Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ALEKSANDROS PAPADİAMANTİS’TEN ‘DÜŞKÜN DERVİŞ’
‘Benim hayatımdır bir başkasının hayatı’*
1851’de bir Yunan adasında doğmuş ve 1911’de ölmüş Yunan yazar Aleksandros Papadiamantis’in Düşkün Derviş** adlı öykü
derlemesini (Ari Çokona’nın güzel çevirisiyle) okudum.
Kitabı okuduğunuz zaman uygar bir toplum olmanın yolu tek tek insanların ilkel güdülerini, ilkel bencilliklerini “dizginlemeyi”
bilmelerinden geçer, izleğinin kitapta çeşitli kılıklarda karşınıza çıktığını göreceksiniz. Birini dolandırmak isterken birden kendini tutan,
dürüst davranan insanlar ya da başkasının hayatını altüst etme hakkını kendinde görmeyen genç delikanlılar anlatılıyor öykülerde.
Ari Çokona, tarih boyunca iç içe yaşamış iki komşu dil topluluğunun birinin dilinden ötekine çeviri yaptığı ve ikisinin de dilini ve
kültürünü iyi bildiği için şanslı elbette ama bunun dışında çevirinin nasıl bir işlem olduğunu da bilir görünüyor. İki farklı dil topluluğu
arasındaki yakınlığın yalnızca coğrafyayla sınırlı kalmadığı, kültür alanını da kapsadığı gerçeğini yansıtmayı, öykülerin yazıldığı tarihsel
dönemi ve iki dil topluluğu arasındaki kültürel yakınlığa “sadık” kalmayı önemsemiş.
leniyor, “Annenle babana mı
ÜLKER İNCE
gitmek istiyordun, gülüm” di-
ye soruyor (“gülüm” sözcüğü
İKİ DRAHOMA ÖYKÜSÜ!
ne güzel). “Çok iyi yapmışsın.
Bulgaristan’da doğmuş, ço-
Bekle ben de geleyim”.
cukluğunda ailesiyle birlikte
Birden gerilim düşüyor,
Yunanistan’a (Gümülcine’ye)
hatta ortada gerilim diye bir
göç etmiş ve orada büyümüş
şey kalmıyor. Monahaki san-
olan annem Gümülcine’de ilk
ki hiç öfkelenmemiş gibi ol-
gençlik yıllarında yakın ar-
gun ve anlayışlı davranarak
kadaşı olan Yunan komşusu
herkesi şaşırtıyor. Bunca ko-
Elizabeth’ten çok söz ederdi.
valamaca bunun için miydi?
Nedense en çok da onun, “Ce-
mile, sizde ne iyi, drahoma yok”
‘AŞK VE YİĞİTLİK’
sözünden. E, bizde de çeyiz di-
Olay örgüsü bu öyküdekine
ye bir şey vardır, ama bildiğim
çok benzeyen “Aşk ve Yiğit-
kadarıyla hiçbir aile çeyizi dert
lik” adlı bir başka öykü daha
etmez, bir kızı çeyizine baka- var kitapta.
rak istemeye gitmez ya da is-
Kendinden çok yaşlı ama
temekten vazgeçmez.
zengin bir adamla, rızası alın-
Annem bir kızın (evlenir- madan evlendirilen ve çeyizi
ken kocasına götürmek zo-
olmayan yoksul bir genç kı-
runda olduğu para ya da mülk zın öyküsü bu da. Yine daha
anlamında) drahoma vermek
önce sözünü ettiğim öyküde-
zorunda olmasının ne anlama geldiğini, drahoma verme
Kız yanıtlıyor, “Çıktı, hem de bir sürü! Ne sandın ki gibi o kıza aşık, denizci bir delikanlı var köyde.
geleneğinin toplumsal içermelerinin nerelere varabilece- Delikanlı kendisine sabah erkenden taşıyacağı söylenen
sen?... Ama bildiğin gibi, yoksul kızlar çiçek sever gibi
ğini bilir miydi, bilmem? yükün o sevdiği kızın kendisi, kocası ve annesiyle birlik-
sevilir. Koklandıktan sonra, solmak üzere bir kenara atı-
Ama benim için “drahoma” sözcüğü artık bir söz- te çeyizi olduğunu öğrenince neye uğradığını şaşırıyor.
lırlar. Benim çeyizim yoktu, düğün dernekle evlenilecek
Kızı sonsuza kadar elinden kaçırmamak için bir şeyler
cükten oluşmuyor çünkü 1851’de bir Yunan adasın-
ya da kaçırılıp gizlice nikâh kıyıldıktan sonra babasının
da doğmuş ve 1911’de ölmüş Yunan yazar Aleksandros yapması gerektiğini düşünüyor. İlk tepkisi, sandalı batır-
kaçınılmaz olarak yüklü çeyizini vermesi beklenecek bir
ma planları yapmak oluyor, böylece kızın kocasıyla anne-
Papadiamantis’in Düşkün Derviş** adlı öykü derlemesi-
kız değildim. Bu yüzden Barba Monahaki’den başka tali-
sini denizin dibine gönderecek, kendisi kıza sahip olacaktır.
ni (Ari Çokona’nın güzel çevirisiyle) okudum. bim çıkmadı. Ona da şükür!”
Siz okur olarak denizcinin bu planı uygulamasını bek-
Kitaptaki iki drahoma öyküsünü okuyunca şaşırdım.
Yoksul kızların acı yazgısını dile getiren kadının bu
ler, her şeyin planlandığı gibi yürüyüp yürüyemeyeceğini
“Nasıl olur da toplumlar zaten haksız olan bir düzene ye-
sözleri okurun yüreğine diken gibi batıyor. Sanki bunlar
merak ederken öykü birden şu sözlerle sona eriyor: “De-
ni haksızlıklar ekleyen bazı gelenekler oluştururlar” diye.
drahoma diye bir gelenek bulunduğu için böyle oluyor-
likanlı tutkusunu dizginledi, sakinleşti … ve aşkında yiğit-
“Sıla Özlemi” adlı öyküde bir kadın var, 20 yaşınday-
muş gibi bir duyguya kapılıyor okur ilk anda ama biraz
lik gösterdi… Zavallıcık gitsin kocasıyla yaşasın, dedi!”
ken kendinden çok yaşlı, hatta kendi babasının yaşıtı olan daha düşünülürse drahoma olmasaydı da o genç kız için
ve babasının arkadaşı olarak evlerine girip çıkan dul bir
her şeyin daha iyi olma olasılığı pek yoktu.
BEKLENMEDİK SON!
adamla evlendirilmiş.
Katı ve tutucu bir köy toplumunda hayat gelenekler-
Hiç beklemediğiniz, belki hiç öngörülemeyecek bir son
Adam kızı alıp kendi köyünün bulunduğu adanın ya- le yürür çünkü. Bireyler ancak eğitimle, bilgi ve bece-
bu ve sözünü ettiğim iki son arasında şaşırtıcı bir benzer-
kınında bulunan bir adaya getirmiş ve zamanının çoğunu
ri sahibi olarak, meslek edinerek, dünya bilgisi edinerek
lik var. Sayısız biçimde bitebilirdi bu öyküler.
kahvede arkadaşlarıyla geçiriyor, eve pek uğradığı yok,
o yazgıyı bozabilirler. Yoksa o genç kız gibi insanlara
Pekiyi, niçin böyle bitti? Özellikle ikincisinin sonundaki o
genç gelin de hep yalnız, sık sık balkona oturup uzun “Ona da şükür” demek kalır.
“dizginledi” sözcüğünün anlamı ne, yazar niçin bu sözcüğü
uzun karşı tepelere, köyünün bulunduğu adaya bakıyor.
kullandı? Benim yorumuma göre, okura söz konusu sonla-
6 KÜREĞE KARŞI 2 KÜREK!
Köyünü özlüyor. Ya da, bana göre, köyünü özlediği-
rın kilidini açacak bir anahtar vermek istediği için kullandı.
Komşunun oğluyla birlikte genç gelinin kaçtığı haberi
ni sanıyor, aslında özleminin kökeninde yatan şey bence
Kendini dizginlemek, tutmak. Bunlar uygar insanın ya-
kocasına hemen ulaştırılır, bütün köye de yayılır. Bunun
yazgısının ağırlığının sıkıntısından kurtulmak isteği. Ba-
pabileceği şeylerdir. Mağara adamının kendini tutabile-
üzerine kaçakları yakalamak üzere altı kürekli bir sandal-
şına gelen evliliğin öncesine dönmek isteği.
ceğini düşünebilir misiniz?
la kocası ve arkadaşları peşlerine düşerler.
Ne tutması, tam tersine kendi güdülerinden başka bir şey
YOKSUL KIZLARIN ACI YAZGISI! Bir kovalamaca başlar ama güçlü ile güçsüz arasında
yoktur onun için: Karnı acıkınca yiyecek arar, bulur, yer,
Kadın kocasının yine eve gelmediği, kahvede arkadaş- bir kovalamacadır bu: Altı küreğe karşı iki kürek. Kadın-
susayınca su içer. Dünyada yalnızca kendisi ve kendisinin
larıyla zaman geçirdiği bir gece, aşağıya kumsala inmiş
la aşığının yakalanmaları neredeyse kesindir.
istekleri vardır. “İnsancıllık dürtüsü” diye bir şey tanımaz.
olan yan komşunun 18 yaşındaki oğlunu bir sandalın ba- Kovalayanların onları yakaladıkları zaman ne yapacak-
şında görünce birden bir karar verip aşağı inerek oğlana ları da aşağı yukarı bellidir. Monahaki karısını geri ala- ÇAĞDAŞ VE UYGAR İNSANIN GERÇEKLİĞİ
“Gel biraz dolaşalım” diyor.
cak, genç delikanlı belki temiz bir dayak yiyecek, köylü- Çağdaş ve uygar insanın gerçekliğinde var olan şey-
Kıza fena halde tutkun olan yan komşunun oğlu, genç ler o günden sonra büyük bir olasılıkla oğlana ırz düşma- ler, insanın dünyada tek başına yaşamadığı, yalnızca ken-
di isteklerini karşılamak için yaşayamayacağı, dünyada
gelinle birlikte sandalla dolaşırlarken, o genç ve güzel kı- nı, kadına da hafif kadın gözüyle bakacaklar.
za bakıp merak ederek soruyor, “Barba Monahaki ile ev- Ama böyle olmuyor. Monahaki’nin altı kürekli sandalı o başka insanların da var olduğu, hepsinin de farklı istekle-
rinin bulunabileceği bilinci onda yoktur. Sözünü ettiğim
lenmeden önce seni isteyen kimse çıkmadı mı?” diye. iki kürekli sandala yetişince Monahaki karısına adıyla ses-
>>
4 20 Haziran 2024