03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Hıfzı Topuz’dan ‘Anı ve Mektuplarda Melih Cevdet Anday’ Hep sevgili Melih Cevdet... Melih Cevdet kaç yaşında? Bunun ne önemi var, her gün bizimle, yanımızda olduğu sürece. İşte şimdi de Hıfzı Topuz’a yazdığı mektuplarla konuşuyor... TURGAY FİŞEKÇİ M elih Cevdet Anday’ı kim sevmez? Onun şiirlerini, oyunlarını, denemelerini, romanlarını, anılarını okuyup da sevmemek mümkün mü? Kuşkuya düşmeli insan kendinden ne eksiğim var da sevemiyorum diyebilmek için. Şiirler bir yana, o konuda çok şeyler söyleyebiliriz anlayanımız anlamayanımız ama düzyazılarda düşüncenin bin bir hünerle dans ettiği o yazıları okuyup da nasıl coşmaz insan? Bir tartışma insanıydı Melih Cevdet. Karşısında başkaları olduğunda hemen ortaya bir konu atıp tartışma başlatırdı. Diyelim siz onunla aynı düşüncedesiniz o zaman karşı düşünceyi savunmaya başlayıp kızıştırır, yeni düşüncelerin ortaya çıkması için uzatmak isterdi tartışmayı. Sonra da o tatlı diliyle o haftaki yazılarına yansıtırdı tartışmaları. HIFZI TOPUZ’A MEKTUPLARI Hıfzı Topuz’la ellilerden seksenlere yirmi yılı aşkın bir dostluğu olmuş Melih Cevdet’in. Birlikte önce Akşam gazetesinde çalışmışlar, sonra da Melih Cevdet’in kültür müşaviri olarak gönderildiği Paris’te buluşmuşlar. Yıllar içinde mektuplar da gidip gelmiş elbet. İki yakın arkadaş mektuplarda birbirine ne yazar? Elbet kendini anlatır en başta. Kendi çevresinde de dünya hâlini. Böyle bakınca Melih Cevdet’in mektupları, sevdiğimiz o insanın o yıllardaki düşüncelerini, günlük hayatını, tasarılarını anlatmasıyla çok ilginç elbet. Birdenbire bulunuvermiş gizli bir hazine bir anlamda. 1960’da başlıyor mektuplar, İstanbul’dan Hıfzı Topuz’un Unesco’da çalıştığı Paris’e, bazen de Topuz’un görevli olduğu Kongo, Uganda gibi Afrika ülkelerine gönderiliyor. İki arkadaş arasındaki mektuplarda başka nelerden söz edilir? Ortak tanıdıklar elbet. Bu nedenle mektuplar aynı zamanda o yılların bir insan galerisi niteliğinde. Nadir Nadi, Sabahattin Eyuboğlu, Rasih Nuri İleri, Abidin Dino, İlhan Selçuk, Ziya Şav… Sonra aile çevreleri, eşler, çocuklar, anneler, babalar… Sonra kişisel sorunlar: İşsizlik, geçim derdi, yazılıp basılamayan yazılar, romanlar, oyunlar… 20 Haziran 1963 tarihli mektuptan: “Cumhuriyet gazetesinde bir değişiklik oldu; önce Nadir Nadi ayrıldı, arkasından Cevat Fehmi… Derken bana yol verdiler, Yaşar Kemal’in ilgisini kestiler, geçen de Hasan Âli Ediz’in işine son vermişler.” (s.61). Bu değerli isimler günümüzde de yaşıyor ama onları işlerinden atanları hatırlayan var mı? Ve elbet edebiyat tartışmaları. Sözgelimi çağdaş şiirimizin önemli kitaplarından biri olan Kolları Bağlı Odysseus’u şöyle anlatıyor Melih Cevdet: “Yapılmamış bir şey yapmak istedim. Bir tavır, bir düşünce tavrı getirmekti amacım. Pis duygululuğa karşı ve incinmemiş düşünceye karşı” (s.54). “Şiirimiz bir kolaylık peşine düşmüş, bir kolay sanat, bir kolay tat, bir kolay anlayış olup çıkmıştı.” (s. 58). Ocak 1965 tarihli mektupta ise şiirin Fransızcaya çevrilmesi, uyandırdığı ilgi, DoğuBatı arasındaki kültür çatışması gibi temel konular üstüne düşünceler aktarılıyor. Mektupların belki de en güzel yanı, 1960’ların, 70’lerin kültür dünyasına karşı uyandırdığı imrenme duygusu. O günlerin tartışma konularına, insan ilişkilerine bakıp da, “Ne kadar geriye düşmüşüz” dememek mümkün değil. MEKTUPLARIN SONRASI Melih Cevdet, Kültür müşaviri göreviyle gittiği Paris’ten döndüğünde 65 yaşındaydı. Pek çoklarımız için ileri sayılacak bir yaş. Ama konu Melih Cevdet olduğunda yaşı kim düşünür. 1980’den 2000’e dek sürecek yıllar Melih Cevdet için yeni bir gençlik dönemi olmuştur. Gazete yazıları tam anlamıyla “demini bulmuş”, enfes denemeler yazmış, Tanıdık Dünya, Ölümsüzlük Ardında Gılgamış, Güneşte gibi benzersiz güzellikte şiir kitapları yayımlamıştır. Benzersiz bir başka insan Samih Rifat’ın TRT için yaptığı Anka belgesellerinden birinin konusu da Melih Cevdet’ti. O belgeselde ekranda görünmeyen Memet Fuat’ın sorularına öyle cevaplar verir ki, her cümlesi şiir sanatının inceliklerinde yeni alanlar açar önümüze. Gazetemizdeki cuma yazılarına salı yazılarını da ekleyerek o köşede de farklı bir pencere açar okurlarına. Hıfzı Topuz’un Anı ve Mektuplarda Melih Cevdet Anday kitabı neden oldu da, yeniden andık Melih Cevdet’i. O bulunmaz insanın hep yanımızda yaşaması ne güzel değil mi... n Anı ve Mektuplarda Melih Cevdet Anday / Hıfzı Topuz / Remzi Kitabevi / 192 s. / Ekim 2019. Ömer Arslan’dan ‘Güneşi Kötü Evler’ Öyküye bir nefes! Güneşi Kötü Evler, yazarın kendine özgü üslubuna, öykülerin naif atmosferi de eklenince, kalabalık gevezeliklerden uzak, son derece başarılı öyküler. İlker Aslan J ulio Cortazar bir konuşmasında, metin ile okur arasındaki mücadeleyi romanın hep sayıyla kazandığını, oysa öykünün bu maçı nakavtla alması gerektiğini söylemişti. Ömer Arslan’ın öyküleri bu tanıma yeterince uyuyor benim gözümde. Özellikle birkaç noktada, nakavtı tam olması gereken anda yakalıyor. Onun öykülerinin önemli özelliklerinden biri kul landığı dil. Berber, berber gibi konuşuyor; genç bir kadın konuşurken adeta silueti okurun gözünde canlanıyor; küçük bir çocuğun ağzından beylik laflar duysak bile onun çocuk olduğundan şüphe etmiyoruz. Benzer pek çok örnek var Arslan’ın öykülerinde. Karakter kurmaktaki başarısının en önemli sebeplerinden biri de bu. Onları olması gerektiği gibi tarif edebilmesi ve konuşturması. Dil demişken, özellikle bir dönem çokça gündeme gelmiş olan “öyküde diyalog eksikliği” konusuna da değinmek gerek. Güneşi Eksik Evler’deki diyaloglarda gereksiz laf kalabalıklarına, yazarlık manevralarına rastlamak olası değil. Bütün bunlar öyküleri hem daha gerçek hem de daha akıcı kılıyor. Ömer Arslan’ın öykülerinin sevdiğim noktalarından biri gereksiz betimlemelerle metni ve doğal olarak da okuru boğmaması. Zaten sınırlı bir alanda top gezdirmek zorunda olan öykü için bu durum bir hayli önemli. Güneşi Kötü Evler, anlatının kendisine odaklanarak bu betimleme tuzağına düşmüyor ve olması gerektiği kadarını anlatarak nakavta giden yolda ciddi bir avantaj sağlıyor. Son olarak öykülerdeki karakterlerin “gezginliği” hakkında da bir şeyler söylemek gerek. Bir öyküde geçen karakter bir başka öyküde yeniden karşımıza çıkabiliyor. Bir süre sonra o karakterlerle arkadaş olarak; mutsuz anlarına, ayrılıklara, yanlış anlaşılmalara, sevinçlere ortaklık ederek ilerliyoruz. Bu da okurun metni içselleştirmesine yardımcı oluyor. Ömer Arslan, Güneşi Kötü Evler’de bizlere bilmediğimiz bir şey anlatmıyor aslında. Hepimizin başından geçmesi muhtemel bu hikâyeler, onun kaleminde, bize aynanın karşısında kendimizi izliyormuşuz hissi veriyor. Kendimizi, yakınlarımızı veya yakınlarımızdan geçen aslında hiç tanımadıklarımızı… Türk öykücülüğü içinde kendine özgü yerini şimdiden alan Ömer Arslan, bize bildiğimiz bir yolda kaybolmayı öğretiyor. Gerisi kaybolmaktan korkmayan okura kalmış… n Güneşi Kötü Evler / Ömer Arslan / Everest Yayınları / 144 s. / Kasım 2019. 4 28 Kasım 2019
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle