Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
5OCAK2004/SAYI931 KAPAK BASINLAİLİŞKİLER Basın o zaman bu kadar çok fazla hayatımızın içinde değil. Bir kesim magazin yonüyle ilgileniyor. Nerede tatil geçiriyoruz, ne giyiyoruz, ne yiyoruz, kiminle görünüyoruz gibi haberler yapıyorlardı. Bir kısmı da tamamen yok sayan, aşağılayan, küçümseyen bir eleştirmen kitlesi. Yani entelektüellerin görmezden geldiği bir iş. Çok uzaktılar, yok saydılar. Ama hep beraber bir yere geldik. dirmek, onlara umut vermekti istediğim. Yadırgandım. AÎLE Gülşah, eşinin Uludağ'daki otelinin işletmesini yürütüyor. Önceleri mesleğine okuyarak sahip olsaydı diye düşünmüştüm. Şimdi bizim bile sorumluluğumuzu üstlendi neredeyse. Torunlarımın biri 15, küçüğü 11 yaşında. Selim Bey beni gerçekten sevdiğine inandığım, hayatta en çok güvenebileceğim, çok yakın bir dost. Çok güzel şeyler paylaşük. Biz birbirimizi güzel tamamlıyoruz. llkyıllardaki cahil telaşlanmız, lüzumsuz kıskançlıklanmız bitti, şimdi de kıskanıyoruz amamantıkh. Kıskançlıklanmız birbirimize engel olmadı. Sevgi gösterileriydi mutlaka. Selim'in de çok ünlü insan olması dolayısıyla, yaşamış olduğu için çok daha anlayışlı davranabildi. SİYASET Hayır. Siyaset içine girmekten çok bu ülke insanına hizmet etmek, gönüllülük olarak görmek lazım benim siyaset çiliğimi. Milletveküi adayı olduğum zaman da "Türkiye'deartıkkadınlarda yönetim kadrolarında olmalılar" demiştim. Kadınları yüreklen Korunacak kadından talep eden kadına.£ tf ÜLYA KOÇYİĞİT: Türkan Şoray çok güzel bir genç kadındı. "atma Girik, mahallevari, kabadayı bir tip olarak hoşumuza gitti. Filiz \kın'ın salonda ipekböceği gibi dolaşmasını sevdik. Bir kız da çıktı, laha farklı bir yerimizi doldurdu. İnsan kendisi için konuşamıyor. Hlatice Iuncer Yeşilçam yıllannda sinema neredeyse bir sektör haline gelmişti... O zaman bir endüstn değildi. Çünkü en küçük bir rüzgârda, en hasara uğrayan yönümüz kültür ve sanat etkinliklerimiz. 70'lerde, o karışık dönemde ilk etkilenen sinema oldu. O yıllarda seks filmleri furyası ve slogan sineması diyeceğimiz işler yapıldı. Samimi bulmadığım için politik film diyemeyeceğim. Her ikisi de gerçek anlamda Türk sineması sevenini tedirgin etti. Çünkü gerçek yaşamla çok fazla bağdaştıramadı. Bunlarkayıp dönemler. Televizyonlarda eski Türkfilmlerihâlâ seyircibuluyor... Zaman zaman hoşgörüyle, zaman zaman beğeniyle, zaman zaman imrenerek, hayaller kurarak. Ama yine de onlardan vazgeçemiyorlar. Aranızda rekabet vardı herhalde. Birbirimize giderek saygıya dönüşen bir hayranlık duyuyorduk. Fatma Girik'in, beni bir bütün olarak kabul edip baktığını, ben Türkan'a bakarken onu bir bütün olarak bakıp kabul ettiğimi fark ediyorum. Aramızda daha yüksek gişe yapma yarışı vardı. Çünkü bizi öyle yarıştınyorlardı. Nasıl ki bugün televizyonlar reyting yarışında, biz de gişe yarışındaydık. Kimin filmini 10 bin kişi, 20 bin kişi daha fazla seyretse o daha başarüı sayılıyordu. 2 binden fazla sinema salonu vardı ve 4 kişi paylaşıyorduk. Onun için çok fazla film yapıyorduk. Oynadığınız rollere gelirsek... 