Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
OKTAY AKBAL (20 NİSAN 1923-28 AĞUSTOS 2015)
Türkçenin, Türk edebiyatının
büyük ustasının anısına saygıyla...
Özellikle 1967’deki cuntalı yıllardan sonra Batı Trakya’da Türkiye’den gelen bir gazete, kitap bulmak ne mümkün? Gümrükte
Türkiye’den alınan takvimler bile çöpe atılıyor ya da yakılıyor. Türkiye’ye geldiğimde mutlaka bir de Cumhuriyet gazetesi alırdım.
İlhan Selçuk’un “Pencere”sine bakardım ilkin, ardından Oktay Akbal’ın “Evet-Hayır” köşesine. Türkiye’nin çeşitli sorunlarını dile
getiren bir köşe yazısı mı okurdum, lirik bir hikâye mi, şiir mi, ayrımına varamazdım. O güzelim Türkçe daha da güzelleşirdi.
“Günce” türünü de onunla tanıdık, sevdik. 1960’lı yıllardan sonra Yunanistan’daki “Batı Trakya Türk Öğretmenler Birliği” çatısı
altında yayımlanan amatör “Birlik” ve “Öğretmen” dergilerinde yer alan bazı “günceler” görülüyorsa bunda Oktay Akbal’ın
görünmez bir öncülüğü vardır. Türkçenin, Türk edebiyatının bu büyük ustasını saygıyla selamlıyorum.
“Hepimizi kötü düşünceler, çirkin canlandı gözlerimde. Her cümle değil
İLHAN SELÇUK VE OKTAY
duygular kapladı. Barış günlerinin de neredeyse her kelime ayrı bir man-
AKBAL’DAN LİRİK HİKÂYE
insanları artık yok. Nice tanıdığım zara. Yazar, orada gördüğü her mekâna,
VE ŞİİR TADINDA YAZILAR
insanların şimdi hepsi bana yabancı her nesneye her canlıya kendi duygu-
Özellikle 1967’deki cuntalı yıllar-
geliyor. İyileri kötü, cömertleri hasis, larını, estetiğini, özlemlerini, sevgisini
dan sonra burada (Batı Trakya’da)
duyguları katı yürekli oldular. Ah, o
de katmış. Öyle bir tatlı anlatım ki, san-
Türkiye’den gelen bir gazete, bir
ekmeğin bozulması, insanların mayası ki Deniz Kızı Eftalya’yı dinledim, içim-
kitap bulmak ne mümkün? Güm-
muhakkak ki ekmektir.” de Orhan Veli’nin “İstanbul’u Dinliyo-
rükte Türkiye’den alınan takvim-
Önce Ekmekler Bozuldu
ler bile çöpe atılıyor ya da yakılı- rum” şiiri okundu uzun süre.
yor. Türkiye’ye geldiğimde diğer
RAHMİ ALİ
SUÇUMUZ İNSAN OLMAK
gazetelerin yanı sıra mutlaka bir de
“Aşk”, içi dolduruldukça hacmi de
Cumhuriyet gazetesi alırdım.
Batı Trakya-Yunanistan
büyüyen bir kavram. Bir sır, bir bilin-
İlhan Selçuk’un “Pencere”sine ba-
kardım ilkin, ardından Oktay Akbal’ın mezlik. Önü karanlık. Oysa herkesçe
YAPITLARIYLA BÜYÜLENDİK!
bilinen şeydir: Geçmiş, bilinen; gele-
“Evet-Hayır” köşesine. Türkiye’nin
Önce Ekmekler Bozuldu... 1950’li yıl-
cek ise bir “bilinmezdir.”
lar... Ta o yıllardan bilirim Oktay Akbal çeşitli sorunlarını dile getiren bir
köşe yazısı mı okurdum yoksa li- Oktay Akbal’ın Suçumuz İnsan Olmak
adını. İkinci Dünya Savaşı yılları içinde ya-
romanını okurken bunlar geçti aklımdan.
şanmış o sıkıntılı, “karneli” günlerden söz rik bir hikâye mi, şiir mi, ayrımına
varamazdım. Anımsadıklarım ve hâlâ aklımdan çık-
ettiğini anımsıyorum.
mayan, evli ve iki çocuk babası küçük
Biz zaten o savaş yıllarının sıkıntılı gün- O güzelim Türkçe daha da güzel-
leşir, her kelime bir ressamın bilinç- bir memurla, o yakınlarda oturan evli,
leri içinden çıkıp gelmişiz anavatana.
li bir fırça vuruşu gibi yerli yerine çocuğu olmayan, mutsuz fakat güzel bir
Yunanistan’da yokluk, sefalet; üstüne üst-
kadın arasındaki yasak aşk. Akbal’ın o
lük bir de iç savaş: Kralcılar ile Cumhuri- oturur, sonuçta ortaya mükemmel
bir tablo çıkardı. Her şeyi anlardı- tatlı ve ustaca anlatımı neredeyse olay-
yetçiler. Ortalık biraz sakinleşince iki ülke
ları gölgede bırakacak. Olaylar ilerle-
arasında varılan bir “Kültür Anlaşmasıyla” nız, anlatılan her şeyi de severdiniz,
bütün bunları beyninizle birlikte yü- dikçe her ikisinin de bu aldatıcı mutlu-
Türkiye’ye okumaya geliyoruz. Ve doğal
olarak kitaplarla da tanışıyoruz. reğinizde saklardınız. luk sarhoşluğundan uyanmalarını istiyo-
rum bir okuyucu olarak.
Bizans Definesi’ni hangi arkadaştan ödünç Daha sonraki yıllarda yine Oktay
almıştık da okumuştuk! Enikonu, İstanbul’un Akbal’ın o köşesinde benim burada-
bilmediğimiz semtlerindeki o insanlar, olay- ki yerel bir gazetede yayımlanmış YAŞAMI YENİDEN KURMAK
bir hikâyemden söz ediliyor. Oktay Yaşamı Yeniden Kurmak, başucu ki-
lar, oyuncular, gişelerde çalışan kızlar, ace-
mi sevdalar bizi büyülemişti. Akbal, Türkiye’nin onca sorunu ara- İSTİNYE SULARI taplarımdan biri… Büyük zenginlik.
Victor Hugo’nun düşünceleri, bu düşünce-
Oraları, o insanları seviyoruz. Unutulmaz sında burasıyla da ilgileniyor. Sonra o İstinye Suları… İstanbul’un
insanlar ama bu İstanbul, sıkıntılar içinde Alışılmış bir şey değil Türk basınında. Ben Sirkecisi’nden, Cağaloğlu yokuşundan, ler üzerine üretilen güncel düşünceler, ta-
Sirkeci caddelerinde ağır bavullar taşıdığı- pek öyle “sağ-sol” yakıştırmalarına itibar et- Beyoğlu caddesinden, Mısır ve Kapa- rih, birinci ve ikinci dünya savaşları...
mız, kirli otellerinde yattığımız İstanbul de- mem de Oktay Akbal’ın bu ilgisi beni hem lı Çarşısı’ndan başka yerlerini pek bilmem. Bütün bunları o güzel anlatım içinde
ğil. Sonra “Ester ile Roza” kalmış aklımda, şaşırttı hem de duygulandırdı. O gazete ke- Bir de bazı müzeleri… Ama o İstinye Sula- birer hikâye tadında okuyorsunuz. Alın,
bu iki Musevi kız... İsrail’e gitme hayalleri… siğini hâlâ kitaplığımda saklarım. rı’ndaki “mini öyküler” bir masal âlemi gibi okuyun kitabın 10. sayfasındaki
>>
8 21 Nisan 2022