Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
24 Nisan 2021 Cumartesi 7 Âşık olan Bu sözleri söylediğim salonda bir dalgalanma oldu. Dinleyiciler dikkat kesildiler, yanındakine grip olm!az Aşkın odağında heyecan var. Sevgiliyi düşünmek bile kalbin atışını hızdurum ne koşul? Hepsi tuz buz olur, varsa yoksa “O”. Her şey “O”dur. “O” varsa her şey vardır, “O” yoksa hiçbir şey yoktur. Bunun akılla mantıkla ilgisi kalmamıştır. dönüp “Duydun mu?” Erdal ATABEK landırıyor, diye bakanlar oldu, beden ısısı artıyor, gözgülümseyenleri gördüm. ler parlıyor, yüz pembeleşiyor. Hele de beklemek? O buluşma anının Gerçekten böyle miydi? Âşık olanlar grip olmaz mıydı? Gerçekten böyleydi. Âşık olan grip olmazdı. Nedeni de bağışıklık sisteminin uyarılmış olmasıydı. Bağışıklık sistemimiz şimdi daha iyi tanıdığımız bir savunma sistemi. Aşkın yarattığı duygu fırtınası kendine özgü bir “zihin beden dünyası” yaratıyor. heyecanını yaşamak. Saniyeleri uzatan sabırsızlık. ‘“Nerde kaldı?” diyen kaygı. Aşkta bunların hepsi var. Heyecan, coşku, içi içine sığmayan bir taşkınlık, bir yandan da kaygı, kaybetme korkusu, bunlara karışan tedirginlik. İşte o yükselen enerji başka bir dünya yarattığı zaman, âşık olanın gözünde başka hiçbir şeyin önemi kalmaz. Ne unvan ne mevki ne para ne Sakin limandan açılıp fırtınalı denizlere dalan yelkenliyi hiçbir şey durduramaz. Dalgaların üstünden kayıp giden coşkuyu hiçbir şey engelleyemez. Ama fırtına dinip de denizin ortasında parçalanmış yelkenler, kırılmış direkler, kopmuş dümenle kalınca gerçekle yüz yüze gelinir. Aşk kırgınlığı başka hiçbir kayba benzemez. Artık dünya kararmış, yaşam anlamını kaybetmiştir. Her şey gereksiz olmuş, gelecek silinmiş, yaşam enerjisi düşmüştür. Bağışıklık sisteminin zayıfladığı bu durum her türlü hastalığa açık kapı yaratır. Yıllık izin hakkın kullanılamasa da Yılın en güzel zamanlarına yaklaşıyoruz. Havalar ısınmaya, ağaçlar tomurcuklanmaya başladı bile... Bahar kadar güzel bir şeyler vardır mutlaka ama bahar kadar insanı kendiliğinden iyi hissettiren şeyler azdır bence. Neyse gelelim bu baharın bizi nerelere götüreceğine... Tahmin ettiğiniz gibi Bu senin hakkın genellikle baharla başlıyoruz bu yıl izinde ne yapsak, neOLCAY BÜYÜKTAŞ Bir Armağan mı YOKSA Bela mı Bursa’da Leyla Gencer’in resitalini izliyorum. Ahmet Vefik Paşa tiyatro salonu tümüyle dolu. Leyla Gencer o billur sesiyle aryaları söylerken dinleyenler kendinden geçmiş, müziğin o eşsiz hazzını yaşıyorlar. Son arya, Verdi’nin “Talihin Kudreti” salonu dolduruyor ve bütün salon ayağa fırlayarak o relere gitsek, nereleri görsek, nerelerde şöyle gönlümüzce uzanıp kuş ya da dalgaların sesini dinlesek diye. Tamam geçen yıl kayıptı pandemi nedeniyle bu yılın da ne olacağı belli değil. Belki gönlümüzce bir tatil yapamayacağız ama yine de sevdiğimiz arkadaş, dost ya da aile bireyleriyle huzurlu birkaç gün, bir kaçamak, kafa dağıtacak kısa bir gezinti ya da evde bile kalsak iş düşünmeden geçireceğimiz günler yaklaştı baharla birlikte. Öyleyse zaman zaman iş yoğunluğundan zaman zaman hesapta olmayan sağlık ve benzeri nedenlerden dolayı izinleri, işin durumuna bağlı olarak tamamı birden kullanılabileceği gibi