23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Tiyatromuzun yaralı yüreği... Koronavirüs kaç yazar? Kalubeladan beri zaten bir nümayiş sanatı değil mi tiyatro dediğin? Onun sinip susmasını beklemek ham hayal. Tiyatrocu yol bulup kanatlanır ille, koluna takar bu sanatı, uçurur onu. Tiyatro, “oyuncuseyirci” gereksinir bir tek, o kadar... E skiden 1 Ekim’e heyecanla hazırlanırdık. Toplulukların hangi oyunlarla perde açacağını merak ederek takvimi çevirirdik. Koronavirüs zuhur ettiğinden bu yana, vurdumduymaz muktedirler, kilitli salonlara, oyun sunamayan topluluklara bakıp zavallı sevinçler dermeye çalışıyor olabilir. Ama tiyatronun Aşil topuğu oyuncusuyla seyircisi. Koronavirüs gelse ne? Elif Durdu, tiyatrocu. Ortaoyuncular topluluğu, Ferhan Şensoy’la “Ses 1885” savunmasındayken Elif de bir romanla çıkagelmesin mi karantinada: Der Flamingo / Bir Güney Cihangir Hikâyesi (Ortaoyuncular, 2020). Baktım, Elif’in üçüncü romanı. Yanına Bilgi’den yayımlanan ilk ikisini de kattım, zübük zihniyetin saldırısına karşı, kurdum bir tiyatroroman çadırı: Düş Kıyamet (2013), Naif Bir Flamingonun Günlüğü (2016). JeanLouis Fournier’den Kuzeyli Annem (Çev. Aysel Bora, YKY, 2017) adlı özyaşamöyküsel roman öteki hafta “Dünya Damlası”na kaldı. TİYATRODAN YAZARLIĞA ELİF DURDU... Birkaç oyunda izlediğim Elif’in yazarlığını bilmiyordum. Romanları sıralı okumak iyi oldu, nereden nerelere uzandığını görebildim. Elif, Düş Kıyamet’te bir Beyoğlu hikâyesi sunuyor. Kesişen yaşamlarıyla beş komşu, Beyoğlu’yu, ötesinde Türkiye’yi, toplumsal yaşamın girdi çıktısıyla birlikte kendilerince yoğuruyor. Kişiler, anlatılarını özöyküsel aktarımla sürdürürken kendi dünyalarından pek çok kişiyi roman evrenine buyur ediyor, o büyük resim gözler önüne seriliyor. Anlatıcı karakterler sıkı örgülemeyle ama alabildiğine renkli roman kişileri tayfı çıkarıyor böylece. Sonraki iki romanında yazar, bir yandan özyaşamöyküsel temele yaslanıyor öte yandan bunu belirgin kurmacayla destekleyerek yapıtı anı yığışması olmaktan çıkarmaya yöneliyor, yer yer deneme tadı karışsa da bunu başarıyor. Son romanda zaten bu yaklaşımı özetleyen bir “Önsöz” okuyoruz ayrıca. Elif “Önsöz”ünde, romana dönük yazımyayım serüvenini de paylaşıyor. Naif Bir Flamingonun Günlüğü’nde yazar da anlatıya katılırken Der Flamingo / Bir Güney Cihangir Hikâyesi’nde roman kişisi bağlamında “Tiyatrocu Abla” olarak görece dışta kaldığı izlenimi verip on yedisinden on sekizine geçen Kaptan’la sürdürüyor anlatıyı. Düş Kıyamet’in söz konusu beş kahramanı yerini, bu iki karaktere bırakıyor. Son iki romanda altı çizilmesi gereken tiyatroya yönelik önemli vurgular da getiriyor yazar. Elif’in tiyatrodan yazarlığa uzanımını gösteren yanlarına değindikten sonra gelin romancılığında öne çıkan özellikler üzerine düşünce üretmeye girişelim şimdi. TİYATROCU YAZAR OLARAK ELİF DURDU’NUN ROMANCILIĞI Elif’in, kıvrak bir kalemi var. Sözgelimi Düş Kıyamet, görece klasik çatılama, yapılandırma yansıtıyor, ancak dilde sürekli devinen bir tutuma sahip. Günce, yazımı süren roman gibi çeşitlemeler değil yaklaşım, işleme hüneri Ortaoyuncular’ın tiyatro kavrayışıyla örtüşen bir yazarlık tutumu olarak görünüyor bana. Bu benimseyiş epik bir romancılıkla harmanlanıyor Elif’in anlatısında. Kaldı ki kimi dil yoğurmalarının, Ferhan’ın dilsel fokurtularıyla örtüşme sergilediği de gözden kaçmıyor. Bu açıdan tiyatroyla yazarlıkta, aynı temel kaygı yönünde ilerliyor Elif Durdu. Öte yandan bu dilsel fokurdama epik alaysamaya da dayanak oluyor, Tersinilemeyle aralanan kapı, okuru koygun bir hüzünle burun burna getiriyor. Anlattıklarıyla değil, farklı koldan bunları işleyiş biçimiyle siyasal roman olmayı başarıyor her üç yapıt da. “Siyasal roman” nitelemesini, iletişim diline dayalı açık söylemleri nedeniyle değil yazarın sınıf temelli toplumsal yaşam biçimine kategorik yaklaşımından ötürü getiriyorum. Geçmişte yaşandığı düşünülen ortak yoksulluk paydasına dayalı görece bir “komünist ahlak” da bu siyasal romanlardan sızan gerçeklik ayrıca, bunun da altını çizmiş olayım. Kimileyin popüler siyasal video klip izlenimi sızıyor olsa da Elif’in yukarıda sıraladığım niteliklerden ötürü farklı bir siyasal roman dokusu yaratmaya giriştiği, lam üzerine aldığı toplumsal kesimleri sınıfsal, ekonomik vb. yaşayışıyla birlikte işlemeye giriştiği açık. Bu yanıyla Düş Kıyamet’in Beyoğlu’suna benzer biçimde Der Flamingo’da da “itilmişlerin, ezilmişlerin memleketi” olarak anılıyor zaten “Güney Cihangir”. (43) Bu noktada, Ferhan Şensoy’un, yazınımızdaki önemine hep değindiğim Kazancı Yokuşu (1977) romanı anımsanabilir. Özellikle Der Flamingo / Bir Güney Cihangir Hikâyesi, buna dönük anıştırmalar içermiyor değil. Gerek ilk romanın baskın kişisi Galip’te gerekse son yapıtta yol arayışındaki on yedilik Kaptan’da bir Ferhangi “kalıp” kendisini duyururken doğrudan Ferhan’ın yansıtıldığı “Evdeki Şair”de bunun dışında bir Ferhan çeşitlemesi öne çıkıyor. Ancak Elif’in Kaptan’la Galip’te, ötekilerde, karakteri yaratırken gösterdiği hünerin sahne deneyiminden kaynaklandığı, ne ki Zeki, Sela, Sivri gibi kimilerinde kişilerin yer yer çizgisel kaldığı öne sürülebilir. Bu arada yazarlarla tiyatrocular için de özel bir almanak, tarihçe gözüyle bakılabilir yapıtlara. Sözgelimi Ses Tiyatrosu için anlattıkları (Naif Bir Flamingonun Günlüğü, 72 vd.), bir oyuna tirat olarak eklenebilir pekâlâ. Roman karakterleri, dil, anlatım üzerine paylaşacak pek çok notum vardı ya, ayırabildiğim yer bu kadar. Okuyun Elif’i, daha yakından görünmesini dilediğim bir tiyatrocuyazar o. Söylenemeyenleri de siz tamamlayın, tiyatrolarımız yaşam soluğu beklerken tam. Perdee! n 12 1 Ekim 2020 ÖYKÜDENLİK… Demet Çaltepe’den farklı öykü “çeper”i… D emet, geleneksel öykülemeyle günümüze gelenler kadar buna sırt dönüp farklı öyküleme kurmaya girişen öteki genç yazarlardan da kendisini ayırmaya girişen tutum sergiliyor ilk öykü kitabında: Çeper (Eksik Parça, 2020). Üzerinde özellikle durmak gerek bu tutumun. Genç yazar, hikâye örgüsüne ilgi göstermek yerine, kendini anlatma fırsatı tanıdığı dıştaki “çeper”e eğiliyor çünkü. Olup bitenleri anlatmaya girişmeden kişiler, nesneler, oluntular arasında kurulabilecek ilişkilenişe hem yakınsal hem ıraksak mercek tutuyor. Kapalılıkta, anlamı sırttan atma hali değil bu. Yukarıda değindiğim biçimde farklı kapı aralamaya çalışıyor öykü sanatına dönük. Sözgelimi kısa öykü kalıbını zorlayıp “kısamsı”, “uzunumsu” metinlere yer açarken farklı yapıda “küçürek” “kısarak” öyküler getiriyor önümüze. Bunların hiçbirinde “hikâye anlatma”ya girişmiyor, öyküokur ikilisini baş başa bırakmayı yeğleyen tutum sergiliyor. Yedeğine şiiri alıyor bir ölçüde, o kadar. Öykünün düz, ama dümdüz bir anlatımla da ortaya çıkabileceğini, bunun için okuru öykü kurmaya götürebilecek nirengilerin ustalıkla yerli yerine oturtulmasının yeterli olacağını düşünüyor Demet. “Kocaman bir silgi tarafından silinmiş”lik (24, 25), öykülemede metnin kendi gücüne yaslanması gerektiğini söylüyor zaten bize. Öyleyse metin, hikâyenin dışında kendi yolunu bulacak demektir bu. Evet, Demet Çaltepe, kurduğu Çeper’den bize bakıyor. www.sadikaslankara.com, her perşembe öyküroman, tiyatro, belgesel alanlarında güncellenerek sürüyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle