Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
KItap l bebek l ÇOCUK cumhuriyetkitapcocuk@gmail.com l GENÇ BURCU YILMAZ l HAFİZE ÇINAR GÜNER l Sİmlâ SUNAY TAŞ KÂĞIT MAKAS Bu Bir İtiraf Değil! İngiliz akademisyen sanatçı Una’nın otobiyografik, tarihsel, feminist; üç omurgalı çizgiromanı Aramızda 1970’lerden bu yana, cinsel istismar ve kadın cinayeti üzerine biriktirilmiş tüm söylemi kılıfından çıkarıyor. Simlâ Sunay T Güleda Cankel için üm ötekilere ithaf edilmiş, kadın özneden feminist oluşa, özyaşam hikâyesi paralelinde uzanan ve aynı zamanda “dişil dil taktiği” diyebileceğimiz “kanıt gösterme” yoluyla “seri katil” fenomeninin aslında ne denli toplumsal cinsiyet temelli ve politik olduğunu gösteren, eril metalığını ifşa eden, türler üstü bir kitap Aramızda (Becoming Unbecoming). Yorumlu bir çeviriyle Aramızda başlığı; bulunamadıkları için yıllarca serbest dolaşan seri katillerin, hayatta kalabilmiş cinsel istismar mağduru suskunların, bilfiil toplumsal cinsiyet üreten yerli halkla (Yorkshire) aynı gizde, bir mekân olarak “aramızda”da bulunduğunu söylerken, aslında öteki yoktur demek istiyor. Aramızda kalanın artık orada kalamayacağını, kendi sesini arayışıyla eş, seslendiriyor. Kimlik ve bir inşa olarak cinsiyet kavramlarını işlerken yazının gücü kadar çizginin de esnekliğini kullanan Una, sözle ne zaman mutlak bir tanıma ya da cevaba ulaşsa onu çizgiyle esnetiyor ve sonsuz olasılıklara, sorulara açıyor. Yazı ve çizginin sürekli bir iç çatışma içinde birbirinin üzerine devrilerek yuvarlandığı anlatımda çizgi bazen gösteren, bazen saklayan, bazen uzaklaştıran, bazense çok yakınlaştıran... Yazının çizginin içini doldurması, çizgiyi eğrisel sarması, çizginin içinde tamamlanmadan yok olması bu çatışmayı açık eden. Figürler arası mesafeleri dolduran metin; Una’nın zihninden geçenler ile yaşadığı çevredeki gerçek olaylar olarak iki nehre ayrılıyor ve aralıklarla her keresinde öz yaşam hikâyesine dökülüyor. Kurguyla yapılmış bir kimlik tanımı çıkıyor karşımıza. Kendimiz, bizi inşa eden toplum, bu inşanın bizdeki yankısı, kırılmaları, tüm bunların birbiriyle ilişkileri; işte o her şey “kimlik”… “O hale gelme”yi “o hale gelmeme”yi de içeren, “ben”den başka, hep “o” olan… Hepimiz “o”da kesiştiğimizde yıkılacak, cinsiyet ve öteki… UNA Bulutlara yazılmış, “Benim adım Una” diye başlayan metin 1977’nin Kuzey İngilteresi’nde konumlanıyor. Özyaşam hikâyesi akarken bir yandan yer yer, dönemin önemli vakası Yorkshire Kasabı’nın gazete küpürlerinde nasıl dillendirildiğine, vakanın eril emniyet kurumlarınca nasıl ve neden çözülemediğine odaklanıyor. Kendini en başta uyumsuz olarak tanıtıyor. Punk ya da SKA dinlediğini söylediğindeki gibi çoğunlukla müzik üzerinden kimlik betimini tercih ediyor. Bu bir tesadüf değil, çünkü ergenliği merkeze alıyor ve evrensel addedilen müziğe de feminist bir eleştiri önemli olsa gerek. Daha ileride de, kültür unsuru toplumsal cinsiyeti çözümlerken yine müziğe başvuracak. Seçilme bir ad olduğunu anladığımız Una (hem eser sahibi hem kahraman) “dişi bir” demek, sadece “bir” demek değil. On iki yaşından itibaren yaşadığı; birden çok cinsel taciz ve istismar, akran zorbalığı, er kek ergen zorbalığı, flört şiddeti, alay, yıldırma, aile ihmali, psikiyatr duyarsızlığı ile oluşan travma sonrası stres bozukluğuyla geçen, çok zor bir “dişi büyüme” hikâyesi… Una’nın kadınlığı kendisi dışındaki her şey tarafından günbegün inşa ediliyor. On altı yaşından sonra da aileden ve okuldan ayrılıp ne iyi ki bir sanat sertifikası alarak ve en sonunda gerçek adından dahi uzaklaşarak kendini yeniden ama yine dişi ve hetero olarak bu sefer kendisi inşa ediyor. Sayfa on altıdaki çizimde, oturmuş haldeki bir kız çocuğunun bacaklarının arasından yaprakları olmayan bir ağacın çıktığını görüyoruz. Ve ağacın etrafını saran belli belirsiz rüzgârı seziyoruz. AHLAKSIZLIK NEDİR? Una’nın kitap boyunca kanıtlarla aktardığı kadın cinayetleri vakası “kahramanı”, Karındeşen Jack’in ülkesinin bir ili Yorkshire’daki fahişeleri öldüren se ri katil, meşhur Yorkshire Kasabı’nın yıllarca yakalanamamasının nedeni hayatta kalan ama fahişe olma yan bir mağdurun ifadesinin dikka te alınmaması. Çünkü bu genç kız, fahişe değil, öyleyse ona saldıran “kasap” olamaz. Ahlakçı bakış polis, medya ve halkın gözünü kör etmeseydi o kadar kadın öldürülmeyebilirdi (öldürülmeselerdi ne olurdu kitabın en sonunda resmedilmiş). Una soruyor: “Acaba bu ahlaki değerler neye benziyor?” “İçinizdeki ahlaki değerler, tıpkı samandan bir koltuk dolgusu gibi zamanla kendilerini salıyor mu?” (sayfa 65). Seri katil soruşturması fahişelerin kriminalize edilmesinden, kadının “ahlak” üze rinden yeniden tanımlanmasından başka bir şey değil. “Kelimeler beni hayal kırıklığına uğrattı.” (sayfa 79). Kaşar, sürtük, orospu; okuldaki erkeklerin ona söyledikleri, diğerlerinin de fısıldadıkları. “Nereden bakarsam bakayım sorunun hem nedeni hem de sonucuydum” (sayfa 78). Una “güvenilmez bir tanık ve kusursuz bir kurban” olduğunu düşünüyor. Utanç, tecrit, kuşku, alay; antifeministlerin dört atlısı… Una kelimelerin peşinden gidiyor. Medyadaki, erkek komedyenlerdeki, şarkı sözlerindeki dilin ikiyüzlülüğünü tartışıyor. Gerçek hayatta erkeklerin de tecavüze uğramasına, şiddetin en çok erkekler ve erkekler arasında geçmesine rağmen film endüstrisinin tecavüz sahnelerinde daha çok kadınları göstermesini sorguluyor. 1970’ler sonrasının tarihsel, politik olaylarını da ekleyerek günümüze kadarki süreci değerlendiriyor. İnternetin avcı erkekler için bir kapan olmasının yanı sıra, feministler için iyi bir direniş aracı olduğunu düşünüyor. İfşa çağını ve faydalarını ilan ediyor. SÜPERGÜÇ Feminizm Una için bir çıkış. Aslında tek çıkış. Çünkü hanım hanımcık olsa da karşılığında bir ödül yok. Peki ya hanım hanımcık değilseniz, o zaman elbette istediğiniz an isyan edebilirsiniz. Metni feminizmin gerekçelendirilmesi olarak da okuyabiliriz, üçüncü omurga bunun üzerine kurulu. Çünkü kadınların sırtındaki o çok bildik yük; söylem (çizimde boş bir konuşma balonu olarak çiziliyor) ancak feminizm ile tespit edilebilir, itiraz edilebilir ve toplumsal dönüşüm başlayabilir. Çizgi roman boyunca bilinçlenen, büyüyen Una otobiyografik, tarihsel ve feminist omurgaya bir de kendi kendiyle hesaplaşma ekleyerek ayağa kalkışını tamamlıyor. İsyankâr görünüşündeki ürkekliği, çizgi sesini bulana kadarki kararsızlığını, başkalarının beklentilerini gerçekleştirmek için boşa giden çabasını, kısaca “oldurulmayan” olmak için hangi oluşlardan geçtiğini bizlere tek tek açıyor. Böyle bir kitabı yapabildiği için herkes onun cesur ve güçlü olduğunu düşünüyor. Una itiraz ediyor, bu bir itiraf değil. Çünkü Una itiraf edilecek bir şey yapmadı. Tecavüzden “sağ kalanlar, cinsel şiddetin sadece dayanılabilir değil, aynı zamanda atlatılabilir olduğunun canlı kanlı kanıtı”dır ancak onlar süpergüç de değillerdir. Vajinadan çıkan kuru ağaç bunu söylüyor olabilir mi? n Aramızda, Una, Çeviren: Olcay Maden Ünal, Desen Yayınları, 208 sayfa, 2019, 14 + yaş 12 28 Kasım 2019