iki ya da daha fazlaya bölmek mümkün. Birkaç yıl önce izin sürelerinin biri en az 10 gün olmak üzere kısımlara ayırma hakkı getirildi. Böylece, yıllık ücretli izinleri, işverenin onayı ile hafta sonu tatili ya da diğer resmi tatillere bağlayarak uzatmak biz çalışanlar için bir hayli güzel oldu. Diğer yandan belli sektörlerde ücretli yıllık izinlerin toplu kullanılması gibi bir uygulama söz konusu. Haklı fesih nedeni büyük divayı çılgınca alkışlıyor. kullanılamasa da izin hakkı Yıllık iznin yıl içerisinde ne Salonu çınlatan alkışlar 12 nı hatırlayalım. zaman kullanılabileceği, işdakika sürdü, saat tuttum. Leyla Gencer sahnenin önüne yürüdü. Gözleri kapalı, elleri dua eder gibi açık, alkışları içiyor. Alkışlar sadece kulaklara erişmiyor, bütün bedeni sarıyor, kucaklıyor, okşuyor, seviyor. Salon titreşim fazına geçmiş, söyleyenle dinleyen bütünleşmiş, duygusal bir orgazm yaşanıyor. “İşte, bu aşk anıdır” diye düşündüğümü hatırlıyorum. Sonra, bir çok konserde bu ortak titreşimin orkestra üyeleriyle, orkestra şefiyle, solistle yaşandığına tanık oldum. Aşk heyecandır. Heyecan biterse aşk da biter. Her aşkın bitişi hüsran mıdır? Elbette hayır. Birbirini gerçekten seven çift, heyecan azalmasını sevginin artmasıyla karşılarlar. Ben ayrıca, aşkta olsun, sevgide olsun, başka bir duygunun sürekliliği sağlayan etken olduğunu görürüm: Saygı. Çiftlerin birbirine bağlılığını sürdüren en önemli etkenin “saygı” olduğunu düşünüyorum. Saygı temelinde yaşanan aşk da süren sevgi de bağlılığı sağlayan duygusal buluşmalar yaratır. Fırtınalı Aşklar Elizabeth Taylor menekşe gözlü güzel kadın. Richard Burton, yakışıklı erkek. Bu ikilinin inişli çıkışlı aşkları, evlenip boşanmaları sinema dünyasının ilgiyle izlenen serüveni oldu. Elizabeth Taylor, Richard Burton ile olan yaşamını “vahşi bir cengelde bir kaplanla yaşamak” diye tanımlıyordu ama vazgeçemiyordu. Kavgalı dövüşlü vazgeçilmez aşkları tarihsel bir serüvendir. VIII. Edward, İngiltere tahtını Amerikalı bir kadın, madam Simpson için terkettiği zaman bütün kadınlar olayı özlemle izlemişti. Acaba kendisi için de bir şeylerden vazgeçecek bir âşık olur muydu? Aşkın inişleri çıkışları vardır elbette. Ama en trajik olanı, çiftin birinde devam eden heyecanlı coşkunun ötekinde bitmesinin yarattığı hayal kırıklığıdır. Bir tarafın yaşadığı hayal kırıklığının yarattığı öfke, öteki tarafta kabul edilmemenin acısına yol açar. “Othello sendromu” diye bilinen bu durum, Shakespeare oyunlarından birinin konusudur. Othello, sevgilisi için kıskançlık krizine tutulur. Krizin sonu da elbette iyi bitmez. Kıskançlık, aşkta çok rastlanan bir “kaybetme korkusu”nun yarattığı duygudur. Hastalık derecesine vardığı zaman her şeyi kırıp döken bir şiddete dönüşür. İki tarafta da olabilen bu duygunun çaresi, ‘birbirini anlama ve birbirine güvenme’dir. Karasevda Bizim kültürümüzde çok yer almış bir deyimdir “karasevda”. Kıza âşık olan delikanlı bir türlü sevdiğine kavuşamaz.Sevdası, içinde karşılıksız bir duygu yoğunluğuna dönüşür. Talihsiz genç yemeden içmeden kesilir. Canı hiçbir şey yapmak istemez, elden ayaktan düşer. Sonunda o zamanların ünlü hastalığı olan vereme yakalanır. Sonu iyi bitmez elbette, ondan dolayı da adı “karasevda” olur. Dünya tarihinde de sonu kötü biten aşk serüvenleri yazılmıştır. Ünlü “Genç Werther’in Acıları” J. W. Goethe’nin yapıtı da böyle karşılıksız bir aşkı anlatır. Güzel Lotte’ye âşık olan Werther, sevdiğinin başkasıyla nişanlanıp evlenmesi üzerine canına kıyar. Bu yapıt Almanya’da pek çok gencin aynı yolu izlemesine yol açmış, sosyal bir kaygı nedeni olmuştur. Romeo ve Jüliet, birbirine düşman iki ailenin çocukları olarak yaşamadıkları aşkın kurbanları olmuş, Verona’da geçen bu öykü romanlara, şiirlere, müzik yapıtlarına esin kaynaklığı yapmıştır. Tolstoy’un ünlü Anna Karenina’sı da gene böyle umutsuz bir aşkın acı romanıdır. Aşkı aşk yapanın “kavuşulmaz olması” çok dile gelmiştir. Evlenmenin aşkı öldürdüğü de aşk evliliği yapanların yaşadığı bir gerçek midir? Alışkanlıklar heyecanı azaltır, giderek de yok eder.Aşkın fırtınalı heyecanı da bir süre sonra azalır. Eğer yerine birbirini anlayanların sevgisi konamazsa ilişki de biter. Aşk fırtınalı heyecandır. Kıskançtır, bağışlamaz. Sevgi, sakin limandır. Paylaşmayı kabul eder ve bağışlar. Onun için de aşk ile sevgi birbirinden ayrı duygu durumlarıdır. Aşkın Kimyası Var mı? Elbette var. “Zihin beden bütünlüğü’ hormonların dünyasıdır. Heyecan, “noradrenalin” salgısına yol açar. Bu bedenin alarm durumudur. Değişen koşullara hazırlanma sürecidir. Sevinç, mutluluk “serotonin” salgısı ile oluşur. Bu nörotransmitter salgısının insanda sevinç mutluluk umut yarattığı anlaşılmıştır. “Serotonin” azalması insanda depresyon dediğimiz yaşamdan çekilme halinin nedeni olmaktadır. “Endorfin” de gene beynin “ağrıyı, acıyı azaltan hormonu”dur. Bedende üretilen “endorfin”in, morfinden yüz kat daha etkili olduğu saptanmıştır. Bir kazada bedende oluşan kırıkları ya da yaraları bir kaç dakika hissetmeme, “endorfin” salgısıyla olmakta ve yaralıya zaman kazandırmaktadır. Aşkın fırtınalı heyecanında “noradrenalin”, “serotonin”, “endorfin” salgılanmaktadır. “Oksitosin” hormonu ise bağlılığı sağlayan bir hormondur. Anneyi çocuğuna bağlayan hormon, bütün canlılarda vardır ve civcivlerini koruyan anne tavuk da bu hormonla hareket etmektedir. Aşkın da elbette kimyası vardır. ÇIKMAZ SOKAK DA OLABİLİR Bu sorunun yanıtı, aşkı hangi koşullarda yaşadığınıza bağlı. Eğer aşkı bir kimlik arayışı içinde yaşarsanız sizi altüst eder, dengenizi bozar, ne aradığınızı bilemez, ne bulduğunuzu anlayamazsınız. Bu durum sizi çok zorlayan bir çıkmaz olabilir. Çok genç yaşların çalkantılarında bu risk vardır. Oysa, dengeli bir duygu olgunluğunda yaşayacağınız aşk, sizin için gerçek bir armağan olacaktır. Bu armağanı paylaşılmış bir yaşam ortaklığına dönüştürmek size yalnız bir sevgili değil, bir dost, bir yoldaş kazandıracaktır. Böyle yaşanan aşk bir armağandır. Dostlar başına... Dinlenme hakkı Yıllık izin ya da kanundaki adıyla ‘yıllık ücretli izin’, işçinin en temel haklarından biri. Bir hak olmasının yanında, kanunla korunan, işveren tarafından işçiden alınması ya da işçi tarafından vazgeçilmesi mümkün olmayan bir izin türü. Çünkü yıllık izin, çalışanların yıl boyunca yaptıkları çalışmalara karşılık fiziksel ve psikolojik sağlıklarının korunması için verilen bir dinlenme