27 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

NEDİM GÜRSEL’DEN ‘AŞK VE İSYAN SAF OĞLAN’IN İSTANBUL YOLCULUĞU’ Nedim Gürsel yeni romanı Aşk ve İsyan’da, Aydınlanma çağının büyük düşünürlerinden Voltaire’in “iyimser” kahramanı Candide’i, sevgilisi Cunégonde’u İstanbul’da ararken seyrüsefer halinde Lale Devri’nin tarihsel gerçekleri ışığında dolaştırıyor. Gürsel’in romanı Osmanlı’yı enine boyuna sorgulayan bir roman. Osmanlı hayranlığıyla tarihsel gerçeklerden yola çıkan çok sert bir hesaplaşma. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “ecdadımızla ne kadar övünsek azdır” sözlerine itirazdan öte bir uyarı. Osmanlı’yla radikal hesaplaşma! GAMZE AKDEMİR [email protected] ‘İRONİK VE EROTİK BİR ANLATI’ n Aşk ve İsyan Saf Oğlan’ın İstanbul Yolculuğu yazmaya nasıl karar verdiniz? Yirmi yıl kadar önce Voltaire’in İsviçre sınırındaki malikânesine davet edilmiş, orada, yazarlara ayrılan mekânda bir süre kalmıştım. Aşk ve İsyan’ı yazma düşüncesi bu yolculukta doğdu ama ete kemiğe bürünüp gerçekleşmesi bir hayli zaman aldı. n Voltaire, Venedik’ten demir alan, içinde Sultan Ahmet ile uşağı Cacambo’nun da bulundukları bir gemiyle götürüyordu kahramanını İstanbul’a, orada anlatısına son vermeden önce. Yazarımız da aynısını yapıyor ama Saf Oğlan Candide’in İstanbul’da başına gelenleri de yazarak... Voltaire’in anlatısında Saf Oğlan Candide yıllarca aradığı sevgilisi Cunegonde’ye İstanbul’da kavuşur. Hatta, sonradan Fransız Devrimi’yle tarih sahnesine çıkan burjuva ideolojisinin sloganına dönüşecek “kendi bahçemizi çapalamalıyız” sözünü ona bir derviş söyler. Ben dervişin bıraktığı yerden ele aldım kalemi ve kahramanımı Lâle Devri’nin İstanbul’unda dolaştırdım. ‘KOÇU, BARDAKÇI VE AHMED’E GÖNDERMELER VAR’ Bu yolculuk boyunca roman dallanıp budaklandı, Saf Oğlan’ın İstanbul’da başına gelenler, bir hamamda tellâklar tarafından ırzına geçilmesi de dahil, anlatının düğümlerini oluşturdu. Osmanlı’yı radikal biçimde eleştiren ironik ve erotik bir anlatıya dönüştü. Voltaire’e göndermeler de giderek azalarak geri planda kaldı. n Romanda aşktan çok cinsellik önde. Evet, Candide’in gözü Cunegonde’dan başkasını görmüyor ama romanda cinsellik, buna eşcinsellik de dahil, ağır basıyor. Kaynaklarım Reşad Ekrem Koçu, Murat Bardakçı, Mercimek Ahmed olunca bu durum kaçınılmazdı. Bu yazarlara göndermeler var kitapta, gizli ya da açık. n Romanın şehvete varan yoğunlukta cinselliğe bakışı, dönemin hunharca yönlerinden de nasipli... Barok süslemeler, dönemin, devrin taş yapılarının mimarisi, süslemeleri sonra metne ruh hallerinde metaforlaşarak da eşlik ediyor. Sonra tarihi mekânların yapısı, mimarisi zaman zaman kadınları çağrıştırarak da metaforlaşıyor metinde. Amacımı çok özlü ve yetkin biçimde özetlediğiniz için teşekkür ederim. Aşk ve İsyan temelde Lâle Devri’ndeki insan ve şehir manzaralarıyla eklemlenen tarihsel olaylardan oluşuyor. Şehir biraz Venedik ama büyük ölçüde elbette İstanbul. ‘ROMANIM ÇAĞDIŞI OSMANLI HAYRANLIĞIYLA HESAPLAŞMA’ n Dediğiniz gibi Osmanlı’yı hayli ağır eleştiren ironik ve erotik bir anlatı Aşk ve İsyan. Candide’nin Türkler hakkında bildikleri, duydukları, Sultan III. Ahmet’ten yol boyu dinledikleri çerçevesinde de işleniyor. Makbul kullar maktul padişahlar sürekli yer değiştiriyor. Makbulü maktulüyle roman nasıl ses veriyor konu aldığı devre? Bu roman günümüzde artık bıkkınlık veren, çağdışı Osmanlı hayranlığıyla bir hesaplaşma. Tümüyle tarihsel gerçeklerden yola çıkan çok sert bir hesaplaşma. Cumhurbaşkanımızın ikide bir tekrarladığı “ecdadımızla ne kadar övünsek azdır” sözlerine bir itiraz. İtirazdan öte, alaycı bir yaklaşımla dile getirmeye çalıştığı bir uyarı. Aşk ve İsyan’ın Osmanlı’yı enine boyuna sorgulayan bir roman. Temel izleğinin Osmanlı’da zirve yapan siyasal şiddetin ironik eleştirisi olduğunu söyleyebilirim. İçinde tarih de var, renklerle peyzajlar da. Ve, elbette karakterler. Tabii erotizm de var işin içinde. III. Ahmet’in otuz kızından ilki olan dul bakire Fatma Sultan’ın gerçekleşmeyen zifaf gecelerini anlatmadan edemedim. Patrona Halil’in akıl hocası, Ayasofya vaizi İspirizâde Ahmet Efendi’nin hamam sefalarını da. ‘OSMANLI ÖĞRETILDIĞI GIBI DEĞIL, HAYLI DESPOTIK!’ Osmanlı bize okullarda öğretildiği gibi değil, son derece despotik bir devlet. Tam kırk dört sadrazam, sorgusuz sualsiz “siyaseten” katledilmiş. Padişahın ağzından çıkan tek bir sözle. Devlet ricalinin Fâtih’ten itibaren kul konumunda olmasından kaynaklanan feci bir durumla karşı karşıyayız. Kanuni’nin canı ciğeri, en sevgili sadrazamı Pargalı İbrahim’in ya da III. Ahmet’in damadı ve can yoldaşı Nevşehirli İbrahim’in nasıl “makbul”ken “maktul” olduklarını, hemen her padişahın şehzadelerine acımadan kıydıklarını, bu arada durmadan çocuk da yaptıklarını (bildiğim ve romanda yazdığım kadarıyla rekor tam yüz iki çocuk yapan III. Murat’da) biliyoruz. Böyle bir düzen başka hiçbir ülkede yok. Nedim gibi büyük şairler, Sinan gibi eşsiz mimarlar da çıkmış Osmanlı’dan, Lâle Devri’nin simgesi Levni gibi ressamlar da. Ama romanda anlattığım Fatıma Sultan örneğinde olduğu gibi padişah kızlarının dört yaşında “zifafsız” evlendirildikleri, Kara Ali gibi cellatların dehşet saçtığı, yeniçerilerin kazan kaldırıp kelle kopardığı, hatta Genç Osman’a yaptıkları gibi bir Osmanlı padişahının ırzına bile geçebildikleri, ibret olsun diye kafataslarının sarayın girişinde sergilendiği bir “uygarlık” da söz konusu. n Ana kahraman Candide sananlar yanılır! Önemli bir hareket noktası olmakla birlikte çok çeşitli karakterler rol devrediyor birbirine. O kadar çok olay ve bilgi akışı sağlıyorsunuz ki; hani kurgu nerede başlıyor nerede bitiyor? Evet, Voltaire’in yarattığı, iyimserliğin simgesi karakter Candide anlatının benim eklediğim özellikleriyle odak noktasında ama III. Ahmet, Flaman ressam Vanmour, baldırıçıplak Patrona Halil gibi tarihsel gerçeklik açısından haklarında bilgi sahibi olduğumuz karakterler de var. Hayal gücünden kaynaklanan Turşucuzâde Arnavut Hüsnü ya da Köçek Kösnü gibileri de. Yani Sultan Ahmet’den İspirizâde’ye, Turşucu’dan Humbaracı’ya, Patrona Halil’den Şair Nedim’e, gerçeğin yanı sıra kimi hayal ürünü karakterler söz konusu. Her birinin anlatıda belli bir işlevi var. Onları hayal perdesine çıkarıp oynatan, meddah geleneğini sürdürmeye çalışan, anlatıya çeki düzen veren bir yazar da var. ‘OLAYLARIN ÇOĞU TARİHSEL GERÇEKLERE BİREBİR UYGUN’ Romandaki olayların çoğunun tarihsel gerçeklere birebir uygun olduğunu özellikle belirtmek isterim. Dehşet sahnelerinin, özellikle de Edirne Vakası’ndan Patrona Halil ayaklanmasına dek tüm isyan bölümlerinin hiçbirini uydurmadım. Yine de, “araya giren yazar” kimi kez felâket tellâllığına soyunsa da, Çetin Altan’ın deyimiyle “enseyi karartmayın” diyebiliyor. n Aşk ve İsyan, bir arayışın da romanı. Candide ümidini kesmiyor sevgilisinden, onu bulacak! Kesinlikle bir arayışın romanı olduğu da söylenebilir. Saf Oğlan, Venedik dönüşü, Lâle Devri’nin İstanbul’unda kayıp sevgilisini arıyor ve aradığı süre boyunca başına gelmedik de kalmıyor. Demek ki bir serüven romanı aynı zamanda. n Aşk ve İsyan Saf Oğlan’ın İstanbul Yolculuğu / Nedim Gürsel / Doğan Kitap / 232 s. / Eylül 2020. 10 1 Ekim 2020
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle