Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Niçin Doğu’ya açılmalı? Bazı yazın eleştirmenlerinin çağdaş bilgi birikiminin çok gerisinde kaldıklarını duyumsatan Hugo, Doğu’nun eleştirel düşünce birikiminden ve fantezisinden de yararlanarak nitelikli yazınsal yapıtlar üretmek için yerleşik estetik anlayışın ötesine geçmeyi gerekli görür. Victor Hugo’nun anlatımıyla, ‘Oryantaller’i “en cüretkâr imgeleyim ve kötü beğeniye bir övgü” olarak nitelendirenler çıkacaktır. Ancak yazarın kesin yanıtı şudur: “Yazınsal beklentilere uygun, güzel yazından söz edin bana! Diğer halklar, Homer, Dante, Shakespeare demektedir. Biz ise Boikeau! Bunun ötesine geçmeliyiz!” “Doğuluların fantezisi tuhaf bulunmayabilir” diyen Hugo’ya göre “günümüzde insanlar, binlerce farklı nedenin bir etkisi olarak ortaya çıkan ilerleme sonucu, şimdiye değin olduğundan çok daha fazla Doğu ile uğraşmaktadır. Doğu araştırmaları, hiçbir zaman böyle ilerlemeler kaydetmemişti. İnsanlar, XIV. Ludwig döneminde Helenist idiler; günümüzde ise Oryantalisttirler. Bu, ileriye doğru atılmış bir adımdır. Hiçbir zaman bu denli çok güç, birden Asya denilen o büyük kuyuyu karıştırmamıştır.” Avrupa, Çin’den Mısır’a değin uzanan alanda “Doğulu bilgeleri yurttaş” yapmıştır. Yazarın sömürgeciliğin bir türevi olarak ortaya çıkan oryantalizm kavramını eleştirel çözümlemek yerine, sadece Doğu’yu irdelemek olarak gördüğü açıktır. Oryantalizmi felsefileştiren Hegel, Doğu’yu salt en uç duygular arasında devinen, tinden yoksun bir yaşam alanı olarak görür. Buna karşın, Hugo, Doğu’yu eleştirel düşünce ve aklın da kaynağı olarak değerlendirir. Doğulu renkler, kendiliğinden yazarın düşüncelerinin tümüne, düşlerinin tümüne nüfuz etmiştir. Yazarın bu düşünceleri ve düşleri neredeyse istemeksizin, İbranice, Türkçe, Yunanca, Farsça, Arapça, İspanyolca olmuştur: İspanya hâlâ Doğu’ya aittir. İspanya yarı Afrika; Afrika ise yarı Asya’dır. DOĞU’NUN YAZINSAL BİRİKİMİ Hugo’yu büyük yazar yapan, bu belirlemelerinde somutlaşan dünyaya açılma ve insanlık değerlerini edinme isteğidir. Yazınsallaştırma evrenini genişletme istencinin de anlatımıdır. Şu sözleri Goethe’nin ‘Batı Doğu Divanı’ için söyledikleriyle örtüşür: “Şair, üzerine gelen bu şiirin varlığını tanımıştır. İyi veya kötü olduğuna bakmadan, bu şiiri kabullenmiştir ve bundan mutluluk duymuştur. O, çok önceden şair olarak Doğu dünyasına canlı bir sempati duymuştur. Oradan, uzaktan yüksek bir şiirin bu tarafa doğru ışıklarının sızdığını görmüştür. Doğu şiiri, şairin uzun süreden beri susuzluğunu gidermeyi arzuladığı bir kaynaktır.” ÇATIRDAYAN STATÜKO! Hugo’nun anlatımıyla, Doğu salt yazın için değil, politika için de Batı’da daha büyük bir rol oynayacaktır. Daha şimdiden “Yunanların ilginç savaşımlarından” ötürü halklar gözlerini o yana doğru çevirmiştir. Avrupa dengesi, çökmek üzeredir. Çürümüş statüko “İstanbul’dan başlayarak” çatırdamaktadır. Bütün kıta, yönünü Doğu’ya çevirmektedir. Yazara göre, Bonaparte’ın, karşısına “TürkTatar bilgesi Ali Paşa’yı” çıkaran Asya barbarlığı, önemli adamlar yönünden o kadar da yoksul değildir (Ocak, 1829). Hugo’nun Oryantaller için yazdığı Önsöz, Doğu’ya ilişkin içten bir övgü, hatta Doğu’nun ülküselleştirilmesi olarak da nitelenebilir. Öte yandan, Hugo ‘Yunanların ilginç savaşımı’ nitelemesiyle, Osmanlı’ya karşı Avrupa’nın desteğiyle gerçekleşen Yunan başkaldırısına da gönderme yapar. Hugo’nun Avrupa’daki ‘çürümüş statüko’ anlatımı, 19. yüzyılda Avrupa devletlerinin, Rusya’nın Avrupa içlerine yayılmasını engellemek amacıyla oluşturdukları ve Avrupa’nın iç dengesini korumayı amaçlayan politik bir kavramdır. Avrupa devletlerinin statükoyu koruma politikası, Rusya’nın, Osmanlı egemenliği altındaki Slav halkları yanına çekmesini önlemek için, Osmanlı’nın Avrupa’daki toprak varlığını koruma anlayışına dayanır. DOĞU SORUNU! Öte yandan, Hugo’nun “bütün kıta yönünü Doğu’ya çevirmektedir” sözü, ‘Doğu Sorunu’ ile ilgilidir. ‘Doğu Sorunu’, Osmanlı Devleti’nin paylaşılması ve Doğu’nun doğa ve insan kaynaklarının ele geçirilmesi konusunda Batılı devletler arasındaki çıkar çatışmalarını da dile getirir. Batılı güçlerin ‘Doğu Sorunu’ dediği şey, özünde ‘Batı Sorunu’dur ve bu sorun yazınsal yapıtlara da yansımıştır. Hugo, Oryantaller’in on dördüncü baskısına yazdığı Önsöz’de de sanat ve yazın eleştirisinin özgürlüğünü her koşul altında savunmayı sürdüreceğini belirtir. Eleştiriyi onaylamak ya da çürütmek zamanın işidir. Yazar, “ne denli tehlikeli olursa olsun, özgürlüğü yeğlerim” der (Şubat 1829). DÜŞÜNME VE GÖRSELLEŞTİRME ARACI OLARAK Pelin Derviş’in projesi Türkiye’de Mimari Maket’in uzantısı olan kitap; mimarlık pratiği, eğitimi, tarihi ve Türkiye’de Mimari Maket arşivindeki yerini ele alan metinlerden ve maket yapımcılarının üretimlerinden oluşan bir seçki. AFİFE EREN D üşünme ve Görselleştirme Aracı Olarak Türkiye’de Mimari Maket 20. Yüzyıldan Bir Kesit (Mimarlar Derneği 1927); Pelin Derviş, Lale Özgenel, T. Elvan Altan, Elif Bilge, Pelin Yoncacı Arslan, Meriç Öner, Superpool ve Ahmet Dönmez’in kolektif bir çalışması. Maketin mimarlık pratiği, eğitimi, tarihi ve arşivindeki yerini ele alan metinlerin yanı sıra sekiz maket yapımcısının Sami Pazarbaşı, Sidel Pazarbaşı, Yusuf Z. Ergüleç, Selahattin Yazıcı, Mehmet Şener, Varjan Yurtgülü, İhsan Kostak, Murat Küçük yaşam öyküleri, profesyonel çalışmaları ve üretimlerinden oluşan bir seçkiyi kapsıyor. Çalışmada maketin, mimarlık pratiğinin ayrılmaz bir parçası olageldiği şöyle vurgulanıyor: “Çalışma maketlerinin çoğu en fazla proje süresince mimarlık bürosunda yaşayabilir, hızla tozlanır, bozulur ve kaybolur gider; zaten onun üretim amacı tasarım sürecine yöneliktir. Sunum amaçlı üretilen maketler de çoğu zaman kaybolur gider. Geriye maketin fotoğrafları kalır. Türkiye’deki maket fotoğrafları çoğu kez künyesizdir; maketi üretenin kim olduğuna, kullanılan malzemeye, tekniğe, ölçeğe dair bilgiler içermez.” Kitap, mimarlık çevresinin yakından takip ettiği, işbirliği yaptığı bu aktörleri ve üretimlerini görünür hale getirmeyi hedefleyen uzun soluklu bir çalışmanın ürünü. Mimari Maket projesinin ilk çıktısı 2017’de, StudioX Istanbul’da açılan Düşünme ve Görselleştirme Aracı Olarak Türkiye’de Mimari Maket başlıklı sergiydi. Kitap, hem çalışmanın filizlenmesine olanak veren bu sergiye hem de çalışma sürecinde işbirliği yapılan ODTÜ Mimarlık Fakültesi ve SALT Araştırma, Mimarlık ve Tasarım Arşivi ile arşiv özelindeki çalışmalara ve bu bağlamdaki tartışmalara da yer veriyor. (Kitap, İstanbul’daki Robinson Crusoe 389 mağazalarından ve pelindervis.com adresinden sipariş verilerek edinilebilir.) n 8 17 Aralık 2020