Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Hayat Çuvallar fabrikalara gidiyor Bin bir emekle dolan ve ağızları diki ce ayda bir kez, azıcık su veriyorlar, len çuvallar, hiç bekletmeden sıkım o kadar. Neden “azıcık” diye üstünü fabrikalarına götürülüyor. Tabii kimse basa basa anlattıklarına takılıyorum. gezince Fatih güzel Türkmenoğlu fatih@fatihturkmenoglu.com bu işi bedavaya yapmıyor, ürün bölüşülüyor, yağlar tenekelere doluyor. Pazarlama, satma işleri bittikten sonra da çiftçiler tarlalara dönüp budama işleri yapıyorlar. Zeytin ağacı, o kadar çok bakım isteyen bir ağaç değil. Biraz budama yapılıyor, biraz hayvan gübresi atılıyor. Arada da diplerdeki sürgünler temizleniyor. Sulama, neredeyse hiç yapılmıyor. İmkânı olanlar, yaz aylarında, sade“Çünkü” diyorlar, “Ağacın sulamaya bağımlı olmaması lazım. Yoksa dışarıdan gelen yardımın müptelası oluyor; kendisi su aramayı bırakıyor. E, sonra da ölüyor. O yüzden yazın en sıcak günlerinde iki, bilemedin üç kez sulamak yeterli. Ağacın güçlü olması lazım, kendi kendine ayakta kalması lazım.” Çok etkileyici. Nedense aklıma çocuklarına “Annecim, babacım” diye hitap eden aşırı korumacı Türk ebeveynleri geliyor. Koru, sar, sarmala. Zeytinlik zenginlik demek Buralarda hayatın ritmi de rengi de başka. Zeytinlik, zenginlik anlamına geliyor. Bazı ailelerin birçok zeytinliği var, farklı köylerde. Mustafa Çelik’in öyle. Ama mütevazı haZeytin dersleri Bir de çocuğun beynini, bütün çiplerini kısa devre yaptıracak kadar karmaşık ve sevimsiz bir hitap şekliyle formatla. Çocuk ne desin? Annesine “yavrucuğum”, babasına “güzel oğlum” diye mi seslensin misal? O çocuğu topluma da bir türlü salma. Yani o suyu bulamayan bir ağaç, hatta tarla, hatta tarlaların ortasındaymışım gibi bir hayal geldi gözümün önüne durduk yerde işte. yatlarından ve çalışkanlıklarından asla vazgeçmiyorlar. Yaşam her zaman basit. Zeytin ağacı, her yıl meyve veren bir ağaç tüHer zeytin rü. Ama bazı yıllar “çok veren yıl”, bazı yıllar da daha az verdiği için “az bahçesine bir veren yıl” olarak kayıtlara geçiyor. Bu sene ürün incir ağacı şart çok fazla değil, ama kalite müthiş. Herkes, 0.5 dizyemden çok memnun. Toplama işi, ekim ayında başlıyor. Ancak ne kadar geç toplanırsa, o kadar kalitesiz yağ elde ediliyor. Ama, burada kocaman bir ama, çok daha fazla yağ ediliyor. Zeytinler ağırlaşıyor, yağlanıyor; ama o ilk toplanan zeytin gibi asla olmuyor. İşte o yüzden erken hasatın yeri her zaman özel oluyor. Ayvacık bölgesinde bu sene yağın kilosu 4045 liraya satılıyor. Ürün az ya, fiyatlar biraz yüksek tabii. Ama bu yılın ürünü çok özel. Sinek vurmamış, pürüzsüz... Her işin olduğu gibi zeytinciliğin de püf noktaları var. En çok ilgimi çeken yeni bilgilerden biri, her zeytin bahçesine bir incir ağacının mutlaka dikilmesi oldu. Meğer incirin ve zeytinin çiçeği aynı zamanda açarmış. Sinekler, daha tatlı olduğu için inciri tercih ederlermiş. Böylece de zeytin bozulmadan kalırmış. Değişik yerlerde farklı zeytinliklere giden ailelerin, tarlalarda gizli köşeleri, zulaları olurmuş. Poşetler içinde Zeytin ağacı en kurak zamanlarda bile en çok bir iki çaydanlık, çay, şeker, peksimet, zeytin kere sulanır. Yoksa dışarıdan gelen yardımın müptelası bulundururlarmış. Uzun yaz günlerinolur, kendisi su aramayı bırakır, sonra