hakkı. Yani yıllık izin kanunda belirtilen diğer izin türleri gibi spesifik ihtiyaçlar ya da sebeplere değil, işçinin genel sağlığına ve dinlenmesine yönelik sunulan bir hak, hatta bir noktada işçi ve işverenin yerine getirmesi gereken bir sorumluluk olarak tanımlanıyor. Bu yüzden yıllık izin hakkından vazgeçilemediği gibi, işveren tarafından da bu hakka el konulamaz. En az 14 gün İşe başladığı günden itibaren, deneme süresi de içinde olmak üzere, en az 1 yıl çalışmış olanlar yıllık ücretli izini hak ediyor. İş Kanunu hükümlerine göre, yıllık ücretli izin hakkından vazgeçilemez. Kullanılmasa da yok sayılamaz. Yasaya göre, bir yıldan beş yıla kadar çalışanlar 14, 515 yıl çalışanlar 20 ve 15 yıldan fazla çalışmış olanlar da 26 günden az olmamak üzere yıllık ücretli izni hak eder. Yani bizim çocukların deyimiyle “hem çalışmayıp hem de ücret almayı” hak eder... Bazı mesleklerin özel yasaları ve toplu iş sözleşmesi yapılan yerlerde özel olarak belirlenen yıllık ücretli izinlerin yanı sıra, 18 ve daha küçük yaştaki işçilere verilecek yıllık izin 50 günden az olamaz. Yıllık izinlerde cumartesi ve pazar günleri yıllık izin hesabına dahil edilir. Devreder Çalışanlar tarafından yıllık ücretli izne hak kazanılan yıl içerisinde yıllık izin süresinin tamamını kullanmaması halinde kullanılmayan yıllık izinlerin bir sonraki yıla devretmesinde ve devredilen sürelerin kullanılmasında kanuni bir engel yok yok. Ücretli veren tarafından belirlenir. İşverenin sahip olduğu bu hakkı iyi niyet kuralları çerçevesinde kullanması gerekiyor. Yıllık ücretli izin yönetim hakkının, işveren tarafından kötüye kullanılması durumunda çalışan yasal haklarını kullanabilir. Yani çalışanın, iznini hak ettiği tarihten, bir sonraki hak ediş tarihine kadar kullanması gerekir. İş Kanunu’nun 24. maddesi, işçinin iş sözleşmesini haklı nedenle feshedebileceği gerekçeleri gösteriyor. Çalışanın yıllık ücretli iznini hak ediş tarihinden itibaren, yeni hak ediş tarihine kadar kullandırmayan işverenin bu davranışı, ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan davranışlar kapsamına giriyor. Ve çalışana haklı fesih hakkı tanıyor. Bu doğrultuda mevcut Yargıtay kararları söz konusu. Tazminata eklenir Çalışanların iş hayatları boyunca kullanmadıkları yıllık ücretli izinleri, işten ayrıldığında tazminatına eklenir. İzin ücreti son maaşın prime esas kazancı üzerinden hesaplanır. İş Kanunu’nda çalışılmadığı halde yıllık ücretli izin olarak kabul edilmiş günler de söz konusu: l İşçinin uğradığı kaza veya tutulduğu hastalıktan ötürü işine gidemediği günler, l Kadın işçilerin doğumdan önce ve sonra çalıştırılmadıkları günler, l İşçinin muvazzaf askerlik hizmeti dışında manevra veya herhangi bir kanundan dolayı ödevlendirilmesi sırasında işine gidemediği günler l Çalışmakta olduğu işyerinde zorlayıcı sebepler yüzünden işin aralıksız bir haftadan çok tatil edilmesi sonucu olarak işçinin çalışmadan geçirdiği zamanın 15 günü. l Hafta tatili, ulusal bayram, genel tatil günleri. l Çalışanların evlenmelerinde üç güne kadar, ana veya babalarının, eşlerinin, kardeş veya çocuklarının ölümünde üç güne kadar verilecek izinler ücretli izinler olarak düzenlenmiş durumda.