Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Fotoğraftaki hüzün
Hıfzı Topuz’un Önce Elveda Afrika, Hoşça Kal Paris (Remzi Kitabevi) kitabında bir fotoğraf dikkat çekiyor:
Ressam Avni Arbaş ve eşi Henriette, Nâzım Hikmet ve Vera Tulyakova, Hıfzı Topuz ve eşi Nezihe Topuz, Paris’te
bir lokantada... Nâzım Hikmet’in, Vera’nın, Avni Arbaş’ın, Hıfzı Topuz’un yer aldığı bir masada tarihe tanıklık eden,
bir daha kesinlikle tekrarlanması olanaksız böylesi bir fotoğraf, edebiyat tarihimizin ve çağdaşlaşma uğraşının
sıradan bir ayrıntısı olarak mı kalacak? Daha önemli soru ise şu: Bu fotoğrafın Paris’te değil de İstanbul’da
çekilebilmesini engelleyen zihniyetle savaşım daha ne kadar sürecek?
ÖNER CİRAVOĞLU
ıfzı Topuz bu yıl 100
yaşında... Günlerdir gö-
H zümün önünden gitmi-
yor bir fotoğraf. Önce Elveda
Afrika, Hoşça Kal Paris (Remzi
Kitabevi) kitabında görmüştüm.
Solda Avni Arbaş, elinde pipo-
su, karşısında eşi Henriette, ya-
nında Vera Tulyakova, onun ya-
nında Nezihe Topuz ellerini bir-
leştirmiş masanın üstünde. Ve
Nâzım Hikmet olanca şıklığıy-
la gülümsüyor. Gülümseyen bi-
Hıfzı Topuz ve Öner Ciravoğlu
ri daha var. O da dönemin ya-
kışıklı jönlerinden Ayhan Işık’ı
okuduğu romanı ona anlatmak için sabırsızla-
anımsatan Hıfzı Topuz.
nan bir genç kız…
Burası Paris’te bir lokanta ve
Galiba bu fotoğrafta beni asıl hüzünlendiren,
önde iki sandalye boş. Belli ki
Nezihe Topuz’un hem genel geçer yargılara, sı-
Avni Arbaş ve Hıfzı Topuz fo-
Avni Arbaş, Henriette Arbaş, Vera, Nezihe Topuz, Nâzım Hikmet ve Hıfzı Topuz
radan duruşlara meydan okuyan hem de hepi-
toğraf çektirmek için boşaltmış-
(soldan sağa), 1962 yılında Paris’te Coq d’Or Lokantası’nda.
mize örnek olacak bir alçakgönüllülükle çevre-
lar. Duvarda boydan boya tablo-
yi süzüşü… Masumiyetin fotoğrafı…
lar var. Bu resimde beni hüzünlendiren ne var peki?
puz… Ve belki de dudaklarındaki hüzünle, boynunda-
Şimdi sormak gerek: Nâzım Hikmet’in, Vera’nın, Avni
Abidin Dino’nun yokluğu mu? Pertev Naili
ki alımlı kolyeyle, bu buluşmanın belli belirsiz mutlu-
Arbaş’ın yer aldığı bir masada tarihe tanıklık eden, bir
Boratav’ın, Zekeriya Sertel’in yokluğu mu? Ya da fo-
luğunu elleriyle zarif bir şekilde masaya yansıtan Nezi-
daha kesinlikle tekrarlanması olanaksız böylesi bir fo-
toğrafta yer alan Avni Arbaş’ın bizzat kendisi mi?
he Hanım…
toğraf, edebiyat tarihimizin ve çağdaşlaşma uğraşının sı-
Bütün sanat serüvenini elindeki piponun dumanı-
MASUMİYETİN FOTOĞRAFI!
radan bir ayrıntısı olarak mı kalacak?
na sindirmiş gibi yaşayan, Kuvayı Milliye atlarıyla ünlü
Nezihe Topuz, sanki çağımızın bütün aşk romanlarını
ressam… Onun yanında çekiciliğiyle etrafa gülücükler
“BU HÜRRİYET HAZİN ŞEY,
yüreğinde taşımış, Vadideki Zambak’ın duruluğunda…
dağıtan Henriette…
YILDIZLARIN ALTINDA…”
Sanki Picasso gibi çağımızın yaşamı savunan tüm res-
Belki aşkıyla, ünlü şairin yüreğini hırpalayıp duran
Bu fotoğrafın Paris’te değil de İstanbul’da çekilebil-
samlarına elini uzatmış, bakıyor.
Vera’nın delişmenliği. Nâzım Hikmet’in “ömrün şu bi-
mesini engelleyen zihniyetle savaşım daha ne kadar sü-
İstanbul’da Dame de Sion’un taşlık avlusunu soluk
ten neşvesi”ni Moskova’da değil de Paris’te yaşamak
recek? Soruyu Nâzım’ın dizesiyle analım dilerseniz:
isteyen muzip bakışları… soluğa geçen, son ders zilinden sonra dış kapıda bekle-
Belki bu mutlu anı en kana kana içine çeken Hıfzı To- yen o uzun boylu delikanlıyla yan yana yürümek, son “Bu hürriyet hazin şey, yıldızların altında…”
n
DENİZ AYRAL’DAN ‘VALHALLA BLUES’
Çarpıcı, irkiltici rüyalar!
Eksik Parça Yayınları’ndan çıkan Valhalla Blues, ressam ve yazar Deniz Ayral’ın hikâyeler toplamı.
Kitapta yer alan tüm hikâyelerde rüyalara özgü kimi tekinsiz, tedirgin edici hava hâkim.
boş bir şehre inen ve sonra da gemisine dönmeyip o boş ve
Deniz Ayral bir dönem es-
ÜMİT ÜNAL
karanlık şehirde kalmayı tercih eden bir başka “ziyaretçi”.
ki gravür çizimlerden Max
Bir sahilde, deniz fenerinin fotoğraflarını çekmek ister-
Ernst kolajlarını andıran ko-
alhalla Blues’da (Eksik Parça Yayınları) ressam ve
ken bir deniz kızıyla karşılaşan ve onun dehşetine, cazibesi-
lajlar yapmıştı. Bu kitaptaki
yazar Deniz Ayral her hikâyesiyle bize başka insan-
ne kapılıp yeni bir dünyaya dalan fotoğrafçı. Melek kanatlı
hikâyeleri okurken sık sık o kolajları hatırladım.
V ların rüyalarını anlatıyor. Çarpıcı, irkiltici rüyalar…
bir rock müzisyeninin kollarında Valhalla’ya uçan adam...
Ama Deniz’in ressam olduğunu bilmesem de dünyaya
Kar altında bırakılmış bir sedyede ölmek üzereyken
Kitapta yer alan tüm hikâyelerde rüyalara özgü kimi te-
bir ressam gözüyle baktığını hikâye dilinin görselliğinden
gözlerini yıllar öncesinde, çocukluğunun adasında açan
kinsiz, tedirgin edici hava hâkim. Kaybolmak, kendini
anlamak olanaklı:
ve bir faytoncunun peşinde beyaz ve soğuk bir bulutun
kaybetmek, bir masumiyet çağı olarak çocukluk…
“Sabah saatlerinde sadece ufuk çizgisinde kendini gös-
içinde kayboluveren ihtiyar hasta. Denizden çıkıp gelen
Olağan, gündelik dünyada yaşanmış gibi duran rüya anla-
ve sadece bir fotoğraf makinesinin dijital ekranında görü- teren birkaç siyah bulut, artık bütün gökyüzünü kaplamıştı.
rı, anlatılan olayların heyecanına kapılmayan sakin ve serin-
len, çıplak gözle görülemeyen esrarengiz ziyaretçi. Zaman zaman bulutların arasından alçalmaya başlayan
kanlı bir dille tarif ediliyor. Dilin serinkanlılığı, hikâyelere
Bir gemi seyahatinden, hiç kimsenin yaşamadığı bom- güneşin ışıkları denize düşüyor ve denizin yüzeyi sürekli
sinen uğursuz havayı daha da artırıyor sanki.
10 26 Ocak 2023