29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

EMILE M. CIORAN’DAN ‘ZAMANA DÜŞÜŞ’ “Zamana Düşüş” ya da zamandan düşüş Cioran, Çürümenin Kitabı ile ülkemizde hatırı sayılır bir ilgi gördü. Yakın zamanda çıkan Zamana Düşüş ise Cioran’ın bakış açısındaki farklılığı dinamikliğinden bir şey kaybetmeden hissettiriyor. İSMAİL ÇAKMAK E mile M. Cioran (19111995) her ne kadar deneme yazarı ve ahlakçı olarak tanımlanmış olsa da yazdığı metinler bu tanımlamanın çok üzerindedir. Yaşam içinde kendine has krizler yaşayan yazar, bunu açıkyüreklilikle eserlerine yansıtmıştır. Fransa’da yayımlanan ve ülkemizde de hatırı sayılır bir ilgi gören ilk yapıtı Çürümenin Kitabı da bu tür hesaplaşmaların ürünüdür. Yaklaşık otuz yıl tanınmadan yaşam üzerine deneme tadında yazılar kaleme almış, sokaklarda, barlarda insanları daha iyi aydınlatan ve büyük meselelerden söz açan kişilerin olduğunu dile getirmiştir. Yine kendi anlatımıyla, onun düşünce dünyasını etkileyenler genel hayatın akışında hiç kitap okumamış kimseler olmuştur. BİR REDDİYECİ Cioran’ın nihilist değilim ama inançlı da değilim şeklinde bir açıklaması bulunsa da yazdığı metinlerde Tanrı’ya dair göndermelerin olması, bu düşünceden çok da kopamadığının bir göstergesidir. Her şeyin zamanla eskidiği ve tükendiğini söyleyen Cioran’a göre, yazma sanatı da bir tür dünyevîleştirmedir. Dokuz bölümden oluşan kitabı Zamana Düşüş, Cioran’ın bakış açısındaki farklılığı dinamikliğinden bir şey kaybetmeden hissettirir niteliktedir. Kitabın ilk bölümü Hayat Ağacı’nda, insan olmanın şaşkınlığından dem vuran yazar, insanın kendine varması konusunda şunları söyler: “Kendimizi bilip insan olduğumuzu hisseder hissetmez, devliği hedefleriz, olduğumuzdan daha büyük görünmek isteriz” (s. 20). İnsanın bu yapısına teolojik bir gönderme de yaparak görüşüne şu eki yapar: “Tanrı bir anormallik olsa dahi ilahiyat bizim halimizi zoolojinden daha iyi açıklar” (s. 22). Bu bağlamda Tanrı ve insanın yalnızlığı konusunun akraba olduğuna vurgu yaparak bir benzerlik ilişkisi kurmaya çalışır. İkinci bölüm, Uygarlaşmışın Portresi’nde insanın inanç mücadelesinde başkalarıyla kurduğu bağın çok olum lu zeminde gelişmediğinin altını çizer ve bu durumu, kendi derdinin başkası üzerindeki görünümünün merakından başka bir şey olmadığı şeklinde açıklar. Üçüncü bölüm, Kuşkucu ile Barbar’da yaşam, zihin ve uygarlık üzerine eğilen Cioran, hakiki şüphenin de iradî olmadığı görüşündedir. Bu konuda kendi ölçümüze engel olan, bizi tüketen ve hüsranların eline bırakan içimizdeki şüphecidir. Bunun bir ürünü olarak aptalca ve gülünç tek bir soru kalır geriye: “Hiçbir şey yapmadığı sırada Tanrı ne yapmaktaydı? Yaratılıştan önce, müthiş boş vakitlerini ne ile geçiriyordu?” (s. 56). Ayrıca Cioran, dinin kendi başına bir şey ifade etmediğini söyleyerek dinin kaderini de ona inananlara bağlar. Dördüncü bölüm, İblis Kuşkucu mudur?’da ilginç fikirler ortaya atar. İblis oyuncudur, hileli yollar kullanarak şüpheciliğin yollarını açar. Kuşkucu bağımlı olmayı ve kullaşmayı reddeder. Bu kesinliğe karşılık şüphe bozulmaz bir tazelik korur (s. 6970). Beşinci bölüm, Zafer Arzusu ve Dehşeti’nde insanın toplum içindeki parlama hevesine değinilir. Cioran bu hevesi şöyle temellendirir: “Deliler hariç tutulursa, övülmeye ya da kınanmaya kayıt sız kalan hiç kimse yoktur; biraz normal kaldığımız müddetçe, her ikisine karşı da hassasızdır.” (s. 78). Tanınır, bilinir olmaya mesafeli duran Cioran, arkasında ebediyet bulunsa zaferin bir anlamı olabileceğini savunur. Aslında zafere susamışlık heveslerin kurumasına yol açacağından, bu yükü üzerinden atan insan arzusuz bir çağa açılacaktır (s. 87). Altıncı bölüm, Hastalık Üzerine’de kaleme aldıkları hayli ilginçtir. Ona göre hastalık uzuvların fark edilme biçimidir. Geçmiş dertlerinin ürünü olan insan, gelecekten de endişelidir. Bu da bir tür iyileşmesi mümkün olmayan, yaşamının sonuna kadar içinde taşıdığı bir hastalıktır (s. 93). Cioran’a göre afiyette olan insan var olamaz. Böylelikle acı çekmek kendi olmaktır, bir “kendiliktir”. Acı çekmeyi sevmek yersiz olarak kendini sevmek, sakatlıklarımızın tadını çıkarmaktır (s. 101). TOLSTOY’UN BUNALIMI Altıncı bölüm, Korkuların En Eskisi / Tolstoy Hakkında’dır. Tolstoy’un son dönemindeki bunalımı ve dine dönüşü, sadece bir ilgi kaymasıdır. Bu durum onun yeteneklerinden bir şey götürmez (s. 108). Ölüm de bu konuda bir korku ise; ölüm üzerinde sürekli fikirler beyan etmek de anormal bir durumdur (s. 105). Sekizinci bölüm, Bilgeliğin Tehlikeleri’ni konu alır. İnsanı ayakta tutan bilgi eksikliğidir Cioran’a göre; insan görünüşlere bağlandıkça üretkenleşir. Bir kısırlık olarak bilgelik de hırslarımız ve yeteneklerimiz üzerine çöken en büyük belâdır (s. 121). Cioran şöyle devam eder: “Bir toplumda yaşayıp gitmeye mecburuz ki, cezaya çarptırılmadan uluyabildiğimiz tek yer tımarhanedir.” (s. 128). Şayet kendiniz değilseniz bir bilgenin adımlarını izlemek yoldan şaşmaktır. Er geç bezersiniz bundan. (s. 131) Son bölüm, Zamandan Düşmek ise kitabın adına âdeta bir reddiyedir. Çünkü Cioran’a göre başkaları zamana düşmüş, o ise zamandan düşmüştür. Bu konuda kendine dönüş, kendini tanımanın bedeli her zaman çok yüksektir. İzah edilmiş bir evrende delilik daha anlamlıdır. İnsanın derinliğine indiği her şey önemi yitirmeye mahkumdur. Ama ne olursa olsun, zaman insana bir bekleyiş tesellisi sunacaktır (s. 139). Zamandan düşenin gerçeği, kendi yazgısına duyarsızlık, dış dünyaya karşı bir hissizleşmedir (s. 141.) Bu da Cioran’a göre bir rekabet içinde de olmama gerçeğiyle baş başa kalmaktır. SONUÇ Cioran, bu kitabında dış dünyaya olan ilgisizliğini açık bir dille ifade etmiştir. Bir konuşmasında “en verimli yıllarım tanınmadığım zamanlardı” demesi zaten başka türlü açıklanamaz. Onun bu metni de öbür yazdıkları gibi insanın kendiliğine olan uzaklığının kelimelerde cesaretli bir şekilde can bulmuş hâlidir. Esasında insan zamana düştüğü andan itibaren derin bir rekabetin mahsulüdür. Bundan sıyrılmaya başladığında, toplum nazarında başkalaşır ve değişir. Burada kişi toplum içindeki kapladığı hacimden ziyade kendi olmanın şaşkınlığı içindedir. İşte bunu fark etmek zamandan düşmektir. Sıradan olana reddiye okumak da denebilir buna. Cioran, hayata dokunan “her şeye” korkmadan kılıcını sallar, klişe olanın üzerindeki perdeyi korkusuzca aralar. Çünkü ona göre bu çaba içinde olmak insani olma ile eşdeğerdir. Ona göre, bunu başarmak da çok insana nasip olmuştur. n Zamana Düşüş / E. M. Cioran / Çev: Haldun Bayrı / Metis Yay. / 143 s. / 2020. 8 17 Eylül 2020
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle