24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

AYŞE KULİN’DEN ‘HER YERDE KAN VAR’ ‘Saraylar tekin yerler değil!’ Ayşe Kulin, Osmanlı’nın en tartışmalı dönemlerinden birine ayna tutarak; Abdülaziz’in tahttan indirilmesinden, sır dolu ölümüne kadarki yedi günü yazdığı yeni romanı Her Yerde Kan Var ’da, yaşananları tüm cepheleriyle aktarıyor. GAMZE AKDEMİR gamze.akdemir@cumhuriyet.com.tr n Romanınızda Sultan Abdülaziz’in sır dolu ölümünün yarattığı karışıklık ve sancılarla yola çıkarken duygusal evren ile gerçeklik dengesini nasıl kurdunuz? Vahim olayları, olayı yaşayanların duygu ve düşünceleriyle harmanlayarak yazmaya çalıştım. Sultan Abdülaziz’in intiharı veya intihar süsü verilerek öldürülmüş olması, bugüne dek esrarını koruyan bir konu. Ölümünden beş yıl sonra Abdülhamit zamanında kurulan bir mahkemede bazı ifadeler kurgu kokmasa ve ayrıca çok yakın geçmişte ordumuza kurulan kumpasın gönüllü savcılığına soyunanlara şahit olmasam, kesinlikle öldürüldüğü kanısında olurdum. Ama görünenin derininde bambaşka oyunların olabileceğini artık biliyorum da acaba Abdülaziz tahtından indirilmese, 5. Murat da tahta zamanı geldiğinde hakkıyla otursa, Osmanlı tarihi başka mecralara doğru akar mıydı, çok düşündüm. 5. Murat, büyük amcası 3. Selim’in başlatıp, büyükbabası 2. Mahmut’un başarıya ulaştırdığı yenilikleri, Meşrutiyet’e inanan bir padişah olarak belki de zirveye taşıyarak, Hıristiyan tebaanın ayaklanmasını önleyebilecekti. Fakat elbette bu da bir varsayım. ‘TARİHÇİ DEĞİL, ROMANCIYIM; TADINDA BIRAKMAK İSTERİM’ n Romanın yarısından sonra varıyoruz kana... Önce arka plan dengeleri ve karakterlerin emelleri, duygu durumları serimleniyor iyice. Romanın adını da belirleyen kanı yorumlayışınızı anlatır mısınız? Çok ilginç ve zor bir döneme ayna tutmak için Abdülaziz’in tahttan indirilmesinden, ölümüne kadarki altı günü, bir de intikamının alındığı 15. günü, yani toplamda yedi günü yazdım sadece. Çünkü bir tarihçi değil, romancıyım ve hikâyemi tadında bırakmak isterim. İçlerinde merak uyandırabildiklerim çeşitli kitaplardan devamını okurlar. Nitekim benim de bu konuyu işleme arzum, Alan Palmer’ın Osmanlı İmparatorluğu’nun Gerileyiş ve Çöküş Tarihi’ni okurken uyandı. Abdülaziz dindar ve muhafazakâr bir padişah olmasına rağmen, yurt dışına giden 8 28 Kasım 2019 ilk padişah. Avrupa’daki saraylara, kurumlara hayran olarak dönmüş. Benzer saraylar inşa ettirmiş. Donanmayı modernleştirmiş. Okulların sayısını çoğaltmış. Başaramadığı ise, tasarruf etmek, bütçeyi denkleştirmek ve doğru devlet adamlarını seçmek. Ben de son dönem Osmanlılardan sevapları ve günahlarıyla bir resim çizdim ve ikinci bölümde bu resmi kanla boyadım çünkü Çerkez Hasan’ın intikamı gerçekten kanlı olmuş. Kurgu yapmayıp, gerçeği anlattığıma göre elim mahkumdu. ‘HER TAÇLI BAŞIN YÜKÜ AĞIR!’ n Sultan Abdülaziz’in şair kız kardeşi Adile Sultan... 5. Murat’ın annesi Şevkefza Valide Sultan... Sultan Abdülaziz’in annesi Pertevniyal Valide Sultan... Sarayın kadın sultanları romanın önemli bir öğesi... Farkındalıkları, kaygıları, hele ki Pertevniyal Valide Sultan’ın çilesinin boyutunu nasıl yansıttınız? Her taçlı başın yükü ağırdır. Valide Sultanlar da her an hayatlarından endişe ederek korku içinde yaşamış olmalılar. Sultanların çok sayıdaki eşleri ise sürekli rekabet halindeler. Pertevniyal, evladı kolları arasında ölen bedbaht bir kadın fakat hiç olmazsa on yedi yıl umur görmüş. Şevkefza’nın kaderi çok daha kötü. Çocuğu doğduğu andan itibaren valide sultanlık hayalleri kuran kadın, vuslata erdiği gün dahi korku içindeymiş. Üç ay süren saltanatı, saray hapsiyle sonlanmış. Üstelik yegâne evladı da yıllarca acı çeken bir akıl hastası. Ele aldığım dönemin içinde sadece tek bir kadın, Adile Sultan herkesin saygısını kazanabiliyor. Nedeni, bir divan yazacak disipline ve birikime de sahip olması mıydı acaba? Eğitimli, üretken, adil ve cesur bir kadının erkekler, hatta padişahlar nezdinde dahi saygı görmesine dikkatinizi çekmek isterim. Bu arada, saraylarda kadınlara verilen payeleri de inceleyip yazdım ki, kimse Osmanlı’da kadının adı yoktu zannetmesin. Saraylarda köle hayatı yaşadıkları, eğitilmedikleri, iş güç sahibi olmadıkları doğru değil. İslam öncesi Türk geleneğinde kadın ve erkek zaten eşitti, Osmanlı saraylarında ise kadınlar haremde, idareden muhasebeye pek çok alanda yüksek rütbelere ulaştılar. FARKLI AÇILARDAN SARAY HAYATI… n Abdülaziz’i tahttan indirip, 5. Murat’ı apar topar tahta çıkartanların (Serasker Avni Paşa, Mithat Paşa, Sadrazam Mü tercim Rüştü Paşa, Şeyhülislam Hayrullah Efendi…) hırsları, zaafları, eylemleri var sa pişmanlıklarının arka planını tüm o fesat silsilesini nasıl çözümlediniz? Saraylar dünyanın hiçbir yerinde tekin yerler değil! Romanı yazarken dönemin sa ray hayatının farklı açılarını göstermek iste dim. Modernleşme başlamış. Sarayda eğite ceğine, Abdülmecit kızını ve oğlunu mahalle mekte bindeki hocaya bizzat tes lim ediyor. Kızların eği timine de önem verildi ği belli. Ne var ki, eğitime ulaşabilenler ancak elit sı nıfın yani saray halkı ve sa raya hizmet edecek bürok ratlarla, yüksek rütbeli as kerlerin çocukları. Aynı dü zen sürseydi, Cumhuriyet devrimleri araya girmesey di ülkeyi ancak bazılarının alerji duyduğu eğitimli seç kinler yönetecek, eğitim ba kımın dan sıfır kilometredeki halk çocuklarına da davar gütmek ya da küçük esnaf olmak düşecekti. Nitekim, bey oğlu zannedilerek Harbiye’ye yazdırılan Hüse yin Avni Paşa’nın da kaderi başka olacaktı, kim bilir belki Osmanlının da. ‘YAZARKEN NE TARAF OLDUM NE KARŞI!’ Romana kattığım hiç kimseye ne taraf ne de karşı olmak istemedim. Malum bizde tarih göreceli yazılır, tarafsız tarih yazarı ender bulunur. Ya Osmanlı taraftarı ya Cumhuriyet taraftarıdırlar. Her görüşü çalışarak kendimce bir denge kurdum da okuduğum her kitapta her tarihçinin hemfikir olduğu, Hüseyin Avni Paşa’nın karakteriydi; aşırı hırslı, kindar, sınır tanımaz edepsiz bir adam. Onu çeşitli kitaplardan okurken de yazarken de üzüntü duydum. Sadrazam Rüştü Paşa ve darbeye karışan diğerleri menfaatlerini kollarken, Mithat Paşa ise meşrutiyeti getirmenin hayalindeyken, bence Hüseyin Avni gözlerini çok daha yukarılara dikmişti. Yaşasaydı tahtı elbette ele geçiremezdi ama eminim, satranç oynar gibi her taşı kullanır, teşebbüs ederdi. Gerçekten pişmanlık duyan sadece Mithat Paşa bence, çünkü menfaatinin değil, ideolojisinin peşinden gitti ve imkânsız bir rüyaya inanmanın hayal kırıklığını yaşadı. Adalet mutlaka tecelli ediyor ki, Abdülaziz’i düzmece nedenlerle tahtından edenlerin çoğu, cezalarını bu dünyada çektiler. ‘ZAAFLAR NEREDEYSE HÜNERE DÖNÜŞMÜŞ!’ n 5. Murat’ın yöneten değil yönetilen olacağını anlaması uzun sürmüyor. “Meşrutiyet rejimi bir hayalden gerçeğe dönüştü arkadaşlar” demek üzere ama deli gibi de korkuyor. Ne çok korku var sarayda… Devletin bekası falan solda sıfır kalıyor... 5. Murat ne yazık ki veliahtlar arasında en iyi yetişmiş olanlardan biri. Padişah amcasına saygısı, sevgisi tam fakat imparatorluğun batmakta olduğunun da farkında. Olanca iyi niyetiyle, çağın gerektirdiği rejimi getirebilirse, imparatorluğu kurtarabileceğini zannediyor. Abdülaziz meşrutiyete direnmese, tahta geçmek için sırasını bekleyecek ama çevresi ayrı bastırıyor, annesi ayrı. Yeğeninden şüphelenen Padişah onu bir ay boyunca saray hapsinde tutup bahçeye dahi çıkarmayınca, içkiye vermiş kendini. Darbenin bir gün önceye alınması da onda Padişahın darbeyi öğrenip onu öldüreceği korkusu yaratınca, aklı uçuyor. Romanın ögesi bence korku değil, ihanetler ve vazgeçilemeyen hırsızlıklar, rüşvetler, hazır sular akarken elleri yıkama, cepleri doldurma telaşı. Acı olan bizim coğrafyadan başlayıp doğuya doğru giderek artan bu zaafların suç unsuru değil, nerdeyse bir hüner haline dönüşmüş olması. Abdülmecit’in sert önlemleri dahi rüşveti ve istismarı önleyememiş. Ne büyük yazık olmuş! Her Yerde Kan Var / Ayşe Kulin / Everest Yayınları / 304 s.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle