Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
MERHABA Karı koca şair Elisabeth ile Robert’in ilişkisi bir destandır edebiyat tarihinde. Robert’in ondan altı yaş büyük, Elisabeth Barrett’e mektup yazmasıyla başlıyor ilişki. Elisabeth tiran ruhlu babasının evinden kaçmış sevgilisine. Wordsworth, “gittiler” demiş, “umarım anlarlar birbirini / çünkü anlamaz başka kimse.” Tütta Latola’nın anısına E lisabeth Barrrett Browning’in (EBB) soneleriyle (Sonnets From the Portuguese) tanıştığımda 18 yaşındaydım. Emily Dickinson’un şiirleriyle de aynı dönemde tanıştım. Anladığım kadarıyla, sevmiştim soneleri ama nedense Emily daha çok çekmişti beni, gizemli, buğulu bir hava dizelerinde. Yaş ilerledikçe ışığı, güneşi daha çok istermiş insan. Belki de onun için son zamanlarda sonelere bakıyorum, yaşama bağlayıcı bir sevginin ışığını alıyorum o dizelerden. EBB bu soneleri kocası Robert Browning için yazmış. EBB 19. yüzyılın en önemli İngiliz şairlerindendir. Tennyson olmasaydı baş şairlik payesini o alacaktı. Kocası da büyük ünlü bir şairdir; Harold Bloom’a bakılırsa, Yeats’den, Stevens’den, Hardy’den daha iyimiş. Elisabeth ile Robert’in ilişkisi bir destandır edebiyat tarihinde. Robert’in ondan altı yaş büyük, o sıralarda çok daha ünlü şair Elisabeth Barrett’e mektup yazmasıyla başlıyor ilişki, bir yıl içinde evliliğe evriliyor. Elisabeth tiran ruhlu babasının evinden kaçmış sevgilisine. Wordsworth, “gittiler” demiş, “umarım anlarlar birbirini / çünkü anlamaz başka kimse.” EBB ölene değin süren on beş yıllık bir evlilik. Geçenlerde bir edebiyat tarihçisinin bu evliliğe değgin yazdıklarını karıştırdım. Nerdeyse pürüzsüz bir ilişki. Üstelik sürdürmüşler şiirlerini ayrı ayrı geliştirmeyi. “Hızlı popülerleşmeye kaptırmadık kendimizi” diye anlatır Elizabeth. Bugün öyle bir çift olsa, ardından ayrılmaz magazin kültürünün orduları. Onlar büyük bölümü Floransa’da geçen dingin bir yaşamı yeğlemişler, yaz aylarının “bülbüllerle ateş böcekleri arasında” yaşandığı efsane kent. Michelangelo şair sevgilisi Vittoria Colonna’ya hangi kentte söylemiş şu sözleri: “Sadece ikimiz, yüz yüze, tanıyoruz birbirimizi / Tanrının tanıdğı gibi ikimizi.” Sonelere, tarihçilere bakılırsa böylesine yakın, içten bir ilişki yaşamış Elisabeth ile Robert. “Sadece Tanrı’yı aramış olan ben, seni buldum” diyen Elisabeth 43 yaşında doğurmuş: Robert Barrett. Oğulları da sanatçı, Rodin’in öğrencisi başarılı bir yontucu olacak ilerde. Elisabeth’in erken ölümü çocukluğundan beri boğuştuğu sağlık sorunlarının sonucu. Robert şair olarak büyümeyi sürdürmüş. Merak edenler için: ikinci evlilik kısmet olmamış. Buna karşılık oğluyla hep yakın olmuş. Yontucu oğul annesiyle babasının kültürel katılımlarını sahip çıkmış, yani hayırlı evlat! YÜZYILIMIZ ONLARI ANIMSAR MI? Bu iki büyük şair popülerliklerini 20. yüzyılda yitirmiş görünüyor. Şimdiki yüzyılımız onları anımsar mı? Henüz bilemiyoruz. Zevkler, duyarlıklar değişiyor. Uzmanlara bakılırsa, EBB’nın soneleri dışında “Aurora Leigh” uzun şiiri unutulmamalı, çünkü bir kadın şairin yetişimini günümüzde feminist sayılan açıdan anlatıyor. İki şairimiz de o dönemin havasına uygun şekilde manzum roman yazmış. Robert Browning’in de “Yüzük ve Kitap”ı (The Ring and the Book) unutulmaz sayılıyor. Bir cinayetin 12 değişik açıdan anlatıldığı, hukuk sisteminin ve papalığın eleştirildiği bu uzun şiirde Browning dramatik monolog’u geliştirmiş olarak gösteriliyor. Edip Cansever ile akrabalığı olmalı. Elisabeth ile Robert’in şiirleri gibi ilişkileri de unutulmuşa benziyor. 20. yüzyıl bir öncekinden özellikle aydınlar açısından farklı çıktı. 19. yüzyılda bütün sorunlara karşın, bir kesim aydınlar, Elisabeth ile Robert gibi, liberalizme, başka bir kesim de sosyalist hareketlere umut bağlayabiliyorlardı. İlerleme olacağı inancı güçlüydü. 20. yüzyılda ise aydınlar arasında mutsuz bilinç denen şey iyice gelişip yerleşti, yazına da yansıdı. Mutlu ilişkiler çağı da olmadı 20. yüzyıl. ŞAİRLER ARASI İLİŞKİLER Şairler arası ilişkiler deyince, bilmiyorum hepsini elbette, ama Paul Celan ile İngebor Bachmann’ın ilişkisi geliyor aklıma. Bachmann’ın Max Frisch ile ilişkisini de biliyoruz. Sürekli olarak bir ruh eşi arayışı görüyoruz insanlarda. Evlilik böyle bir arayışın mutlu sonuca varması olarak düşünülür genellikle. Ne var ki, Sylvia Plath ile Ted Hughes arasındaki ilişki bu düşüncenin her zaman doğru çıkmadığını gösteriyor bize. Elisabeth ile Robert gibi karı koca şair işte! İkisi de ünlü, iki çocukları oluyor, ikisi de genç. Dışarıdan bakınca talih ikisinin de yüzüne gülmüş gibi. Dışarıdan öyle görünüyor ama içerisi, iç dünyaların işleyişi bir başka. Ülkemizde de iyi bilinir bu ilişki. Karı koca iki şair de iyi tanınır, birçok şiirleri dilimize aktarılmış, özellikle Plath üzerine çeşitli çalışmalar yapılmıştır, örneğin Yusuf Eradam’ın Benden Önce Tufan’ı (İmge Y, 1997). Elisabeth çocukluğundan beri babanın baskısından kurtulmaya çalışırken, Sylvia çocukluğunda babasını yitirmesinin acısından kurtulamamış. Aslında 19. yüzyılın geçmişi aşarak ileriye bakması, 20. yüzyılın ise geçmişini, dolayısıyla geleceğini de yitirmesi gibi bir şey bu. Plath’in ruhu belli ki çok yüklüymüş, şiir ve çocuk yetmemiş öz ağırlığından sıyrılmasına. Ted Hughes’un da bu ilişkide sütten çıkmış kaşık olmadığı anlaşılıyor. Ted’i Sylvia’nın kötü yazgısında sorumlu görenler “1984’de baş şair olmuş ama adam olamamış, koca olmamış” diyebilirler, bilemiyorum. Ted Hughes’un Doğum Günü Mektupları’nı (Birthday Letters) ilk çıktığında karıştırmıştım. Fishing Bridge (Bir köprünün adı) başlıklı şiiri işaretlemişim. Bu kitabın Türkçesi olduğunu yeni keşfettim, hem de Şavkar Altınel ile Roni Marguiles çevirisi (YKY, 2000). “Neredeyse mutlu” diye başlar şiir, Yellowstone parkındaki gezi ilişkinin özeti gibidir, bir dolambaçta ilerler sanki. sonunda ikisinin birlikte buldukları şey Sylvia’nın ölü yüzü olur. Ölüm güdüsü sevgiden üstündür. Elisabeth’in en ünlü sonesi ise ölümden sonra da sevginin sürmesi duasıyla biter. Yaşama dönük sevgiyle ölüme dönük sevgi arasındaki farktır bu, iki yüzyılın arasındaki fark gibi. n B u sayımızın kapağında daha yaşadığı yıllarda “efsane” bir yazar olarak anılan Ursula Le Guin, yeni yayımlanan Yazmak Üzerine Sohbetler kitabıyla yer alıyor. Le Guin okurlarını yazarlık mesleğinin çeşitli alanlarında dolaştırırken parlak zekâsı, sorumlu yazar tutumu, ödünsüz kişiliği ile hayranlık uyandırıyor. Le Guin’in kitabını Sacide Alkar değerlendirdi. Feridun Andaç, Le Guin okumaları için klavuz bir metin hazırladı. Oğuz Demiralp, şairler arası ilişkiler içinde özel bir yer tutan iki şairin destanlaşan hayatlarını dile getiriyor. Nedret Öztokat Kılıçeri, çağın sorunlarını en uç anlatım olanaklarıyla işlemiş Eugène İonesco’nun Fransa’nın 1950’lerin sonundan altmışların ortalarına uzanan entelektüel ve yazınsal iklimine tanıklık eden Notlar ve Karşınotlar’ını tanıtıyor. Nazmi Ağıl, Shakespeare’in çağdaşı, yirmi dokuz yıllık ömrüne unutulmayacak yapıtlar sığdıran Christopher Marlowe’un Büyük Timurlenk kitabında Timur’a bakışını inceliyor. Korkut Akın, John Carey’in “sanat bizi daha iyi insan yapar” tezini işleyen Sanat Neye Yarar? kitabını değerlendiriyor. Yeni yazarlarımızı izlemede benzersiz bir hüner gösteren Sadık Aslankara bu sayımızda Deniz Gezgin’in YerKuşAğı’nı, Ömer Aslan’ın Güneşi Kötü Evler’ini ve Azeri yazar Maksat Nur’un Çernobil felaketini de içine alan bir kara anlatı örneği olan Şehrin Sahibi’ni tanıtıyor. İyi okumalar. KItap l İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına: Alev Coşkun l Genel Yayın Yönetmeni: Aykut Küçükkaya l Yayın Yönetmeni: Turgay Fişekçi l Editör: Gamze Akdemir l Tasarım: Bahadır Aktaş l Sorumlu Müdür: Olcay Büyüktaş Akça l Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. l İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişli İstanbul l Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0 (212) 343 72 64 l Cumhuriyet Reklam: Reklam Genel Müdürü: Ayla Atamer l Tel: 0 (212) 343 72 74 l Baskı: İleri Basım Mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. Aş., Yenibosna Mah. 29 Ekim Cad. No: 11A/41 Bahçelievler İSTANBUL. l Yerel süreli yayın l Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. turgay.fisekci@cumhuriyet.com.tr cumkitap@cumhuriyet.com.tr twitter: www.twitter.com/CumKitap