Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Anlatıda bakan / gören göz:
Robert Musil!
KIRILGANLIK
alabilirsiniz. Bunlarda bir olay / olayörgü-
Robert Musil’in Üç Kadın kitabında- sü süreklilik bekleyemezsiniz. Ama şu el-
ki “Grigia” öyküsünü okuyorum. Anlatı ilk bette ki olmalıdır: Nedensellik ve bağlantı
iki cümlesiyle sizi durdurup adeta, ‘beni kurmak… Bir yazar / anlatıcı / metin kuru-
yavaş, sindire sindire okuyun’ diye fısıldı- cu için olmazsa olmazdır bunlar.
yor: “Yaşamda bir dönem vardır ki devam
“ROMAN ‘ÇOK’U, ÖYKÜ ‘TEK’İ
etmekte tereddüt ediyormuş gibi, dikkat
ANLATIR DİYE BİR ŞEY YOKTUR!”
çekecek ölçüde yavaşlar yaşam. Böyle-
Sonra, roman “çok”u, öykü “tek”i anla-
ce bir dönemde insanın başına bir felaket
tır diye de bir şey yoktur. Biri gösteren, di-
daha kolay gelir.”
ğeri hissettiren olduğu sürece; bu çokluk /
O sese uyuyorum. Bir oda müziğini din-
azlık anlatıcının kimliğine kalmış bir şeydir.
lercesine ilerliyor cümleler… Homo’nun gö-
Yusuf Atılgan; Aylak Adam, Anayurt
nülsüzlüğünden söz edişini anlıyorum. Ar-
Oteli romanlarında pekâlâ “tek”i anlatı-
dından şu sözlerinin altını çiziyorum: “…onu
yor, ama “çok”ları da gösteriyordu. Oğuz
çok sevmişti, hâlâ da çok seviyordu ama
Atay’ın da Tutunamayanlar ve Tehlike-
bu sevgi çocuk yüzünden, içine sızan su-
li Oyunlar’da yaptığı buydu aslında. Sa-
yun sürekli aşındırdığı bir taş gibi kırılgan
it Faik Abasıyanık’ın öyküleri hep “çok”lar
bir hale gelmişti.” (*)
üzerine kuruludur, ama bize sürekli
Kırılganlık insan ömrünün gölgedeki
“tek”in dünyasını hissettirir.
zamanı. Oraya bakınca görülmeyen ço-
Demek ki kurguda kuralı koyan anlatıcıdır,
ğu şeyi görür, hissedilemeyenleri anlarız.
biraz da onun konusudur. Bence, tümüyle
Dostoyevski’nin birçok öyküsü, anlatısı
bunların hepsinden de önemlisi “konu”dur.
da bunu taşımaz mı bize?
Asıl belirleyici olan budur. Ve bunu ele alıp
“Kırılgan bir yürek” ya da “yufka yürek”
işleyecek olan yazarın düşünen aklıdır. İşte
deyin, ne derseniz deyin bu öyküsünün
yazı bunsuz olmaz: Düşünen akıl.
zamanına yayılan da bu duygudur aslın-
Robert Musil’in anlatı evrenine döndüğü-
da. İnsanı hatırlayan, insanı hatırlatan bir
müzde, Niteliksiz Adam bir bakıma “tek”teki
öyküdür bu da.
“çok”u göstermesi açısından kurmaca için
Ortak bir dünyanın dili nasıl kurabi-
örnek alınabilecek bir başyapıttır. Dönüp
lir? Hep bunu arayıp sorgulamamış mı-
günlüğünü okurken karşıma çıkan şu dü-
dır Dostoyevski? Çehov da öyle biri değil
şüncelerini defterime kaydediyorum:
midir? Alın “Küçük Köpekli Kadın” öykü-
“Ben kuşkulu birisi olduğum için kavram oluşturur-
larındaki sokaklar, yukarıda, uzayda beyaz beyaz parıl-
sünü… Başta sona kırılgan bir yüreğin zamanıdır ora-
ken: Akla uygun mu değil mi, diye kendime sordum.
dayan güneşler dönerken, insanın karanlık yüzeylerin-
da anlatılan.
Duygusallıkla gerçekçilik arasında değişik bağlantı-
den geçmek zorunda kaldığı lacivert uçurumlar gibiydi.”
Musil, daha başlangıçta anlatısını öyle bir kurar ki
lar olduğunu da fark ettim. Bu görüşlerime Niteliksiz
Kavrayışı yüksek, algısı açık bir yazardır Musil. Ne-
anlatıcı, okura öykü kahramanının dünyasına dair
Adam’da yer verdim. Daha doğrusu yepyeni bir yaşam
ye nasıl bakmasını bildiği gibi, parçaları bir araya geti-
ipuçlarını dantel örercesine verir. Ama anlatıda bir şey
felsefesi geliştirdim.
rip bütünleştirme hünerine sahiptir. Bunun da onun dü-
var ki anlatıcının bakışı / gözü kahramanın her adımın-
Estetik üzerine öne sürülen bilimsel görüşlerle tartış-
şünme ve görme biçiminde yattığını pekâlâ söyleyebiliriz.
dadır. Dahası öykülenen konunun geçtiği yer / atmos-
maya henüz girmedim. Öncelikle beğeni konusuna ka-
Anlatırken resmetmenin ötesine geçiyor. Asıl düşün-
fer, zaman, mekân, nesneler onun bakışına değer.
fa yormalıyım. Bir sanatçının niçin ‘Başka şeyler beni il-
ce / duyarlılıkta buluşturduğu da bu. İmgeler, derken
gilendirmez’ diyebildiğini anlamış değilim. Bu içgüdü-
ANLATIDAKİ GERÇEKLİK DUYGUSU
metaforlar… Ama anlatılan öykü, gerçeklikten sap-
sel iticiliği kabullenemiyorum.” (**)
VE ATMOSFERİN ÖNEMİ!
madan sözü edilenleri getirip bir yere bağlama hüneri
Anlatıdaki gerçeklik duygusu yalnızca kişi / eylemde,
onun özgün anlatıcılığının en belirgin yanıdır.
‘MUSIL’İ OKURKEN EDEBİYATIN NASIL
olay / konuda değildir. Musil bilir ki kurmaca bir anlatı-
BİR AŞILAMA UĞRAŞI OLDUĞUNU
ANLATIDA SÜREKLİLİK
da atmosfer önemlidir. Bunu da hem iç-mekân anlatı-
HATIRLAMAK, HATIRLATMAK İSTERİM!’
Kurgusal bir anlatı denildiğinde ilk akla ge-
mında hem de dışta özgün biçimde yansıtır.
Sait Faik Abasıyanık’ı, Yusuf Atılgan’ı, Oğuz Atay’ın
len “olay”dır, “olay örgüsü”dür. İnsanlar bir roman
“Homo pansiyonda yerine, aslında nedenini kendisi
düşününce; “lüzumsuz adam”, “aylak adam”, “tutuna-
ya da öyküden genellikle başlayan ve süren / biten
de bilmeden, Hoffingott’un İtalyan bir tanıdığında kalı-
mayan insan” tipolojilerinin edebiyatımıza yansımasın-
“hikâye”ler beklerler. “Şimdi ne olacak…” Acaba hep
yordu. Orada dikkatini çeken üç şey vardı: Güzel, ma-
da yazarların meseleleri kavramlaştırmasını yabana at-
böyle mi yaşıyoruz? Sanmıyorum! Hayat anlardan ol-
un bir karyola içinde tarifsiz yumuşaklıkta yataklar. İna-
mamak gerektiğini düşünüyorum.
şur, olgular böylece gerçekleşir. Sizin “olay” dediğiniz
nılmaz karmaşıklıkta, zevksiz ama bir bütünlüğe sahip
En azından Musil’in kendi çağına bakarak bize yan-
şey ise her dakika yaşanan değildir.
yabancı desenli duvar kâğıtları.
sıttıklarını okurken edebiyatın nasıl bir aşılama uğraşı
Bugün artık “Büyük olaylar büyük romanlar doğurur”
Bir de sallanan hasır koltuk; bununla sallanırken du-
olduğunu bana hatırlatmasını size de hatırlatmak iste-
var kâğıtlarına bakınca, iki saniye içinde hiçlikten en düşüncesinden çok uzağız. Dünya küresel köy olduğu
rim sevgili okurum.
n
için değil, insan aklı / yaşamı başka başka evrilmelere
uzun boylarına dek büyüyüp küçülen dalların budakla-
yöneldiği için. Dün bireyin / insanın üzerine kurulan ro-
rın yükselen ve alçalan karmaşasında kalınırdı.” (*) Üç Kadın, Robert Musil, Çev. Zehra Aksu Yıl-
Hemen ardından dış mekânın atmosferini çizmeye yö- man bugün her şey üzerine kurulabiliyor. mazer, 1991, Gece Yay., 96 s., Yeni Basım: 2017,
Örneğin, bir rüzgârgülü üzerine roman yazabilirsiniz. Ya
nelir: “Dışarıda, güney ve kar karışımı hava vardı. Mayıs Helikopter Yay. 102 s.
ortasıydı. Akşamları yolları aydınlatan, boydan boya ge- da yazmak istediğinizin bir anlatının kahramanı ile yaza- (**) Günlükler, Robert Musil, Çev. Ahmet Arpad,
rilmiş iplere asılı ark lambaları o kadar yüksekteydi ki alt- rı arasındaki didişmeyi konu alan bir romanı da kaleme 2018, Everest Yay., 463 s.
4 17 Ağustos 2023