28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

‘BİR MİLLİ MÜCADELE CASUSUNUN HATIRATI’ Gavur Mümin’in gizli yaşamı İşgal yıllarında İzmir’de direniş örgütü kuran ve Yunan ordusunda çalışan bir Türk subayının hatıratı. UĞUR AKINCI B u eserin en önemli tarafı yazılı belgelere ve yazarının aile yakınlarıyla yapılan röportajlara ve hatıratlara dayanması. İzmir’in köklü ailelerinden Osmanzadeler’e mensup Mümin (Aksoy) Osmanlı İmparatorluğunun son yıllarında hemen her cephede savaşmış gözü pek bir subaydır. 15 Mayıs 1919 günü İzmir’in Yunan ordusu tarafından işgal edilmesiyle beraber vatansever aydınlar iki tercihle karşı karşıya kalıverirler: Ya İzmir’i terk ederek Anadolu’da başlayan ulusal kurtuluş mücadelesine katılacaklar ya da İzmir’de kalarak Ayvalık’tan Aydın’a kadar her tarafa yayılan yerel direniş güçlerine katılacaklar. Mümin üsteğmen ikinciyi seçer. Ancak direnişe bir Yunan subayı olarak, yani bir Türk casusu olarak katılmaya karar verir. Rumcası aksansız ve mükemmeldir. Dayısı Hacı Hasan Paşa’nın Yunan döneminde İzmir Belediye Başkanı seçilmesi, Mümin Üsteğmen için önemli bir sızma fırsatı yaratır. TOPRAĞA GÖMÜLEN HATIRAT Mümin’in dayısından bir isteği vardır: Yunan İşgal Başkomutanı Albay Zafiriu ile tanışmak ve onun emrine girmek istemektedir! Mümin hem dayısını, hem de yakın aile çevresini asıl amacının Türk direniş güçlerine ihanet etmek olmadığı konusunda ikna eder ve sonunda Zafiriu ile görüşür. Yunan subayı olarak işe alınır, İzmir sokaklarında adı “Gavur Mümin”e çıkar. Gavur Mümin’in seçtiği yol pek çetindir. Ankara ile temas kurmuş, Kuvayı Milliye istihbarat teşkilatına 44 kod numarasıyla kaydolmuş ve Yunan işgal kuvvetlerine ait her türlü bilgiyi İzmir’deki yerel direniş kuvvetleri aracılığıyla anında Ankara’ya bildiren önemli bir kişiliğe dönüşmüştür. Yakınları tarafından Yaşar Aksoy’a emanet edilen “Gavur Mümin’in Hatıraları” her gün yazılmış sayfalardan oluşmuyor. Fırsatını bulduğu zaman son birkaç ayın önemli olaylarını yazıyor Gavur Mümin ve sonra hatıra defterini aynı zamanda bir karargah olarak kullandığı ailesinin köşkünün bahçesine gömüyor. Sonra fırsat olduğunda, defterini çıkarıyor, yazıyor ve tekrar gömüyor. Bu eşsiz değerdeki hatıratın bize ulaşması ancak böyle mümkün oluyor. YUNAN ZİNDANLARINDA Aksoy bize Gavur Mümin’in öyküsünü kalabalık ve yoğun bir tarih açılımıyla getiriyor. Kimler yok ki bu kadroda: Halit ve Nail Moralı kardeşler... İzmir’de ilk kurşunu atan gazeteci Hasan Tahsin... Mahmut Celal (Bayar) Bey... Yunan dönemi İzmir Belediye Başkanı Hacı Hasan Paşa, Eczacıbaşı Süleyman Ferit… Sonunda Gavur Mümin, bir ihbar üzerine yakalanıp ölüme mahkum ediliyor. Ancak cezası araya dayısı Hacı Hasan Paşa’nın girmesiyle ömür boyu hapse çevriliyor. Bir gemiyle Yunanistan’a götürülüp, bir dağın içine oyulmuş ve 300 basamakla inilen korkunç Palamadi zindanına kapatılıyor. Orada ağır işkenceler gördükten sonra bizzat Atatürk’ün aracılığı ile esir Yunan Başkumandanı Trikopis’e karşılık Türkiye’ye iade ediliyor. Vatana döndükten sonra bile Gavur Mümin’in kimliği açıklanmıyor ve devlet sırrı olarak saklanıyor. Tekrar Jandarma Komutanlığında göreve başlıyor. 1946’da albaylığa terfi eden Gavur Mümin, soyadı kanunu çıkınca “Aksoy” soyadını alıyor. Yaşar Aksoy sayesinde bu değerli hatıraları okuyarak önceki kuşakların bağımsızlık için ödemiş oldukları ağır bedeli daha iyi anlayabiliyoruz. n Gavur Mümin Gazi Paşa’nın Casusu / Yaşar Aksoy / Kırmızı Kedi Yayınevi / 335 s. / 2020. TANGUY VIEL’DEN ‘CEZA KANUNU 353. MADDE’ Çarpıcı bir suç romanı Dolandırıcılık hikâyesi üzerinden sınıf mücadelesine de göz kırpan eser, ahlak, adalet ve intikam temaları üzerine kafa yormaya itiyor. SENANUR SÖZEN 1 973 doğumlu Fransız yazar Tanguy Viel’in 2017’de ülkesinde Article 353 du Code Pénal adıyla yayımlanan romanı RTLLire Büyük Ödülü ve François Mauriac ödüllerine değer görüldü. Martial Kermeur adlı karakterin bireysel sorunlarının yanı sıra, “adi bir dolandırıcılık hikâyesi” üzerinden sınıf mücadelesine de göz kırpan bu eser, okuru ahlak, adalet ve intikam temaları üzerine kafa yormaya itiyor. Antoine Lazenec adındaki zengin bir emlak yatırımcısının kente gelmesi üzerine kasabada değişimler başlar. Ana karakterimiz, tersanedeki işinin sona ermesiyle aldığı tazminatı bu zengin yatırımcının konutlarından birine yatırır ve inşaatın bitmesi konusunda sonu gelmez bir bekleyişin içerisinde bulur kendini. Bu adi dolandırıcılığın kurbanları arasında belediye başkanı Le Goff da vardır. Belediyeyi iflasa sürükleyen Le Goff, geri dönüşü olmayan bir batağa girdiğini fark edip intihar ederken, Kermeur bu düzenbazlığa sessiz kalmayan tek karakter olur. Martial’in Lazenec’i denize atıp ölümüne sebep olmasıyla başlayan roman, bu karakterin anlatımı üzerinden ilerler. Hikâye baştan sona mahkeme odasında hâkim ve zanlı arasında geçer. Zanlı, hâkimin sorularına cevap verir ve cinayetle bağlantılı her ayrıntıyı anlatır. Kasaba halkı bu yatırımcıyı kurtarıcı olarak görür. Kermeur tazminatıyla balıkçı teknesi almayı isterken, Lazenec iki yıl içinde teslim edilecek bir daire için onu ikna edip parasını alır. “Adi bir dolandırıcılık hikâyesi” de bu şekilde başlamış olur. Lazenec yıllarca inşaatı bitirmez, daireleri sahiplerine teslim etmez. Kermeur’un eşi France, başlarına gelen her şeyden kocasını suçlayıp evi terk eder. POLİTİK BAKIŞ Tanguy Viel, neoliberal kapitalizmin hüküm sürdüğü bu dünyada yaşananlara politik bakışla yaklaşıyor. Kermeur kendisini “1981 sosyalisti” olarak tanımlayan biri olarak tüm parasını dairelerden birine yatırdığından kimsenin haberdar olmasını istemez, kimseye dolandırıcılıktan söz etmez. Olanları arkadaşlarına anlatamayan Kermeur, mahkemede hâkime ve dolayısıyla bizlere, ilk kez tüm yaşananları açık açık anlatır. Kermeur’e göre “adaleti sadece insanlar yerine getirebilir”. Nitekim son sayfalara yaklaştığımızda kendini şu sözlerle savunur: “Bunun gibi adamlar bu alçaklıkları ya da zararlılıkları veyahut nazarlarıyla etraflarındaki herkesi oyuna getirirler, başka neyle yaparlar bilmiyorum, ama diğer insanlarda onur ya da mantık adına ne kalmışsa alıp götürürler.” Kermeur’ün kısmi monologlar halinde dillendirdiği bu hikâyede Viel yaratıcı bir üslup ve biçim kullanıyor. Anlatıcı, kendisini söz konusu fiile iten her ayrıntıyı kendi kendine konuşur gibi aktarıyor. Çevresinde kimse yokmuşçasına rahatlıkla konuşuyor. Yargıcın araya girerek sorduğu sorular, bunun bir monolog olmadığını bize hatırlatıyor. Bu durumun yarattığı muğlaklık ve ikili arasındaki varlıkyokluk meselesi romanın her sayfasına ince bir sis tabakası gibi yayılınca da ortaya oldukça yaratıcı bir suç romanı çıkıyor. n Ceza Kanunu, 353. Madde / Tanguy Viel / Çeviren: Mehmet Emin Özcan / İletişim Yayınları / 132 s. / Eylül 2020. 4 1 Ekim 2020
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle