05 Aralık 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

MÜGE İPLİKÇİ’DEN ‘Ah Be Melek’ Sadece gördüğümüze inandığımız bir uygarlığın dünyasında, görünmeyenle barışık yaşanan bir dünyaya, melekler katına götürüyor 17 öyküden oluşan Ah Be Melek’te (Doğan Yayınları) Müge İplikçi. Yoğun ve derinlikli öyküleri, okuma sırasında olduğu kadar okuma bittikten sonra da düşündürüyor. Basit ve sıradan gibi görünen olayların içyüzüne, ifade edilemeyen duyguların ağırlığına işaret ediyor yazar. Öyküleri birkaç anahtar sözcükle tanımlamak gerekseydi evet, küçük anları ve küçük insanları taşıyan büyük anlatılar denilebilir onlara. yağlıboya resim gibi bir hayal dünyası yaratıyor. bir “melek”, omuzlardan tutan bir dost eli aratıyor onlara. “İyilik Meleği”nde de konu çok farklı değil. Yine ke- KADINLARIN YAZGIYA DÖNÜŞMÜŞ nar mahallelerin itilmişleri söze karışıyor, beş para et- YALNIZLIKLARINI DUYURUYOR! mez hayatlar ve vazgeçilmişler sahneye çıkıyor. Böyle olunca yaşanan ve anlatılanların bir rüya olabi- İnsanların geri kalanı tarafından paylaşılmış dünyadan leceği de akla geliyor kimi kez. Ama değil. Hayatın tam tahliye edilen mülteciler konuşuyor bu kez. Her biri ihti- ortasında hepsi. Sıradan insanların gelgitlerle dolu hayat- yaç fazlası olarak görülen, toplumun ıskartalarına, işlev- larının kaydını tutarken hem çoğul yalnızların kendilerini sizlerine söz hakkı veriliyor. buldukları birer kimlik hanesini oluşturuyor. İnsanın bu dünyada uğrayacağı en büyük kötülüklerden, Kadınların gizli haykırışlarını da duyuruyor İplikçi. hayal kırıklıklarından birinin kayıtsız kalınmak olduğunu Özellikle büyük kent kadınlarının arzularına, bunalmış- “66. Sone”de anlatmış İplikçi. Görülmez ve duyulmaz ol- lıklarına, sorunları aşmaya çabalarken çaresiz kalışlarına manın, umursanmamanın, karşılıksız kalan sevgi ve say- ve yazgıya dönüşmüş yalnızlıklarına ses veriyor. gının, incinmenin utancını yaşatıyor metinde. Karen Blixen’in “Her türlü keder, bir öyküye dönüştü- Nevbahar’ın rol model aldığı öğretmeni tarafından bir ğünde veya bir öyküde anlatılabildiğinde katlanılabilir du- süre sonra isminin dahi hatırlanmayışı sonucundaki ha- ruma gelir” deyişi kitaptaki 17 öyküyü tanımlıyor adeta. yal kırıklığı, yaşama karşı iyi niyet besleyen ancak duy- Nitekim bunlara genel hatlarıyla bakıldığında, anlatı- guları yıkılan ve büyüdükçe yalnızlaşan bir gencin gö- lanlar, hüzün ve melankoliyi katlanılabilir kılmak, şehirli züyle betimleniyor. ve kederli insanlar arasındaki karşılıklı anlayışı, sabrın ve Satır aralarında okurun “yaşam” kavramını fark etmesine beklemenin güzelliğini vurgulamak için dillendirilmiş gibi. yardımcı da oluyor yazar. “Bir Canlı Kaç Kere?” öyküsün- de ameliyattan yeni çıkan Nesrin Hanım’ın “Hayat dediğin MELEKLERE ÇAĞRI! dün birdir, bugün iki; üçüncüsü içinse zorlama, ne olur- Bütün bu bekleyişlerde, akıp giden dünyanın kaçıp gi- sa o olur” sözü, okuyucuyu “şimdi burada”ya odaklıyor. den ayrıntılarına ince ince dokunuyor yazar. O dünyada İplikçi, bunca kırgınlığa, yenilgiye karşın direnmiş, düş- karakterler hep bir “meleğe” ihtiyaç duymakta. Melekler tüğü yerden kalmayı bilmiş yaralı kimliklerin yaşamları- de bu çağrıyı çoğunlukla karşılıksız bırakmıyor. na da yer veriyor. Söz gelimi, “Üç Yaşın Yası”nda haya- Bir mülteci kampının sefil ve ezilmiş insanlarına yoldaş tı tüketirken aynı zamanda onarmayı, sabrı da gösteriyor. oluyor, haksız suçlamaların yıkıcı duygularıyla çarpışıyor. Çocuk Esirgeme Kurumu’ndan gelecek haberi bekleyen Değişik kılıklarda gündelik yaşama karışıp insanlara el- Yetiş ile Gürkan’ın kucaklarındaki nur topu gibi oğullarıyla veriyor, yeryüzüyle gökyüzünü birleştiriyor. Renklerinin, Z. DOĞAN KORELİ yeni yerleştikleri şehirlerindeki mutluluğuna ortak ediyor. trajedisinin, zedelenmişliğinin ve yaşanmışlığının tutsağı “Fani Bir Melek”te ise bir psikiyatristin terapi odasın- olarak yaşayıp gidenlerin arasına karışıyor. “Kim duyar ses etsem beni melekler katından” di- dayız. Mazinin karanlık koridorlarında benliğini yitirmiş “Küçük insanlara” nasıl bir dünyada yaşadıklarını fark ye soruyor ya Rainer Maria Rilke; sadece gördüğümü- bir danışanın psikolojisini anlamaya çalışıp, el uzatan Deb- ettirip “dünyanın tanığı” kılıyor. O insanlar da heybele- ze inandığımız bir uygarlığın dünyasında, görünmeyenle ra Çubuk’un iç sesiyle buluşuluyor. rinde biriktirdikleri yaşanmışlıkları gözler önüne sererek barışık yaşanan bir dünyaya, melekler katına götürüyor Hayat boyu taşıdığı yükü bir türlü odanın ortasına bı- kendileriyle yüzleşmeye başlıyor. Örneğin “Karadelik”te Ah Be Melek’te (Doğan Yayınları) Müge İplikçi. rakmayıp o yükün ağırlığı altında ezilmekten hoşlanan çocukluğun yaralarını, yoksulluğun, itilmişliğin zorlukla- İyiyi, kötüyü, güzeli, çirkini, doğruyu, yanlışı, sev- genç erkek hasta, duvarlarda sesinin yankısını duymak / rını alt ederek olgunlaşmanın yollarından söz etmekte ya- giyi, nefreti yeniden değerlendirme zemini hazırlıyor. duyurmak için çabalıyor. Bu yankıya yenildiği ve yaşa- zar. Üçüncü dünya şehrinin kenarına kurulmuş çöpten Yi- Akıp giden hayata direnmeyip ona temas ediyor. Net nanların mağlubiyete dönüştüğü anda ise..! tik Tepe Mahallesi’nin ve oradaki insanların modern dü- toplumsal tipler çizmiyor ancak karakterlerini kimliksiz- Müge İplikçi’nin yoğun ve derinlikli öyküleri, okuma zenin dışına nasıl kusulduğunu gösteriyor. leştirmiyor da. Rembrandt resimlerinin yumuşak geçiş- sırasında olduğu kadar okuma bittikten sonra da düşün- leriyle çiziyor karakterlerini. KENAR MAHALLELERİN İTİLMİŞLERİ, dürüyor. Basit ve sıradan gibi görünen olayların içyüzü- Bunca hayalin, birbirine karışan düşüncenin, sarsı- VAZGEÇİLMİŞLER VE MÜLTECİLER! ne, ifade edilemeyen duyguların ağırlığına işaret ediyor. lan zamanın içinde gündelik yaşam nerededir diye sor- Öykü, yaralı ve yoksul çocukların anlamlandıramadığı Öyküleri birkaç anahtar sözcükle tanımlamak gerekseydi durmuyor hiç. Saatin vuruşlarının sürekli işitildiği, her ilk acıyı, ilk örselenmeyi, kırılmayı tanıtıyor, acının renkle- -tıpkı arka kapağında vurgulandığı üzere- küçük anları ve şeyin çarpıtıldığı fakat hiçbir şeyin tuhaf görünmediği rini çiziyor. Değersizlik ve reddedilme duygusu ise etrafta küçük insanları taşıyan büyük anlatılar denebilir onlara. n LUIGI PIRANDELLO’DAN ‘ALTI KİŞİ YAZARINI ARIYOR’ kendini imparator zanneden bir karakterin trajedisinden aile dramlarını “Pirandello, hem İtalyan edebiyatında hem de dünya tiyatrosunda bir devrim yapmıştır.” Anthony Mortimer... canlandırmak için tiyatro sahnesine çıkan “altı kişi”nin hika^yesine dek sanat ile gerçeklik arasındaki gerilime ilişkin özgün çeşitlemeler ve par- ltı Kişi Yazarını Arıyor (Çeviren: Necdet Adabağ / İletişim Yayın- lak çözümler yer alıyor. A ları), modern tiyatronun öncü isimlerinden, Nobel ödüllü Luigi Çağdaş tiyatronun köşe taşlarından Altı Kişi Yazarını Arıyor, yazar ve Pirandello’nun unutulmaz oyunlarından bir seçki. dönem kronolojisi, James Fisher ile Necdet Adabağ’ın önsözüyle birlikte İtalyan halk geleneğine ait ögeleri doğaçlama anlatım tarzıyla işleyen, çağdaş tiyatroya özgü teknikleri yaratıcı sahne düzenlemeleriyle buluşturan yazar ve eğitimci Anne Paolucci’nin sonsözüyle okuyucuya sunuluyor. n Pirandello, deneysel ve özgün tarzıyla tiyatroya yeni bir soluk getirmiştir. Altı Kişi Yazarını Arıyor - Oyunlar / Luigi Pirandello / Çeviren: Pirandello’nun en bilinen oyunu “Altı Kişi Yazarını Arıyor”un yanı sıra “IV. Henri”, “Liola`” ve “Size O¨yle Geliyorsa O¨yledir” i içeren seçkide, Necdet Adabağ / İletişim Yayınları / 352 s. / 2023. 6 9 Kasım 2023
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle