Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
AKIRA MIZUBAYASHI’DEN ‘BİN YILIN AŞKI’
MERHABA
ilistin sorunu, onun
Müzik ve aşk! hikâyesini de belirleyen bir
F olgu. Ailesinin 1948’deki
sürgünlüğüyle başlar bu öykü…
Mizubayashi’nin Gözde Koca tarafından dilimize çevrilen romanı Bin Yılın
İsrail’in devlet kurma hikâyesiyle
Aşkı’nda (Çeviren: Gözde Koca / YKY) Mathilde, Clémence ve Sen-nen
eş bir öyküdür bu. Bir Filistinli
isimli karakterler kadar, dilimize çevrilen ilk romanı Can Kırığı’nda olduğu olarak yaşadığı yer, uğraş edindiği
ülke ABD olsa da doğduğu yer, onu
gibi yine müzik ön planda.
tanımlayan Filistin, hayatının tüm
Sen-nen’in eşi Mathilde ve eski aşkı Clémence’le birlikte, Figaro’nun
dalga boylarında yer almıştır.
Düğünü ve operayı da iki önemli karakter kıldığı romanında Mizubayashi,
Entelektüel çabasının her
alanında bunu gündemde tutmak
ikilemleri, tesadüfleri, insanı tüketen zamanı, anımsama ve sorgulama
adeta yaşama ilkesi olmuştur.
ekseninde anlatıyor. Müzikle ve aşkla örülü Bin Yılın Aşkı’nda, notaların ve
Akılcı bir yol önerir sürekli;
sesin, Sen-nen aracılığıyla yarattığı yoğun duyguları ortaya çıkarıyor.
Filistin’in “entelektüel önderlik”ten
yoksunluğundan söz ederken
şunları söyler:
ve olağanüstülüğünden bahsediyor:
“Bizim ihtiyacımız, disiplinli bir
“Öncelikle karakterlerin sahnedeki genel konumu içinde
şekilde baş aktörlere odaklanmak.
Susanna’nın bulunduğu merkezi yerin müzik aracılığıyla orta-
Bunlardan birisi İsrail; bizler İsrail
ya çıkarılması, daha doğrusu onaylanması. Susanna’nın her şe-
halkına hitap etmeliyiz. Bu yola
yin merkezinde olması! Daha doğrusu zirvesinde olması, hem
daha önce hiç başvurmadık.
de toplumsal hiyerarşinin en altındayken!
İkincisi, Amerika ve Amerikan
Septetin sonlarına doğru bir alçalıp bir yükselen bir söz var.
halkı. En azından, bu dev ülkenin
Sizin söylediğiniz ve sizi diğerinin arasından öne çıkaran bir
bu bitmek bilmez savaşta bizim
söz. Bu ufak sözü, akıcılığı kadar uçuculuğuyla da insanı etki-
safımızda yer alabilecek kesimlerine
leyen bu nakaratı duyduğumda Mozart’ın Susanna karakterine
hitap etmek.”
ne kadar önem verdiğine bir kere daha ikna oluyorum.
Filistin ve Ortadoğu gerçeğini
Septetin göğünde çok yükseklere ulaşan bu birkaç kısa-
uluslararası arenada da farklı
cık nota yapıyor bunu! Ay’a fırlatılan, tüm bulut yığınları-
bağlamlarda tartışılmasına neden
nı delip geçen, ışık saçan bir roket sanki. Bir keşfe yol açıyor.
olmuş bir isimdir o.
Baudelaire’in şiirindeki gelip geçen kadının sütun gibi mevzun
1948, İsrail devletinin kuruluşu…
bacakları misali ani ve uçucu!
1967, işgal sürecinin yoğunlukla
Nota okumayı çok beceremem, müziği partisyondan takip
başlaması… 1982, Lübnan savaşı ve
edenlerden değilim. Ama eğer gerçekten kalbime işleyen bir
işgal… 1987-2000 intifada... Tüm bu
müzik olduğunda, bestecinin açtığı yola partisyon üzerinden eş-
süreçlerin tanığı / okuyanıdır.
KAAN EGEMEN
lik etmeyi severim. Bu gece ve dün gece sizi bu nakaratı böyle
“Ortadoğu’nun Müslüman
hoş söylerken duyduğumda önümde peş peşe ilerleyen notalar
fundamentalistlerden ibaret
kira Mizubayashi, sözcüklerle müziği bir araya geti-
gördüğümü sandım.
olmadığını kabul etmek” derken
ren, daha doğrusu sözcüklerin müziğini ve müziğin Tıpkı Hitchcock’un Çok Şey Bilen Adam filmindeki gibi. Bir
bu bölgede liberal kültürü artırmak,
sözcüklerini bulmuş bir yazar. Dilimize çevrilen ilk
de seslerin ve ifade ettikleri duyguların aşırı çeşitliliğine rağ-
tek parti tiranlığını kaldırmak,
A romanı Can Kırığı’nda önce 1930’ların ikinci yarı-
men koroda sağlanan o birlik hali beni büyülüyor.”
oligarşik yönetimlerden vazgeçmek
sındaki Japonya’ya götürmüş ardından günümüze getirmişti.
Bu satırlarının ardından, son temsil öncesi Clémence, Sen-
gerektiğinin kaçınılmazlığının
“Çıldırmış dünyanın şiddeti karşısında korkunç bir melanko-
nen’e yanıt verince ikili buluşuyor ve aralarındaki ilişki gelgit-
altını çizer.
liye kapılan” Schubert misali bir yalnızlığı acılar, arayışlar ve li bir aşka dönüşüyor.
Yazdıklarının, konuşmalarının,
notalar eşliğinde anlatmıştı. İnsanı ezip geçen bir zamanla yüz-
eylemlerinin izlerini sürdüğümüzde
TÜKETEN ZAMAN VE ANIMSAYIŞLAR!
leştiğimiz, vicdanın can çekiştiğine tanık olduğumuz, kırık dö-
bütün yollar Filistin gerçeğine
Figaro’nun Düğünü’nü yazan Mozart’ı kendisine benzeten;
kük anılar arasında kulağa çalınan keman sesiyle dolaştığımız,
çıkar. Muhalif kimliği, duruşunun
onun, tıpkı kendisi gibi döneminin kurallarına, toplumsal düze-
yasın ve travmanın bir çocuğun yaşamını altüst edişini gördüğü-
bize anlattığı “yersiz yurtsuzluk”
nine karşı çıktığını düşünen Sen-nen, Susanna’ya aşkını ve ope-
müz yakın geçmişle bir hesaplaşma romanıydı Can Kırığı.
halindeki hümanist bakış, her bir
ra tutkusunu bu kültürel ve politik bağlam içine konumluyor.
Mizubayashi’nin Gözde Koca tarafından dilimize çevrilen ro-
çalışmasının tözünü de var eder.
Mizubayashi, Can Kırığı’nda olduğu gibi fona yerleştirdi-
manı Bin Yılın Aşkı’nda da (YKY) Mathilde, Clémence ve Sen-
Ondaki yersizleşme hali yazıda
ği müzikle geçmiş-bugün arasında mekik dokuyor. Sen-nen’in
nen isimli karakterler kadar yine müzik ön planda.
kendine bir “ev” kurdurur;
bir zamanlar benliğini ele geçiren aşk, eşi ölüm döşeğindeyken
yurtsuzluğunu ise “Filistin”
NOTALAR, MEKTUPLAR VE SESLER
Figaro’nun Düğünü’yle beraber zihninde dolanmaya başlıyor.
gerçeğinde simgeleştirir. Bir
Tokyo Üniversitesi’nde Fransızca profesörü Sen-nen ve onun Zamanın yıkıcı etkisini hem bu tortulaşmış aşk hem de hasta
inanca, itaatsizliğe, vicdana,
gibi operaya düşkün Mathilde’nin aşkı romanın merkezinde.
eşi ve yaşlı köpeği üzerinden kavrıyor. Yaşlılık ve ölüm üzerine
ahlaka, eyleme dönüşmenin
Müzik aşkı, ikilinin hem tanışıp evlenmesini sağlıyor hem de
düşüncelerle doluyor zihni.
simgesidir artık Filistin onun
yaşamlarının akışını belirliyor. Dolayısıyla Sen-nen’in eşi Mathilde ve eski aşkı Clémence’le
dünyasında.
Sen-nen, eşi Mathilde ölümcül bir hastalığa yakalandığında,
birlikte, Figaro’nun Düğünü ve operayı da iki önemli karakter
Usta yazar Edward W. Said
hem ona bakmaya başlıyor hem de geçmişteki aşkı kapıyı çalı- kıldığı romanında Mizubayashi, ikilemleri, tesadüfleri ve insanı
(1935-2003) kapağımızda.
yor. Henüz doktora öğrencisiyken bir tutku, hatta takıntı haline tüketen zamanı, anımsama ve sorgulama ekseninde anlatıyor.
Feridun Andaç’ın incelemesi...
getirdiği Figaro’nun Düğünü operası ve orada Susanna rolünde-
Müzikle ve aşkla örülü romanda, notaların ve sesin, Sen-nen
ki Clémence’e duyduğu aşk, Sen-nen’in yaşamına yön veriyor. aracılığıyla yarattığı yoğun duyguları ortaya çıkarıyor:
İyi okumalar...
Her temsile gidip operayı izleyen genç adam karşılık gel- “Sen-nen insan sesinin olağanüstü gücünü çok erken keşfet-
Düzeltme ve özür: Geçtiğimiz
meyeceğini bile bile Clémence’e mektuplar da yazıyor. Mek- mişti. Onun için insan sesi başlı başına bir müzik aletiydi. Daha
haftaki kapağımızda, Jon Fosse
tuplarında, Figaro’nun Düğünü’nün benliğinde bıraktığı izi, ergenliğinde, sarf edilen sözlerin içi boş, cisimsiz bir balon ol-
yazısını kaleme alan yazarımızın
Clémence’in canlandırdığı Susanna karakterinin kendisi için ne
duğuna ikna olmuştu. Şarkı söylemekse sözcüklere kendine özgü
ismi Çiğdem Sezer olarak
kadar önemli olduğunu anlatırken insan sesinin estetik yanından bir güç veriyor, dilin zayıflığını telafi ediyordu.”
n
yazılmıştır. Doğrusu Çiğdem Ülker
olacaktır. Düzeltir, özür dileriz.
l İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına: Alev Coşkun l Yayın Yönetmeni: Gamze Akdemir l Tasarım:
Bahadır Aktaş l Sorumlu Müdür: Aslan Yıldız l Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık
AŞ l İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişli- İstanbul l Tel: 0 (212) 343 72
74 (20 hat) Faks: 0 (212) 343 72 64 l Reklam Genel Müdürü: Esra Bozok l Reklam Rezervasyon: Tel: 0
(212) 343 72 74 Mail: reklam@cumhuriyet.com.tr l Baskı: İleri Basım Mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve
Teknik Hiz. Tic. AŞ, Yenibosna Mah. 29 Ekim Cad. No: 11A/41 Bahçelievler - İSTANBUL. l Yerel süreli
KITAP
yayın l Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir.
Christian Esplandiu