakı açıyorduk, sohbetlerimiz bitmek bilmezdi. Şimdi kedim Şila ve köpeğim Çino'yla birlikteyim. Şila çok alıngan bak üfleyincebilegidiyor. Çino'yudepremde sokağa atmışlar. Sokakta çay içerken sandalyemin altına oturmuş. Garson "Sizin mi" dedi. "Az önce sevmiştim" dedim. Oysa ilk defa görüyordum. Gözleri çapaklı mapaklı birkızdı Çino. Çok uygar bir köpek bu, ilk geldiğinde Şila onu anne edindi. Memelerini emmeye başladı. Çino yüzüme baktı." Sakıncası yok dedim" o da izin verdi. Eşimi 9 Ocak 1990'da yitirdim. Acınarak söyleyeceğim bir şey varsa, mezarına tek gidiyorum. Oğlum da orada. Yeni bir ölüm oluyor, sanki tüm ölümler birleşiyor. • i baskılarının yapılması, özellikle genç uşakların onun şiirlerini okuması beni ok mutlu ediyor, çünkü en büyük arzuLI yarınlara kalmaktı. Bir şiirin oluşumu sırasında tamamen ;ine kapanır, nerdeyse dış dünyayla tüm işkisini keserdi. Bu dönemlerde gergin e sinirli olurdu, onu rahatsız etmemeye zellikle dikkat ederdik. Bazen günlerce irerdi bu gerginlik. Ama sonunda, içine ınen bir şiiri tamamladığında, günlerce uskun geçen akşam soframız aniden 'nlenirdi. Bazen yazdığı şiiri de okurdu ıze. Onun "evler şairi" olarak tanınması ok yerinde. Şiirlerinde en çok evleri, ev•rde yaşananları, sıradan insanların sııntılarını yazdı. Ancak genel olarak çou şiiri de ailesinden, ortak yaşantımızan ve yakın çevremizden izler taşıyor. •azen bir şiirini okuduğumda eski günlehatırhyorum, bir anımız canlanıyor özlerimin önünde. Tüm şiirleri içinde n çok sevdiklerim ise "Solgun Bir Gül )okununca" ve "Sevgilerde". "Sevgilerde"şiirininonunhayatınıve ayata bakışını olduğu gibi yansıttığına ıanıyorum. Ölümünden kısa bir süre nce, hastanede yatarken onu ziyaret den arkadaşı Rauf Mutluay'a ayrılırken Yaşamı erteleme Rauf, yaşamı erteleıe!" demiş; çok etkilenmiştim duyduumda.9 "Tanığı olduğum kadarıyla şiir notları, rakam yazmaları, uykusu hep yarım yarımdı. Sayfaların üzerini yazar çizer, Zuhal Tekkanat ve Cemal Süreya... uyurken kalkıp notlar alırdı. Sürekli ayaktaydı diyebilirim. Şiirle böyle bir lllşklsl vardı..."
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle