05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

WALLER R. NEWEL’DEN ‘TIRANLAR’ Tiranlık tarihi rehberi Nasıl oldu da yirmi birinci yüzyılda tiranlık tartışmaları ve tehlikesi yeniden hayatımıza girdi? İnsanlığı nasıl bir gelecek bekliyor? KAAN EGEMEN F elsefeci Waller R. Newel, bu ve benzeri sorulara yanıt ararken filmi önce geri sarmasının ardından günümüzün tartışmalarına giriyor Tiranlar: Gücün, Adaletsizliğin ve Terörün Tarihi’nde. Newel’ın tarih, felsefe ve psikoloji eksenli çalışması, Antik Yunan’dan yirmi ve yirmi birinci yüzyıla kadar geniş bir alanı kapsıyor. Yazarın esas meselesi ise terörle harmanladıkları hayatlarında tiranlığa soyunanların hem kişiliğini hem de eylemlerinin altındaki güdüyü çözümlemek. En önemli ve tehlikeli hastalık olan unutma, geçmişin acı deneyimlerini ötelediği için bugün benzer tartışmalar ve endişeler yine gündemde. Newel, gönderme yaptığı unutkanlığı kitabıyla bir parça gidermeyi amaçlıyor; Antik Yunan ve Roma’daki tiranları, Ortaçağ’ı, Kızıl Kmerleri, Hitler’i, Mussolini’yi, Franco’yu, Kaddafi’yi, Saddam Hüseyin’i, Pinochet’yi, Bin Ladin’i ve öteki örnekleri hatırlatırken dikkat çekici yorumlar yapıyor: “Tiranlık sadece kurumlarla değil, aynı zamanda şahsiyetlerle ilgili; heybetli, bazen karizmatik, bazen matrak, daima hayranlık uyandırıcı ve korkutucu şahsiyetlerle… Bugün bile, uluslararası ilişkiler dünyasında tiranlığın daha iyi veya kötü çeşitleri olup olmadığı, desteklediğimiz demokratik olmayan otorite türleri arasında, örneğin Arap Baharı’ndan bu yana Müslüman dünyasında yaşanan devrimlerde daha az kötü sü bulunup bulunmadığı sorusundan hiç kaçamayız. Mübarek mi, Mursi mi? Esad mı, Müslüman Kardeşler mi?..” Şiddete övgü dilinden eksik olmayan, kitleyi yönetmek ya da iktidarını sağlamlaştırmak için öfkeyi kullanıp yönlendirmekten çekinmeden terörü olağanlaştıran, kazanması gerektiği bir savaş bulunduğuna inanan, saygınlık takıntısı olan, kendi görüşleri dışındakilere kayıtsız kalan tiranları anımsatıyor Newel. Kısacası tiranlığın düşünsel, tarihsel, psikolojik ve biraz da patolojik kökenine eğilirken bazı tatsız sorulara yanıt arı yor: “Görece daha iyi ve görece daha kötü demokratik olmayan otorite türleri arasında tercih yapmamız gerekir mi? Tiranlığın kendisinin kaldırılması, halkın kendiliğinden demokrat olmasını sağlar mı, yoksa önceki zalimlerden öç almak isteyerek kendileri de zalime dönüşebilir mi?..” KURTLAR VE TİRANLAR Demokrasi ve ilerlemeyi diline pelesenk ederek mutlak güce ve kalıcı iktidara erişmeye çabalayan tiranlar, Newel’a göre hızla özgürlükleri ortadan kaldırmakla “reformculuk” maskesi altında halkı kitle hâline getirmekle işe koyuluyor. Bunu yaparken herhangi bir ahlaki standart gözetmeyen tiranlar, eylemlerini açıklarken kendince haklı gerekçeler sunarak iktidarını pekiştirmeye çalışıyor. Newel, tiranlığı ve tiranlık çeşitlerini ortalığa saçıp dökerken aslında demokrasiyi ayağa kaldırıp ona işlerlik kazandırmanın koşullarının nasıl oluşturulabileceğine dair ipuçları veriyor. Dahası, içi dolu ve kötüye kullanılmayacak bir özgürlük söyleminin, ilerleme fikrinin ve erdemin geçer akçe hâline getirilmesine ilişkin bir yol haritası çıkarıyor. Özetle bugün ihtiyaç duyduklarımızın bir listesini, tiranların eylemleri üzerinden oluşturuyor Newel. n Tiranlar: Gücün, Adaletsizliğin ve Terörün Tarihi / Waller R. Newel / Çeviren: Dilek Şendil / YKY / 300 s. / 2019. CAMİLLE LAURENS’DEN ‘ON DÖRT YAŞINDAKİ KÜÇÜK DANSÇI’ ‘Ölüm bir maddedir’ Degas, On Dört Yaşındaki Küçük Dansçı heykeliyle iki simgesel sınırı aşmıştır: Görgü kurallarının sınırı ile sanattaki akademik kuralların sınırı. BURCU YILMAZ Y apıtlarının yarısından çoğunda balerinleri tasvir eden Edgar Degas’nın, 1881’de sergilenen On Dört Yaşındaki Küçük Dansçı heykeli daha seyirci önüne çıkmadan tartışmalara neden olur. Sanatçı eserinden memnun olmadığı için bir yıl gecikmeyle sergilenen heykel, dönemin estetik anlayışını sarsan bir yapıttır. Bir kere heykel balmumundan yapılmıştır ve o dönemde balmumu sadece hazırlık aşamasında kullanılan bir malzemedir (Degas, kalıcılığı ve sabitliğinden ötürü bronza karşıdır). Öte yandan sanatçı, modelin yaşadığı zorlu hayatı, onu çekici bir genç olarak betimlemeyi reddederek gözler önüne serer. Ki dönemin sanat savunucuları eserlerde “güzel” olanı görmeye alışkındır. Oysa Küçük Dansçı “Aztek kafası ve ifadesiyle” “yarı geri zekâlı” görünür onlara, yüz hatları bir suçluyu andırır, bir metrelik boyuyla bir oyuncak için fazla büyük, on dört yaşındaki bir kızı temsil etmek içinse fazla küçüktür, gerçek tütüsü ve korsesiyle giydirilmiş çıplaklığı utanma ve nefreti su yüzüne çıkarır. Ayrıca cam bir kafes içinde sergileniyordur – müzelerde genellikle içi doldurulmuş hayvanlar ya da nesneler camın ardında sergilenir. Seyirci kendini neredeyse hakarete uğramış hisseder. Belki de onları en rahatsız eden şey heykelin bir kategoriye sokulamamasıdır. Degas, bu heykelle iki simgesel sınırı aşmıştır: Görgü kurallarının sınırı ile sanattaki akademik kuralların sınırı. BİR SANATÇI, BİR ERKEK, BİR BURJUVA OLARAK DEGAS Yazar Camille Laurens, Degas’nın On Dört Yaşındaki Küçük Dansçı heykelinin hikâyesini, dönemin sosyoekonomik ve operadaki “küçük farelerin” maruz kaldıkla rı çalışma şartlarıyla birlikte anlatıyor. Dönemin çerçevesini çizdikten sonra heykelin yol açtığı tartışmaları, Degas’nın bir sanatçı, bir erkek, bir burjuva olarak portresini çizerek tekrar ele alıyor. Okuru pek çok soruyla karşı karşıya bırakırken sanatçıya da eserine de daha incelikli ve eleştirel gözle bakmamızı sağlıyor. Ki yazarın ortaya koyduğu tartışmaların çok ilgi çekici ve zihin açıcı olduğunu söylemeliyim. Kitabın son bölümünde, kendisi de küçüklüğünde dansçı olan yazarın, heykelin modeli küçük dansçı Marie Geneviève Van Goethem’le arasındaki mesafenin iyice kapandığını ve bu yakınlaşmanın, neredeyse bir sanat yapıtını alımlarken kurulan dolaysız ilişkinin esinlediği denli sert, can acıtan deneyimlerini okuyoruz. Bu bölümün okura da farklı bir kapı açtığı muhakkak. Özellikle son yıllarındaki Degas’yla Marie’nin ortaklıklarına değindiği bölüm sanatçıyla modelini, dolayısıyla Küçük Dansçı’yı farklı ve belki de tam olması gerektiği yerden algılama Camille Laurens mızı sağlıyor: “İkisi de orada, hayattayken, biri poz vererek, öbürü heykel yaparak ölümü deneyimlemişlerdir. Heykel var olmayan mevcudiyetlerini onlara geri kazandırır. Onların anıtı, onların ağıtı haline gelir.” Yazarın dediği gibi, belki de Küçük Dansçı’nın kötü karşılanmış olmasının nedeni balmumundan yapılmış bu solgun koyu renkli heykelin seyircide uyandırdığı ölüm ürpertisidir. Degas, ölüm maskını çıkardığı malzemeyi ele alarak hatırlanmak istemeyen o rengi, ölümün rengini göstermiş ve yaşamı, ölümü düşündürtmüştür. n On Dört Yaşındaki Küçük Dansçı / Camille Laurens / Çeviren: Şehsuvar Aktaş / Yapı Kredi Yayınları / 106 sayfa / 2019 4 25 Temmuz 2019
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle