04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Her yazınsal yapıt, birikim üzerine kurulur Marx’ın Ücretli Emek ve Sermaye kapsamındaki şu belirlemeleri, yazına da uyarlanabilir: “Üretimde insanlar salt doğayı etkilemezler; birbirini de etkilerler. “Belli bir tarzda etkileşmek suretiyle ve karşılıklı olarak etkinliklerini değiştokuş etmek suretiyle üretirler. Üretmek için belli bağlantılara ve ilişkilere girerler.” Bireylerin üretimde bulunduğu toplumsal ilişkiler, bir başka deyişle, “toplumsal üretim ilişkileri, özdeksel üretim araçlarının, üretim güçlerinin köklü değişimi ve gelişimiyle birlikte değişir, dönüşürler.” Sanat/yazın da değiştirme istencini ateşleyerek, buna uygun ortam hazırlar. Ayrıca, yazınsal yapıt okunmadığı sürece var olamaz. Dolayısıyla, yazmak ve okumak karşılık bir belirlenim ilişkisi içerisinde gerçekleşen eylemlerdir. Bu saptamalar uyarınca, her yazınsal ürün, daha önceki yazınsal birikim üzerine kurulur ve hem yazınsal etkileşimin bir sonucu olarak ortaya çıkar, hem de yazınsal etkileşimi özendirir. Yazınsal öznenin geçirdiği her deneyim, yazınsal yapıtı tinsel bakımdan derinleştirir ve çoğullaştırır. Marx’ın açımlamasına göre, üretim ilişkilerinin toplamı, “toplumsal ilişkileri”, diyesi, toplumu oluşturur. Dolayısıyla, toplum, insanların “karşılıklı eylemlerinin ürünüdür.” Her toplum biçimleniminde “iletişimin ve tüketimin belli biçimi” başattır. İnsanın her türlü üretim gücü, “edinilmiş güçtür; daha önceki etkenliklerin ürünüdür.” Üretim ilişkilerinin toplamı, toplumu oluşturduğuna göre, yazınsal ürünlerin ve etkileşimlerin toplamı da doğal olarak yazını oluşturur. Bu belirlemeler uyarınca, bir yazınsal türün, örneğin, destanın çok önceleri oluştuğu ve artık kapitalist üretim ve tüketim ilişkilerinin geçerli olduğu toplumsal yapılarda üretilemeyeceği söylenebilir. Aynı şekilde düzyazı edebiyatın, destan türünün sağladığı yazınsal birikim üzerinde yükseldiği ve yetkinleştiği de saptanabilir. Yazınsal anlatım tarzları, diyesi, tikel biçemler de üretim tarzının değişimine koşut olarak değişir. Her dönemin özgün biçemleri olmasının nedeni budur. YAZIN TARİHİ, TEKİL YAPITLARIN TARİHİDİR Marx’ın deyişiyle, her kuşağın önünde bulduğu “daha önceki kuşaklar tarafından edinilmiş olan üretim güçleri”, genç kuşaklara “yeni üretim için hammadde” olarak hizmet eder. Bu sayede insanların “tarihinde bir bağlantı” oluşur; “insanlığın tarihi” oluşur. İnsanların “üretim güçleri” ve bunun sonucu olarak da onların “tarihsel bağlantıları” arttığı ölçüde bu tarih, daha fazla insanlığın tarihi durumuna gelir. İnsanların sosyal tarihleri “her zaman onların bireysel gelişimlerinin tarihidir.” İnsanların “özdeksel ilişkileri, onların bütün ilişkilerinin temelidir.” Bu özdeksel ilişkileri, onların “özdeksel ve bireysel etkenliklerinin gerçekleştiği gerek li biçimlerden başka bir şey değildir.” Bu çözümleme uyarınca, içinde bulunulan dönemin yazını, daha önceki dönemlerin yazınsal birikimini, yazınsal üretimler için malzeme ola [email protected] rak kullanır. Böylece, yazın tarihinde “bağlantı” oluşur. Bu bağlantılar ne denli çoğalır ve ne denli uluslararası nitelik kazanırsa, yazın tarihi o denli tüm insanlığın yazın tarihi durumuna gelir. Yazın tarihi, tekil yazınsal yapıtların tarihidir. İNSAN, ÇOKYÖNLÜ ÖZÜNÜ, ÇOKYÖNLÜ EDİNİR Marx, Ekonomi Politiğin Eleştirisine Giriş (1857) adlı yapıtında yer alan “İnsan, ÇokYönlü Tözünü, ÇokYönlü Edinir” adlı bölümde şu görüşleri öne çıkarır: Üretim, “salt gereksinmeye bir malzeme sunmaz; malzemeye de bir gereksinme sunar.” Tüketim, “doğal hamlığının ve dolaysızlığının dışına çıktığında”, nesne sayesinde “bir güdü” olarak dolayımlanır ve aktarılır. Tüketimin nesneye duyduğu gereksinme, “nesnenin algılanımıyla yaratılmış olur.” Diğer her ürün gibi, “sanat nesnesi, sanata duyarlı ve güzelin hazzına varma yeteneğine sahip bir izleyici/okuyucu topluluğu” yaratır. Bundan ötürü, “üretim, özne için salt bir nesne üretmekle kalmaz; nesne için bir özne de üretir.” Bu yüzden, üretim; tüketime malzeme sağlamak, tüketimin tarzını belirlemek ve nesne olarak belirlediği ürünleri, tüketicide gereksinme olarak uyandırmak suretiyle tüketimi üretir. Bir başka anlatımla, üretim, “tüketimin nesnesini”, “tüketimin tarzını” ve “tüketim güdüsü/itkisini” üretir. Aynı şekilde tüketim de, üreticiyi, “amacın belirlediği gereksinme olarak üreticinin yetisini” arzulanır kılmak suretiyle, üretir. Bu saptamalar yazına şöyle uyarlanabilir: Her üretim gibi, yazınsal üretim de estetik duyumsamanın sonucudur ve estetik gereksinmeyi gidermeye yönelik bir nes nedir. Somut bir nesne olan yazınsal ürün, edebiyatın malzemesi olan dili biçimlendirdiği gibi, dilde ve dili kullanan okurda da yeni gereksinmeler uyandırır. Sanatın değiştirici gücü buradan kaynaklanır. Sosyalekonomik üretim tarzı ve ilişkisi, yazınsal üretiminin tarzını belirler; ancak genel anlamda üretim tarzı, estetik üretim tarzını tümüyle belirleyemez. Böyle olsaydı, yaratıcı özne, diyesi, sanatçı/yazıncı özgün yaratımlar gerçekleştiremezdi ve bu nedenle de tikel veya özgün sanat yapıtından söz edilemezdi. Bazen çağının kendisine sunduğu yazınsal birikim ve üretim tarzlarını da aşan, ancak çoğunlukla onların sınırları içinde kalan yazınsal öznenin üretimi, okuyucuya malzeme sağlar; okuyucunun alımlama tarzını biçimler ve onlarda yeni yazınsal gereksinmeler uyandırır. Böylece, hem edebiyat birikimi, hem de o birikimi alımlayan okuyucu tinsel bakımdan çoğullaşır. Marx’ın deyişiyle, çokyönlü tözünü, çokyönlü edinir ve etkinleştirir. BİR ULUSAL YAZIN NASIL ULUSLARARASILAŞIR? Genel toplumsal gelişim ile sanatsal yetkinleşme arasındaki ilişkiyi açıklamak için, roman iyi bir örnektir. Romanın kökleri ve belirtileri çok gerilere uzanmasına karşın, modern roman ancak sanayi toplumunun ortaya çıkmasıyla başatlaşmış ve bireyin tikelleşmesiyle kalıcılaşmıştır. Genel toplumsal gelişme ile yazınsal gelişme arasındaki eşitsizlik ilişkisi bir çelişki gibi görülebilir; ancak bu eşitsiz ilişkinin kuramsal olarak açıklanması, bir başka deyişle, söz konusu çelişkilerin özgüleştirilmesi, yazınsal üretimi ve yazınkuramsal kavrayışı geliştirir; böylece zorlukları ortadan kaldırır. Marx’ın çözümlemesi uyarınca, “Yunan sanatı ve Shakespeare’in şimdi ile ilişkisi” ele alındığında şu söylenebilir: Yunan mitolojisi, “Yunan sanatının sadece deposu değil, aynı zamanda onun zeminidir.” Yunan fantezisinin ve mitolojisinin temelinde yatan doğaya ve toplumsal ilişkilere ilişkin görü, “kendi başına çalışan makineler, demiryolları, lokomotifler ve elektrikli telgraflar ile olanaklı mıdır?” Bütün mitolojiler, “imgelemde doğa güçlerini aşar, egemenliği altına alır ve biçimlendirir.” Yunan mitolojisine ilişkin bu saptamalar uyarınca, genel toplumsal gelişim düzeyi ve üretim tarzı, her türlü duyusaltinsel etkinliği ve ürünü belirlemektedir. Ulusal edebiyatlara özgünlük kazandıran başlıca etmen de budur. Antik Yunan sanatı/yazını, hem Helen kültür birikiminin içinde geliştiği tarihsel, coğrafi ve sosyal koşulların bir ürünü olan Yunan mitolojisinden beslenmiş, hem de onu beslemiş ve boyutlandırmıştır. Güncel anlatımla, ulusal yazınlar, kendilerini yaratan toplumların, tarih ve coğrafya tarafından belirlenen özgün yaşam koşullarınca biçimlenir. Bir ulusal yazını, uluslararasılaştıran etmen, öteki ulusal yazınlarla etkileşimidir; bu etkileşimin derinliği ve genişliğidir. n 6 29 Ağustos 2019
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle