17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SAYFA 4 8 EYLÜL 2018, CUMARTESİ Dünyanın en kederli ve mahzun binası MAHİR ÜNSAL ERİŞ Büyükada’ya gidenler belki görmüş, hakkında anlatılan onca efsaneden en azından birkaçına muhatap olmuştur. Ben bilmeyenler için anlatayım. İstanbul adalarının en büyüğü olan Prinkipo’da, ki biz onu artık Büyükada olarak biliyoruz, Manastır Tepesi’nde, çam ormanlarının bittiği yerde ürkütücü heybetiyle yükselen devasa bir ahşap yapı bulunur. Oralarda kime sorsanız adına, Rum Yetimhanesi diyecektir. Hemen ardından da birkaç gizemli hikaye, içinde hayaletlerin, gece karanlığında bahçedeki kuyudan yükselen çocuk çığlıklarının, binaya girip kaybolan delikanlıların olduğu bir iki şehir efsanesi sıralanacaktır şüphesiz. Avrupa’nın en büyüğü Bu ihtişamlı, ama terk edilmiş haliyle bir o kadar da korkunç görünen, bize masallardaki, filmlerdeki perili şatoları, köşkleri hatırlatan bina aslında bir yetimhane olarak yapılmadı. 1800’lerin sonunda bir Fransız şirketi, otel ve kumarhane olarak işletmek üzere dönemin şöhretli mimarlarından Alexandre Vallaury’e bir proje çizdirir. Projeyi özel kılan şey, çam ormanının ortasında yer alan bu yapının tamamen ahşap malzemeden inşa edilecek olmasıdır. Bunda ne var diyebilirsiniz, dönem mimarisi için ahşap yapılar zaten çok yabancı şeyler değil. Fakat bu binanın özelliği, birbirine bağlı beş bloktan oluşan, kimi kısımları beş kimi kısımları ise altı katlı devasa bir eser olması. Hatta bu özelliğiyle dünyanın ikinci, Avrupa’nın ise en büyük ahşap binasıdır. Buna rağmen, bu esaslı Fransız yatırımı beklendiği şekilde hayat bulamaz. Hem Büyükada ileri gelenleri hem de padişahın kendi çevresi, böyle bir tesisin varlığının adanın ahlakını bozacağı, burayı kumar ve fuhşun merkezi haline getireceği konusunda sultanı, tabiri caizse, doldururlar. II. Abdülhamid de bunun üzerine buranın otel ve kumarhane olarak işletilmesi için gereken ruhsatı vermez. Böylece Hôtel Prinkipo Palace başlamadan biten bir hayal olarak tarihe gömülür. Daha sonra burayı dönemin zengin Rumlarından Zarifiler satın alırlar. İşletmek için değil. Öyle kendilerinin olsun diye, içinde yaşasınlar, Ada’da bir “yazlıkları” olsun diye. Ama yine istendiği gibi gitmez işler. Bu kez de Kızıl Sultan, binanın kamu yararına kullanılmasının daha uygun olacağını ferman buyurarak, Balıklı Rum Hastanesi’nde bulunan Rum Yetimleri için bir barınak olarak hizmete sokulmak üzere Patrikhane’ye devrini emreder. Ve dönemin Patriği III. İoakim ile Sultan Abdülhamid’in de hazır bulunduğu bir törenle 1903 yılında bina, Rum Yetimhanesi olarak hizmet görmeye başlar. Üç Rum, iki de Türk öğretmenin yanı sıra on beş hizmetlinin görev yaptığı yetimhanede bir ilkokul, iki yüz altı oda, devasa bir kütüphane ve okulu bitiren çocukların meslek sahibi olabilmeleri için kimi meslek atölyeleri bulunur. Kaderine terk edildi Birinci Dünya Savaşı ile binanın kaderi yine değişir. Önce, Kuleli Askeri Mektebi’nin buraya taşınmasıyla zavallı yetimler Heybeliada’ya gönderilirler. Bir müddet kışla görevi görür bina. Sonrasında işgal kuvvetleri burayı askerlerden boşaltarak Rum göçmenleri getirirler. Ardından Bolşevik devriminden kaçan Rus mülteciler barındırılır burada bir süre. Bina en büyük zararı bu dönemde görür. Bu ihtişamlı binanın içinde kaderlerine terk edilen Ruslar, ısınmak için binanın ahşap kaplamalarını söküp yakarlar. Onların da gidişiyle yetimler binalarına geri dönerler. Fakat epey zarar görmüştür yetimhane. Bazı kısımları kapatılarak hizmet vermeye devam eder. 1960’ların başına kadar da bu durum sürer. Türkiye ile Yunanistan arasındaki Kıbrıs gerilimi arttıkça da devlet hıncını nedense kendi vatandaşı olan Rumlardan çıkarmayı tercih eder. Kıbrıs’ta yaşanan olayların ardından yetimhane binası kamulaştırılarak Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne devredilir. O gün bugündür de kaderine terk edilmiş durumda. 2000’lerin başında Patrikhane vakıf mallarının iadesi talebiyle AİHM’e başvurur. Dava Patriklik lehine sonuçlanır ve 29 Kasım 2010 tarihinde yetimhanenin tapusu, yaklaşık 60 yıl sonra yeniden gerçek sahibine devredilir. Fakat henüz binanın aslına uygun şekilde restore edilmesine dair bir somut adım yok. Utançla hatırladığımız 67 Eylül olaylarının yıldönümüne denk gelen bu haftada dileğim, ya da hayalim diyelim, bu binanın onarılarak Anadolu ve İstanbul Rumları Müzesi olarak yeniden düzenlenmesidir. Olmaz ya, hayal işte. 8 EYLÜL 2018 SAYI: 19 Yalan dünyayaŞehrin koltuk altlarına sığınanların kuyruklu destanı başkaldıran müzik ARDA EKŞİGİL Rembetiko’nun tahtsız kraliçesi Eşkenazi (ortada). Günümüzde Yunan müziği denince, insanın gözünün önüne takım elbisesinin ‘takımını’ üzerinden atmış, dans pistinin ortasında çömelmiş, tabak üstüne tabak kıran kan ter içinde bir Türk geliyor. 1960’larda turistleri oltaya düşürmek için ‘tabak kırma’ âdedinin icat edilmesiyle beraber Yunan müziği, ‘Zorba sirtakisi ve ‘bizimkilere ne kadar da çok benzeyen birtakım ezgiler’ olarak zihinlere kazınmış oldu. Aynı sahnelerde el ele dostluk konserleri ve barış mesajları veren şarkıcılar mantar gibi çoğaldı, fakat dönüp dolaşıp aynı ‘ortak şarkılarımızı’ çalıp aynı ezgileri mırıldanmak zorunda kaldılar. ‘Komşunun sıcak nağmeleri’; yeni nesil meyhaneler, fiyakalı ve manzaralı balık lokantalarında fonda ‘atmosfer olsun’ diye çalınan, tatlı saz tıngırtıları olarak cızırtılı hoparlörlere hapsoldu. Oysa elektronik buzuki, zeybek kursları ve şinanayların biraz dışına çıkınca, İzmir’den kopup Atina’nın Pire limanının köhne bodrum katlarında doğan bir müzik geleneğiyle, Rembetiko’yla tanışmak mümkün. Kırma bir tür Rembetiko, üzerinde ilk ciddi çalışmaları yürütmüş İlias Petropulos’un tabiriyle ‘basit insanların yaptığı, basit bir müzik’. Yunanistan’ın çeşitli bölgelerinden Atina’nın varoşlarına yerleşen taşralıların, 1922’de İzmir’den ‘denize dökülen’ mültecilerin Pire limanının çevresinde kurdukları veya kurmaya çalıştıkları küçük dünyaların besteye ve güfteye dökülmüş hali. Muğlak ve tartışmalı bir tabir olan ‘rembetis’, şehrin ücra bir köşesine itilmiş/ mahkum edilmiş bir tür serseri, külhanbeyi (Yun. mangas) veya kabadayı (Yun. dais), Rembetiko onun yaptığı ve onu anlatan müzik; köklerine ulaşmaya çalıştıkça kıvrılıyor, çatallaşıyor ve takibi zorlaşıyor. Kısaca 1800’lü yılların sonunda Yunan ve Rumlar arasında popüler olan İtalyan/ Batı müziğinden ve geleneksel Anadolu/ Akdeniz makam müziğinden beslenen, kırma bir tür olduğunu söylemek mümkün. Yoksul kesimlerin müziği olmasından dolayı Fado’yla veya Blues’la karşılaştırılıyor. 1920’lerde doğuyor, 1930’larda olgunluk çağına erişiyor ve 1950’lerde yavaşça dönüşerek sönüyor. Rembetiko’nun, fasıl sofralarımızda sıkça söylenen Darıldın mı Cicim Bana, Telgrafın Telleri gibi parçaların da kalıpları üzerine oturan 20. yüzyıl başı geleneksel Yunan (halk) müziğinden hem müzikal hem de tematik farkları var. 1920’lerde hâlâ revaçta olan mandolin, keman ve udun yerini yavaşça buzuki, gitar ve Yunan bağlaması; halk müziğinin ‘saf ve temiz’ temaları aşk, doğa ve taşra güzellemelerinin yerini bir türlü şehirli sayılmayan şehirlinin kırık sesi, göçün, yalnızlığın, umutsuzluğun, ihanetin ve dışlanmışlığın kasveti alıyor. Rembetiko, Abidin Dino’nun aynı dönem İstanbul’unun ‘bağırsaklarında’ gezindiği Yeditepe Öyküleri’nde kullandığı tabirle şehrin terli fakat konuksever ‘koltuk altlarına’ sığınanların bir bağlama bir de buzukiyle kendilerini kendilerine anlattıkları kuyruklu destan. ‘Köprü altı müziği’ Rembetiko’nun kahraman Elektronik buzuki, zeybek kursları ve şinanayların biraz dışına çıkınca, İzmir’den kopup Atina’nın Pire limanının köhne bodrum katlarında doğan bir müzik geleneğiyle, Rembetiko’yla tanışacaksınız. ları kabadayılar, serseriler, yankesiciler, katiller, lüleciler (esrarkeşler), fahişeler, meczuplar, evsiz barksızlar. Yüzlerce besteden oluşan repertuarın en baskın konusu esrar ve hapis. Kömürlükler, demiryolları, inşaatlar ve akla gelebilecek her türlü işte ter dökmüş, feleğin tokadını yemiş bir kitlenin derme çatma kahveler ve bodrum katlarında icra ettiği İstanbul'da Rembetiko geleneğini yaşatan, Türk, Yunan ve hatta Özbek müzisyenlerden oluşan Tatavla Keyfi; yüzyıllık Rembetiko şarkılarını hakkıyla yorumlayan nadir topluluklardan. Değişik mekânlarda konser veren bu grubu izlemek isteyenler Facebook sayfalarından programlarını takip edebilirler. bu müzik, bir esrar ve ‘tekke edebiyatı’ (Yunanca tekes) mahzeni. Polis baskınları, zula edilemeyip el konulan ‘mavro’ (haşhaş), birbirlerine bıçak çekerek dayılık taslayan külhanbeyleri, ouzo içmekten ayakta duramayan mastorlar (sarhoşlar), dillere destan Bursa afyonuyla ‘dalgaya düşmenin’ hayalini kuran müptela dervişler (Yunanca dervisis) onlarca değişik şekil ve şarkıda, bir kasap bir çiftetelli havasıyla karşımıza çıkıyorlar. İzmirli bestekâr ve şarkıcı Yorgos Vidalis, seslendirdiği Haşhaş isimli popüler bir şarkıda arkadaşına “Ölürsen haşhaşını ne yapacaksın?” diye soruyor. Cevap, “Başucuma koyup Hades’e götüreceğim”. Bir müptelanın hikâyesi Rembetiko’nun tahtsız kraliçesi İstanbul asıllı Roza Eşkenazi, bir çiftetellide ‘afyon içip dünyayı fethettiğini’ hayal ediyor, haşhaş çektiğinde ‘kral, diktatör, padişahı cihan’ oluyor. Arnavutköylü Andonis Dalgas, İstanbul’dan Atina’ya haşhaş getirip bir tekkede satan fakat her şeyini kaybeden bir müptelanın hikâyesini anlatıyor. Anonim bir şarkıda esrar kullanımı neredeyse alternatif bir tarih kurgulanarak şu sözlerle meşrulaştırılıyor: “Tanrı da haşhaş çekerdi. Kainatı yarattı ve insan da kafayı bulsun diye ona da haşhaş verdi”. Zararlı maddeleri ‘alenen kutsamanın’ yanına yer yer siyasi muhalefet ve müstehcenlik de eklenince Rembetiko otoritelerin hışmına uğruyor. Birçok şarkı sansüre takılıyor veya yasaklanıyor, Rembetiko yapılan ‘tekkelere’ baskınlar düzenleniyor ve kapatılıyor. Varvara isimli hafifmeşrep bir kadının maceralarını anlatan İzmirli bestekâr Toundas’ın eseri 1936 yılında sesi kısılan ilk parça oluyor. İstanbullu Kostas Karipis’in bestelediği İki Dul isimli şarkıda biri Atinalı diğeri İzmirli iki çapkın dul kadın, genç bir oğlan için birbirlerini paraladıktan sonra sonunda anlaşarak oğlanı paylaşmaya karar veriyorlar. Bir başka eser, Dul Kadının Karpuzu ismiyle muhtevasını ele veriyor. Düzene inatla uymama ve isyan Rembetiko’nun ta kendisi, fakat sesler ve şikâyetler yüksek sesle çıkmıyor, altından kalkılamayacak debdebeli sloganlar atılmıyor. Varlığı, ‘yalan dünya’ya kendi başına bir baş kaldırı. Çok değişik toplumsal ve müzikal geleneklerin etkisiyle yoğurulmuş olsa da, son tahlilde mahalli; bir parçada gitar çalan diğer parçanın bestecisi, bir başkasında bağlama çalan öbür eseri seslendiriyor; her parça birbirine dokunuyor, sanki tek bir sokağı ve insanlarını anlatıyor. Perdikaki’nin namlı tekkesini, tembel Strato’yu, çatlak sesiyle yüzlerce şarkı söyleyip besteleyen Vamvakaris’le aynı eğri büğrü kaldırımlarda soluklanıp aynı denize baktığınızı hissediyorsunuz. Yıllardır adalara gidip gelirken, Dedeağaç’tan alışveriş yapıp dönmeyi, Atina’dan ucuza ev almayı, Selanik’e taşınmayı düşünürken dikkatimizden kaçan Rembetiko’yu belki şimdi, krizlerin ümüğümüzü sıktığı ve kaçıp nefes alacak bir yerin kalmadığı bu günlerde hatırlar, ‘Aristokrat’ Keromitis’in, ‘İzmir bülbülü’ Kostas Nouros’un, Sultan Abdülhamit’in huzurunda çaldığı rivayet edilen Kastamonulu Yovan (Yaman) Çavuş’un ve Gemlik doğumlu Papaioannou’nun seslerine kulak veririz. İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına ALEV COŞKUN Genel Yayın Yönetmeni AYKUT KÜÇÜKKAYA Yazıişleri Müdürü SERKAN OZAN Sorumlu Müdür OZAN ALPER YURTOĞLU Yayın Yönetmeni ZEYNEP MİRAÇ TANER Yayın Koordinatörü ÖZGÜR ÖZKÜ Sayfa Uygulama EMİNE BİLGET Reklam Direktörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın. Cumhuriyet Gazetesi’nin ücretsiz ekidir. Baskı: DPC Baskı Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Demirören Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle