Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Ve Coşkun Akardı Tuna Claudio Magris’in opus magnumu Tuna’dır (Danubio). Tuna Boyunca diye Türkçeye aktarılan (Leyla Tonguç Basmacı, Turkuvaz 2005 ve YKY 2019) kitapta tarih, kültür, gözlem, deneyim, müzik, şiir, has yazar Magris’in kaleminde kaynaşıp koca bir nehir olur, gürül gürül akar. T una Orta Avrupa’nın şah damarıdır. Her büyük nehir gibi, hem birleştirmiş, hem de ayırmıştır. İnsanlara hayat vermiş, insanlar da ondan yararlanabilmek için savaşmış, can vermiştir. Magris, Tuna’nın birleştirici yönünü işler. Ren nehri Alman kültürü ağırlıklı iken, Tuna’nın Cermen, Slav, Macar, Yahudi, Rumen boyutlar taşıdığını vurgular. Ulus devletlere bölünmelere, sınır çekişmelerine, ideolojik kamplaşmalara, etnik ayırımcılıklara bakıp, geçmişi, Avusturya Macaristan imparatorluğunun Orta Avrupa halklarına tek bir çatı olduğu günleri özlemle anar. Yanılmıyorsam, Céline, Tarihin pisliğinin Tuna’dan aktığını söylemiş. Ancak, araştırdıkça, bilincine vardıkça, yüzleştikçe, Tarihin Tuna’da arındığı da söylenebilir. Magris bunu yapar. YAPITIN BÜYÜK KUSURU Övdük Magris’in yapıtını. Gel gelelim, bu büyük yapıtın büyük bir kusuru bulunmaktadır. Tuna’nın Türk boyutunu gerektiği şekilde işlememiştir. Gerçi bizim imgelemimizde nerdeyse küçük bir Atlantis niteliğine bürünen Adakale’yi güzel bir şekilde vurgular ama bunun dışında Türklere daha çok başkalarının gözleriyle bakar. Tuna nehrinin Türk akınlarına karşı bir siper gibi görüldüğünü, Lamartine’in “Bulgarlar Türklerden nefret eder” sözünü anımsatır. Magris’in Türk karşıtı tavır sergilediğini öne sürecek değiliz ama Tuna’ya Türkler açısından bakmaması bizi üzer. Hiç değilse Evliya Çelebi’yi okuyabilseydi. (Evliya’nın Rusçuk’taki balıkçılarla ilgili satırlarını da keşke Jules Verne Tuna Kılavuzu’nu (ya da Güzel Sarı Tuna) yazarken okusaydı.) Yahya Kemal “Bir çığ geçtik Tuna’dan kafilelerle” derken bizi çoşturur ama Avrupalı ürker. Belki bu yüzden Magris açmamıştır Türk Tuna ilişkisini. Oysa Tuna bizim için Avrupa’nın içinde bir yaşam alanı, başlı başına bir kültür havzasıdır. Magris, kurduğumuz ilk vilâyetin Tuna vilâyeti, başında da reformcu Mithat Paşa’nın olduğunu iyice değerlendirsin isterdik. Âşık Çelebi’nin Tuna kasidesine değinseydi sevinirdik: “Gâh gönlüm gibi cuşanu huruşândur Tuna / Gâh göğsüm gibi nâlân u girîvândır Tuna.” Falih Rıfkı Atay’ın, İsmail Habip Sevük’ün, Burhan Arpad’ın Tuna ile ilgili kitaplarını okutabilseydik Magris’e. (A. Haluk Dursun’un 2004 tarihli Tuna Güzellemesi’ni de biz okuyalım.) Dahası var: Bir sahafta, Lütfi Erçin’in Serhat Türkülerinden Duyuşlar kitabı (Işık Yay., 1961) çıktı karşıma. Tuna yurtsamasının yeri geniş bu küçük ama dolu kitapta: “Ruhumuza, benliğimize yerleşmiş olan Tuna kelimesi, ne vakit söylenilse, birden önümüze, tarihimizin şanlı ve menkibe dolu sahifeleri açılır, muhayyelelerde Tuna boylarında; asırlarca sürmüş refahlı yılların asude günleri belirmeğe başlar.” Yazar bir Tuna türküsünü anmıştır önce: “Serhat seherinde seyrâna çıktım. / Gördüm Tuna taşmış bir derya gibi, / Taşma Tuna dedim yar yolundayım, / Bana engel olma bir ejder gibi.” Osmanlı yüzyıllarca boğuşmuştur o ejderle. Çünkü Tuna çevresi ve ötesi, Osmanlı için bir eldoradodur, kızıl elmadır, Avrupa’ya kaynama düşüdür. Değişmeden Avrupa ile kaynaşabileceğini anladığı pek söylenemez ama günün birinde fena halde kırılacak olan bu düş kendi içinde çok değerlidir. Safiye Erol Ciğerdelen romanında işler düş kırıklığının bir bölümünü. Estergon’un karşısında, Tuna’nın sol kıyısında bulunan Ciğerdelen kalesini tutma için Osmanlı, ele geçirmek için hasım güçler uğraşmıştır. “Türk’ü Ciğerdelen’den Tuna’nın karşı yakasına sürüp Beç’e doğru bir atlama taşı işini gören bu cüssesi küçük mânâsı büyük palankayı ortadan kaldırmak” amacına sonunda ulaşılacak, bizim de Avrupa’dan uzun acılı geri çekilişimiz başlayacaktır. Romanda Serhat Türkleri için söylenen şu sözü Magris bilsin isterdim: “Şarkı ve Garbı barış tırıp kendilerinde birleştirmiş insanlardı.” Ardından gelen şu sözü de: “Dünya için eğer yeni bir ideal mukadderse; ancak iki âlemin terkîbinden doğabilir. O terkîbi vücuda getirebilecek şartları ben Türk milletinde görürüm. İnsanlık târihinde bize düşen en kutsal ödev işte budur.” Bunları okuyunca Atatürk’ün Balkan Antantı geliyor aklıma. Balkanlarda birleşmeyi Avrupa’da birleşmeye önayak olarak görmüştü. Avrupa’ya dönüşün fetihle değil, değerlerle olacağını bildiğinden 1930’da Avrupa Birliği kurma girişimine ortak olmuştu. Yaşar Nabi az mı uğraşmıştır Balkan Antantının zihinlerde, gönüllerde de kurulması için? Panait İstrati’yi Türkçeye kazandırmıştır. Çok okunurdu İstrati. Bizden saymış, benimsemiştik onu. Bir Tuna kıyısı kentinden gelme. Balkanları, İstanbul’u, Akdeniz’i avucunun içi gibi bilen gezgin, serüvenci yazar. Magris, kitabını Biagio Marin’in dizesiyle bitirir: “Tanrım, nehrin denize atıldığı gibi gireyim ölümün ülkesine” İstrati, Tuna nehrinin Karadeniz’e atılmasının ötesinde, Boğazlar’a, Marmara’ya uzanması, Akdeniz’e koşmasıdır. Tuna suyunun söz olup taşmasıdır. İstrati, Tuna’dan gelip kabına sığamayan, güney denizlerine açılan dirimdir. Onun için Sâmiha Ayverdi, “Boğaziçi ile Tuna’nın yekvücut olan sularının esrârı, çok kimseye kapalıdır.” diyerek, derin bir “Ah Tuna, vah Tuna” çeker, o esrârı duyumsayabilenlerle birlikte. Tarih acımasız. Yahya Kemal üstadımız, Türkün nehir deyince aklına Tuna geldiğini buyurmuştur. “An itibariyle” (ne gülünç bir Türkçe) katılır mısınız? Lütfi Erçin de, Muallim Naci’nin Dicle’ye bakarken dudaklarından dökülen dizeleri anımsatır bize: “Feyezanın tezayüt ettikçe / Tuna çuş eyliyor hayalimde”. Günümüzde bu dizeleri yazmak olanaklı mı? Neden olanaksız? n KItap l İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına: Alev Coşkun l Genel Yayın Yönetmeni: Aykut Küçükkaya l Yayın Yönetmeni: Turgay Fişekçi l Editör: Gamze Akdemir l Tasarım: Bahadır Aktaş l Sorumlu Müdür: Olcay Büyüktaş Akça l Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. l İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişli İstanbul l Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0 (212) 343 72 64 l Cumhuriyet Reklam: Reklam Genel Müdürü: Ayla Atamer l Tel: 0 (212) 343 72 74 l Baskı: İleri Basım Mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. Aş., Yenibosna Mah. 29 Ekim Cad. No: 11A/41 Bahçelievler İSTANBUL. l Yerel süreli yayın l Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. MERHABA Melih Cevdet Anday’ı 17 yıl önce bugün “ Yyitirdik. irminci yüzyılı yaşadım” demişti “Yağmurun Altında” şiirinde. Gerçekten de 20. yüzyılda ülkemizde gelişen bütün toplumsal ve kültürel değişimlerin tanığı olmuş, içinde yer almıştı. Gazetemizde 1961’den 2000 yılına dek kırk yıl yazarlık yapan Melih Cevdet Anday, gazetelerde yer bulabilen edebiyatçı yazarlar kuşağının en seçkin yazarlarından biriydi. Cuma günleri ikinci sayfamızda yayımlanan “Düşünenlerin Düşüncesi” köşesinde günlük hayattan siyasete, düşünceden sanata, geçmişten geleceğe bütün yeryüzünü koyardı okurlarının önüne. Tiryakileri oluşan bu yazıların hemen tamamı kitaplarda toplandı. Bu kitaplar deneme türünün seçkin örnekleri arasında sayılmasının yanı sıra düşünce dünyamız için de önemli açılımlar içeriyor. H Melih Cevdet’in Orhan Veli ve Oktay Rifat ile başlattıkları Garip akımının şiirimizdeki en önemli yenilik hareketlerinden biri olduğu ortada. Ağdalı Türk şiir dilini haiku yalınlığına ulaştırdılar.1960’ların başlarında Kolları Bağlı Odysseus ile şiire getirdiği açılım da, sonrasında da hep büyük bir şiir yazdı Melih Cevdet. Kendisinden sadece yirmi gün sonra 19 Aralık 2002 günü dünyamızdan ayrılacak Memet Fuat, Ölünceye Kadar adlı günlüğünde büyük hayranlık duyduğu Melih Cevdet’in ardından, “Nobel Ödülü bir yazarı daha kaçırdı” diye yazmıştı. turgay.fisekci@cumhuriyet.com.tr cumkitap@cumhuriyet.com.tr twitter: www.twitter.com/CumKitap