04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Ülker İnce’den ‘ÇEVİRİ BİLİNCİ’ Metinleri değiştiren çevirmenler Ülker İnce çeviri üzerine nerede ne zaman konuşsa, yazsa, düşünse, ders verse, sohbet etse farklı bir pencereden henüz görmediğim son derece ilginç yaklaşımların, bakış açılarının ve sorgulamaların beni beklediğini çok iyi bilirim. AYŞE ECE Ç eviri yaparken, çevirmen adaylarının çevirilerini tartışırken, çeviri okurken, çeviri değerlendirirken aklıma takılan kimi noktalar üzerine ‘ne okumuştum ben tam da bununla ilgili’ dediğimde elim sık sık Kızılcık Karpuz Olur mu Hiç? İlahi Çevirmen! ile Çeviri Atölyesi adlı kitaplara gidiyordu, şimdi Çeviri Bilinci de çalışma masamın üzerinde ötekiler gibi, hem baştan sona okunmak, hem de kültür, dil ve çeviriyle ilgili sorulara yanıt ararken karıştırılmak için. Çeviriyle ilgili yüzyıllardır tüm kültürlerde klasik ve değişmez olduğu kadar, dönemi çoktan geçmiş, yanlış olduğu için de kesinlikle değişmeye muhtaç olan şu görüş varlığını sürdürür: Çeviri metin, yazarın metnidir; çevirmen o metni büyük bir sadakatle başka bir dile aktarmakla yükümlüdür. İki temel soruyu hemen soralım o zaman: Çeviri metin gerçekten yalnızca yazarın metni midir? Sadakat ne demektir? Farklı eleştiri, edebiyat ve çeviri kuramlarının ışığında özellikle de yirminci yüzyılın ikinci yarısından itibaren bu sorulara çok farklı yanıtlar verilmiştir. Yalnızca kuramcılar değil, edebiyat çevirmenleri de yaptıkları iş üzerine düşünmeye başladıkları an bu soruların pençesinde bulmuşlardır kendilerini. ÇEVİRİ YALNIZCA YAZARIN METNİ MİDİR? İspanyolcadan yaptığı yetkin çevirilerle önemli çeviri ödüllerini kazanmış Amerikalı çevirmen ve akademisyen Edith Grossman Çeviri Neden Önemlidir? adlı kitabında “Çeviri metin gerçekten yalnızca yazarın metni midir?” sorusuna şu yanıtı verir: “Yadsınamaz bir gerçek var ortada: Bir yapıtı başka bir dil için değiştirdiğimizde o yapıt bize [çevirmenlere] ait olur (ancak gizemli ve anlaşılmaz bir biçimde aynı anda özgün metnin yazarının yapıtı da olmayı başarır).” (s. 17) Grossman’ın sözlerinde aslında “Sadakat ne demektir?” sorusunun yanıtı da gizlidir: Çeviri eylemi “bir yapıtı başka dil için değiştirmek” ise çevirmenin özgün metne sadakati de onu yeni bir yaşam kazanacağı yabancı bir dilin dünyası için değiştirmekten geçer. İngilizceden yaptığı yetkin çevirilerle ülkemizdeki tüm çeviri ödüllerini kazanmış olan çevirmen ve akademisyen Ülker İnce, çeviri metnin kime ait olduğu sorusunu Çeviri Bilinci kitabının farklı yerlerinde sık sık yanıtlar; bunlardan en çarpıcı olanı “çevirmen ikinci yazar olarak kabul edilmeli” diyen Cansu Canseven’e verdiği yanıttır: “Ben senden de ileri gidiyorum, diyorum ki şu senin elinde tuttuğun kitap, şu metin, benim yazdığım bir metindir. Ha evet, daha önce başkası yazmış ama Türkçesini ben yazdım. Ben birincil yazar, ikincil yazar diye bir ayrım bile yapmıyorum çünkü böyle bir yarış yok. Türkçede benim yazdığım metin var. Manguel [Dönüş’ü] İspanyolca yazdıysa İspanyolca metnin yazarıdır.” (s. 157) Ülker İnce “Türkçesini yazdığı” başka bir metin olan İskenderiye Dörtlüsü’nün yayımlanma ve alımlanma serüvenini anlattığı yazısında yazarların ve şairlerin bu kitapları okurken beğendikleri cümlelerin altını çizdiğini söyler: “Edip Cansever okuduğu Justine nüshasını göstermişti, ‘Bak’ demişti, ‘ne çok cümlenin altını çizdim.’ İlhan Berk de öyle yapmıştı […] “Evet, ben yazmamıştım ama altını çizdikleri cümleler benim cümlelerimdi, romanı severek okuyanlar benim cümlelerimi okumuşlardı.” (s. 189) Edith Grossman çeviri kitabın, yazarın kitabını yorumlayarak (her okuma bir yorumlamadır) farklı bir dilde yeni bir metin oluşturmuş çevirmenin imzasını taşırken, bir yandan da yazarı yabancı bir kültürde temsil etmesini “gizemli ve anlaşılmaz” olarak tanımlar. Ülker İnce ise bu çeviri gerçeğinin farkına daha kendi adıyla yayımlanmış ilk çevirisinde varmıştır: Kitabı yazmayıp çevirdiğini ama sonuç olarak okurların altını çizdikleri cümlelerin kendisine ait olduğunu bildiğini söyler. Yazara sadakatle ilgili olarak ise kuramsal yaklaşımları da tartışan İnce’ye göre diller ve kültürler arasındaki farklılıkların bi lincinde olan bir edebiyat çevirmeni “gerçekçi bir tutumla, metni değiştirerek [yazarın metnine] benzetmenin yollarını aramaya harcayacaktır enerjisini.” (s. 84). İnce’nin Grossman ile tamamen aynı görüşte olduğu kullandığı sözcük ile açığa çıkar: “değiştirmek”. Yukarıda da belirtildiği gibi Grossman için çeviri “bir yapıtı başka dil için değiştirmek”ti (Grossman adına kitabının Türkçesinde bu sözcüğü çevirmeni olarak ben kullandım). Bu noktada şu soru takılıyor aklımıza: Türkçede su gibi okuduğumuz, çok sevdiğimiz kitapların çevirmeni olan Ülker İnce ile Gabriel García Márquez, Mario Vargas Llosa gibi Latin Amerika edebiyatının en önemli yazarlarının romanlarını İngilizceye çevirerek bu kitapları dünya edebiyatının bir parçası haline getiren Edith Grossman çeviriyle ilgili bu kalıplaşmış yanlış görüşü çürütüyorlarsa her fırsatta, o zaman onların sözüne kulak vermeyeceğiz de kimi dinleyeceğiz? ÇEVİRMENYAZAR, ÇEVİRMENEDİTÖR Ülker İnce Çeviri Bilinci kitabında çevirmenyazar ve çevirmeneditör ilişkileri, çevirmenin görünmezliği, anadil bilinci, İngilizceTürkçe dil çifti arasındaki yapısal farklılıkların neden olduğu çeviri sorunlarının olası çözümleri, çeviri eğitimi ve eleştirisi gibi edebiyat çevirisinin hemen hemen tüm alanlarındaki bilgisini ve deneyimlerini okurlarıyla cömertçe paylaşıyor. Edebiyat çevirmenlerinin varlığı, kitap eleştirmenlerinden okurlara, yayıncılardan yazarlara kadar kültür dünyasında yer alan herkes tarafından sıklıkla görmezden gelinir. Her açıdan zor olan, karşılığı da pek alınamayan bu işi Ülker İnce yıllardır büyük bir ustalıkla çok severek, sevmekle kalmayıp üzerinde titizlikle düşünerek, hem üniversitede öğrencilere hem de yayınevlerinde ustaçırak ilişkisi içinde acemi çevirmenlere öğreterek yapıyor. Öncelikle toplumsal bir amacı var yaptığı işin: Çevirdiği kitapları seçerken o kitapların okunmasının bir yarar sağlamasını önemsiyor, okurların kitaplar aracılığıyla hayatlarını, dünyayı, tüm bildiklerini sorgulamalarını ümit ediyor. Bir de kitabın en sonunda yazarların, şairlerin, sanatçıların birer ölümlü olmasının insanları neden şaşırttığı sorusuna yanıt ararken sanki kendi gizini de açığa çıkarıyor: “Bu tür insanların yaptıkları işler, bir ömrü yatırmayı gerektirir. Belki insanlara gizemli gelen şey de budur. Karın doyurmayacak ya da doyurup doyurmayacağı belirsiz bir işe hayatını yatırmak! Bunun sırrı nedir?” (s. 192). Sırrını bulmayı kitabın okurlarına bırakırken bu kadar değerli ve güzel kitabı keşfetmemizi sağlayıp olağanüstü okuma deneyimleriyle hayatımızı zenginleştirdiği için Ülker İnce’ye duyduğumuz sonsuz sevgi ve saygıyı dile getirelim. n Ülker İnce / Çeviri Bilinci / Tekin Yayınevi / 192 s. / 2019. 12 26 Aralık 2019
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle