29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

METİN FINDIKÇI İLE ‘KARŞILAŞMALAR’ KİTABI ÜZERİNE… ‘Dürüst aydına, şaire ihtiyacımız var’ Şair Metin Fındıkçı’nın bu kitabındaki metinleri; yaşadıklarına, zamana ve bu dünyadan çekip giden güzel insanlara ilişkin kaleme aldığı anlarmetinler. Ve Türk edebiyatın, sanat tarihine kara bir leke olarak kalan; yıllar sonra benzeri acıları ülkeye yaşatanların, ders alınmayan şiddetin kendi penceresinden görünen bölümü. SEMİH ÇALI ÖLÜMCÜL İKTİDARLAR! n Sanırım, sorulara kitabın önsözünden başlamak yerinde olur. “Yaşanmış, kimi zaman beni mutlu kılan kimi zaman benim kalbimde kapanmayan yaralar bırakan anlarmetinlerdir. Ama kimi zaman da yokluğumda yaşanmış ve Türk edebiyatına, sanat tarihine kara bir leke olarak kalan; yıllar sonra benzeri akıl almaz olaylardan, benzeri acıları bu ülkeye yaşatanların, ders alınmayan şiddetin benim penceremden görünen bölümüdür” diyorsunuz. Açar mısınız? Bu ülkede özellikle 50’li yıllarda başlayan ve bugünlere dek süregelen bir durum yaşanmaktadır: Aydınları, özgürlük ve demokrasi çerçevesinde hak arayan ve adalet isteyen herkes, daha düz bir deyimle sesini çıkaran herkes, ülkeyi yönetenler tarafından (?) şiddete maruz kalmıştır. Bu şiddetin ölüme kadar gittiğine defalarca tanık olmuşuzdur. Kitapta bunu iki çarpıcı örnekle belirttim. Biri Arjantinli ünlü şair Juan Gelman’ın gözaltına alınıp öldürülen gelini ve oğlu. Öbür örnek ise Vedat Türkali ve Hayk Açıkgöz’ün yakın dostu Sefer Aytekin örneğidir. Sefer Aytekin’in çektiği acı ve maruz kaldığı şiddete bağlı; ressam Marta Tözge’nin yaptığı birkaç yağlı boya tablo yüzünden gözaltında yapılan işkence sonucunda delirmesi… gibi. UMURSAMADIKLARIM… n “Gün geldi, kendini aydın sanan, çok zeki sanan, zarif esprileriyle karşısındakini sürekli alt etme derdinde olan bu aydınlar; beni ve yakınındakilerini hırpalama alışkanlığı edinmiş. Ama söyledikleriyle ne söylemek istedikleri anlaşılmayan veya benim tarafından pek de umursanmayan bu aydınları, o gün dışarıda bıraktığım gibi bu ‘Karşılaşmalar’da da dışarıda bırakıyorum” da diyorsunuz. Evet, bir şair olarak (kendi görüşüm) sadece karakterime ters düşen değil; gerçekten, bulundukları ortamlarda kendilerini “üstün insan” gören ve “bu dünyayı ben yarattım” havasında olan çok şair tanıdım. Yan yana bulunduğumuz anlarda onlardan nasıl haz almadıysam, bu kitapta da yer vermedim. Belki onların gözünde tam tersi bir durumdur. Buna itirazım olmaz. Bu ülkenin dürüst aydına, şaire ihtiyacı var, doğru. Ama mütevazı ve kendini bilen aydınlara. Bu ülkenin şaire de ihtiyacı var. Ama yazdıklarıyla yaptıkları azıcık da olsa terazinin her iki kefesini eşit tutmaları gerek diye düşünüyorum. n “Kaç türlü girilir anılardan içeri” kitabın ilk denemesi. Denemeye arkadaşınızın öldürülmesiyle başlıyorsunuz, sonra? Deneme kitabı değil ama madem deneme dediniz: Evet, ilk denemede, daha lise yıllarında çok sevdiğim bir arkadaşımı faşistler öldürdü. Onun için yıllar sonra yazdığım ve Cumhuriyet Kitap’ta yayımlanan bir yazı… Fethi Naci ile tanışmamla birlikte, geçmişten masaya katıldığım günlerden önce yaklaşık 25 yıldır her cuma saat 12.30, 13.00 gibi toplanan, hatırı sayılır yazar ve şairlerden oluşan bu masa muhabbetine bağlıyorum. Bağlamamın nedeni de yazı yayımlandıktan 1.5, 2 ay sonra masaya ilk katıldığımda, Fethi Naci’nin yazıyla ilgili bana sorduğu soru oldu diyebilirim. Yazıyı unutmamıştı, ilk tanıştığımızda, o makaleden dolayı adımı da unutmadığının farkına vardım. MAHMUD DERVİŞ VE ADONİS n “Kapılar sürgülenebilir / Ama konuşmaya engel değil / Seni hatırlamak gerekiyorsa / Ben yine “ölüyorum” deyişini hatırlıyorum.” Ünlü Filistinli şair Mahmud Derviş’in ardından yazdığın uzun şiirin dört dizesi. “Veda” denemesi belki de kitabın en hüzünlü denemesi bana göre. Mahmud Derviş’le tanışıklığınızdan, dostluğunuzdan biraz söz eder misiniz? Mahmud Derviş’le 1982’de FKÖ’nün Ankara’daki bürosuna gidip geldiğim sıralarda, FKÖ’nün Kültür Ataşesi, beni telefonla tanıştırdı; evet, ilk tanışmamız telefonla oldu. Daha sonraları kendisiyle iyi bir dost olduk. İki, üç defa Ramallah’a, Amman’a davet etti. İstanbul’u çok merak etmesine karşın, bütün davetlerime karşın gelmeye fırsat bulamadı, ta ki Nâzım Hikmet Ödülü’nü alana dek. Büyülendiği İstanbul’a gelişi ilk ve son oldu. Ölene dek kendisiyle haberleştik. Mahmud Derviş, Nâzım’ın, Neruda’nın damarından gelme komünist bir şairdi. Filistin davası bir türlü yakasını bırakmasa da o davasından ve onurundan asla ödün vermedi. Hiçbir şeyin ardında gizlenmeye gerek duymadan; her fırsatta her şartta söyleyeceğini tereddüt etmeden söyleyen bir şairdi. Dünya onu Filistin davasıyla değil, şiiriyle tanıdı. Çok acılar çekti, kendi topraklarında sürgün yaşadı. İlk kalp ameliyatından kurtulduysa da ikincisine yenik düştü. Unutamadığım, unutamayacağım önce insan sonra şairlerden biridir, Derviş. Nur içinde yatsın. Arapçadan çeviri yaptığım geniş zaman zarfında birçok dostum oldu. Ama ön sırayı kim tutuyor derseniz, Mahmud Derviş ve Adonis derim. Mahmud Derviş’le hüznü ve acıyı paylaştım. Adonis’le mutluluğu ve hayatın keyfini. Evet, Adonis hayattan, yaşamaktan zevk alan biridir, paylaşmayı seven bir şairdir aynı zamanda. ‘YAZI VE ŞİİR COŞKU DA İSTER Mİ, İSTER!’ n Dil ve akıcılık açısından gerçekten beni sürükleyen, uzun sayılabilen deneme “Kanatlı Hayat” denemesi. Belki de kullandığınız şiirsel dilin etkisindendir, mesela: “Bu pürüzsüz bulut kısa bir süre sonra, gökyüzünün üstünde iyice gerinip, biri güneye biri kuzeye iki kolunu bir tanrıça gibi uzatıyor.” gibi. Teşekkürler. Bu deneme, uzun yıllar süren bir arkadaşlığın, bir dostluğun denemesidir. Benim için o günlerin, ayların hatta yılların coşkusuydu. Şiirsel dili ve akıcılığı ondandır sanırım. Yazı ve şiir biraz da coşku ister mi, ister! n Karşılaşmalar / Metin Fındıkçı / Klaros Yayınları / 210 s. / 2020. AYKUT KARLI’DAN ‘MİSAFİR ÖYKÜLER’ Geçmişin misafirleri ve gerçekleşmeyen hayaller Aykut Karlı’nın Misafir Öyküler’i (Karina Yayınevi), yalın, kimi zaman hüzün, kimi zaman neşe, heyecan ve kimi zaman da iç dünyamızla baş başa kaldığımız öykülerden oluşuyor. UĞUR KAYA Aykut Karlı’nın genel olarak diğer kitaplarında da geçmişle bağlarını hiç koparmadığına tanık oldum. Onun için geçmiş her zaman yaşanılan bir zaman dilimi gibi. Misafir Öyküler (Karina Yayınevi) kitabında da misafir olarak yer verdiği ben ve diğer arkadaşlarımın öykülerinde, hem bizleri geçmişe götürdü hem de geçmişi geleceğe taşıdı. Kitabı, yalın, kimi zaman hüzün, kimi zaman neşe, heyecan ve kimi zaman da iç dünyamızla baş başa kaldığımız öykülerden oluşuyor. Bir yoğun bakım hemşiresi olan yazar Aykut Karlı, tüm dünyayı etkisi altına alan ve binlerce can kaybına neden olan pandemi döneminde kitabını; hayallerini gerçekleştiremeden aramızdan ayrılan şiddet mağduru kadınlarımız ve sağlık çalışanlarımıza ithaf ediyor. n 8 28 Ocak 2021
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle