Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Kadın yazarların kadınları…. Romanların roman okuyan kadınlarından roman yazan kadınlara geldik. Daha önce kadınları erkekler yazıyor, hep onlar yaşam biçiyordu kadına. Oysa kadın varlık, kadın yazar aracılığıyla artık daha özgür, ayrı bir yaşam sürüyor günümüz öyküromanında… T anrıçalar çağından sonra kadınlar, erkek yazarların yansıtımıyla, kendilerine biçilmiş rollerle anlatıldı hep. Çünkü dünyaya bakışı masal, mesel, dinsel menkıbe gibi anlatılar eşliğinde belirlenen erkek yazar, kadınları, yaşam deneyimiyle örtüşen tanıklıkla, dıştan algıyla, gündelik yaşamda gözledikleri görev bölüşümü temelinde toplumsal cinsiyet kavrayışına özgü yaratıyordu. Genelleme bağlamında söylüyorum elbet bunu. Yoksa geçmişten günümüze tersi örnekler göstermek de olanaklı. Burada vurgulanması gereken, artık kadın yazarlar anlatısının egemen olduğu, buna koşut kadın yaşamının alabildiğine özgürleştiği, kadın yazar sayısının da her geçen gün arttığı gerçeği. YENİ BİR KADIN YAZAR; PINAR YÜCEL SARI Son dönemde tanıma olanağı bulduğum kadın yazarlardan biri de Pınar Yücel Sarı. Okuduğum iki roman, günümüz kadın yazarları arasında ona da yer açmak gerektiğini ortaya koyuyor: İstanbul’da Zor Bir Yıl (Cinius, 2018), Şantiye Hayatlar (AZ, 2019). Pınar, güncel sorunsallara odaklanarak kalem oynatıyor. Temel kadın karakterler, kendilerine biçilen role uymak yerine yaşamları için sergiledikleri kararlı duruşla dikkati çekerken bu olgu, yazarın, yapıtların ciddiye alınmasını da gerektiriyor. İlk romanda 2016’da İstanbul’da terör olaylarının yol açtığı etkimeler, “[y]ıllar içinde on binlerce iyi öğrenciyi mezun e(tmiş)” (s. 17) olan üniversiteden doktorasını yenice alan, sonradan evli olduğunu öğreneceği, oda arkadaşına âşık Leyla karakteriyle işlenir. Kestirilebileceği gibi Boğaziçi Üniversitesi’dir bu. Öteki roman, evli olduğu adamın günümüz siyasal iktidarıyla anbean çıkar ilişkileri içinde hiçbir değer tanımadan yoluna devam etmesi karşısında giderek ağırlığını koymaya girişen Özlem odağında yapılandırılır. Evet, anlatımcı roman boyutunda alınabilir yapıtlar, ancak bunların hiçbir katmana inmeden, dirseğe uğramadan düz bir çizgide evrene, karakterlere, olaylara dönük sürgit akış sergilediği düşünülmemeli. Tamam, yazar, Reşat Nuri ardılı bir tür “halk romancılığı” bağlamında azımsanmayacak yazar ulamında düşünülebilir. Bunun yazınımızda, güçlü bir kol olduğunu biliyoruz ayrıca. Zaten Pınar, her iki romanında da bireyin, dış dünya karşısında nasıl da her türden açlık gösterebildiğine, üstelik hiç de çizgiselliğe düşmeden geniş bir yer açıyor, böylelikle “içimizdeki bizin, tanımak istemediğimiz karanlık yüzüne ayna tut(uyor)”: “Hiçbir şey göründüğü gibi değildi(r) ve önemli olan birçok şey aslında görünmezdi(r).” (2018; 39, 40) Bundan ötürü yazar, sözgelimi aralarında örtük ama derin çatışmaya karşın Özlem’in nasıl olup da öyle bir adamla evlenebildiğini temellendirmek ister: “Aradığını birbirinde bulamamış iki tarafın ilişkisi, küçücük bir ivmeyle hız kazanıp bitişe doğru ilerliyordu(r).” (2019; 70) Yaşanan olgusal gerçeklere, birer kurgu gereci bağlamında yaklaşıp bunları anlatısına yerleştirirken belgenin değil, kurmacanın yani yazınsal olanın gerçekliğine yaslandığını bu iki romanda apaçık gösteriyor Pınar Yücel Sarı. Bundan böyle okumalarınızda ona da yer açmalısınız öyleyse. n DÜNYA DAMLASI Batalha’dan ‘Bir Kadının Görünmez Yaşamı’ Brezilyalı yazar Martha Batalha’nın ilk yapıtı, Bir Kadının Görünmez Yaşamı (Çev.: Seda Çıngay Mellor, Kafka, 2020) adını taşıyor. Martha, “annesinden eve kapalı geçen bir yaşamı miras alan” (18) kadınları anlatıyor denebilir. Böylesi bir roman evreninde Euridíce’yi tanırız romanın temel karakteri olarak. Euridíce’ye dıştan bakan erkeklerin de çetelesini çıkarır bize yazar. Kuşkusuz bu, toplumun eril ifadesidir sonuçta. Bu eril tutuma, Euridíce’nin komşusu da onların evini gözleyip dinleyerek katkı koyacak, bu nedenle bütün sokak, Euridíceler’de ne oluyorsa kendi yakıştırmaları eşliğinde bunu daha da yankılandıracaktır. Bunun Brezilya’da ya da Türkiye’de yaşanıyor olması fark etmeyecektir ayrıca. Bu bağlamda kimi kadınlar, “[k]açışı pencere(sinde)” görecek, kimileri “sessizlik yemini” edip belki “[g]ünü gelince şahane bir ev kadını” olmaya hazırlanacaktır. (31, 30, 35) Bu akıntı içinde Euridíce, “izin verilseydi olabileceği kadının hikâyesi”ne (40), “Euridíce Olmasını İstemeyen Tarafı”na (57) arayışlarını sürdürür hep. Okur, onun, dıştan algılanan ya da görünen yanına koşut, derinden yaşadığı ve Brezilyalı tüm kadınları simgeleyen “kendisi olamayış”ına tanıklık yapar böylece. Romanın ortalarındaysa Euridíce’nin ablası da katılacaktır bu arada anlatıya. Yazar, Euridíce’yle ablasının yaşamına yönelirken, bir komedi işlercesine yaklaşıyor karakterlere. Mutfakterzi eğretilemesiyle adeta Ephraim Kishon’un Tarla Kuşuydu Juliette’i bağlamında bir anlatı çıkarıyor nerdeyse karşımıza. Açık biçimde kurarak da alabildiğine kıvamlandırıyor bunu. Hoş, eğlenceli, bir o kadar da duyarlıklı, okunası bir kadın anlatısı Bir Kadının Görünmez Yaşamı. n 14 4 Mart 2021 ÖYKÜDENLİK… Nazlı Akçura’dan ‘Kesi Yeri’ Y azar olarak ancak son dönemde tanıyabildiğim üçüncü ad Nazlı Akçura’ysa bir öykücü, zaten okuduğum yapıt, çocuk verimleri yanında ilk kitabı onun: Kesi Yeri (Everest, 2020). Nazlı, İzmir’le kuzeyini anlatı yerlemi aldığı öykülerinde kadınların yaşadıkları yanında yaşayabileceklerine yönelik vurgusuyla, bunlara dönük ince duyarlıklarla dikkati çekiyor. Anlatımcı temelde, geleneksel hikâyeyle uyumlu nahif bir öyküleme temelinde yol alıyor görünse de anlatısını bahar dalı havasında renklendirip çeşitlendirmeye çabalıyor Nazlı, böylelikle farklı bir tazelik, dirilik kazandırabiliyor enikonu. Tümünde değilse bile genelde tutturduğu düzeyle bunda başarılı olduğunu da ele veriyor. Yazar, daha çok dış dünyaya yönelik verdikleri tepkiden ötürü içlerine kapanıp sessizleşen çocuk, yetişkin öykü kişileriyle dikkatimi çekti diyeyim. Öte yandan Nazlı, çocuk yazınındaki deneyimleriyle birikimlerinin de katkısını arkasına alıp çocuk dünyasına yaklaşımda yansıttığı hünerli işleyişiyle de üzerinde durulmayı hak ediyor. Bu ilk öykü kitabı ardından izleyeceğim onu, farklı bir çizgiye sıçrayabileceği izlenimi bırakıyor çünkü Nazlı. Sonuçta her kadın yazar, kadınların emeğine dönük vurguyu asla ihmal etmiyor. Dünya Emekçi Kadınlar Gününüz ya da Kadınlar Gününüz kutlu olsun. n www.sadikaslankara.com, her perşembe öyküroman, tiyatro, belgesel alanlarında güncellenerek sürüyor.