Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Bu anda gayri ihtiyari kalem baskın bir şekilde görülen”, esprili, iyi bir hatip, müziğe
elimden düştü. Yüzüne baktım. piyano çalmayı öğrenecek kadar meraklı, “sözünün eri ve
O da benim yüzüme baktı. Bu
inatçı”, “fikir ve konuşmalarında tutarlı, düzgün bir şahsiyet”
gözlerin bir takılışta birbirine
olduğunu öğreniyoruz.
çok şey anlatan konuşuşuydu.
Ve onun çalışmaları, anıları, özellikle Denizli milletvekili
Paşa ile zaman zaman senli olduğu “aynı zamanda yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti
benli konuşmaktan çekinmezdim.
Devleti’nin kurumsallaşma süreci” olan 1923-1939 yıllarında,
‘Neden durakladın?’
Meclis’te dış politika, iktisadi, mali, sosyal, idari konulardaki
‘Darılma amma Paşam, sizin
konuşmalarını okuyoruz.
de hayalperest taraflarınız var’
‘ATATÜRK VE MAZHAR MÜFİT YOLDAŞLIĞI’
dedim gülerek:
Feyziye Özberk, Atatürk ve Mazhar Müfit Yoldaşlığı (Kay-
‘Bunu zaman tayin eder. Sen
nak, 2025) adlı çalışmasında, “Yarının adamı büyük devrim-
yaz...’ dedi.
ci deha; gerçeği derinliğine kavrayan, değiştirme kararlılı-
Yazmaya devam ettim: ‘Beş:
ğında dev bir önder; ilkelerinden hiç vazgeçmeyen, tarih ve-
Latin hurufu kabul edilecek.’
rerek olacakları öngören” Mustafa Kemal Atatürk’le Ulusal
‘Paşam kâfi... Kâfi...’ dedim ve
Kurtuluş’un pek çok önderi gibi “önce İttihatçı sonra Kemalist
biraz da hayal ile uğraşmaktan
olan”, “vazgeçmeyen, cesur, fedakâr devrimci” dediği Mazhar
bıkmış bir insan edası ile:
Müfit’in mücadelelerini ve arkadaşlıklarını anlatıyor.
‘Cumhuriyet ilanına muvaffak
Defterinde Atatürk’ün “Biz her şeyi gençliğe bırakacağız, o
olalım da üst tarafı yeter!’ diyerek
gençlik ki hiçbir şeyi unutmıyacaktır; ümmidi istikbalin ziyadar
defterimi kapadım ve koltuğumun
(ışık saçan) çiçekleri onlardır… Cumhuriyet rejiminin nigeh-
altına sıkıştırdım.
banı (bekçisi), muhafızı... gençler olacaktır…” sözünü aktaran,
İnanmıyan bir adam tavrı ile:
Cumhuriyetin ilk tanıklarından Atatürk’ün yol arkadaşı, dev-
‘Paşam sabah oldu. Siz oturmaya
rimci aydın Mazhar Müfit Kansu’yu kendi sözüyle anıyorum:
devam edecekseniz hoşça kalın…’ diyerek yanından ayrıldım.”
Paşa, bundan sonra ‘Öyle ise önce tarih koy!...’ dedi. Koy-
“O Türk gençliği ki, büyük şef, eserini, Cumhuriyeti ona
dum: 7-8 Temmuz 1919. Sabaha karşı. Tarihi sayfanın üzerine
‘1923-1939 DENİZLİ MİLLETVEKİLİ MAZHAR
emanet etti.”
yazdığımı görünce: ‘Pekâlâ… yaz!..’ diyerek devam etti: n
MÜFİT KANSU - SİYASİ FAALİYETLERİ’
‘Zaferden sonra şekli hükümet Cumhuriyet olacaktır. Bunu
1
Mustafa Kemal’le Şişli’deki evinde sürekli olarak görüşen,
1923-1939 Denizli Milletvekili Mazhar Müfit Kansu - Siyasi
size daha önce de bir sualiniz münasebetiyle söylemiştim. Bu bir.
Faaliyetleri (Ahmet Sezgin, Denizli Büyükşehir Belediyesi, 2016) Amasya Genelgesi’ni imzalayanlar arasına katıldıktan sonra
İki: Padişah ve hanedan hakkında zamanı gelince icap eden
adlı kitapta Kansu’nun ailesi, yetişmesiyle ilgili bilgiler ediniyoruz. hep Mustafa Kemal’in yakınında olan İbrahim Süreyya Yiğit.
muamele yapılacaktır. Üç: Tesettür kalkacaktır. Dört: Fes kalkacak,
“Farklı bakabilen, derin düşünen, ayrıntıya önem veren, Bkz. Atatürk’le 30 Yıl/İbrahim Süreyya Yiğit’in Öyküsü
medeni milletler gibi şapka giyilecektir.’ döneminin önde giden ve her alanda eşitlikçi olan görüşleri (Nuyan Yiğit, Remzi Kitabevi, 2004).
Paul Celan: ‘Acının terazisi’
Her yerde yabancı, her yerde yalnız. Hayatı, içindeki Şiir “ilham” ve “esin”dir. “Şişedeki mesaj”, dil”dir:
acılarla şiirde, hayatta var olma çabasıyla geçti. Geçti, ama
“Onca yitirilen arasında erişilebilir, yakında ve yitirilmeden
intiharla sonlandırdı ömrünü. Yepyeni, dipdiri gözlemler
kalan ise hep: dil”dir.
biriktirme ustasıydı Paul Celan (1920 / 1970).
“Ama kendi yanıtsızlıklarıyla, korkunç bir suskunlukla, öldürücü
Neden şiir yazıyordur? “Konuşmak için, yönümü belirlemek için,
konuşmaların binlerce karanlığıyla çarpışmak zorunluluğuyla
nerede olduğumu anlamak ve nereye doğru gittiğimi bilmek için,
karşılaştı. Bütün bu badirelerin içinden geçti ve olup bitenler için
kendime gerçeklik yaratmak için.”
sözcük harcamadı; fakat bütün bunları yaşadı. Yaşadı ve ondan
Gerçekliği olduğu gibi kullanmak ya da yansıtmaktan öte, sonra, bütün bunlarla ‘zenginleşmiş’ olarak, yeniden
gerçekliğe dille varmaktır, şiirinin, imgelerinin, dizelerinin diliyle. günışığına çıkmasına izin verildi. Ben, gerek o yıllarda, gerekse
Şiirin bir “zanaat” gibi üretildiğin görüşlerine katılmaz. daha sonraki yıllarda işte bu dilde şiir yazmaya çalıştım...”
kahverengi bir ülkeden, benim için
SÖZCÜK, ANLAM, İMGE
GÜLTEKİN EMRE
çölsün sen, denizsin, sır olan her
ZENGİNLİĞİ
şeysin. Hâlâ hiçbir şey bilmiyorum
“Ölümün güneşleri beyazdır, ço-
ugünkü Romanya’da Czernowitz’de doğar. Asıl adı Paul
senin hakkında ve bu yüzden senin
cuğumuzun saçları gibi” der ak-
Ancel’ken, 1947’de Agora dergisinde yayımladığı şiirle-
için korkuyorum, bizlerin burada
lından, yüreğinden hiç çıkmayan
B rinde Paul Celan (23 Kasım 1920 / 20 Nisan 1970) ola-
yaptığı herhangi bir şeyi senin
“ölüm” için. “Acının terazisi”dir
rak edebiyat dünyasına adım atar.
yaptığını hayal edemiyorum, ikimiz
onun şiirinin varlığı.
Fransa’da kısa bir süre tıp eğitimi, ardından doğduğu yerde
için bir saray kurmalı ve o sarayın
“Sus! Daha da derin batmakta
Fransız filolojisinde okur. Romanya’da Rus, Alman, Romen
içinde benim sihirli efendim
diken yüreğine:
işgalini yaşamış ve Czernowitz gettosunda kalır.
olabilmen için seni yanıma
/ Onun dayanışması güllerle.”
Annesi ve babası imha kamplarında edilir, kendisi de
almalıyım, orada halılarımız ve
Sonra da “Bademlerden Say Beni”
çalışma kampına yollanır.
müziğimiz olacak, orada aşkı
der ve “Say Bademleri,/ say acı
Bütün bu acılı süreç şiir dünyasına ve günlük yaşamına hep
bulacağız.”
olup da seni uyanık tutanları,/
yansır onu umutsuzluğun pençesinde hep kıvrandırır. “Bu ülke
Sıcak mı sıcak bu mektubunu
beni de kat aralarına... Beni de
beni hasta ediyor” der ve son durak Paris’e yerleşir.
şöyle sürdürüyor Bachmann:
dönüştür acıya,/
Artık, onun şiiri anlamın tüm çıplaklığını yüklenirler geçmişi
“Sık sık düşündüm, senin en
kat beni de bademlerin arasına.”
hiç mi hiç unutmadan. Faşizmin dehşetini hiç unutmadan. An-
güzel şiirin ‘Corona’, her şeyin
“Gelincik ve Hatıralar” (1952),
nesinin babasının ve ırkının onca ölümünü hep içinde yaşatarak.
mermere dönüştüğü ve edebileştiği
“Eşikten Eşiğe” (1955) “Di-
KALP ZAMANI: AŞKTAN ÖTE NE VAR?
bir ânın çok önceden kusursuz
lin Parmaklıkları (19599, “Kim-
Avusturyalı şair Ingeborg Bachmann’la başlayan, ömrüne
bir biçimde gerçekleşmesi o.
senin Gülü” (1963), “Nefesdönü-
yayılan aşk onun şiirlerinde hep boy verir. Giderken Fransa’ya
Ama buradaki ben için ‘zaman’
mü” (1967), “Sonyaz Güneşleri”
“bu yolun gül bahçesi olamayacağı” bilincindedir.
olmuyor. Elime geçmeyecek bir
(1968), “Karanlık Yasağı” (1970),
Sevdiği kadından, ülkesinden ayrılmak çözüm değildir, baş-
şeye açlık duyuyorum, her şey sığ
“Kar Sesi” (1971)...
ka çaresi de yoktur. Ona yazdığı bir mektupta “Sana anlatacak
ve tatsız, yorgun ve daha kullanılmadan yıpranmış.”
Hep Almanca yazar. Çeviriler de yapar bildiği onca dilden dile...
çok şeyim var daha, senin bile tahmin edemeyeceğin şeyler” der.
Şu dilekle bitiyor aşk dolu bu mektup: “Ağustos ortasında
Onun şiirlerindeki dil, imge zenginliği çokkültürlü, çokdilli
İşte bir yakınma daha Kalp Zamanı’nda (Çeviren: İlknur
Paris’te olacağım, birkaç günlüğüne. Neden, niye sorma bana,
bir ortamda yetişmesinden kaynaklanır elbette.
Özdemir / Kırmızı Kedi Yayınevi), Bergmann’dan:
ama benim için orada ol, bir akşamlığına ya da iki, üç...
Alman, Musevi, Rumen, Rus ve Fransız kültürü sezilir.
“Bazen buradan ayrılmaktan ve Paris’e gitmekten, ellerimi
Beni Sen Nehri’ne götür, küçük balıklara dönüşene ve
O, “ben” derken kendini değil, geneli, “insan”ı,
tuttuğunu, bana çiçeklerle dokunduğunu hissetmekten başka
birbirimizi yeniden tanıyana kadar bakalım sularına.”
“insanoğlu”nu imler. Öyle ki “ben”le “sen” birlikte yaşa-
bir şey arzulamıyorum; sonra nereden geldiğini, nereye
(24 Haziran 1949)
maktır. “Düş” ise hep vardır ve acıları, gelecek korkusunu ha-
gittiğini de bilmek istemiyorum.
Sonra, yıllar sonra Sen Nehri’nde intihar edecektir Celan
fifletmek için gündemdedir hep; “Düş Ülke” var olmayacak
Benim için sen Hindistanlısın ya da dada uzak, karanlık,
acılarını, yalnızlığını, geçmişini, yaşadıklarını da yanına alıp.
hiç ama, düşünüp durur onu, umutla, var olacağını umarak.
>>
4 30 Ekim 2025