da ölür... de bazen tarlalarda geceler, karınlarını bu erzakla doyururlarmış. Çanakkale köylerinde zeytin hasadındaydım. Harika geçen birkaç gündü. Bütün ağaçların anası, medeniyetin, refahın, bolluğun, sağlığın ve ölümsüzlüğün simgesi zeytin... Tüm eski yazıtlarda, antlaşmalarda, dinlerde geçen kutsal ağaç. Gözüme takılan “Olea prima omnium arborum est” cümlesi; şöyle demekmiş: Zeytin, bütün ağaçların birincisidir, ilkidir. Gerçekten de öyledir. Ayrıca her derde deva meyvesiyle, toplumları da kalkındırır. Adeta büyüdür, adeta sonsuzdur. Nuh tufanı efsanesine göre de insanlık zeytinle yeniden doğar. Aynı zeytinin dilini öğrenenlerin her sene yeniden doğuşu gibi. Şimdi malum pek bir moda, Kuzey Ege’ye de “yeniden doğmaya” gidiyorlar. Şehrin kirinden, pasından arınmaya. Benim de aklım şuna basmıyor: Kardeşim, sen önce kirin pasın en içinde, her türlü hile ve desiseyle yaşa. Adeta Bizans oyunlarının göbeğinde raks et. Parayı ve şöhreti kazan. Sonra da “kirlendim, yıkanayım” diye bas köye git. Baştan yapmayaydın ya. Çıkmayaydın yoldan, o yalan dolanlara girmeyeydin iyiydi, öyle değil mi? Gerdan kırıp onun ayağını bunun göbeğine dolarken pek keyifliydin ama. Sakın bana “ama oyunun kuralı” numaralarını yapma, yemem. Sen zaten yüz numara bir çakaldın, hâlâ öylesin. Köyde kendine malikâne yaptın, iki ağaca baktın diye temizlenmezsin... Olmaz bu işler böyle. Temiz adam, her dem temizdir. Bütün pisliğin içinde, naiftir. Misal benim can dostum var, Sinan Kesgin adı. Süper çocuktur. Harika bir fotoğrafçıdır, ama aynı zamanda elinden her iş gelir. Marangoz, çiftçi, inşaatçı. Adam zaten İstanbul piyasasındaki o girdaba hiç uymadı ki. Bastı gitti Kuzey Ege’ye, ama temizlenmeye falan değil. O “asıl kendine” gitti. Farklı bir gidiş yani, daha çok dönüş, öze dönüş; çaktın mı şimdi? BURADA BEŞ DAKIKA BILE BOŞ GEÇMEZ Sinan’a gittim ben de. Harika köy evinde, harika bir hafta geçirmeye. Harika derken, köyde yapılan akıllı bir villadan bahsetmiyorum. Kilimli, sobalı, gıcırdayan rabıtalı gerçek bir köy evi. “Beş dakika bile boş geçmez buralarda” dedi Sinan. Gerçekten de öyleydi. Sabah kalkar kalkmaz iş başladı, akşam 22.00’de yataklara zor devrildik. Doğanın içinde devinmek müthiş bir akıştı. Yeni tabirlerle açıklayayım durumu: “Mindfulness”in dibi, “flow”un şahikasıydı. Hızlandırılmış bir eğitimdi, anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna azdı. Sabah erkenden Amerikalı Mustafa ve ailesiyle Korubaşı köyündeki zeytinliklerinde buluştuk. Sinan onlara yardım ediyor ya, ben de ettim doğal olarak. Öğrendim ki bütün bu bölgenin zeytinleri, yağlık zeytin, yemelik değil. Ama çok özel zeytinler. Hele bu seneki ürün; of aman, müthiş iyi. TOPRAĞA DEĞMEMELİ Ne diyordum, evet, Mustafa Abi’yle tanıştım. Kendisi de ailesi de harika insanlar. Elime sopa verdiler, “Hadi silk sen de bizle” dediler. Anladım olayı. Önce çok kolay geldi, al sopayı eline, dalların en dolu yerlerine doğru vur. On dakika sonra üst bedenim bir zorlandı, bir zorlandı... Güya koşuyorum, spor yapıyorum, bende bir havalar falan; fos hepsi. Mustafa’nın oğlunun elinde makine var. “Tabii eskiye göre şimdi çok daha verimli kullanıyoruz zamanı” diye anlattı. Zaman çok verimli kullanılıyor, lüzumsuz molalar falan verilmiyor. Ağaçların dibine yayılan sergiler ağaçtan ağaca geçti, makine ve çubuklarla yere düşen zeytinler çuvallara girdi. Ailenin kadınları, sergiler kalktıktan sonra, yere düşen bütün zeytinleri topladılar. Buna “diplerin toplanması” denirmiş, orada öğrendim. O zeytinler de sıkılıyormuş. Ya kendi evlerinde kullanıyorlar, ya da sabun yapıyorlarmış. Aslında tadı da kötü değilmiş, ama zeytin bir kere yere düştü mü, bir kere toprağa değdi mi, çiftçi öldür Allah itibar etmezmiş. İşin sırrı, lezzetin gizli reçetesi, sergiye düşen zeytinin ivedilikle sıkılıp sofraya ulaşmasıymış. Öğlen oldu, nihayet. Yere harika bir sofra kuruldu. Tutuşturulan çalı çırpıda çay demlendi. Türkiye’nin en az yağış alan bu bölgesi, bir zeytin cenneti. Ürün çok kaliteli. Çiftçiler çok çalışkan. Sohbet sohbeti açıyor. “Biz burada ağaç dikmeyiz” diyorlar. “Kendiliğinden çıkan ağaçları aşılarız. O ağaçlara delice deriz. Delice daha dayanıklı olur. Aynen buranın yabani sığırları gibi, delice de kendi kendine hayatta kalabilir.” Yemekler enfes. Belki de ben çok acıktım, yoruldum, açık hava falan. Geceden hazırlanmış börekler, kuru fasulye, peynir, zeytin ve salata. Sinan’la konular iyice koyulaşıyor. “Bu da zor bir hayat. Dün bütün gün odun kırdım, bugün buradayım. Ama kendimi anlam yüklemeye gerek duymayacak kadar mutlu hissediyorum” diyor. Nasıl hoşuma gidiyor, nasıl ferahlatıyor beni. “Burada beyin matematiğimiz de farklı çalışıyor herhalde” diyor. Kalkıp kendime bir bardak daha çay dolduruyorum. TADINA BAK BigChefs’e kış menüsü geldi! BigChefs, sonbaharkış menüsünde listesine yöresel mantı çeşitleri ekledi. Ayrıca kış menüsündeki yeni profiterol çeşitleri ve vegan seçenekler de dikkat çekiyor. Klasik profiterolün yanı sıra kestaneli, nutellalı, balkabaklı, satsumalı, dondurmalı profiterolleri de olan Big Chefs’te bu profiterollere çikolata, beyaz çikolata, karamel ve frambuazlı özel soslar eşlik ediyor. Vegan menüsünde ise yeni olarak Latin Amerika mutfağının tadı guacamole ile zenginleşen “Zahterli Falafel”in ise maydanoz ve zeytinli domates sosu beğeni topluyor. Nevzat Hatunoğlu’ndan ‘Çık Dışarıya’ Avukat Nevzat Hatunoğlu’nun uzun yıllardır yazdığı şiirlerini bir araya getirdiği “Çık Dışarıya” isimli kitabı Pagos Yayınları’ndan çıktı. Kitabın editörü Gülşen Ülkü, Hatunoğlu’nun kitabı için şu notu düşmüş: “Bir saf pınar akmakta dizelerinde, herkesin kendinden bir damla bulacağı, kana kana doyacağı ya da kendini sorgulayacağı...” OKU Orhun ATMIŞ GÖKYÜZÜNE DALIN... DENE Ajanda Zakkum’un ‘Duble’si Rock müziğin başarılı gruplarından Zakkum kurulalı DINLE 20 yıl oldu... Grup, tekli çalışmalarının ön planda olduğu günümüz şartlarında 30 şarkılık bir albüm yayımladı: “Duble”. Albümde şarkı sözleri Cem Senyücel’e, besteler ise Yusuf Demirkol’a ait. Fiziksel olarak da (CD) basılan albümde, her şarkı için ayrı bir sembol tasarlanmış. Kalın albüm kartonetlerini özlemişiz... Skydiving, çeşitli hava araçlarından atlanarak serbest düşüş yapılması ve ardından belli bir yükseklikte paraşüt açılması olarak tanımlanabilir. Gökyüzü dalışı olarak da adlandırılan skydiving yüksek adrenalin vaat eden sporlardan biri. Türkiye’de Efes, Fethiye, Eskişehir, İstanbul’da da Şile gibi lokasyonlarda yapılıyor. Tabii ki uzman eğitmenler eşliğinde... Skydiving genelde yazın tercih edilse de her mevsim denenebilir.