Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
İnsan insanla güzel... “Şair” Ferdi, Başak Baysallı’nın Tatlı Badem Kahvehanesi’nin her şeyidir. İstanbul’un en güzel çayını o demler, en köpüklü kahvesini o yapar. “İşin kadını erkeği olmaz” diyor Ferdi. “Herkes gücünün yettiği, aklının erdiği her işin üstesinden gelebilir. Yeter ki istesin.” Kahvenin kapısından giren herkesi eşit bilir o; dünyada da böyle olsun ister. Y. BEKİR YURDAKUL O yunumuza hoş geldiniz. “Burası neresi mi? Tarlakuşu Mahallesi. Daha önce hiç gelmediniz mi? Hoş geldiniz öyleyse. Şaşırdınız değil mi? Ortalıkta tarla da yok, kuş da... Bir zamanlar böyle demişler, çakmışlar şuraya bir tabela, kalmış öyle...” Sahneye çıkanlar mı? Bu, Nimet Teyze. Aslında ilk sahne onun değildi ama hadi, neyse. Evinin önündeki incir ağacını kestirdi belediyeye. Neymiş? Camlarını kirletiyormuş! O mu? Koltukçu Yorgo Amca! Her yeri yıkıp döken tuhaf insanlara, “Apartmanları değil, koca bir tarihi yıkıyorsunuz!” diyen mahalle sakini. Mahalleyi avucunun içi gibi bilen Çetin, kâğıt toplar gün boyu. Geçen yıl neredeyse sınıfta kalıyordu. Çarpım tablosunda şaşırdığına bakmayın, mahallenin her sokağını, çıkmazını ezbere sayar! Matematikten, fenden anlamaz ama zifiri karanlıkta bile yolunu kolayca bulur. Yükselip bir yerlere geleceğim diye ömrünü heba etmemiştir Çiçekçi Yüksel Abla. “Birinin başı dertteyse onu yalnız bırakmayacaksın” der. Böyle görmüş, böyle öğrenmiş. MUTLULUK, HAYATI ANLAMAKTA... Belki de Sepetçi Sokak’ta oturduğundandır pencereden sepet sallamaya bayılışı Zehra Abla’nın. O her yanı çakır çukur sokakta topuklu ayakkabılarıyla nasıl yürüdüğüne kimse akıl erdiremez. Zehra Abla’ya göre kadınlar ikiye ayrılır: Topuklu ayakkabıyla yürüyebilenler, yürüyemeyenler! Bakkal Hasan Amca, eviyle birlikte dükkânını da elinden yok pahasına almak isteyenleri kovdu geçen gün mahalleden. Uçları fırfırlı etekler giyen, saçlarını savurunca çevresine güzel kokular yayan, farelerin de yaşam hakkını savunan Fırfırlı Melahat; ayağına büyük gelen lastik terliklerini sürüye sürüye yürüyen Gülizar; mahallenin kadim sakinlerinden, eşi erken yaşta ölünce seksenlerine bir başına erişmiş, rantçılara direnen Madam Armanuş... onlar da unutmayalım. ŞAİR FERDİ’NİN LETAFET’İ Şair Ferdi, ilkokulu bitirir bitirmez, parası az, gönlü zengin Kahveci Süleyman’ın yanında çalışmaya başlamış. Tatlı Badem Kahvehanesi’nin her şeyidir. İstanbul’un en güzel çayını o demler, en köpüklü kahvesini o yapar. Yeri geldiğinde de şiirler okur müşterilerine, şairliği de oradan gelir. Kahvenin müdavimlerinden biri de Letafet’tir. Kasap Naci ne zaman uğrayacak olsa kahveye, gazete kâğıdına sarılı ciğerin kokusunu alan Letafet, sepetinden fırlar, mırıltılar eşliğinde taklalar atar. Emekli muhasebeci, para düşkünü Rüştü Bey’in, “Bu gidişle dükkânı batıracaksın. Her gün kediye ciğer getirirsen kendi karnını doyuramazsın” demelerine aldırmaz Kasap Naci, “Doyacaksak hep birlikte...” der. Balerin Selvi, Altınsuyu Mahallesi’ne temizliğe gider. İşini yapışındaki zarafet nedeniyle Sırma Hanım, onu böyle çağırınca herkes öğrenmiştir Selvi’nin lakabını. Güneşli havalarda cam silmeye doyamaz. “Nereye ait olduğumu unutmam... Buralarda kalıcı değilim. Altınsuyu’nun sokaklarında Tarlakuşu’nda yürüdüğüm gibi rahat yürüyemem. Adımlarım eğreti durur, hissederim...” Böyledir hayat felsefesi Balerin Selvi’nin. İpek Palas Apartmanı’nın görevlisi Mahmut, karısı Nuriye, adını babasını çalıştığı apartmandan alan kızları İpek. Apartmanın giriş katında otururlar. İşine de kızına da gözü gibi bakar Mahmut. ÜŞENDİM GÜLŞEN VE AYLAKLIĞIN FELSEFESİ “Oturacak yer varsa ayakta kalma, yatacak yer varsa oturma!” ilkesiyle yaşayan, “Her şeye üşenirim de okumaya üşenmem.” diyen Üşendim Gülşen. İnsanların bilinen hikâyelerinin ardında başka bir dünyanın gizli olduğunu, o dünyanın kapısını aralamanın hiç de kolay olmadığını söyler. Aylaklığın felsefesini yapan biri daha vardır mahallede... Ona göre kolay olan aylaklık değil, herkes gibi yaşamaktır. Kimseye kızmaz, seyretmekle kazandığı en büyük meziyetin insanları anlamak olduğunu söyler. Değiştiremeyeceğini bildiği gerçeklerin arasında kendine ait bir dünya kurabilmenin peşindedir. Tarlakuşu’na taşınıncaya dek yalıtılmış bir hayat süren meraklı Pırıl ve insanları kendileri gibi olanlar ve kendilerinden farklı olanlar diye sınıflandıran annesi Burçin. İNSANI TANIMANIN YOLU Tarlakuşu sakinleri için, “Yoksulluk içindeler ama yine de mutlu olmayı biliyorlar. Nasıl beceriyorlar hiç anlamıyorum” diyen Mahallenin Delisi; mahallede çocukları için de oyunlar sahneleyen, insanlığı sanatın iyileştirici gücünün kurtaracağına inanan Tiyatro Oyuncusu... “Tarlakuşu Mahallesi böyledir işte. Burada neyle karşılaşacağınızı bilemezsiniz. Delik deşik yollara, ortalıkta cirit atan farelere, yıkık dökük binalara, eski püskü giysilerle dolaşan insanlara aldırmayın. Herhangi bir sokaktan mahalleye adım atın. Korkusuzca dolaşın. Her adımda neler keşfedeceksiniz neler... Benden söylemesi!” Birbirine bağlı sekiz öyküde, bir zamanlar, neredeyse bütün kentlerimizde tanık olduğumuz, insan ilişkilerinin yoğun olduğu bir mahalleye götürüyor bizi yazar. Herkesin birbirini tanıdığı, onca yoksunluğa karşın dayanışma içinde neredeyse her sorunun çözümlendiği Tarlakuşu’nda, dikilecek gökdelenler için mahalle sakinlerinin evlerinin ellerinden yok pahasına alınmak istenmesi karşısında yaşananları aktarırken, mahalle sakinlerini de o dayanışma telaşı içinde tanıyoruz. Tarlakuşu’nu yeni gelişen bir semt olarak değerlendirip burada bir apartmana taşınan Burçin Hanım’ın ayağının burkulması, kahramanlarımızı Süleyman’ın Tatlı Badem Kahvehanesi’nde bir araya getirir. Artık Burçin Hanım için de (Pırıl’ın dediği gibi) tanımadığı insanları tanımanın yolu onlarla tanışmaktır. Gülmecenin yanı sıra çocuk ve gençlik yazınına da büyük emek veren Muzaffer İzgü’nün adını taşıyan, ilki İzgü’nün sağlığında düzenlenen gülmece yarışması, 2019’da “çocuk öyküsü” dalında yapılmıştı. Başak Baysallı, işte o yarışmada birinciliği aldı Tarlakuşu Mahallesi’yle. n “Tarlakuşu Mahallesi” / Başak Baysallı / Bilgi Yayınevi / Ekim 2020 / 84 s. / 12+. 14 17 Aralık 2020