Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
KITAP l BEBEK l ÇOCUK cumhuriyetkitapcocuk@gmail.com l GENÇ BURCU YILMAZ l HAFİZE ÇINAR GÜNER l SİMLÂ SUNAY TAŞ KÂĞIT MAKAS 3 2 = Uli Akran zorbalığı, baş etmesi en çetin şiddet türlerinden biri sanırım. Çocukların ne denli acımasız ve aynı zamanda çaresiz olabildiğini bilirsiniz. İster öğrenilmiş davranışlar sonucunda olsun bu isterse sınırları henüz belirsiz bir ahlak alanının varlığından… BURCU YILMAZ İ lk ne zaman görünmez olduğunuzu hatırlıyor musunuz? Ve nerede? (Hiç görünmez olmamış şanslı azınlıktansanız sizi kıskandığımı söylemeliyim.) Orayı, o ânı hatırlarsanız Uli’yi görmeniz biraz daha kolaylaşacaktır. Ben mesela ilk altıncı sınıfta görünmez olmuştum ve benim Ulininki gibi bir puhukuşum değil, birkaç sebzem vardı. Onlar ne zaman ortaya çıksa görünmez olmakla kalmaz iyiden iyiye ufalır, mini minnacık bir görünmez olurdum (En az 17 kadar büyük bir görünmez). Ama maalesef hâlâ var olurdum. * Akran zorbalığı, baş etmesi en çetin şiddet türlerinden biri sanırım. Çocukların ne denli acımasız ve aynı zamanda çaresiz olabildiğini bilirsiniz. İster öğrenilmiş davranışlar sonucu olsun bu isterse sınırları henüz belirsiz bir ahlak alanının varlığından… Yaptıklarının ne’liğini henüz doğru düzgün değerlendiremeyen çocuk bizler, dışarıdan yardıma gelecek o sesi duyana kadar sebzeler çoğalabilir, puhukuşu büyüyebilir. 1231, 1232, 1233… Astrid Frank’ın yeni kitabı Görünmez Uli, yazarın Türkçede daha önce yayımlanan Enno ya da Asfalttaki Karahindiba’sını okuyanların ayrıca heyecan duyacağı bir kitap olsa gerek. Çizdiği, dışarıda bırakılmış / böyle duyumsamış çocuk karakterlerle ve onların duygularını karikatürize etmeden, olduğu gibi aktaran üslubuyla kalbimi kazanan bir yazar Frank. Görünmez Uli’de de güvenli alanının dışına çıkmak zorunda kaldığı için kendini görünmez hisseden, çemberin dışına itilmiş duyan bir çocuğun hikâyesini okuyoruz. Uli (Ulrich), yeni bir eve taşındıkları için eski okulundan, arkadaşlarından ve büyükannesiyle büyükbabasından ayrılmak zorunda kalmış bir çocuk. Sayıları çok seviyor zira onları güvenilir buluyor. “Bir insanın ne kadar iyi olabileceği” (s.29) gibi belirsiz alanlara götürmez sizi sayılar bir kere. Öte yandan sağ ve sol gibi sürekli yer de değiştirmezler. Bir 3, siz sırtınızı balkona da dönseniz aynı yerdedir, kitaplığa da… Ve bir Uli bir Uli daha iki yapar. Bir başına değil. Neyse, buna daha sonra geleceğim. Şimdi anladınız mı sayılar neden güvenilirdir? Hem öte yandan sayıların can simidi olma özelliği de var bana kalırsa. Kendimizi görünmez veya aksine muhteşem görünür duyduğumuz zamanlarda kalemimizle oynamak, içimizden şarkı söylemek, çizgilere basmamaya çalışmak gibi… İşte böyle tekinsiz zamanların bir kurtarıcısı da içinizden sayı saymaktır veya benim gibi çarpım tablosunu da sayabilirsiniz. Bakkala giderken kaç adım attığınızı saymak yol üzerindeki sevimsiz veya pek sevimli canlıların size hissettireceği gerginliği, bir başınalığınızın doğurabileceği yalnızlık ve güvensizlik hissini azaltır. Uli’nin sayı saymayı bıraktığı ilk an, yeni arkadaşları Petra ve Niki’yle havuza yürüdükleri zaman. Çünkü Uli onlarla konuşuyor ve iki artı bir üç eder. Yani yalnız değildir. Bir de Uli’nin yeni tanışacağı yirmi dört sınıf arkadaşı ve bir öğretmeni vardır. Uli, Niki ve Petra’yla yeni sınıfına adım attığında Niki de Petra da arkadaşlarının arasında kaybolur ve Uli tahtanın önünde bir başına kalır. Neyse ki adı “neşe” anlamına gelen sınıf öğretmeni Bayan Froh sevimli biridir Uli’ye göre ve kendini bir an için yalnız hissetmez. Bir an için çünkü sınıf suspus kesilip de Bayan Froh, Uli’den kendini sınıfa tanıtmasını isteyince Uli, kendini bir an güvende duyduğu o alandan çıkar. Belki Petra veya Niki o sırada ona gülüyor olsalar, ne hissettiğini birazcık fark edebilseler öyle olmazdı ama. Uli kendini tanıtmak için yavaşça ağzını açar ama dudaklarından “U… Uu… uhuu”dan başka bir şey dökülmez. İşte böylece puhukuşu ortaya çıkacağı ânı bulur: “Çocuklar kıkırdamaya başladı. Petra ve Niki şimdi Uli’ye bakıyordu ama artık çok geçti. Biraz önce Niki’yle fısıldaşan arka sıradaki oğlan çocuğu sınıftaki herkesten daha yüksek sesle gülüyordu. ‘Uhuu’ymuş, uhuuu puhuuu’ diye bağırıyor ve o sırada, kollarını sanki kanat takmış gibi çırpıyordu.” (s. 36) Uli bu ilk günden sonra sınıfta kendini her güvensiz duyduğunda, üzüldüğünde veya kaygılandığında, yani görünmez olduğunda puhukuşunu görmeye başlar. Üstelik bu kuş rahat da durmaz. Bazen öyle uğuldar ki Uli en iyi olduğu şeyde, sayılarda bile hata yapar. Kimi zamansa Uli’nin omzuna tüneyip bütün ağırlığını duyurur ona. Okulda yalnız kalan, adımlarını tekrar tekrar saymaya başlayan Uli, ne kadar üzüldüğünü kimseye göstermemeye çalışır. Arkadaşları Niki ve Petra da öteki arkadaşlarının arasına karışmaktan bir şey fark etmezler ya… BİR ULİ DAHA Bir gün sınıfa uzun kızıl saçlı, gözleri açık yeşil ve yüzü çillerle (o kadar çok çille ki Uli bu çilleri saymak isterdi) kaplı başka bir Uli (Ulrike) geldiğinde işler değişmeye başlar. Bu yeni Uli’nin sınıfa ilk geldiğinde “Sanki tüm sınıf onu incelemiyormuş da o tüm sınıfı inceliyormuş gibi bir tavrı vardı.” (s. 71) O sadece görülen değil, görendir de. Ve yeni Uli, bizim Uli’yle konuşur. İşte o an Uli “kalbinin hafifledi ğini ve genişlediğini” hisseder; “Ulrike onu görmüştü!” (s.73) Bu genişlik ve görülme ferahlığında ona kendi dengi biri tarafından (Niki ve Petra’yı hariç tutuyorum çünkü onların da okulda Uli’yle pek ilişkileri yoktur) kendi adıyla seslenilmesinin payı da göz ardı edilmemeli. Zira sınıfın zorbası Sandro Uli’ye “Puhuu” diye seslenir. Hatta bu seslenmede bir muhatap arama da yoktur. Yok saymanın göstergesi bir sestir sadece. Açıksözlü ve hislerini söylemekten çekinmeyen, ip atlayıp seksek oynamaktansa ağaca tırmanmayı ve futbol oynamayı seven, “Beni olduğum gibi sevmeyen biri varsa şansına küssün.” (s.82) diyen bu yeni Uli, sınıftaki ilişkilerin, bir arada yaşamın daha eşit, güzel ve arkadaşça olmasını sağlar tavırları ve önerisiyle. Sınıftaki bu hızlı aydınlanma hali ve Sandro’daki hızlı dönüşüm kitabın sonunun biraz çabuk mu geldiği konusunda benim gibi başka okurların da kafasını karıştıracak mı bilmek isterim… Kitapta ortaya çıkan ikinci Uli ve onun ilk Uli’nin tam tersi tavırlarına (bunda güvenli, bildik çevresinden tamamen kopmamasının payı da olmalı) kitabın başındaki sağ sol ve görmek görülmek meselesi de eklenince aklım ayna imgesine kayıverdi ister istemez. Görünmez Uli’ye bu imge üzerinden getirilecek bir okuma da ilgi çekici olabilirdi. Bunun aşırı bir yorum sayılabileceğinin farkındayım. Yine de bu ipucunu, veya bohçayı demeli, burada bırakacak ve bir zamanlar bana musallat olan o sebzeleri yemeye gideceğim. n Görünmez Uli / Astrid Frank / Resimleyen: Regina Kehn / Çeviren: Semra Pelek / Editör: Aslı Tohumcu / Kırmızı Kedi Çocuk / 89 s. / 2020 / 9+ yaş 20 17 Eylül 2020