40 yü önce canlandırdığım karakterleri düşünüyorum... Ne kadar ayağı yere basmayan, ne kadar garip, zavallı, masum, vur ensesine al ağzından lokmasını, kırılgan, korunmaya muhtaç... Her şey o kadar temiz, o kadar parlak ki, hayatında ilk karşılaştığı olumsuz şeyle yıkılan, hayatı mahvolan kadınları oynarken giderekneistediğinibilen,"önceinsanım sonra kadınım, çaüşınm.zengin olabüirim, ayaklarım yere basar, talep ederim, teklif ederim, kazanırım kaybederim yılmam " diyen kadınlara geldik. Filiz Akın sinemadan çok erken ayrıldı. Diğer üç kadın hâlâ var olduğu na göre, insanların kafalarında açık kalmış noktalan doldurabilecekleri bir şeyler kattılar hayatımıza. Birbirinizin roliinü kapmak için çabalarınız oldu mu ? Gerek kalmıyordu ki. Zaman da yoktu. Bana teklif edilip bir şekilde kabul etmediğim keşke ben yapsaydım dediğim bir ya da iki film olmuştur. Aynı ortamlarda bulunuyor muydunuz? Türk sinemasıyla, hepimizi ilgüendiren bir konu olduğunda, örneğin Antalya Film Festivali'nde veya Istanbul'daki Sinematek'te. Sinemada yürümeyen Telif Kanunu, sosyal güvenlik gibi hep beraber hareket etmek gerektiğini hissettığlmiz zaman bir araya geliyorduk. Bu da çok az ve etkisizdi. Yıllarca halledemediğimiz çok ortak sorunlarımız var. Hatta bu nedenle iki ayrı dernek haline geldik, yine başaramadık. Dördünüz sinemanın yıldızıydınız ama Türkan Şoray'a sultan deniyor. Bunun . sizlerde bir rahatsızlığı oluyor mu? Hayır. Önce sevdiği kişi ona o sözü yakıştırdı. Basında da kullanıldı. Sonunda biz de yakıştırdık, Hepimiz de ona sultan diyoruz. Bana "iyi oyuncu" dediklerinde yetiyor. Dönemin jönleriyle ilişkileriniz nasıldı? Ekrem Bora, Cüneyt Arkın, Izzet Günay... Hepsi çok hoş insanlar, çok hoş yaşlanddar. O kadar büyük renkler ki onlar hayatımızda. Ben de onları çok seviyorum. Sadece rol değil hayatta da çok iyi arkadaşlarım. Biz kadınlar arkadaşlık yapmayı başardık ama dörtlü değil ikili başardık. Ama erkeklerle daha çok arkadaşlık yapabildim, onlarla daha çok şey paylaştım. En çok Ediz Hun'la rol arkadaşlığı yaptınız. Onlar insanların yaşadıkları, yaşamayı hayal ettikleri filmlerdi. Hayaldi ama çok hoş hayallerdi. Herkes öyle olmak istiyordu. Daha romantik dönemlerdi. Aşklar öyle yaşanıyordu. Ve filmleri çok yakıştırdılarbize. Hollywood starı olmadık, ülke şartlarının starı olduk. Lütfi Akad'ın y önettiği GelinDüğünDiyet üçlemesinden sanatınızda bir dönüm nokta olarak söz edilir... Sinemayı yönetmen yapar. Mutlaka beraber çalıştığım yönetmene göre performansım fark ediyor. Bu üç film gerçekten benim oyunculuğumda dönüm noktasıdır. Star olmanın yararını yönetmen seçerek, senaryo seçerek görüyorsunuz. Oynadığınız kadın karakterlerindeki değişimden söz edelim. Bunun ölçüsü çok önemliydi. Sinemada masum, iyi kız, gerçek yaşamda bir aile kızı, sonra ünlü futbolcu Selim Soydan'ın eşi, Fenerbahçelilerin gelini... insanlar yengesini, kız kardeşini, kansını nasıl görmek istiyorsa beni o çerçevenin içinde tutmaya çalıştı. Ama oyuncu olarak gün geliyor yıkmak istiyorsunuz. Dar geliyor çerçeve. Çünkü düşüncelergelişiyor, dünyayı görüyorsunuz. Kendini sürekli geliştiren bir kadın olarak cemiyette daha fazla atılımların içine de giriyorsunuz. Bir kadın hareketi var, o kadın hareketinin için de de yer alıyorsunuz. Ama yapacağımız en küçük ölçüsüzlük çok pahalıya mal olabilir. tmajınız açısından mı? Tabii ki. îmajın içinde hareket etmek, sınırlarını zorlamak ama yıkmadan zorlamak. Beraberce benimseyip beraberce aşabilmek onu. Bu benim için diğer arkadaşlara nazaran daha zorlayan noktadır. Bez Bebek'te ve Kurbağalar'da bir oyuncuyla yatağa girdiniz... Ama hepsi ölçülü. Seyirci açısından " Aa Hülya da modaya uydu, yatağa girdi, attılar" dedirtecek bir stkıntı yaratmadı. Bu tür çekimler sıkınulı oluyor mu ? Zor oldu. O andan da utanıyorsunuz. Sinemasal estetiği ilgilendiriyor. Kendinizihazırlamanız çok zor. Eşinizle konuştunuz mu? Toplum o kadar çok kural koymuş ki, eşim hiçbir şeye karışmıyor. Zaten çok fazla kontrol altındayaşadım. Önceinsanım, sonra oyuncuyum ama önce Türkiye'de yaşayan bir oyuncuyum. Türk halkınmgözündeçoközelbiryerdeyim. Bunu da zedelemek istemiyorum ama oyuncu demek bir insanı her şeyiyle yansıtmak, taşımak demek. Yemek yerken de yıkanırken, aptes alırken de sevişirken de doğal olan her haliyle gösterebilmek ama o kadar kıl payı ölçüler ki bunlar.. Siz de inandığınız için zaten o sahnelere izin veriyorsunuz. Ama yumuşakgeçişlerledoğallaştırmaya çahştım. Bir nevi prototip olmaktan insan olmaya doğru yumuşak geçişler yapmaya çalıştım. Çok daha sert tavırlar alsaydım zedelenırdim. Kurbağalar, Almanya Acı Vatan, Derman da 6O'lı yıllann karakterlerinden farklıydı. Şerif Gören filmleri. Oyuncu gerçekten yaşayamazsa yaşatması da zordur ama oyunculuğun yüzde ellisi de kontroldür. Çünkü kontrolü kaybederseniz tiyatroda dekoryıkılır. Bir yandanışık alıyorsunuz, ışığı kaybetmemeniz gerekiyor, bir yandan kamera, zaten belli ölçüde görüyor. Fazla mimik yaparsanız o abartı rahatsızlık yaratır. Eski Blmlerdeki koşuşunuzun çok size özgü bir tarzı vardı... Bale eğitimi almıştım, o yüzden fazla zarif koşuyorum. Ama en azından bir genç kız olarak başka, bir köylü kadın olarak başkakoştum. Sinemadan uzak olduğunuz 9 yıl nasıl geçti? Hayatımın o dönemini başka şeylere yer açtım. Ve anneanne olduğum döneme denk geldi. Hayatımın böyle bir misyonunu dolu dolu üstendim. Sinema Oyuncuları Derneği'nin (SODER) dört yıl başkanlığını yaptım. 24 saat doluydum. Okudum, seyahat ettim. Bu dönemde "keşke yapsaydım " diyebileceğim bir film de olmadı. Hülya Koçyiğit: "Biz çerçevemizi ölçülü kırdık..." Kartal Tibet ve Külya Koçyiğit 'Senede Bir Gün" filminde... (1971) Hababam Sınıfı.. Hülya Koçyiğit, Mehmet Ali Erbil ve Mehmet Ali Alabora "Hababam Sınıfı"nda... Kartal Tibet yıllarca benim rol arkadaşım, duygusal anlamda çok iyi alışveriş yapüğımız bir iş arkadaşundı. Ilkkez onunla yönetmenoyuncu ilişkisi içindeydik. Bir yandan kendisi aktör olduğu için beni çok daha iyi anlayacağını düşünüyordum. Bir yandan da bana çok sert bir yönetmen olduğu söyleniyordu. Allah allah acaba bir değişiklik mi var? ilk başta "Yönetmen olduktan sonra huyu mu değişti? " diye korkuyordum. Doğrudan " Böyle söylüyorlar, ürkerek sete geliyorum" dedim. " Aman Allahım bu nasıl söz? " dedi, çok şaşırdı. "Bu lafı sana söyleyenler herhalde acemiler. Ben de onları o yüzden haşlamışım" dedi ve beni rahatlattı... Yönetmen kimliği olduğu için fazla otoriter görünüyor ama zannediyorum birbirimizi çok iyi anladık. Halit Akçatepe ile Sev Kardeşim ve "ÜçArkadaş"ta beraber çalışmıştık. O da benim çok sevdiğim filmlerden biri. Halit hâlâ bir çocuk. Çünkü ruhu çocuk, sevimli, duygusal, içindeki çocuğu koruyabilmiş bir adam. Bu nedenle onu çok seviyorum ve çok severek çalıştım. Ustelik 60. sanat yılını kutluyor. Acaba ben 60. yılımı gorebilecekmiyim? Genç arkadaşlarımı, sadece bir tek kare görülen ve de yük taşıyan tüm arkadaşları tebrık ediyorum. Çünkü onlar Hababam 'ı sadece televizyonda seyretmiş bir nesil. Çekim sırasında çok başanydılar. Filmi seyrettikten sonra dahadabaşarılıolduklarınıgözlerimle gördüm. Mehmet Ali Alabora'nın anne ve babasının oyuncu oluşundan dolayı beklenilen bir şey ama işine çok saygılı. Işine sahip çıkıyor ve her an sette, herhangi bir emekçı gibi çalıştı. Mehmet Ali Erbil'in de çok yetenekli bir aktor olduğunu hepimizbıliyoruz. Ama bu fılmde gerçekten bir kez daha hayran oldum. Çekimlerde maalesef zaman zaman hastalığı tekrarladı. Bazı günler setten erken ayrümak zorunda kaldı, bazen hiç gelemedi. Mehmet Ali ilkin şovmen olarak akla geliyor. Ama iyi bir aktör olduğunu bu filmde bir kez daha kanıtladı. Her karede rolü ne kadar hazmettiğini, sadece onu düşünerekyaşadığınıhissediyorsunuz. • NÎLÜFER'in sayesinde sinemaya girdim. Onun çalıştığı sette Metin Erksan'la tanıştık. Sonra Ankara Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü'ne gittim. Metin Erksan, Susuz Yaz filmi için bir oyuncu arıyormuş. Annem "Benim büyük kızım tiyatro eğitimi görüyor, onu görmek ister misiniz" dediğinde 15 yaşındaydıtn. Dört kadın yıldız o dönemin neredeyse simgesi gibiydiniz... Önce Fatma Girik, sonra Türkan Şoray sonra Filiz Akın, sonra Hülya Koçyiğit sinemayagirdi. Birbirlerineyakın yıllardı. Hepimizin Türk sinemasıyla bir tanışma nedeni var. Hepimizin de belki fiziklerimizin özellikleri nedeniyle algılanışımız var. Türkan Şoray çok güzel, albenisi olan birgençTürkkadını. Fatma Girikmahallevari, dobra, kabadayı, kavgasını eden erkeksi bir tip olarak hoşumuza gidiyor. FilizAkın'msalondaipekböceğigibidolaşması hoşumuza gidiyor. Bir kız da çıkıyor, daha farklı bir yerimizi dolduruyor. İnsan kendisi için konuşamıyor. Onda aradığımızı ya da içimizde sakladığımız bir şeyi bulunca rnutlıı oluyoruz. Artık bizi o yönlerimizle temsil ediyorlar ya da arayışlarımıza cevap veriyorlar. Kimimize yuva kuracakkadındık. Filmlerlebirlikteseyircıyle olan diyaloğumuzu o kadar çok geliştiriyoruzki... "Hülya'danşöyle,Fatma'da böyle film istiyoruz" diye. Seyirci talep ediyor. Çok güzel bir alışveriş var. Filmlerle konuşuyoruz birbirimizle.